KUR’AN’IN EŞSİZ ÜSLÛBU

Bir sözün güzelliği, mükemmelliği, yüksekliği ve derinliği dört unsura bağlıdır: Bunları: "Mütekellim"/konuşan, "Muhatap"/dinleyici, "Maksat"/sözün amacı ve "Makam"/konuşmanın zaman ve zemini olarak sıralayabiliriz


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2016-11-14 09:53:45

Bir sözün güzelliği, mükemmelliği, yüksekliği ve derinliği dört unsura bağlıdır:

Bunları: "Mütekellim"/konuşan, "Muhatap"/dinleyici, "Maksat"/sözün amacı ve "Makam"/konuşmanın zaman ve zemini olarak sıralayabiliriz. Bilindiği üzere, bir sözün kimin tarafından söylendiği, kime söylendiği, niçin söylendiği ve hangi makamda söylendiğine bakılarak, o sözün değeri hakkında fikir sahibi oluruz. Çünkü bir sözün arkasında, sahibinin şahsîyeti, ilmi ve kudreti vardır.

Kur'an'a bu açıdan bakıldığında, onun emsalsizliği hemen ortaya çıkar. Zira gücünü yüce Allah'ın sonsuz ilminden alan; insanlık âleminin yıldızları olan peygamberlerin en üstünü Hz. Muhammed (a.s) gibi eşsiz bir şahsîyete hitap eden ve bütün insanlık ailesini muhatap alan; en ünlü şairleri ve söz ustalarını on beş asır boyunca belagatına ilmen secde ettiren, onlara boyun eğdiren; insanlık için dünya ve âhiret saadetini temin edecek prensipleri ders veren, Allah'ın birliğini, genelde peygamberlik müessesini ve özelde Hz. Muhammed (a.s)'in peygamberliğini, âhiretin varlığını ispat etmeyi ve insanlık camiâsında Allah'a karşı kulluk görevi ile adaletin mükemmel bir şekilde işlemesini gâye edinen ve binlerce âyetinde onları ders veren bir kitabın eşi ve benzeri elbette olamaz. Milyonlarca tefsirin varlığı, bunun en açık delilidir.

Hiç kuşku yok ki, bir irşat üslubu, Kur'an'ın üslubuna ne kadar yakın olursa, başarı şansı o nispette artar. Bir sözün muhatap üzerindeki tesirini yaratmak, elbette ki Allah'ın işidir. Ancak, o tesirin yaratılmasını istemek, söz ve davranışlarıyla güzel bir duruş sergileyerek bu isteğinin / bu duasının kabul olmasına katkıda bulunmak, mürşidin görevidir. Zira, sebepler dairesi Allah'ın hikmetini yansıtan ve riâyet edilmesi gereken ilâhî bir referans kaynağıdır. Bu kaynağa uygun hareket etmeyenler, sergiledikleri düzensiz sahnelerden düzenli bir tablo - güzel bir imaj, ektikleri çürük tohumlardan sağlam bir ürün bekleme hakkına sahip olamaz. Evet, doyuran ve şifa veren Allah'tır, fakat yiyen, içen, tedavi gören insandır. Bir yemek, çok mükemmel olsa bile, kırık ya da kirli kapta servis yapılmaz. Aksi halde ona kimse yanaşmaz. İrşada muhtaç kişilere de, sadece bir bilgi vermek fayda sağlamaz. Onun takdimine dikkat etmek gerekir. 

Az bir azabın bile dehşet verici olduğunu gösteren misal:

وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

"Yemin olsun ki, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz onlar: 'Eyvah mahvolduk/yazıklar olsun bize!. Gerçekten biz zâlim kimseler olmuştuk!.' diyecekler"(1)mealindeki âyet, Allah katındaki en küçük bir azabın bile dehşetini göstermesi açısından emsalsiz bir belagate sahiptir: Söz konusu âyette, iki cümle yer almaktadır:

Birinci Cümle: Allah'ın vereceği azabın en azını / en hafif derecesini göstermektedir ki, bu cümlede yer alan bütün kelimeler, aynı amaca hizmet etmektedir. Bu cümlenin meali : "Eğer onlara, Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa" şeklindedir. Cümlede yer alan altı kelimenin her birisi "azlığı" ifade etmekle, Kur'an'ın "az bir azap ile çok korkutma" maksadına yardımcı olmaktadır. Bu cümlenin ihtiva ettiği kelimelerin okunuşu şöyledir: "ve le- in -messethüm-nefhatun- min- azabi- Rabbike"

Birinci kelime: "İn" lâfzı "faraza / eğer" anlamında olup, bir ihtimal / şüphe ifade eder. Şüphe ifade etmekle de "azlığı" gösterir

İkinci kelime: "Messe" fiilidir. Bu kelimenin anlamı "hafifçe dokunmak"tır ki, azlığı ifade eder.

Üçüncü kelime: "Nefhatün" lafzıdır. Bu kelime, üç yönden "azlığı" ifade eder.

1. Anlamı "bir kokucuk" olduğu için azlığı gösterir.

2. Sarf ilmi açısından kelimenin yapısı, "İsm-i merre" dir. "Biricik" anlamında olup "azlığı" ifade eder.

3. Kelimenin sonundaki "tenvin", tenkir ve taklil içindir. O da görünmeyecek kadar küçük bir şey ifade eder ki, "azlığı" belirtir.

Dördüncü kelime: "Min" lafzıdır. Bu kelime, "tab'iz"i , yani, bir şeyin bir parçasını, az bir kısmını ifade eder.

Beşinci kelime: "Azap" lafzıdır. Bu kelime, "Nekâl" ve "ikâb"a nisbeten hafif bir ceza olup, azlığı gösterir.

Altıncı kelime: "Rabbike" lafzıdır. Allah'ın Cebbâr, Kahhâr, Müntakim isimleri yerine, şefkati gösteren bu kelimenin zikredilmesi, "azlığı" ifade etmek içindir.(2)

İkinci Cümle: Azaba uğrayanların feryatlarının şiddetini tasvir etmektedir.

Cümlede yer alan kelimeler de aynı amaca hizmet edecek donanıma sahiptir. Bu cümlede de altı kelime vardır: "le -yekulûnne- ya veylena- inna- kunna-zalimin"

Birinci kelime: tahkik / kesinlik mânâsını ifade eden "tahkik lamı"dır, vurgu ve şiddeti gösterir.

İkinci Kelime: "Yekulünne" fiilidir. Sonundaki tek'it nun'u, sözün anlamını pekiştirmek suretiyle vurgu ve şiddeti göstermektedir. Ayrıca, açıkça söz söylemek anlamına gelen "yekulü" fiilinin kullanılması, çekilen sıkıntıların şiddetine işarettir. Çünkü, insanlar genel olarak üzüntülerini içlerinde saklamayı uygun görürler. Bunun dışa vurmaları, üzüntü ya da acıların tahammül edilmez boyutlara ulaştığının göstergesidir. Fiilin "muzari" / gelecek zaman kipi şeklinde kullanılması ise, yapılan feryatların bir defaya mahsus olmayıp, sürekli olarak yankılanacağını göstermektedir. Çünkü fiil, teceddüt ve tekrarı ifade eder.

Üçüncü Kelime: "yâ veylenâ" dır. "Yâ!." kelimesi, bir nida / çağrı edatıdır. Bu ise, zalimlerin feryatlarının boyutunu, şiddetini göstermektedir. "Veyl" kelimesi, Arapçada mahvolmayı, yok olmayı, perişanlığı ifade etmektedir. "veyl" kelimesinin birinci çoğul şahıs zamiri olan "Nâ" ya izafe edilmiş olması, feryat edenlerin, bu çapta bir yıkılışın, bir mahvoluşun kendilerine mahsus bir ceza olduğunu düşündüklerine işarettir.

Dördüncü Kelime: "İnnâ" lafzıdır. Bu lafız "inne" ve "Nâ"dan meydana gelmektedir. "İnne" bir tahkik edatıdır, kesinliği ifade etmek suretiyle, zalimlerin kesin olan zulümleriyle, şiddetli bir cezayı hak ettiklerini ifade etmektedir.

Beşinci Kelime: "Künnâ" fiilidir. Bu fiil, geçmiş zaman hikâyesi olduğu için, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde suçlarının sabit olduğuna işaret etmektedir.

Altıncı Kelime: "Zâlimîn" lafzıdır. Bu kelime, suçun ne tür bir zalimlik olduğunu belirtmemekle birlikte, her türlü suçun ortak paydası olan "dehşet verici bir haksızlık" sonucunda işlendiğine işaret etmekte ve cezasız kalmayacağını hatırlatmaktadır. Kelimenin, sabit bir anlamı belirten isim şeklinde kullanılması ise, zulmün, tevbe ile affa uğramadığı takdirde, cezasının gerçekleşeceğine işarettir.

Bütün bu kayıtların işaretleri çerçevesinde, âyetin meâli şöyle verilebilir:

"Eğer o inkârcılara, senin o şefkatli Rabbinin çok hafif bir azabının ufak bir parçasından, görünmeyecek kadar küçük bir esinti, bir defaya mahsus, faraza azıcık dokunuverse; o zâlimler, 'Eyvah!. Yazıklar olsun bize!. Mahvolduk!. Çünkü biz gerçekten zalim kimseler olmuştuk!.' diyecekler."

Görüldüğü gibi, âyette Görüldüğü gibi, âyette geçen kelimelerin her birisi, âyetin asıl maksadına kuvvet vermektedir.

Dipnotlar

[1] Enbiyâ, 21/46.

[1] Krş Nursî, Sözler, 386-87.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.

Hadid, 7

GÜNÜN HADİSİ

Geçmiş peygamberlerin sözünden (hiç eksiksiz) nâsın eriştiği haberlerden birisi de: Utanmazsan dilediğini işle! (sözü) dür.

Abdullâh b. Mes'ûd (r.a)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI