SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

Birinci Dünya Savaşı Ve Libya Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya -ülkedeki savaş karşıtı büyük bir muhalefet olmasına rağmen- İngiltere ve Fransa’nın yanında önce Avusturya Macaristan İmparatorluğuna, ardından Almanya’ya savaş açtı.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-11-21 11:15:30

Birinci Dünya Savaşı Ve Libya

Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya -ülkedeki savaş karşıtı büyük bir muhalefet olmasına rağmen- İngiltere ve Fransa'nın yanında önce Avusturya Macaristan İmparatorluğuna, ardından Almanya'ya savaş açtı.

Bu sırada Libya'daki İtalyan işgali de iyice çıkmaza girmişti. Edward Evans Pritchbard şöyle anlatıyor; "1914 yılının sonunda İtalyanlar kâğıt üzerinde Vadiyü'l-Fariğ'e kadar ülkeyi kontrol altına aldığını iddia etmekle birlikte, gerçekte sadece posta servisine hâkim bulunmaktaydılar. Şiddetli zorluklarla karşılaştılar.. Posta teşkilatına karşı yapılan saldırılar aman vermemekteydi. 

Garnizonlar gece gündüz tetikte nöbet bekliyor, sürekli haberleşme altüst ediliyordu. Kendilerine 'ateş parçası' anlamında 'Hattü'n Nar' denen, yenilgi tatmamış, bozguna uğramamış bulunan Bedeviler hâlâ cirit atmaktaydı. Bunlar İtalyanların kabileleri ayartmalarına, kendi birlikleriyle irtibat sağlamalarına engel olan birer baş belalarıydı."

 Almanlar, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte "düşmanımın düşmanı dostumdur" ilkesi gereğince, denizaltıları yoluyla Senusilere silah ve malzeme yardımı yapmaya başladılar.

Dr. Muhammed Musa Şerif bu konuda şunları yazıyor; "Seyyid Ahmed, silaha çok önem vermesinden ve silah kaynaklarını araştırmasından dolayı-Arap birliğinin ilk reisi olan Abdurrahman Azzam'ın zikrettiğine göre- Libya'nın Akdeniz sahilinde bir şehir olan Sirt'in doğusuna geldi. Ve deniz sahilindeki Sultane mıntıkasında ikamet etti. Bu sıralar Birinci Dünya savaşı zamanlarıydı. Amacı, Araplara mal ve mühimmat getiren Alman denizaltılarına yakın olmaktı. Almanların bu yardımı yapmasının sebebi ise, Fransız ve İtalyanlara darbe vurmak içindi."

Seyyid Ahmed Şerif, dünya savaşıyla beraber şartların değişmesiyle ülkesindeki işgalcileri kovmak için çabalarını yoğunlaştırdı. Şöyle diyordu; "Gençleri ihtiyarlatacak kadar şiddetli ve uzun sürecek bir savaş istiyoruz; günden güne şiddet ve ciddiyet kazanmakta olan bu savaş yalnız yöresiyle sınırlı kalmayacaktır. Etrafımda "La ilahe illallah Muhammedun Resulullah" hükmünü kabul eden bulundukça, ruhum bedeninde kaldıkça, hatta Trablus'un dışında bile cihadı sürdürmemiz mümkün olacaktır. Şimdiki gibi binlerce, milyonlarca sadık mücahid bulunduğu zaman değil, belki yanımda bir gülle, bir fişek kaldığı zaman bile barışa gelemem."

Bu arada Senusi güçleri güneyde Fransa güçlerine karşı da harekâtlarına tekrar başladılar. Ahmed Kavas Bey bu konuda şunları yazmaktadır; "Aynı dönemde Büyük Sahrâ'dan kuzeye doğru ilerleyen Fransızlar'ın işgalindeki Canet kasabası 2 Mart 1916'da geri alındı. Avrupalı seyyah ve misyonerler Senûsîler'in etkili oldukları bölgelerde dolaşmaya cesaret edemez oldular. Fransız misyonerlerinin önde gelen isimlerinden papaz Charles de Foucauld 1 Aralık 1916'da Tevârikler tarafından öldürüldü, pek çoğu Büyük Sahrâ bölgesinde saldırıya uğradı. Bu dönemde Senûsîler'in mücadelesi en üst seviyeye çıktı ve Nijer'in kuzeyindeki önemli mahallî sultanlıklardan Agâdes 1 Aralık 1916 - 3 Mart 1917 tarihleri arasında Fransız işgalinden kurtarıldı.." Fransızlar 1918'de, kaybettikleri toprakları tekrar geri almaya muvaffak oldular.

Mısır'a Hücum

Tam bu sırada hem Seyyid Ahmed'in, hem de Libyalı mücahidlerin kaderlerini etkileyen çok önemli bir gelişme yaşandı. 1915 senesinde denizaltıyla gelen Alman ve Türk askeri yetkilileri Marmarika sahilinde karaya ayak bastı. Gelenler yanlarında askeri malzeme, mühimmat ve para da getirmişlerdi.

Şeyh Senusi ile görüşen heyet kendisinden Mısırdaki İngilizlere karşı hücuma geçmesini istiyordu. Bu sırada Sina cephesinde yeni bir cephe açan Osmanlı güçleri, Senusilerin de Batıdan sıkıştırmasıyla Mısır'ı ele geçirme arzusundaydılar.

Gelen heyet Almanya'nın gücünden, Mısır'ın ele geçirilmesiyle Libya'ya yardımların daha kolaylaşacağından, böylelikle İtalyanların daha kısa bir sürede ülkeden kovulacağından bahisle Ahmed Senusi'yi ikna etmeye çalıştılar. 

Senusi şeyhi kararsızdı. Çünkü şimdiye kadar İngilizlerle bir sorunu olmamıştı. Muhammed Esed'i dinleyelim; "İngilizler, doğal olarak her şeyden çok Mısır'daki varlıklarını sürdürmek ve geri hatlarını güvence altına almak için Seyyid Ahmed'i tarafsız kalması konusunda uyardılar. Onun tarafsız kalmasına karşılık Senusi örgütünü Libya'da politik iktidar olarak tanımaya ve hatta Batı çölünde bazı Mısır vahalarını örgüte bırakmaya hazırdılar.

Olayların gidişine bakılırsa, Seyyid Ahmed'in böyle bir teklifi kabul etmesi sağduyunun gereği olurdu..

…Pek çok nüfuzlu Senusi lideri –ki bunların arasında dostum Sîdî Muhammed ez Zuvayy da vardı- kendisine tarafsız kalmayı tavsiye ettiler. Fakat onun, artık bir sembol durumuna indirgenmiş halifeye karşı beslediği duygusal, şövalyece bağlılık aklın ve sağduyunun sesine galebe çaldı; Türklerden yana olduğunu ilan ederek, Batı çölünde İngilizlere saldırdı."

Seyyid Ahmed'in bu kararı kerhen verdiğini şu ifadelerinden anlıyoruz; "Batı Sahrada ilerleme kaydeden İngiliz güçlerine karşı saldırıda bulunmaya zorlandım."

Merhum Muhammed Esed bu yanlış ve zor karar hakkında şunları yazıyor; "Onu tanıyan biri olarak, bu kararı verirken, onun son derece diğergam bir saikle hareket ettiğinden en küçük bir şüphesi olmayan ben bile, bu kararın politik açıdan onun verebileceği en yanlış karar olduğunu söylemek zorundayım. Seyyid Ahmed, Almanların sürüklediği bir savaşta Türklerin peşinden giderek İngilizlere karşı zamansız saldırıyı başlatmakla, henüz oluşum sürecini yaşamakta olan Senusi hareketinin geleceğini bütünüyle tehlikeye atmıştır."

Senusi süvarileri İngilizlerin önceliği Sina cephesine vermesinin de etkisiyle ilk başta süratle ilerlediler ve Kahire'yi tehdit etmeye başladılar. Seyyid Ahmed bu hususu İstanbul'a geldiğinde bir gazeteye verdiği mülakatta şöyle açıklar; "Mısır seferi mükemmel bir suretle vuku' bulmuştur. Sahil cihetinde (Siva ve Sellum), Seydi Birani, Matruh ve dahildeki Senytuh, Buhride, Fasafara, dahiliyye cihetleri tamamen İngilizlerden temizlenmiştir.. O sırada, Mısır dâhilinde yerleşmiş kabileler, umumiyetle bizim tarafa iltihak etmiş ve Mısır'ın en nâmdar zabitanından Hecin Kolu Kumandanı Binbaşı Muhammed Salih Bey, bütün kuvveti, silah ve levazımatıyla beraber gelerek, birçok muvaffakiyetin kazanılmasına sebeb olmuştur. Maatteessüf, her tarafın kapalı olması ve bi't-tabi gerekli levazımatın yetmemesi yüzünden, Mısır'ın içlerine kadar gidilememiştir."

Böylece Senusi hareketi bir süre sonra durma noktasına geldi. Öte yandan İngilizler Sina cephesinde Türk-Alman harekâtını durdurduktan sonra Batıya yöneldiler. 24 Mart 1916'da Sellûm'u geri aldılar. Sınırdaki vaha ve kuyuları yeniden işgal ederek Senusi mücahidlerinin biricik ikmal yolunu kapadılar. Kuvvetlerinin ağır kayıplar vermesi üzerine Ahmed Şerîf kendisine sâdık Senûsî kabilelerinin bulunduğu Farfaro'ya kadar geri çekildi. İngilizler'e karşı girişilen bu hareket Senûsîler'in ağır yara almasına, Ahmed Şerîf'in siyasî gücünü büyük ölçüde yitirmesine sebep oldu. Önce Cağbûb'a, ardından Sirtika'ya gitti. Bu ağır yenilgi üç cephede birden savaşan Senusilere ağır bir darbe vurduğu gibi, Şeyh Ahmed Senusi'nin ülkeyi terk etmesine kadar varacak bir sürecin de başlamasına sebeb oldu.

Dünya Savaşının sona ermesine az kala başkumandan Enver Paşa'nın emriyle Teşkilât-ı Mahsûsa mensuplarından Hüsâmeddin (Ertürk) ve Askerî Temyiz Mahkemesi reisi Yûsuf Şetvan tarafından İstanbul'a davet edildi. Seyyid Ahmed Şerif bu teklife olumlu cevap verdi.

Gönüllü Sürgün ve Sebebleri

Seyyid Ahmed'in ülkesini terk etmesinin sebebleri konusunda görebildiğimiz kadarıyla kaynaklar farklı sebebler saymaktadırlar. Bunların her birinin bu hicrette yerine göre önemi olduğundan biz hepsine de yer vermek istedik.

1- İngiliz, Fransız ve İtalyan güçlerinin ağır saldırılarıyla ablukaya alınan, dış destek imkânları kesilen, açlık, kıtlık, kuraklık, savaş ve ateş çemberini yarmak ve hilafetin ve İslam âleminin daha büyük ölçüde desteğini alabilmek.

2-Mısır yenilgisinden sonra Senusi ailesi arasında kendisine karşı oluşan gergin durum. İngilizlere karşı lüzumsuz yere yapılan ve Mısır hududundaki yardımı tehlikeye sokan hareketin sorumlusu olarak Seyyid Ahmed görülüyor ve eleştiriliyordu. Senusi zaviyelerinde aykırı sesler çoğalmaya başlamış ve Seyyid Muhammed Senusi'nin vefatıyla oluşan kırılgan yapı belirginleşmişti.

Nicola A. Ziadeh bu konuya şöyle değiniyor; "Öyle ki Seyyid Ahmed eş Şerif dini karizmasını, İslami kimliğini taşıyarak(yani manevi otoritesini koruyarak) tarikatın siyasi ve askeri yetkilerini kuzeni Seyyid Muhammed İdris'e devrederek geri çekilmeye karar verdi." 

Emir Şekip Arslan da meselenin başka bir veçhesine dikkat çekmektedir; "İngiliz ve İtalyanlar Seyyid Muhammed İdris'le yaptıkları görüşmeler sırasında Sireneyka'nın iç kesimlerinde kendisine tanınan özerk prenslik karşılığında sahil şeridinin ve liman şehirlerinin İtalya'ya bırakılmasında onu ikna ettiler. Kuzeni Muhammed İdris'le rekabet etmek istemeyen Seyyid Ahmed eş-Şerif ülkeyi terk etmeye yeltendi."

Düşmanlarının onunla anlaşma yapmak istememesi de burada bir sebeb olarak sıralanabilir. Elbette gerek İngiliz ve Fransızlar, gerekse İtalyanlar onun gibi dinamik bir şahsiyetin bu hareketin başında olmasından cidden rahatsızdırlar. Onun için de kendilerine muhatap olması için daha zayıf ve kırılgan şahsiyetler arıyorlardı. Bu hususu da İngiliz yazar, antropolog, askeri ateşe ve sömürge valisi Evans Pritchbard'ın satırlarından okuyalım; "İngilizler tarafından yenilmesinden sonra Seyyid Ahmed sonunda gayet iyi bir şekilde anladı ki; halkı mücadeleyi sürdüremeyecek derecede yorgun düşmüştü, görüşmeler gerçekleştirilmeliydi. Yaptığı teklifler ne İngilizler ne de İtalyanlar tarafından yerinde bulunmaktaydı.

Daha sonra, ülke ve tarikatının geleceği demek olan Sireneyka'nın askeri ve siyasi yönetimini Seyyid İdris'e devretti. Seyyid İdris'in kardeşi Seyyid Rıza, platoda, Seyyid Hilal Marmarika'da kendisine yardımcı olmaktaydı.

Seyyid Seyfeddin Sirtika'da, Seyyid Muhammed Abid Fizan ve Kıbele'de, Seyyid Ali el Hattap Kufra vahasında Senusi hareketinin sorumlusu olarak atandılar. Seyyid Ahmed, Senusiyye tarikatının sadece dini lideri olarak kaldı."

Ahmed Kavas Bey de bu parçalanmaya şöyle işaret etmektedir; "Kardeşi Muhammed Hilâl'in İtalyanlarla anlaşması büyük hayal kırıklığına yol açtı. Amcasının oğlu Ahmed Şerîf'e Osmanlı-İtalyan savaşı süresince tâbi olan Muhammed Mehdî'nin oğlu Muhammed İdrîs, I. Dünya Savaşı'nın ilerlediği dönemde Mısır'daki İngilizler ve ülkesini işgal eden İtalyanlarla görüşmelere başladı. 1917 yılı Nisan ayında Tobruk yakınındaki Akrama'da bir antlaşma imzaladı. Böylece Bingazi ve çevresinin sahibi kabul edilen Muhammed İdrîs, İtalyan işgalini kısmen tanımış oluyordu. Bu son gelişmeler üzerine Ahmed Şerîf 1918 yılı Ağustos ayında İstanbul'a gitmek üzere ülkeden ayrıldı."

3-Ama bunların verasında asıl sebeb, onun haklı ününden istifade ile Âlem-i İslam çapında Osmanlı devletine olan bağlılık ve yardımı perçinleştirmek isteyen İstanbul'daki halifenin çağrısıdır. Kendisi bunu Medine'de, 1932 tarihinde merhum Muhammed Esed'e şöyle anlatmıştır; "Bazen düşünüyorum da, bundan onyedi yıl önce İstanbul'un çağrısına kulak vermekle hata etmişim… Sadece Ömer'in(Ömer Muhtar) değil bütün Senusilerin mahvına yol açan da bu değil miydi acaba?"

"Fakat" diye ekliyor Seyyid Ahmed, "İslam halifesi kalkıp benden yardım isterken başka ne yapabilirdim ki! Haklı mıydım, yoksa aptalca mı hareket etmiştim? Ama insan vicdanının sesini dinlediği sürece Allah'tan başka kim bilebilir onun akıllıca mı yoksa aptalca mı hareket ettiğini?" 

Kesin olan şudur ki Dr. Muhammed Musa Şerif'in dediği gibi; "Onun Libya'dan uzaklaşması, Libya halkının mücadelesine düşman olan bütün taraflarca bir zaferdi."

Vatandan Ayrılışı

1918 senesinin Ağustos ayının başlarında Libya'dan ayrıldı. Beraberinde bulunanlardan bazıları; Senûsî şeyhlerinden ve mücahidlerinden Muhammed ez-Zuvayy, Mısırlı Binbaşı Muhammed Salih Harp Bey, hizmetlerinde bulunan mücahidlerinden Salih Ebu Urkub es-Senûsî, özel doktoru Dr. Binbaşı Abdüsselim Bey, Enver beyin kardeşi Nuri Paşa, Abdülvahhab-ı Dersi, Abdullah-ı Basite sayılabilir.

Sirt körfezi Ageyle'de bir Alman denizaltısına alınan Ahmed eş-Şerif, Adriyatik üzerindeki Avusturya'nın Pola limanına vardı. Alman İmparatoru Wilhelm tarafından Berlin'e davet edildiyse de, Alman propagandasına alet edileceğini sezdiği için rahatsızlığını bahane ederek bu teklifi geri çevirdi. Pola'dan Balkan treni ile 30.08.1918 günü İstanbul'a vardı.

Büyük Karşılama

İstanbul'a gelişinde Haydarpaşa'da, aralarında Enver ve Cemal Paşaların da bulunduğu bir topluluk tarafından karşılandı. O sıralar dünya Müslümanları çapında büyük ilgi, sevgi ve saygıya mazhar olmuş olan bu ünlü mücahidin İstanbul'a gelişi büyük yankı uyandırmış, dönemin gazete ve dergilerinde gelişi haber yapılmış ve kendisiyle yapılan röportajlar yayınlanmıştır.

Dönemin önemli yayın organlarından birisi olan Sebilü'r-Reşad'da onun İstanbul'a gelişi şöyle duyurulmuştur: "Âlem-i İslam'ın yegâne ümid-gahı, Haremeyn-i Şerifeynin hadimi Emiri'l-Mü'minin Halife-i zişan efendimiz hazretlerinin payitaht-ı saltanat-ı seniyyeleri olan Daru's-sa'adet'e yarın Balkan treniyle Afrika Mücahidlerinin muhterem ve mu'azzam reisi ve o havalide padişahımız efendimizin muazzez vekili Seyyid Ahmed eş-Şerif es-Senusi hazretleri kemâl-i vekar ve iclâl ile teşrif buyuracaklar ve emiri'l-mü'minin hazretlerinin misafir-i hâsı olarak aramızda bulunacaklardır."

İstanbul'a geldiğinde, Yenigün gazetesinin (30 Ağustos 1918), Şeyh Ahmed eş-Şerif'le yaptığı söyleşiden bir bölüm nakletmek istiyoruz;

- Şeyh hazretleri Afrika'dan ilk defa mı çıkıyorlar? Bu seyahatlerinden ne gibi intibalar hâsıl etmişlerdir?

- Afrika'dan ilk defa olarak harice çıktım. Bu seyahatimde husule gelen hissiyatım, beni fevkalade memnun ve münşerih kılacak bir derece-i harikadadır. Seyahatimdeki maksad-ı asli de, Emirü'l-Mü'minîn ve Sultanu'l-Müslimin hazretleriyle müşerref olmak ve bu suretle rabıta-ı asliyye-i kadîmeyi te'yîd eylemektir.

-Şerif Hüseyin'in makam-ı hilafete karşı gösterdiği ihanet haberi, Afrika mücahidînin üzerinde ne gibi bir tesir husûle getirdi?

- Afrika'da, bu ihaneti tatbik etmiş hiçbir kimse olmadığı gibi, bu hareket-i bağıyesi, bi'l cümle âlem-i İslâm'da olduğu gibi, mücahidanımızı da son derece müteellim ve müteneffir eylemiştir."

İstanbul'a gelen Şeyh Ahmed eş-Şerif, teşrifinin ikinci gününde, o sırada tahta çıkan Sultan Vahdettin hana kılıç kuşatma merasimine iştirak etti. Osmanlı geleneğinde, yeni padişaha tahta oturmasından sonra Eba Eyyub Ensari hazretlerinin huzurunda devrin tanınmış ulema ve meşayihinin elinden Hz. Ömer (r.a)'e ait kılıç kuşandırılırdı. Son Osmanlı padişahının kılıç kuşandırma merasimi ise, o zaman İslam dünyasının gözbebeği durumuna gelmiş Seyyid Ahmed eş Şerif hazretlerine tevdi edilmiştir.

Tören, Tanin gazetesinde şöyle anlatılmaktadır: "Müslümanların büyük Halifesi Sultan VI. Mehmed hazretleri dün Eyüp Sultan'da taklîd- i seyf merasimi icra buyurdular. Seyyid Ahmed eş-Şerif, Padişahımızın muzaffer olması dileğiyle, Seyf-i Faruki'yi kuşatmış ve İslâmiyetin devr-i hümayunlarında ikbaline dua eylemiştir."

Vahdettin Han da kendisine büyük alaka göstermiş, saltanat alameti olarak kılıç takmış ve Mecidi nişanı vermiştir. 2 Eylül'de Sadrazam Talat Paşa, Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa'yı makamlarında ziyaret eden Şeyh Senusi, İstanbul'da kaldığı süre zarfında Topkapı Sarayında misafir edildi.

Seyyid Ahmed, Osmanlı devletinin Libya meselesine önem vermesini istiyordu. Kendisinin gizlice Libya'ya silah ve alet ve mühimmatla gitmesine izin verilmesini arzu ediyordu. Talat paşa'dan sonra sadrazam olan İzzet Paşa'nın ikna olmasında da başarılı oldu. Ancak Birinci Dünya Savaşının mütarekesinin imzalanması bu mühim işin başarıya ulaşmasını engelledi. Libya'ya dönüş imkânı kalmamıştı.

Kısa bir süre daha İstanbul'da kaldıktan sonra, padişahın şeref konuğu olarak Bursa'ya gönderildi.

Dr. Muhammed Musa Şerif diyor ki; "Birinci Dünya savaşının sonuçları İstanbul'daki Padişah ile Kafkaslardaki Enver Paşa'nın ve Anadolu'daki Mustafa Kemal arasındaki ihtilafı netice verdi. Ver her biri, güvenilir dini bir lider olan ve Türk halkının büyük desteğini alan Seyyid Ahmed Şerif'i kendi tarafına çekmek istedi. Lakin Ahmed Şerif her üçüne karşı da tarafsız kalmayı seçti. Gerçi özel konuşmalarında Enver Paşa'ya daha meyilli idi. Ve Enver Paşa'da bu ihtilafı lehine çevirmeyi başarırsa, Berka'ya dönmesi için çalışacağına ona söz vermişti."

Ankara'ya Gitmesi

Bursa'daki ikametinin beşinci ayında Mart 1920'de Albay Bekir Sami Bey'e başvurarak Milli Mücadele hareketinin içinde hizmet etmek istediğini ifade edecekti. Bekir Sami Bey bu isteği Mustafa Kemal Paşaya telgrafla şöyle iletiyordu: "Halen Bursa'da oturmakta olan Şeyh Senusi hazretlerinin yaveri Binbaşı Salih Bey bana gelerek İslam ordusunun göstereceği faaliyetten fayda umuluyorsa, şeyh hazretlerinin her türlü hizmeti kabule hazır olduklarını bildirmiştir."

Ankara'da bulunan Mustafa Kemal Paşa bu talepten memnundu ve cevabi telgrafında şöyle diyecekti: "Şeyh Senusi hazretlerinin milli mücahedelere yardım hususunda gösterdikleri hissiyata şükran arz eyleriz. Hilafet makamının fiilen işgali faciası karşısında şeyh hazretlerinin duydukları infial hissinin İslam âlemine tebliği pek ziyade lazım ve faydalı olacaktır." Mustafa Kemal Paşa ardından Şeyhin Bursa'dan Ankara'ya nakli için hazırlıklara başlandığı haberini veriyordu.

Kalabalık bir heyetle Eskişehir'de karşılandı. Ankara'da çıkan "Hâkimiyet-i Milliye" gazetesinin 17 Kasım 1920 tarihli nüshasında; "Şeyh Senusî Hazretleri'nin Ankara'ya ulaştıkları ve istasyonda birçok kişi tarafından karşılandıkları haberi vardır.

"Bu haberin altında,'Bir tezahür" başlığı altında, evvelki gün Ankara'ya gelen Şeyh Senusî'nin öğleden sonra Büyük Meclisi ziyaretleri ettiği, oturum kapandıktan sonra kürsüye çıkarak İslam birliği için dua ettiği yazmaktadır.

Bir hafta sonra onuruna verilen bir yemekte söz alan Mustafa Kemal Paşa şunları söylemiştir; "Bütün âlem-i İslâm'ın hürmet ve muhabbetini hakkıyla kazanmış olan bu tarikatı ve onun mümtaz mümessilini Riyasetinde bulunduğum TBMM nâmına hürmetle selâmlar ve kendilerine dâvamıza gösterdikleri necip alâka ve bizi bu yolda mücadeleye devam hususunda vaki teşviklerinden dolayı minnetle anarız.

Afrika'nın en tabiî reisini en salâhiyatdar hükümdarını ve bize mazideki emsalsiz mücadeleleriyle rehber olmuş Senusîleri de burada kalbimizden gelen en büyük takdir ve takdis hissleriyle alkışlarız.

Şeyh hazretlerinin âlem-i İslama ifa buyuracakları hidemati (hizmetleri) şimdiye kadar sebkat etmiş hizmetlerinden üstün olacak ve bu sayede İslâm'ın yegâne ümidi olan TBMM hükümeti, bütün dünya nazarında büyük bir mevki ihraz edecektir. Kendilerini ve necib milletlerini gerek şahsım ve gerek TBMM nâmına şükranla selâmlar ve teşekkürlerimi arz ederim.(25.11.1920)

Muhammed Esed, onun İstiklal Mücadelemize verdiği desteği şöyle açıklar; "Hatırlanmalıdır ki, Türklerin kahramanca mücadelesi, başlangıçta hiç de İslami çizgiden uzak değildi; bu çetin günlerinde Türk halkına, kendisinden çok güçlü ve Müttefikler tarafından desteklenen Yunan kuvvetlerine karşı savaşma gücü veren unsur yalnızca dini duyarlıktı.

Seyyid Ahmed, büyük manevi ve moral nüfuzunu Türklerin kurtuluş davasının hizmetine koyarak, Anadolu'yu şehir şehir, köy köy dolaştı; halkı "dinin korunması" yolunda Gazi'yi desteklemeye çağırdı.

Büyük Senusi'nin yüreklendirici telkin ve uyarılarıyla, ismini uyandırdığı saygı ve güvenle, kendilerine kavmiyetçi sloganların hiçbir şey söylemediği ama sayısız kuşaklar boyunca İslam yolunda can vermeyi bir nimet bilen basit Anadolu köylüleri arasında bağımsızlık davasının anlaşılmasına belli bir ölçüde yardımcı oldu."

 Şeyh Ahmed Senusi Anadolu'da genel vaiz olarak görevlendirilmişti. Faaliyetleri ile halkın Milli Mücadelenin etrafında toplanmasında büyük katkı sağladı. Ülke içinde milli birlik ve beraberlik hislerinin artmasına yardımcı oldu. İslam dünyasının da Anadolu'daki Milli Mücadeleye olan maddi manevi yardımları arttı.

Daha sonra bu umumi vaizlik teklifi kendisinin yerine Üstad Bediüzzaman'a verilmek istenmiştir. Risalelerde bununla alakalı atıflar şöyledir;

"Bir zaman sonra Mustafa Kemal iki defa şifre ile, Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey'in vasıtasıyla beni -neşredilen Hutuvat-ı Sitte'ye mükâfaten taltif için- Ankara'ya celb etti, gittim. Şeyh Senusî Kürdçe lisanı bilmediğinden beni onun yerinde üçyüz lira maaşla vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîsi, hem meb'us, hem diyanet riyaseti dairesinde Dâr-ül Hikmet a'zalarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van'da temelini attığım Medreset-üz Zehra ve şark dâr-ül fünunuma Sultan Reşad'ın verdiği ondokuz bin altun lira -ikiyüz meb'us içinde yüzaltmışüç meb'usun imzasıyla- yüzellibin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. (Şualar, s: 359)

"Büyük memurlardan birkaç zât benden sordular ki: "Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaş verip, Kürdistan'a ve vilayat-ı şarkıyeye, Şeyh Senusî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin ihtilâl yüzünden kesilen yüzbin adamın hayatlarını kurtarmaya sebeb olurdun!" dediler." (Şualar, s: 289 )

1922 Kasım ayında Millet meclisinin çağrısıyla Ankara'ya gelen Üstad Bediüzzaman'la Şeyh Senusi'nin teşrik-i mesaileri olmuştur. O günlere ait bir hatırayı ilk dönem Siverek milletvekilliğini yapmış, Mardin'in eşraf ailesinden olan Yüzbaşı Abdülgani Ensarî, 1973'de merhum Abdülkadir Badıllı'ya şöyle anlatmış; "O sıralarda Şeyh Senûsî de Ankara'ya gelmişti. Ben onunla da dostluk kurmuştum. Bir akşam evime götürdüm. Dolayısıyla o akşam Üstad'ın sohbetinde bulunamadım. Sair zamanlarımda mutlaka Üstadın sohbetlerinde bulunurdum. Sabahleyin beni gördü, "Ensari!" dedi. "Sizin Mardin tüccarları nereyle ticaret yaparlar ve yüzde kaç kazanırlar?"

Dedim: Efendim, ekseriya Bağdat'a gider gelirler ve yüzde ancak onbeş kadar kâr ederler...

Dedi: "Peki yüzde yüz kârlı bir ticaret olan ve sana da çok yakın olan dün akşamki ticareti neden yapmadın?"

Dedim: Seyda, dün akşam misafirim Şeyh Senûsî idi, onun için gelemedim.

Dedi: "Neden onu da mahrum bıraktın?"

İttihad-ı İslam Çalışmaları

Dr. Muhammed Musa Şerif diyor ki; "Ahmed Şerif'e Türkler gerçekten çok güvendiler. Hatta Meclis-i Mebusan 1921'de onun Irak kralı olması için karar çıkardı. Fakat İngilizlerin yardımıyla Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal Irak'a geldi.

Bazı araştırmacılara göre Mustafa Kemal halifeliği Seyyid Ahmed'e arz etmiştir. (Emir Şekip Arslan teklifin Mustafa Kemal tarafından olmadığını fakat böyle bir teklifin yapıldığını belirtmektedir.) Ama o bunu kabul etmekten kaçındı, Çünkü İslam âleminin o günkü durumu bu teklifi kabul etmesine uygun değildi.

1921-22 seneleri, başını Seyyid Ahmed Şerif'in çektiği ait geniş bir siyasi harekete şahid oldu. Seyyid Ahmed, geniş bir İslami cephenin meydana gelmesini istiyordu. Bu hareket Mısır Hidivi Abbas, Necid emiri Abdülaziz Suud, Kuveyt emiri Ahmed Cabir Sabbah, Asir emiri Hasan İdris, Yemen imamı Hamidüddin'i içine alıyordu.

Bu hareketin hedefi İngiliz, Fransız ve İtalyan sömürgeliğinden Arap ve İslam âleminin kurtulması idi."

 Bu vesileyle 1 Kasım 1921'de Sivas'ta toplanan İttihad-ı İslam Kongresinin toplanması faaliyetlerinde bulundu. Çeşitli İslam ülkelerinden temsilcilerin katıldığı bu kongreye başkanlık etti. Konferansın amacı, İslâm birliğini kurabilmek için müslüman devletlerin bu doğrultuda çalışmalarını sağlamaktı.

Şeyh Ahmed Senusi bu vesileyle Sivas Ulu Camiinde bir de hutbe okudu. Hutbesinde Milli Mücadelenin cihad olduğunu ifade ettikten sonra, cemaate şöyle sesleniyordu: "Ey Anadolu'nun kahraman İslam mücahidleri! Siz olmasaydınız bina-ı İslam yıkılırdı. Siz bugün Kur'an'ı yaşatıyorsunuz. Her tarafınızı düşman sarmışken hiçbir şeyden yılmayarak gaza meydanlarında can veriyor, İslam'ı müdafaa ediyorsunuz. Bu ne büyük şereftir.

Siz yalnız değilsiniz. Yüzlerce milyon Müslüman gözelerini size dikmiştir. Sizin düşmana göğüs gererek metanet göstermeniz bütün İslam âleminde bir uyanış yaratmıştır. Her tarafta Müslüman milletler kımıldıyor, istiklallerini müdafaa ediyor, üzerlerindeki zulüm ve küfür kâbusunu atmaya çalışıyor.

Siz İslam'ın gözbebeğisiniz, siz Allahın tevfikine mazhar bir Milletsiniz. Muhakkak galibiyet İslam'ındır, fetih ve zafer yakındır… Aman kardeşlerim! Sabır ve sebatta devam ediniz, sakın aranıza ihtilaf düşmesin…"

Ahmed Şerîf'in bu konuşması Türkçeye tercüme edilerek Sebîlürreşâd mecmuasında yayınlandı.

Şeyh Senusi'nin Anadolu'daki faaliyetlerinin İngiliz haber alma teşkilatı tarafından adım adım takip edildiğini İstiklal Mahkemesi'nin 583 nolu kararında görebiliriz; "keza İngiliz casus teşkilatına dahil olduğu ve Anadolu'da özellikle Şeyh Senusî Hazretleri'nin ahval ve harekatını takip etmek üzere görevlendirildiği iddia olunan 25 yaşlarında deniz teğmenlerinden Ürgüp'lü Paşazade Mehmet Ali'nin.."

Yine İngiliz istihbaratının önemli bir ismi olarak İstanbul'a gelen ve oradan Ankara'ya geçen Hintli casus Mustafa Sagir'in görevlerinden biri Şeyh Senûsî'nin hareketlerini takip etmekti.

-devam edecek-

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.

Mücadele,6

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır."

Münavi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI