SİGARALI GENÇ VE BEN
Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan bir genç, sigarasını ağzından attı, ağzındaki dumanı tamamen boşaltmadan minibüse atladı, yanıma oturdu. Mevsim kış olduğu için sigaradan mütevellid çirkin bir koku, bizi esir aldı. Dayanmak mümkün değildi. Kendi kendime: “Bu gence mutlaka bir şeyler söylemelisin aslanım; ama öyle söylemelisin ki söylediklerin işe yarasın. Kaş yaparken, göz çıkarmayasın.” dedim.
Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan bir genç, sigarasını ağzından attı, ağzındaki dumanı tamamen boşaltmadan minibüse atladı, yanıma oturdu. Mevsim kış olduğu için sigaradan mütevellid çirkin bir koku, bizi esir aldı. Dayanmak mümkün değildi.
Kendi kendime: "Bu gence mutlaka bir şeyler söylemelisin aslanım; ama öyle söylemelisin ki söylediklerin işe yarasın. Kaş yaparken, göz çıkarmayasın." dedim.
Beni rahatsız eden iğrenç bir koku ile baş başa bıraktığından dolayı delikanlıya çok kızmama ve rahatsız olmama rağmen, öfkemi yuttum, kendimi topladım, derin bir nefes aldım ve derhal mütebessim bir çehreye büründüm. Şefkatle sağ elimi kaldırdım, iki defa dizine okşarcasına dokundum. Bana baktı genç:
-Buyurun, dedi. Ben:
-Sen çok önemli, çok değerli, çok kıymetli pırlanta gençlerimizden birisin, kâinattan pahalısın. Cenab-ı Hakk'ın antıka bir sanat eserisin. Allah seni çok zengin kabiliyetlerle, paha biçilmez cihazlarla donatmış, dedim.
Bu cümlelerimle aynı zamanda insanı tarif ediyordum.
Genç mahcup bir eda ile:
-Estağfirullah, efendim, dedi. Niçin bu müdaheleyi yaptığımı beklercesine durdu. Merakla bana bakıyordu.
Birinci cümlemle genci yumuşatmıştım. Şimdi sıra vereceğim mesaja ve tebliğ cümleme gelmişti. Ben de biraz durdum. Ben de iyice merak uyandırıyordum.
-Sen, gerçekten paha biçilmez bir varlıksın ama, kendini çok basit, çok değersiz, çok ucuz bir şeyle, dost görünen şu azılı düşmanla yani sigarayla harap ediyorsun. Sana soruyorum: İntihar eden birisini görsen, müdahele eder misin etmez misin?
-Ederim, dedi genç.
-İşte ben de bunun için sana müdahele etmek mecburiyetinde kaldım. Çünkü sen de bu sigara ile intihar ediyorsun. Dost görünen-dost sanılan, fakat en büyük düşmanlardan biri olan, içeni kanser eden, cildi bozan, saçları döken, ağzı iğrenç koku ile dolduran, çevreye en iğrenç koku dağıtan, insanı yavaş yavaş öldüren, çocuklarına kötü örnek yaptıran şu azılı düşmanı ağzına koymamalısın.
Genç, yaptığının yanlış bir şey olduğunu galiba vicdanen biliyordu ki bir fazilet gösterdi, nefsinden yana olmadı. Sözlerime hak verdi ve beni onayladı.
-İneceğim yere çok az bir mesafe kaldı, inmeden bir cümle daha söylememe izin verir misiniz dedim:
-Estağfirullah, buyurun abi dedi genç:
-Sen hiç 24 ayar altının kül ve izmarit tablası olarak kullanıldığını gördün mü?
-Hayır.
-Sen 24 ayar altından değerlisin. Sigara gibi çirkin bir maddenin şu güzel dudaklarında ve tertemiz ağzında ne işi var? Allah sana dudakların, ağızların, bedenin, ruhun güzelini vermiş. Bu paha biçilmez kıymetler, bu kadar değersiz şeylerle çürütülmemelidir. Vücudun, vücudundaki her organ Allah'ın sana verdiği bir armağan ve emanettir. Armağan sevgiliye, emanet güvenilire verilir. Sen Allah'ın sevdiği ve güvendiği biri olmasaydın Allah sana bu kıymetli varlığı vermezdi. Öyleyse biz bu sevgi ve güvene layık olmamız gerekmez mı?
Bir de sana çok kısa bir duam olacak:
Rabbimden niyazım, sigara ve benzeri kötü alışkanlıklar semtine uğramasın. Paran ve canın kötü alışkanlıklara kurban gitmesin. Bir de yüzün nuru, gönlün süruru, kabrin kandili, mahşer mahkemesinde beratın, sırat köprüsünde Burak'ın, ebedî hayatında Cennetin olan beş vakit namaz, hayatının olmazsa olmazları arasına girsin.
Bu şefkatli, samimi ve yumuşak sözlerle yaptığım konuşmalarım karşısında genç mahcup bir ifade ile:
-Çok teşekkür ederim abi, inşallah bu uyarılarınızı dikkate almaya çalışacağım, dedi ve sordu:
-Siz kimsiniz abi? Ben de:
-Şu ilahiyat fakültesinin hocalarından biriyim, dedim.
Fakültenin önünde duran minibüsten inerken gencin fevkalade memnuniyeti, elime eğilmesinden ve hürmetkâr ifadelerinden anlaşılmaktaydı.
-Haydi hoşça kalın, Allah'a emanet olun diyerek minibüsten indim.
Keşke imkânımız olsa da hepimiz, hepimizin çocuklarıyla bulduğumuz her yerde ve her fırsatta işte böyle sağlıklı iletişimlere girebilsek. Onları, mübtela oldukları bütün münkerlerden, kötülüklerden, uyuşturuculardan, kötü alışkanlıklardan ve günahlardan kurtarabilsek, bütün maruflara, iyiliklere ve Allah'ın emirlerine bağlayabilsek, madde bağımlısı olmak yerine Mevla bağımlısı yapsak, böylece iki dünyamızı da cennetleştirsek iyi olmaz mı sevgili kardeşlerim. Allah hepimizi bu güzel ve hayırlı işlere vesile eylesin.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
BAŞKA GÖRÜNDÜ
Bir gün bir göletin arkasında bir vadinin yamacında oturmuş karşı yamaçtaki ağaçları seyr
DİZ ÜSTÜ OTURMAK
Bundan elli yıl önce köyde otururduk. Ekmeğimizi annem tandırda pişirirdi. Önce diz üstü
EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Hacı hacıyla Mekke’de, derviş dervişle tekkede, e
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU
Anne karnındaki bir bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı
SİGARALI GENÇ VE BEN
Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan
EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!
Namaz için kalkmıştım. Kıyamda durdum, kâinatı kıyamda gördüm. Rükûa vardım, kâinatı
YOLA ÇIKMAK
Biraz sonra yola çıkacağız. On bin metre yükseklikten, üç bin kilometre yol kat edeceğiz. Bu
KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR
Stuttgart Hava Limanı’nın alt katında bütün dinler için ayrılan ibadethanede namaz kılarke
ARABAYI UNUTTUM
Unutmak çok kötü bir şeydir. Bu gün çarşıdan gelirken bir yerde arabayı park edip bir iki
İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK
İşte cemaatle namaz kılma hareketi, kaptanı imam olan mescit botuna binerek en emin arkadaşlarl
GÖKÇEADA DEPREMİ
Belirtilen tarihte bütün Ege’de ve dolayısıyla Tavşanlı’da çok şiddetli bir deprem oldu.
- 24 SAAT MİSAFİR KALDIĞIM ANKARA
- İMTİHAN SADECE BİR “TIK”LAMAKTIR
- GENÇLER İÇİN HAYAT REÇETESİ
- KILDAN İNCE KILIÇTAN KESKİN
- HATALAR ÜÇ ÇEŞİTTİR
- ARILAR SADECE BAL YAPMAZ
- ANADOLU ANNELERİNİN BİR “YAVRUM” DEYİŞİ VAR Kİ!
- BİR PAZAR YORGUNLUĞU
- DÜN GECE GÖKYÜZÜNDEN BAKTIM SANA ANKARA
- BİR TİCARET
- MARS GEZEGENİ İLE HASBİHAL
- NİÇİN BAKTIN BANA ÖYLE?
- RÜYADA NÜBÜVVET MÜHRÜNÜN HATEMİ OLAN ZATI GÖRSEM
- KUR’AN’A GÖRE BEŞ BİLİNMEYEN
- KAFASI ZEKÂ FIŞKIRAN ÇOCUĞUN SORULARI
- HİKMET
- HZ. İBRAHİM’İN, HZ. MUHAMMED’DEN İSTEDİĞİ
- MEYVEYİ AĞAÇ, AĞACI ÇEKİRDEK, ÇEKİRDEĞİ DE ALLAH YAPIYOR; PEKİ, (HÂŞÂ), ALLAH’I KİM YAPIYOR?
- SÜBHANALLAH, ELHAMDULİLLAH, ALLAHUEKBER
- GÜZEL İNSAN
- BİR KARADENİZLİNİN PEYGAMBER SEVGİSİ
- ASMA, ÜZÜM - İKİ GÖZÜM
- EŞREF-İ MAHLÛKAT
- HER AN KAZANMAK VEYA KAYBETMEK
- NAMAZDAKİ GİZEM
- ÇIKIŞI OLMAYAN SON YOL
- KİRAZ ÇİÇEKLERİ
- “GİTTİ GİDİYOR”DAN BİR NAMAZ ALMAK
- “BİÇARE GENÇLER”
O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)
Şuara, 88-89
GÜNÜN HADİSİ
"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."
Ebu Hüreyre
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...