HZ. PEYGAMBER (A.S.)’DEN İRŞAT ÖRNEKLERİ

Hz. Peygamber (a.s.), ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ "İnsanları Rabbinin yoluna doğru söz, isabetli düşünüş ve güzel öğütle davet et!. Onlarla yürüteceğin mücadeleni en güzel şekilde yürüt!."(1) mealindeki İlâhî emre bağlı olarak, sözlerin en güzelini söyleyerek, gönülleri fethetme metodunu


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2017-04-24 17:38:00

Hz. Peygamber (a.s.),

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ

"İnsanları Rabbinin yoluna doğru söz, isabetli düşünüş ve güzel öğütle davet et!. Onlarla yürüteceğin mücadeleni en güzel şekilde yürüt!."(1) mealindeki İlâhî emre bağlı olarak, sözlerin en güzelini söyleyerek, gönülleri fethetme metodunu benimsemiştir. İslam tarihi, bu konuda pek çok örnek kaydetmektedir.(2)

Bilindiği gibi, Peygamberimiz, (a.s.) Uhud Savaşı'nda çarpışırken bineğinden düşmüş, bu arada dişi kırılıp, mübarek yüzü kanlar içinde kalmıştı.

Bu duruma çok üzülen sahabeler: "Ya Resulallah!. Müşriklere beddua etsen!." dediler.

Şöyle cevap verdi: "Şunu bilin ki, ben bir lânetçi olarak değil, bir davetçi ve rahmet vesilesi olarak gönderildim. Allah'ım!. Şu benim müşrik milletimi bağışla, zira onlar yaptıklarının farkında değiller."(3)

Hz. Peygamber (a.s.), bir toplumu oluşturan insanları aynı gemiye binmiş yolculara benzetmektedir.

Numân b. Beşîr (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Allah'ın çizdiği sınırda duranlarla, bu sınırı aşanların durumu, kur'a çekerek gemideki yerlerine yerleşen kimselere benzer. Onların bir kısmı üst katta, bir kısmı da alt katta otururlar. Alt kattakiler, susadıkları zaman, yukarıya çıkıp buradakilerin üzerinden geçip gitmek zorunda kalıyorlardı. (Ve bulundukları tatlı su denizinden/ırmağından içmek için su alıp getiriyorlardı).(4) Bunun üzerine: 'Biz kendi yerimiz olan ambarda bir delik açarsak yukarıdakilere eziyet vermemiş oluruz' dediler. (Bu durumda hiç şüphe yok ki:) Eğer üst katta bulunanlar aşağıdakileri bu istekleriyle baş başa bırakırlarsa, hepsi birden helâk olurlar. Fakat eğer onları bu işten alıkoyarlarsa, hem kendileri kurtulur, hem de onlar kurtulur."(5)

Burada fertlerin birbirlerine karşı ve topluma karşı yüklenmeleri gereken sorumluluğun boyutunu anlamak mümkündür.

Yaratılışındaki âcizlikten ötürü toplu halde yaşamak durumunda olan insanoğlu, bu sosyal yapısının gereği olarak toplumsal hayatla bütünleşmektedir. Toplum fertlerin hayat felsefeleriyle şekillenmekte, fertler ise, ister istemez toplumun hayat çarkları arasında sıkışmaktadır. Bu karşılıklı etkileşim, göz ardı edilemeyecek kadar zorlu ve zorunlu bir sosyal realitedir. Bunu anlamı şudur: Bir ferde zarar vererek onu ortadan kaldıran bir sebep, bütün bir toplumu da ortadan kaldırabilir niteliktedir. Aynı şekilde, bir ferdin hayatını kurtaran bir sebep de, bütün toplumun hayatını kurtarabilir bir özellik taşımaktadır. Söz gelişi, bütün insanların muhtaç oldukları ışık, hava, su, gıda gibi hayatî maddeler, her bir fert için de zorunludur. Topyekun insanlığın yaşaması için gereken hayat şartları, bir tek fert için de söz konusudur. Şâyet şu yeryüzünde, sadece bir tek insan yaratılmış olsaydı, yine bu atmosfere sahip koca bu dünyanın varlığına ihtiyaç vardı. Bu sebepledir ki, bir ferdin hususi dünyasını yıkan bir kimse, bütün insanların dünyasını yıkmış gibi olur. Aksine, bir ferdin dünyasını tamir eden bir kimse de, tüm insanlığın dünyasını tamir etmiş sayılır.

مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً

"Kim bir cana kıymamış bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur."(6) mealindeki âyette ise, İslâm dininin evrensel boyutuna ve insan merkezli bakış açısına vurgu yapıldığı gibi, söz konusu sosyal hayatın sosyolojik etkileşim kanununa da işaret edilmektedir.

Bu âyetin ifadesinden anlaşılıyor ki, bir hayatı yok eden bir kimse, aynı şartlar tahakkuk ettiği takdirde ve elinden gelse, bütün insanları da katledecektir. Yani bu kadar zalimdir!. Bu hâliyle, إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً "İnsan çok zalim çok câhildir"(7) mealindeki âyetin hükmünü, canlı bir misal olarak fiilen tasdik etmektedir.

Diğer taraftan bir hayat kurtaran bir kimse, aynı psikolojik ortamda elinden gelse bütün insanların hayatını kurtarır. Yani bu kadar iyilik severdir! Aslında, bir çok kötü huyuna rağmen, Yüce Allah'ın yine de insanoğlunu yaratmasının önemli sebeplerinden biri de, mayasındaki bu iyilik vasfıdır. Dünya imtihanının bir gereği olarak verilen bu zıt vasıfların sonucudur ki, insanlık câmiasının tarlasında; bir yandan Ebu Bekir-i Sıddık, bir yandan da Ebu Cehil-i lâin gibi çok farklı ürünler yetişmiştir.

Bu sebeple; toplumda meydana gelen her olumsuzluktan, o toplumun bütün fertleri derecelerine göre sorumludur. "Bana değmeyen yılan bin yaşasın!.", "Ben tok olduktan sonra başkası ölse bana ne!.", "Dünyayı ben mi düzelteceğim?" ya da "Gemisini kurtaran kaptandır!." gibi egoist felsefeden çıkan sözler, insanlığın yüzkarasıdır.

Aşağıdaki hadisler, toplumun bütün fertlerine ve idarecilerine sorumluluk yüklemektedir:

"Sizden kim bir münkeri / kötülüğü görürse, onu eliyle ortadan kaldırsın; buna gücü yetmezse, diliyle -bunun çirkin bir şey olduğunu- anlatsın; buna da gücü yetmiyorsa, kalbiyle ondan nefret etsin ki, bu imânın en zayıf mertebesidir."(8)

"Hepiniz çobansınız /gözetmensiniz. Maiyetinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir gözetmendir ve maiyetinden (vatandaşlarından) sorumludur. Erkek, aile içerisinde bir gözetmendir, maiyetinden (aile fertlerinden) sorumludur. Kadın da kocasının evinde gözetmendir ve maiyetinden sorumludur. Hepiniz çobansınız, hepiniz maiyetinizden sorumlusunuz."(9)

İnsanlar sadece mazlumun değil, zalimin de yardımına koşmakla mükelleftir.

Nitekim, Buharî'nin Hz. Enes'den aktardığına göre, Peygamber Efendimiz (a.s.). "İster zalim, ister mazlum olsun kardeşine yardım et!." buyurmuştur. Bunun üzerine adamın biri: "Ey Allah'ın Resûlü!. Kardeşim mazlum olduğunda ona yardım ederim de, zalim olursa nasıl yardım edebilirim ki?" diye sorunca, Peygamber Efendimiz (a.s.): "Onun zulüm yapmasını engelle; bu da ona yardımdır.' buyurmuştur."(10)

Bundan anlaşılıyor ki, güneş sisteminin oluşturduğu feza-deniz filosunda bir gemi olarak yer alan dünyamız, şâyet batarsa hepimiz batarız.

Aşağıdaki âyetlerde insanlara ve özellikle Müslümanlara; toplumsal sorumluluk ve kolektif şuurun, âdeta bir ölüm-kalım meselesi olduğunu hatırlatmakta ve gereğinin yapılması istenmektedir:

"Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah'a imân edersiniz."(11)

"Bir de öyle bir fitneden sakınınız ki o, aranızdan yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz hepinize erişir. Bilin ki Allah'ın azabı çok şiddetlidir."(12)

"İyilikte ve takvada yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın!."(13)

"Ey imân edenler!. Kendi aranızda gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemek, düşmanlık yapmak ve Peygambere karşı gelmek üzere –bir araya gelip-konuşmayın!. Eğer konuşacak olursanız iyilik ve takva hakkında konuşun!. Bir gün mutlaka huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı gelmekten sakının!."(14)

Dipnotlar

1-Nahl: 16/125

2-Bk. Topaloğlu Bekir, Dinî Sohbetler, 52.

3-Bk. Kadı Iyaz, Şifa, I/221; Topaloğlu, a.g.y.

4-Tefsirciler, Furkan Suresinin 53. ayetinde geçen "tatlı-tuzlu deniz" ifadesinden Dicle, Nil ve Fırat gibi ırmakları anlamışlar.bk. Taberî, II/24-25.

5-Buhârî, Şeriket, 6; Şehâdât, 30.

6-Maide, 5/32.

7-Ahzab, 33/72.

8-Müslim, İman, 78.

9-Buharî, Cümua, 12.

10-Buhârî, İkrah, 7.

11-Al-i İmran, 3/110.

12-Enfal, 8/25.

13-Maide, 5/2.

14-Mücadele, 58/9.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

SAFF, 3

GÜNÜN HADİSİ

Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)

Tirmizi, Da'avat 89,

TARİHTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI