SÜRAKA İBN MALİK BİN CÜ’ŞUM EL MÜDLİCİ(R.A)
Süraka bin Malik bin Cü’şum el Kenani el Müdlici, Beni Müdlic kabilesindendi. Mekke yakınlarındaki Beni Kudeyda’da oturuyordu. Kendisinden İbn-i Abbas, Cabir gibi sahabeler ile Said bin Müseyyeb ve oğlu Muhammed bin Süraka gibi tabiinler hadis rivayet etmişlerdir. (1)
Süraka bin Malik bin Cü'şum el Kenani el Müdlici, Beni Müdlic kabilesindendi. Mekke yakınlarındaki Beni Kudeyda'da oturuyordu. Kendisinden İbn-i Abbas, Cabir gibi sahabeler ile Said bin Müseyyeb ve oğlu Muhammed bin Süraka gibi tabiinler hadis rivayet etmişlerdir. (1)
Onunla ilgili İslam tarihlerinde geçen iki önemli hadise vardır. Bir tanesi hicret-i nebeviyye sırasında Allah Rasulünü (aleyhissalatu vesselam) takip etmesi, diğeri de İran hükümdarının elbiselerini giyeceğinin Muhbir-i Sadık olan Peygamber Efendimiz(s.a.v) tarafından seneler öncesinden kendisine haber verilmesidir. Şimdi tafsilatıyla bu hadiseleri sizlere nakletmek istiyoruz;
"Kureyş topluluğu bir sabah korku ve dehşet verici bir haberle uyandı. Haber şuydu; "Muhammed(S.A.V) gece karanlığında Mekke'den ayrılmış." Kureyş büyükleri bu habere inanamadılar. Ama doğruydu.
Sabah hadiseyi duyduklarında hemen Efendimizin(S.A.V) yakınları olan Haşimoğullarının evlerini aradılar. Sonra aramalarını Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselama yakınlığı olanların evlerine bakacak şekilde genişlettiler. Bu vesileyle Hz. Ebubekir(r.a)'in evine geldiler. Kızı Esma(r.a) ile karşılaştılar.
Ebu Cehil sordu;
-Baban nerede?
-Şu an nerede bilmiyorum.
Ebu Cehil, Esma'ya öyle bir tokat vurdu ki, kızcağızın küpesi koparak yere düştü.(2)
Abdurrahman bin Haris bin Malik bin Cüşum'dan rivayetle Hz. Süraka diyor ki "Rasulullah(s.a.v) Mekke'den Medine'ye hicret etmek için evinden çıkıp gidince, Kureyş, Efendimizi(a.s.m) kim öldürür veya yakalayıp getirirse, ona yüz deve ödül verileceğini kararlaştırdı ve bu kararı ilan etti.
Ben kavmimin toplantı yerinde otururken, o anda bizden biri çıkageldi. Hatta yanımızda durdu ve dedi ki; "Vallahi ben üç kişinin izlerini gördüm. Biraz önce önümden geçtiler. Kesin biliyorum, onlar Muhammed ve arkadaşlarıdır."
Ben ona göz işaretiyle 'sus' dedim. Orada bulunanlara da dedim ki; "Ben onları biliyorum, onlar falan oğullarıdır, kaybolmuş develerini arıyorlar." Haberi getiren kişi "olabilir, belki de onlardır" deyip sükut etti.
Biraz bekledikten sonra evime gittim. Atımın hazırlanıp vadinin içine gizlice getirilmesini emrettim. Sonra kumar ve nasip oklarımı alıp gittim. Silah ve zırhımı giydim. Kumar ve nasip okumu çıkartıp yemin ederek çektim. Benim en hoşlanmadığım 'ona zarar veremez' oku çıktı. Halbuki ben, Muhammed'i(s.av) yakalayıp Kureyş'e teslim ederek yüz develik büyük ödülü kazanmak istemiştim.
Atıma bindim ve onların izlerinin peşine düştüm. Ben onları takip ederken o arada atım hırçınlaştı. Ayağı tözkezleyip beni düşürdü. Ben kendi kendime "bu ne iştir" dedim. Sonra ok torbamı çıkardım, o fal oklarımdan nasiplenmek istedim. Tekrar benim hoşlanmadığım 'ona zarar veremezsin' oku çıktı.
Durmadım, tekrar onu takip etmeye başladım. Ne zaman ki onları gördüm, atımı onların üzerine sürdüm. Atımın ön ayakları yere battı, atım tökezledi ve ben yere düştüm.
Sonra atım battığı yerden çıkmaya başladı. O arada bir fırtına koptu, gökyüzüne doğru duman yükselmeye başladı. O zaman anladım ki o zat, o yolcular benden korunuyorlar, onları bir güç koruyor, bu açıkça anlaşılıyor.
O zaman onlara seslendim; "Ben Süraka bin Cüşum, bana bakınız, ben sizinle konuşmak istiyorum. Allah'a yemin ederim ki, ben sizi aldatmam. Yine yemin ederim ki, benden size zarar gelmez."
Ben böyle deyince Rasulullah(s.av) Ebubekir'e(r.a) dedi ki; "ona söyle, bizden ne istiyor?" Ebubekir sordu; "bizden ne istiyorsun?" Ben, Ebubekir'e dedim ki; "Sizden bana yazılı bir (alamet) eman mektubu istiyorum." Efendimiz(s.a.v) Ebubekir'e(r.a); "Ey Ebubekir! Ona bir emanname yaz ve ver" buyurdu.
Ebubekir bir kemiğe veya bir beze veya bir bir çömlek parçasına yazıp bana fırlattı. Onu alıp ok torbama koydum. Sonra döndüm." (3)
Ebu İshak, Bera bin Azib'ten rivayet ediyor. Bera diyor ki; "Ebubekir(r.a) babam Azip'ten 13 dirheme bir eğer satın aldı. Hz. Ebubekir(r.a) dedi ki "sen Bera'ya emret, o eğeri benim evime getirsin." Babam Azib dedi ki; "Hayır getirmeyecek, taki sen bana Rasulullah(s.a.v) ile nasıl hicret ettiğinizi anlatıncaya kadar. Çünkü sen onunla beraberdin."
Hz. Ebubekir(r.a) dedi ki; "Biz gecenin ilk saatlerinde evden çıktık. Gecemizi ve ve gündüzümüzü uyumadan geçirdik. Ve o uzunca hadisi anlattı, şöyle devam etti; "Biz Mekke'den ayrıldık. Müşrik topluluğu bizi aramaya başladılar. Her tarafa dağıldılar. Ve bize Süraka bin Malik bin Cü'şum'dan başka hiçbiri ulaşamadı. Süraka atına binmiş, bize ulaşmaya çalışıyordu. O anda ben dedim ki; "Ya Resulullah! Bu gelen kişi bizim için geliyor ve bize yetişti." Resulullah(s.a.v) buyurdu ki; "Ya Ebubekir! Sen hiç üzülme! Allah bizimle beraberdir."
Sonra, gelen kişi bize bir-iki mızrak veya iki-üç mızrak mesafesi kadar yaklaştı. Ben dedim ki; "Ya Rasulullah! Peşimizden bizim için gelen adam bize yetişti." Ve ağlamaya başladım. Efendimiz(a.s.m) "niye ağlıyorsun" diye sordu. "Ya Resulullah" dedim, "Vallahi ben kendim için ağlamam. Sana bir şey olur diye, senin için ağlıyorum."
Resulullah(s.a.v) o zaman şöyle dua etti; "Allahım! dilediğin şekilde onu bizden alıkoy." Ve Süraka'nın atı göğsüne kadar, sert olan toprağın içine battı. Süraka, atından atlayarak çağırdı; "Ya Muhammed(s.a.v)! Ben biliyorum ki, bu başıma gelen şey senin amelindir. Öyleyse, Allah'a dua et ki, beni içimde bulunduğum bu durumdan kurtarsın. Ve Allah'a yemin ederim ki, ben sizi aramaya koyulan kimseleri şaşırtarak başka yerlere yönlendiririm."
Resulullah(s.a.v) düştüğü durumdan kurtulması için ona dua etti. Atının battığı yerden kurtulup, arkadaşlarının yanına geri döndü.(4)
Ebu Cehil, Süraka'nın Efendimize(a.s.m) erişip, bir şey yapmadan geri döndüğünü işitince, bir gün Kureyş toplumunun huzurunda Süraka'yı zem ederek küçük düşürmek istedi. Süraka da dayanamayarak ona bir şiirle cevap verdi. Çünkü kendisi iyi bir izci ve savaşçı olmasının yanısıra şairdi de..
Şiirinde Ebu Cehil'e hitaben şöyle demişti;"Ey Ebul Hakem! Vallahi Sen cins atımım ayaklarının battığı yeri görseydin, bilecektin ve elbette şüphe etmeyecektin ki, Muhammed(s.a.v) bürhan ve mucizelerle gelen bir Rasuldür. Artık ona kim karşı koyabilir? Sana düşen görev, kavmini (Kureyşi) ona karşı kışkırtmak değil, ona karşı gelmekten alıkoymaktır. Ben onun getirdiklerinin ve öğrettiği şeylerin bir gün anlaşılıp insanların tümü tarafından sevileceğini ve kabul göreceğini görüyorum. Şöyle ki, insanların tümü ona karşı gelmek değil, ona teslim olacaktır."(5)
Süraka diyor ki; "bana verilen eman mektubunu aldıktan sonra geri döndüm ve sükut ettim. Başımdan geçeni kimseye anlatmadım, ta ki Mekke fethedilinceye kadar...
Rasulullah(s.a.v) Huneyn savaşı ve Taif'ten döndükten sonra ben elimde o eman mektubu olduğu halde onunla görüşmek üzere evden çıktım. Resulullah(s.a.v) ile Ci'rane'de karşılaştım. Ensardan bir süvari(atlı) gurubunun içine girdim. Ve Resulullah'a(s.a.v) yaklaşmaya çalıştım.
Ben Resululah'a(s.a.v) yaklaşmaya çalışırken, ensar gurubu mızraklarıyla beni engellemeye çalışıyorlardı. "Ne istiyorsun sen, hadi geri dur" diyorlardı. Ama ben yine Resululah'a(s.a.v) ulaşmaya çalıştım ve ona yaklaştım. Resulullah(s.a.v) devesinin üzerinde bulunuyordu. Vallahi sanki şimdi bakıyormuşum gibi hatırlıyorum. Resulullah(s.a.v)'ın ayakları üzengi kayışında idi. Sakı(baldırları) hurma içi beyazı gibi parlıyordu.
Elimle Efendimizin(a.s.m) yıllar öncededen bana verdiği eman mektubunu kaldırarak dedim ki; "Ya Rasulullah! Bu elimdeki, senin bana verdiğin eman mektubudur. Ben Süraka bin Malik bin Cü'şum." Rasulullah(s.a.v.) bana yaklaşarak; "Ya Süraka! Bugün iyilik ve vefa günüdür" buyurdu. Rasulullah'a yaklaştım ve Müslüman oldum.
Sonra Rasulullah'dan(a.s.m) bir şey sormak istedim, ama hatırlayamadım. Ancak ona bir şey sordum; "Ya Rasulullah! Develerim için havuza su dolduruyorum. Sahipsiz develer gelip o havuzdan su içerlerse, benim için onda bir ecir, bir sevap var mı?" Resulullah(s.a.v) dedi ki; "Evet, susamış bütün canlılar içerse, sana sevabı vardır."
Ben kavmimin arasına döndüm ve zekat sadakalarımı Rasulullah'a(s.a.v) gönderdim.(6)
Süfyan İbn-i Uyeyne, Ebu Musa'dan o da Hasan'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah(s.av) Suraka İbn-i Malik'e dedi ki;
كَيْفَ بِكَ اِذَا اُلْبِسْتَ سُوَارَىْ كِسْرَى
"Bir gün Sen Kisra'nın her iki bileziğini, kemerini ve tacını giydiğin zaman nasıl olur?"
Hz. Ömer'in(r.a) halifeliği döneminde (İran ülkesi fethedilip İran hükümdarının hazineleri Medine'ye getirildiği zaman) Kisranın iki bileziği, kemeri ve tacı Hz. Ömer'in(r.a) önüne konulduğu zaman Hz. Ömer(r.a) Süraka'yı çağırdı, hepsini ona giydirdi ve dedi ki;
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى سَلَبَهُمَا كِسْرَى وَاَلْبَسَهُمَا سُرَاقَةَ
"Allah'a hamd ederim ki, onları Kisra'dan çıkarttı ve Süraka'ya giydirdi."(7)
Rafet el Başa, bu hadiseyi şöyle anlatıyor; "Günler yine birbirini kovaladı ve Hz. Ömer halife oldu. Onun zamanında müslüman askerleri fırtına gibi İran'a doğru estiler. Kaleleri yıkmağa, orduları yenmeye, tahtları sarsmaya ve ganimetler elde etmeye başladılar. Nihayet Allah, Kisraların devletine onların eliyle son verdi... Ömer'in halifeliğinin sonlarına doğru bir gün Sa'd ibn-i Ebî Vakkas'ın adamları, Halife'ye fetih müjdesini vermek üzere Medine'ye geldiler...
Müslümanların beytü'l mâline, Allah yolunda savaşanların elde ettiği ganimetlerin beşte birini getiriyorlardı...
Ganimetler önüne konulunca Ömer dehşetle onlara baktı... Ganimetler içinde Kisra'nın inciden tacı, altın ipliklerle dokunmuş elbiseleri, kıymetli taşlar dizili kemeri, benzeri görülmemiş iki bileziği ve sayılmıyacak kadar kıymetli eşyalar vardı.
Ömer elindeki sopayla bu değerli hazineyi karıştırmaya başladı...
Sonra etrafındakilere dönüp:
"Bunları teslim edenler pek emin kimselerdir" dedi.
O sırada orada bulunan Hz. Ali şöyle cevap verdi:
"Sen namuslu oldun, halkın da namuslu oldu yâ Emîr'el-mü'minin! Eğer sen yeseydin, mutlaka onlar da yerlerdi."
Bu arada Hz. Ömer Suraka ibn-i Malik'i çağırdı ve ona Kisra'nın gömleğini, pantolonunu, çizmelerini ve diğer elbiselerini giydirdi. Kisra'nın kılıç ve kemerini de taktı, başına tacını koydu... Bileziklerini taktırdı... Evet bileziklerini.
Bu sırada müslümanlar:
"Allahu ekber.. Allahu ekber... Allahu ekber" diye tekbir alıyorlardı.
Ömer, Suraka'ya döndü:
"Vay vay vay... Şuna bak... Başında Kisra'nın tacı ve kollarında bilezikleri olan Benî Mudlicli bir bedevicik!" dedi.
Daha sonra başını gökyüzüne kaldırıp şöyle dedi:
"Allah'ım! Bu malları, Rasûlüne vermedin. Onu benden daha çok severdin. O, senin yanında daha değerliydi... Ebû Bekir'e de vermedin. Onu benden daha çok severdin ve senin yanında daha değerliydi.. O malı bana verdin ama onu, beni cezalandırmak için vermiş olmandan Sana sığınırım.."(8)
Süraka hazretleri, Hz.Osman'ın(r.a)hilafetinin ilk yıllarında vefat etmiştir. Radiyallahu anh.
Dipnotlar
1- İbnu'l-Esir, Üsdü'l- Ğabe fi Marifeti's-Sahabe, cilt: 1, s: 179, Darul Fikr, Beyrut baskısı, 1989(Hicri; 1409)
2-Dr. Abdurrahman Rafet el Bâşa, Suverun Min Hayatu's Sahabe, s. 467, Dar'ul Edebi'l İslamiye, Kahire, 1997
3- İbn-i Hişam, Cilt; 2, s: 489-490, Daru'l El-Marife, Beyrut
4- İbnu'l-Esir, Üsdü'l- Ğabe fi Marifeti's-Sahabe, cilt: 2, s: 179
5- İbnu'l-Esir, Üsdü'l- Ğabe, cilt: 2, s: 180
6-İbn-i Hişam, Cilt; 2, s: 490
7-İbnu'l-Esir, Üsdü'l- Ğabe, cilt: 2, s: 180, Said Nursi, Mektubat, s:113, R.N.K Neşriyat, İst. 2005
8- Dr. Abdurrahman Rafet el Bâşa, Suverun Min Hayatu's Sahabe, s.467-469
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Teğabün, 8
GÜNÜN HADİSİ
Harb bir hiledir.
Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...