BİR AİLE REİSİ OLARAK HZ. MUHAMMED(A.S.M)-2

Hanımlarıyla İstişare etmesi Hz. Peygamber’in ailevi yaşayışını belirtirken bu noktaya da temasta fayda var. Çünkü: “Kadınlarla istişâre edin, ancak sözlerinin aksiyle hareket edin” meâlinde bir uydurma hadis, kitaplarımıza girmiş bulunmaktadır.(1)


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2017-09-23 17:13:18

Hanımlarıyla İstişare etmesi

Hz. Peygamber'in ailevi yaşayışını belirtirken bu noktaya da temasta fayda var. Çünkü: "Kadınlarla istişâre edin, ancak sözlerinin aksiyle hareket edin" meâlinde bir uydurma hadis, kitaplarımıza girmiş bulunmaktadır.(1)

Rasûlullah'ın risâlet vazifesini ilgilendiren meselelerde hanımlarıyla istişare etmeyeceği açıktır. Ancak, kendilerini ilgilendiren meselelerde fikirlerini almış olduğu da kesindir. Nitekim daha önceki misallerde görüldüğü üzere, Rasûlullah hususi taleplerinde emredici olmadığı için itirazlara ve menfi cevaplara maruz kalmıştır. Kadınlarına karşı hep emredici olsa ve öyle alıştırsa idi, her halde kendisine hiçbir itiraz söz konusu olmazdı.

a. Resulullah (a.s.) henüz peygamberliği hususunda bilgi sahibi değilken, o safhaya hazırlayıcı mahiyette geçirmekte olduğu İlahî terbiye icabı, sık sık bir kısım harika durumlara mazhar oluyor ve bunlardan ciddi şekilde korkuyordu. İlk vahiyden sonra, gördüklerini ve hissettiği korkuyu muhterem zevceleri Hatice-i Tahire validemize açtılar. Validemiz (r.a.), Resulullah (a.s.)'ı şöyle teselli etti: "Korkma, Allah seni asla mahcup etmez. Zira sen akraba hukukunu gözetir, muhtaçlara yardım, fakirlere iyilik, misafirlere de ikram edersin..."( Buhari, Bed'ül'-Vahy 1).

b. Değişik bir örnek "ifk (iftira)" hadisesiyle alâkalıdır. Ayet-i kerime ile iç yüzü ortaya konan ve kitaplarımızda teferruatıyla açıklanan ifk yani Hz. Aişe validemize (r.a) münafıklarca yapılan iftira hâdisesi üzerine Resulullah (a.s.), zevce-i tahireleri hakkında geniş bir tahkikat açmıştı. Bu tahkikat sırasında, sadece Hz. Ali gibi ileri gelenlerin değil, Berire gibi Hz. Aişe'nin cariyesi olan hizmetçi bir kadının da fikrine müracaat etmişti.(2)

c.Hz. Peygamber (a.s.)'ın Hudeybiye Sulhü sırasında zevcesi Ümmü Seleme'nin tavsiyelerine uymasıyla ilgili hadise. Kısaca özetleyelim:

Hicretin altıncı yılında, Müslümanlar, başlarında Resulullah (a.s.) olduğu halde, umre yapmak kastıyla Mekke'ye müteveccihen yola çıkarlar. Ancak Mekkeli müşrikler, ziyarete müsaade etmezler. Fakat Müslümanlarla aralarında Hudeybiye sulh anlaşması yapılır. Anlaşma tamamlandıktan sonra, Hz. Peygamber (a.s.) yanındakilere: "Kalkın, kurbanlarınızı kesin, ihramdan çıkın, başlarınızı traş edin" emrini verir. Ne var ki Ka'be'yi tavaf için gelmiş bulunan Ashab, sulh anlaşmasının muhtevasından memnun olmadığı için tavaf yapmadan umre ile ilgili traş olmak, kurban kesmek gibi diğer menasiki de yapmaktan imtina ederler.

Resulullah (a.s.) emri üç kere tekrarlar. Ashab yine de şaşkın şaşkın bakınmakla mukabelede bulunurlar.

Resulullah son derece öfkeli halde, çadırına, zevce-i pakleri Ümmü Seleme validemizin (r.a.) yanına girerler. Aralarında şu konuşma geçer:

-Neyin var ya Resulallah?"

-Hayret ey Ümmü Seleme! Ben insanlara ısrarla "Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın" diye emrettim, hiç kimse bu çağrıma cevap vermedi. Emrimi işittikleri halde sadece yüzüme bakıyorlar."

-Ya Resulullah, sen kalk, kurbanlığına git ve kes. Onlar mutlaka sana uyacaklar ve kurbanlarını keseceklerdir."

Bu tavsiye üzerine Resulullah (a.s.) gider ve kurbanlık devesini keser. Aynen Ümmü Seleme validemizin (r.a.) dediği gibi, Resulullah'ı gören Ashab-ı Güzin de teker teker kalkıp kurbanlarını keserler.(3)

Hz. Peygamberin Aile İçi Eğitime Verdiği Önem

Aile, toplumun sahip olduğu değerleri yansıtan küçük bir aynadır. Toplumda müspet veya menfi olarak bulunan tutum ve davranışlar, ailede yoğun bir şekilde uygulama alanı bulur. Tabir yerinde ise, aile, toplumun kan tahlilinin yapıldığı bir biyo-kimya, bir patoloji laboratuarıdır. Burada her türlü pozitif ve negatif bulguları bulmak mümkündür.

"Aile" kelimesi, sözlük anlamı itibariyle, "geçim sıkıntısı" ve "sarmaşık bitki" demektir. Kelimenin bu etimolojik yapısı, genel olarak ailelerde geçim derdi diye bir problemin varlığına işaret ettiği gibi, aile fertlerinin sarmaşık bitki türü gibi birbirleriyle sarmaş dolaş olmaları, karşılıklı hak- hukuk gözetmede, saygı -sevgi göstermede yaprakları iç içe sarılmış bir gülü Muhammedi gibi sempatik bir yapıda olmalarının gereğine de işaret etmektedir.

Peygamberlerden bazılarıyla ilgili olarak Kur'an'ın yer verdiği ayetlerde aile içi eğitim örneklerini görmek mümkündür. Mesela, Hz. İbrahim'in, babasına: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan, Rahman'a baş kaldırmıştır. Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azap gelmesinden korkuyorum ki, böylece şeytanın dostu olarak kalırsın" (Meryem 41-45).

Hz. İbrahim'in babasına olan bu daveti, aile içinde "bilen"in, bilmeyene, kendinden yaşça, mevkice, makamca, rütbe ve unvanca ne kadar büyük de olsa, dinî öğretim ve telkinde bulunması gerektiğine güzel bir örnektir. Babasıyla olan münasebette Hz. İbrahim'in nazik tavrı, bu çeşit çalışmaların metodu, tarzı konusunda da ip ucu vermektedir.

Aile içi eğitimin en güzel bir örneğini de hikmet sahibi olmakla tebcil edilen (Lokman 31/12) Hz. Lokman'da buluruz. Cenab-ı Hak, bilhassa çocuk eğitiminde yer verilmesi gereken metot ve muhtevanın esaslarını, Hz. Lokman'ın oğluna nasihat suretinde, onun ağzından naklettiği cümlelerle bize ders vermektedir: "Oğulcağızım, Allah'a ortak koşma. Çünkü şirk, elbette büyük bir zulümdür. Oğulcağızım, (yaptığın iyilik) bir hardal tanesi kadar olsa dahi bir kaya içinde, ya göklerde yahut yerin içinde (gizlenmiş) olsa bile Allah onu getirir. Çünkü Allah latiftir. Hakkıyla haberdardır. Oğulcuğum namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret. Kötülükten vazgeçirmeye çalış. Sana isabet eden şeylere katlan. Çünkü bunlar kati surette farz edilen umurdandır. İnsanlardan (kibirlenip) yüzünü çevirme. Yeryüzünde şımarık yürüme, zira Allah, her kibir taslayanı, kendini beğenip öğüneni sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en çirkini eşeklerin anırışıdır" ( Lokman, 31/ 13, 16-19).

Cenab-ı Hak, yukarıda kaydettiğimiz, Hz. Lokman'ın oğluna olan nasihatlerinin arasında evlatların anne-babalarına gösterecekleri saygı ve hürmetten, bunun öneminden bahsederken bu itaatin hudutlarını da belirtir. Ebeveyn-evlat münasebetlerini gösteren bu ayetlerin mealleri şöyledir: "Eğer onlar/ anne-babaların, hakkında herhangi bir ilmi delil bulunmayan bir şeyi Bana şirk koşman için seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin…" (Lokman, 31/15. ayet).

Aile İçi Eğitimin Önemini Gösteren Bir Hadis-i Şerif

Aile efradının tâlim ve terbiyesinin, İslamî sistemde ne kadar önemli olduğunu gösteren bir hadis-i şerifin meali şöyledir: Müslim b. Yesâr anlatıyor: "Resulullah Aleyhissalatu vesselam, bir seriyyeyi (askerî birlik) sefere gönderiyordu. Bir genç de ortaya atılarak, onlara katılmak istedi. Resulullah:

-Ailene (nezaret edecek) bir büyük bıraktın mı? diye sordu. Genç: "Hayır!" deyince:

-Ailene dön. Zira cihadın iyisi onlar içindedir" buyurdu.(4) Burada vurgulanması gereken incelik, Resulullah'ın sulh zamanında değil, askerî bir sefer sırasında bunu söylemiş olmasıdır.

Evet bir kere daha hatırlatmanın yeridir: İslam aile içerisinde, aile efradının terbiyesine yönelik gayretleri "en büyük cihat" olarak vasıflandırmıştır.

Söz buraya gelmişken, savaşa gidildiği zaman, halkı aydınlatacak kimselerin geride kalıp ilim tahsiline devam etmelerini emreden ayet-i kerimeyi de hatırlatmamız gerekmektedir (meâlen): "Müminler toptan savaşa çıkmamalıdırlar, her topluluktan bir taifenin, dini iyi öğrenmek ve milletlerini, geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı! Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler" (Tevbe 9/122).

Hz. Peygamberin Babalık Vasfı

Hz. Enes anlatyor: "Aile fertlerine karşı Hz. Peygamberden daha şefkatlisini görmedim."(5)

 Hz. Fatıma geldiği zaman önünden kalkar onu yerine oturturdu. Halini hatırını sorar, onu sever, okşar ve gönderirken de yine aynı iltifatlarla gönderirdi.(6)

Dipnotlar

1-Geniş bilgi için, bk. Aclunî, Keşfu'l-Hafâ, II/3.

2-Buharî, Şehadat, 16.

 3-Vakidi. Megazî, II/ 613; Aclunî, Keşfu'l-Hafa II/ 3.

4-el-Metâlib; 2/82.

5-Müslim, Fezail, 63; Müsned, III/112.

6-Müslim Fezailü's-sahabe, 98; Buhari, Menakıb, 25.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın

Münafikün, 10

GÜNÜN HADİSİ

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI