FATİHA SURESİ VE HALKLA İLİŞKİLER

Sabah namazını kılarken beynimde şimşekler çaktı. Bir an aklım ve kâinatım aydınlandı. Sevincime, hazzıma ve huzuruma diyecek yoktu. Dilim, الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ “Elhamdülillahi Rabbilalemîn= Bütün övgüler Âlemlerin Rabbine mahsustur.”(1) derken, aklım da nefsime şunları söyledi:


Vehbi Karakaş

vehbikarakas@hotmail.com

2017-11-01 20:47:09

Sabah namazını kılarken beynimde şimşekler çaktı. Bir an aklım ve kâinatım aydınlandı. Sevincime, hazzıma ve huzuruma diyecek yoktu. Dilim, الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ  "Elhamdülillahi Rabbilalemîn= Bütün övgüler Âlemlerin Rabbine mahsustur."(1) derken, aklım da nefsime şunları söyledi:

"Dikkat et, şu anda sen, sadece seni değil; âlemleri terbiye eden Zât'ın huzurundasın. Yani senin Rabbin, aynı zamanda görünen ve görünmeyen bütün varlıkların Rabbidir. Bütün varlıklar bir tek Allah'ın eseri ve ayeti olduğuna göre, öyleyse Allah'ın düşmanları hariç, bütün varlıklar ve sen kardeşsiniz. Aynı zamanda bütün varlıklar zikir ve ibadette senin arkadaşındır. Kâinatta görünen çok sıkı yardımlaşmanın sebebi de budur. Allah olmasaydı, kâinat olmayacaktı. İki Allah olsaydı, kâinatta bu birlik, bu intizam, bu yardımlaşma ve bu dayanışma olmayacaktı. Kâinatın varlığı, Allah'ın varlığının, kâinattaki kusursuz düzen de Allah'ın birliğinin delilidir.

Yine aklım bana dedi ki: Sen âlemlerin Rabbinin kulu olma şeref ve nimetine layık görülmüşsün, Allah'a muhatap olmuşsun. Öyleyse bu nimeti teşekkürsüz bırakamazsın. Namaz ve diğer ibadetler bu nimetin teşekkürüdür. Namazla sen, ibadetini, duanı ve dilekçeni Allah'a sunarken, hem kendine, hem de kardeş ve arkadaşlarına, yani kâinattaki diğer varlıklara Allah'dan yardım isteyeceksin, istemektesin. İsteyeceksin ki Allah'ın yardımı devam etsin, kâinat yerinde dursun, intizamla yürüsün, devam ve bekasını korusun. İşte Fatiha'daki: إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ "Yalnız sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım isteriz."(2) ayetin manası budur. İşte kâinat senin bu imanın, bu namazın ve bu duan hürmetine ayakta durmakta, varlığını sürdürmektedir. Kâinat da bu yüzden sana büyük bir aşkla hizmet etmektedir.

Madem Allah âlemlerin Rabbidir, madem her şeyi yaratan, yöneten ve yürüten, yediren, içiren, büyüten Odur, öyleyse âlemler sayısınca takdire, hamde ve övgüye de ancak o layıktır. Bu işi kim yapıyorsa elbette bütün hamd ve övgü de onun hakkı olacaktır.

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

O alemleri terbiye eden Allah Rahmandır, Rahimdir.(3) Merhameti sonsuzdur. Aynı zamanda kıyamet gününün, ceza gününün yegâne hakimidir.(4) Bu iki ayet, Allah'ın eğitimindeki metoda dikkat çekmektedir. Allah'ın eğitiminde hem şefkat vardır, hem de şefkatten anlamayanlara, merhametini su-i istimal edenlere de ceza vardır. Dolayısıyla sen Fatiha'da ki

 الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

Ayetini söylerken o Allah'ın sonsuz merhamet sahibi olduğunu düşüneceksin, şevkle, ümitle dolacaksın.

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

ayetini söylerken de Allah'ın cezasını hatırlayacaksın, korkundan yine Ona kaçacaksın, Onun sonsuz rahmetine sığınacaksın.

Allah Teâla, âlemlerin sayısınca övülmeye layıktır. Çünkü O, her an övülmeye layık işler yapmaktadır. İnsana gelince, o da her an Allah Teâla'yı övmeye layıktır. Çünkü Allah'ın her an devam eden en önemli, en kıymetli nimetleri insana, insanın sofrasına akıp gelmektedir.

Tesbihatta 33 defa "Elhamdülillah" demekle ve tekrar eden namazlarımızla güya biz, "Allahım! Senin tekrar eden nimetlerine, tekrar tekrar hamd etmek istiyoruz," diyoruz ama ne mümkün! Sayısız tekrar eden nimetin yanında 33 tekrarın sözü mü olur? Her an tekrar eden nimete karşılık hiç 33'ler, 24 saatte beş vakit namaz yeterli olabilir mi?

Layıkıyla karşılık veremediğimiz açık. Çünkü biz, namaz kılıyoruz, tesbihlerimizi çekiyoruz, yoruluyoruz, duruyoruz. Allah'ın tebrik, takdir ve hamde layık nimetleri hiç durmuyor, hep devam ediyor. Buradan da anlıyoruz ki, Allah'ın hakkını ödemek mümkün değildir.

Kâinat çapındaki hamdini takdim eden Hz. Peygamber (sav) bile bu konuda çaresiz kalmıştır. Biz bu hususu Aişe validemizin şu rivayetinden anlıyoruz: Bir gece Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanımda olmadığını fark ettim, onu karanlıkta el yordamıyla aramaya koyuldum. Elim ayaklarına dokundu. Rukûda mı, yahut secdede mi idi bilmiyorum. Şöyle diyordu:

اَللّـٰهُمَّ إِنِّي

أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ، لاَ أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلىٰ نَفْسِكَ

"Allah'ım! Senin gazabından rızana, azabından affına sığınırım. Ben Senden Sana sığınırım. Ben Seni lâyık olduğun şekilde medh ü senâ edemiyorum. Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin."(5)

Biz de bunları bildiğimizdendir ki ayıp ve kusurumuzun altında eziliyor, büyük bir mahcubiyet içinde her namaz farzının arkasından tekrar tekrar estağfirullah estağfirullah estağfirullah diyoruz. "Sana layık olan namazı kılamadım, Senin hakkın olan Hamdi, şükrü, tesbihi, tahmidi, tekbiri ve takdiri Sana takdim edemedim; beni bağışla ya Rabbi!" diyerek çaresizliğimizi ilan ediyor, affımızı istiyoruz. Peygamberimizin günde yetmiş kere, yüz kere tevbe ve istiğfarda bulunmasının(6) sırrını da böylece anlamış oluyoruz.

Kendini dahi yönetemeyecek kadar kemali, cemali, marifet ve hüneri olmayan insanlar, kalkıyor, karşısındakilerden hak etmediği övgüyü bekliyor. Böylelerini, sınırsız hamde layık olan Allah kınıyor ve böyle kimselerin yani yaptıklarıyla şımaranların, yapmadıklarıyla övülmek isteyenlerin çok acıklı bir azaba çarpılacaklarını haber veriyor.(7) adeta şöyle diyor:

Ey insan yaptığın iyi işlerle gururlanma. Onları sana Allah yaptırdı. Onun verdiği imkân ve kudretle yaptın yaptıklarını. Yapmadıklarınla da övülmeyi bekleme. Bu git gide seni zulme götürür, despot, zorba bir zalim yapar. Mazlumların sahibi Allah da tutar, seni cehenneme atar. 

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ayetinin(8) dürbününden baktım. Baktım ki Allah, sadece beni değil; aynı zamanda benim muhtaç olduğum her şeyi terbiye ediyor, olgunlaştırıyor, emrime veriyor veya soframa gönderiyor. Nasıl hayret etmeyecek ve hayran olmayacaksın ve nasıl aşkla, şevkle hamd etmeyip nankörlük edeceksin? Sen Allah'ın nankörler ve zalimler için söylediği:

1-"Şüphesiz insan çok zalim ve çok nankördür"(9)

2-"Kahrolası insan ne kadar nankördür o!"(10)

3-"Ey insan! İkramı ve nimeti bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?"(11)hitabına nasıl dayanacaksın?

Allah, nimetlerini sayarken gökten yağmuru indirdiğini, yerden türlü türlü ürünleri çıkardığını, dikkatlerimize sunduktan sonra bunlardan bir kısmı size, bir kısmı hayvanlarınıza(12) diyerek beni düşündüğü gibi, benim atımı, öküzümü, ineğimi koyunumu ve tavuğumu da düşünmüştür.

Görüyorum ki bana hazırladığı şu sarayda ilgilenmediği, bakımını yapmadığı, ihtiyacını karşılamadığı hiçbir şey yoktur. Havanın, güneşin, denizlerin, toprağın bütün bir kâinatın her an bakımını yapıyor. Bakımı yapılmasaydı bu kadar güzel, temiz ve mükemmel bir kâinat bulmak mümkün olur muydu? Bir evin, bir fabrikanın, bir havuzun bakımı yapılmazsa o evin, o fabrikanın ve o havuzun hali ne olur?

İçimden gelerek diyorum: Kul olunca işte böyle bir Padişah'a kul olacaksın. Hayran ve aşık olunca işte böyle bir Sevgiliye aşık ve hayran olacaksın. Kurban olunca işte böyle her şeyi sana kurban eden dosta, kurban olacaksın. O padişah, o sevgili ve o dost Allah'tır.

Bu duygu ve düşüncelerle ikinci rekâta kalktım. Tam bir sevinçle, büyük bir iştiyakla Elhamdulillahi Rabbilalemin, dedim ve diyorum. Ebediyyen demeye de devam edeceğim. Her zaman Onun kulu olduğumu ilan edeceğim.

Aklımla kâinatı kuşattım, her şeyi aklımın ortasına koydum ve her şey adına

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ "İyyake Nabudu ve iyyake Nestaîn." yani "Ey âlemlerin Rabbi ve benim Rabbim! Ey Rahman ve Rahîm, Ey ceza ve mükâfat gününün yegane hâkimi! Sadece Sana ibadet ediyor ve yalnız Senden yardım istiyoruz."(13) dedim. Bütün kâinatla beraber namaz kıldığımı veya namazımla onların namazına iştirak ettiğimi fark ettim. Sadece kendime değil, Adem (a.s) dan kıyamete kadar gelecek olan bütün mümin kardeşlerime, aileme, dine hizmetteki arkadaşlarıma, kırdıklarıma, kırıldıklarıma, hatta bitkilere, hayvanlara, cansız varlıklara, ahlaklılara, hatta ahlaksızlara, hatta kâfirlere, kısaca bütün bir kâinata dua ettiğimi fark ettim, beni her şeye, her şeyi bana dua ettirene bir kere daha hayran oldum. Fatiha suresinin halkla ilişkileri ne kadar güzel tanzim ettiğine şaştım kaldım.

Fatiha'nin اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ "İhdinassıratalmüstekîm=Bizi dosdoğru yola ilet"(14) ayetiyle de Müminlerin nimet ve iyiliklerinin artmasına, kâfirlerin ve ahlaksızların hidayete kavuşmasına ve ahlaklı olmalarına dua ettiğimi anladım.

Bu namazımda bir şeyi daha anladım: Cenab-ı Hak'la ilişkisi güzel olanın halkla ilişkisinin de güzel olacağını, namaz kılan müminin diğergam olduğunu, kendinden başka her şeyi ve herkesi düşündüğünü, herkese Allah'tan yardım ve hidayet istediğini, kılmayanın ve inanmayanın kimseyi düşünmediğini veya düşünemeyeceğini.

Düşündüm… Yokluktan kurtulup varlık alemine çıktığıma, taş olmaktan kurtulup canlı olduğuma, hayvan olmaktan kurtulup insan olduğuma, gayr-i müslim insan olmaktan kurtulup Müslüman insan olduğuma, namazsız ve zararlı Müslüman olmaktan kurtulup namazlı ve zararsız bir Müslüman haline geldiğime, cahil bir Müslüman olmaktan kurtulup haddini bilen, Allah'a ihtiyacını hisseden bir Müslüman olduğuma hamd ettim. En mükemmel halkla ilişkiler kitabı olan Kur'an'a talebe, en mükemmel halkla ilişkiler uzmanı olan Peygamberimize ümmet ve bu yüksek hakikatlere muhatap bir fert olduğuma şükrettim.

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Ayetini okurken de Allah'ın nimetlendirdiği kimselerin yolunda ve kafilesi içinde olduğuma, azıp sapanların, Allah'ın azabına ve gazabına çarpılanların(15) yolunda olmadığıma şükrettim.

Yüzü kızarmadan günah işleyecek ve haramları savunacak kadar edepten ve hayadan yoksun insanlardan biri de ben olabilirdim. Eli silahlı bir eşkıya, canlı bomba haline gelmiş bir terörist; alkol alan, trafiğe çıkan bir canı, aldatan bir dolandırıcı, aldatan bir eş, sahtekâr bir tüccar, hain bir arkadaş, inkârcı bir mülhid, dinsiz bir insan, ikiyüzlü bir münafık da ben olabilirdim. Böyle olmadığım için Elhamdulillahi Rabbilâlemîn, dedim.

Beden temizliğini, elbise temizliğini ve mekân temizliğini belleten, diş fırçasını ve tuvalet adabını yedinci asırda keşfederek insanlığa öğreten bir Peygamber'le, bir dinle en büyük insaniyet olan İslamiyet'le tanışmamış biri de ben olabilirdim. Böyle olmadığım için Elhamdulillahı Rabbilalemîn, dedim. 

Yaptığı bir yanlıştan dolayı bin ah çeken, vicdan azabıyla kavrulan, kırdıklarına barış elini uzatan, kırıldıklarını affeden, herkesin iyiliğini düşünen, yaratılmışı Yaradan'dan ötürü seven, herkesi yahşi, kendini yaman gören, herkesi buğday kendini saman bilen bir Müslüman etmesi için Âlemlerin Rabbine yalvardım. Sabah namazının bu bereketli esintileriyle beni baş başa bırakan, huzuruna kabul eden Âlemlerin Rabbine âlemlerin hamdini takdim ettim.

Sonsuz hamdolsun bu şuuru ikram eden Rabbime, sonsuz salat ve selam olsun bu şuuru kazanmamıza vesile olan Âlemlerin Rahmetine, hürmet ve muhabbet olsun bu bilinci işleyen Peygamber Varisi Üstad'a, teşekkürler olsun bu dersi alan, almak için yola çıkan ve paylaşan kardeşlere, arkadaşlara.

Dipnotlar

(1) Fatiha, 1 / 2

(2) Fatiha, 1 / 5

(3) Fatiha, 1/3

(4) Fatiha, 1/4

(5) Müslim, Salât 222; Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 71

(6) Bkz. Buharî, Daavat, 3;

(7) Bkz. Al-i İmran, 3 / 188

(8) Fatiha, 1 /2

(9) Bkz. İbrahim, 14/34

(10) Abese, 80 / 17

(11) İnfitar, 82 / 6

(12) Bkz Abese, 80/24-32

(13) Fatiha, 1/5

(14) Fatiha, 1/6

(15) Bkz. Fatiha, 1 / 7

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÜNÜN HADİSİ

İki kelime vardır ki, Rahman'a sevimli, dilde hafif ve mizanda ağır gelir. Bunlar; "Sûbhanellahi ve bihamdihi, Sûbhanellahil-azim=Yüce Allah'ı hamd ile tesbih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim." kelimeleridir.

Buhari Tecrid-i Sarih, 2189

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI