KASIM KÃœFREVÄ°(1920-1992)

Şeyh Abdülbaki Efendi’nin oğlu olan Kasım Küfrevi Bey, 1 Mart 1336 (1920)’da Bitlis’in İnönü mahallesinde doğdu. 1926’da ailesiyle beraber İstanbul Üsküdar’a taşındı. İlköğrenimini Eyüp’te, ortayı Fatih Gelenbevi ortaokulunda, liseyi İstanbul Erkek Lisesinde bitirdi


Vahdettin Küfrevi

vkufrevi@hotmail.com

2017-11-07 20:05:01

Şeyh Abdülbaki Efendi'nin oğlu olan Kasım Küfrevi Bey, 1 Mart 1336 (1920)'da Bitlis'in İnönü mahallesinde doğdu. 1926'da ailesiyle beraber İstanbul Üsküdar'a taşındı. İlköğrenimini Eyüp'te, ortayı Fatih Gelenbevi ortaokulunda, liseyi İstanbul Erkek Lisesinde bitirdi.(1)

Beş altı yaşlarında babasının yanında hafızlığını bitiren Kasım Bey, bir yandan mektepte okurken diğer yandan babasının yanında ulum-u âliye, fıkıh, tefsir, hadis ve kelam derslerini alıyordu.(2)

1939'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Fakülteden pekiyi derecede diploma alarak, 28 Şubat 1945'de bu fakültede Eski Türk Dili Ve Edebiyatı kürsüsünde asistan olarak vazifeye başladı.(3)

Ünlü yazar Halide Edip Adıvar, bir esere yazdığı önsözde Kasım beyden şöyle övgüyle söz etmektedir; "Kasım Kufralı'nın ismi üstünde bilhassa durmak icap eder. Kendisi Türkoloji şubesinin bu sene çıkaracağı talebeler arasındadır. İngilizce şubesinden bir sertifika almış ve İngilizcenin en zor parçalarını okuyabilecek kadar kabiliyet göstermiştir. Bilhassa Arapça ve Farsçaya, Divan Edebiyatına ve Tasavvuf felsefesine vukufu dolayısıyla bu kitabın hazırlanmasında, transciription ve tashih işlerinde başlıca yükü üzerine almıştır."(4)

Türk İslam Mistizmi üzerinde ihtisas sınavını vererek, 1946-47 yılında "Doktor" unvanı kazandı. Milli Eğitim Bakanlığınca yayınlamakta olan "İslam ansiklopedisinde" Redaksiyon ve telif kurulunda çalıştı. Ansiklopedide yüze yakın maddeyi kaleme aldı.

1939'da Fikriye hanımla izdivaç yapan Kasım beyin Semra adında bir kızı olmuştur.

İngilizce, Almanca, Fransızca, Farsça, Arapça, Urduca bilen Kasım Bey'in "Nakşibendîlik", "Gazzali", "Hz. Peygambere Dil Uzatanlar" adlı eserleri vardır.

 1950'de ısrarlar karşısında fakülteden ayrılıp Siyasete girdi. Demokrat Parti'nin Ağrı milletvekili olarak üç devre seçildi.

Bediüzzaman Hazretleri, Kasım Beyin siyasete atılmasını hoş karşılamamış ve şöyle demiştir; "Kasım Küfrevî'nin siyasete atılacağını işittim, girmese daha iyi olur. Sizler, yani Küfrevîler birer taçsınız. Böyle asil insanlar siyasete girmemelidir."(5)

Siyasete giren Küfrevi(6) Demokrat partinin Ağrı milletvekili olarak üç devre seçildi. 1960 darbesinden sonra diğer Demokrat parti milletvekilleri gibi tutuklanarak Yassıada'ya götürüldü.

Yargılamalardan aklanarak çıkan Kasım Bey, salıverilişinin ardından askere celp edildi.(1 Ekim 1962) Ankara Polatlı Topçu okulunda askeri görevini tamamladı. (1964)

1965'de Ağrı'dan tekrar milletvekili seçildi. 1973 seçimlerinde Ağrı senatörlüğüne seçildi. Seksen askeri darbesi ile bu görevinden uzaklaştırılan Kasım Küfrevi artık aktif siyasi hayatına nokta koyarak, ilmi ve edebi çalışmalarıyla meşgul oldu.

 03. 12. 1992 tarihinde İstanbul Mecidiyeköy'de Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Vasiyeti üzerine Eyüp'te Gümüşsuyu mezarlığında, annesinin mezarının yanına defin edilmiştir. Daha önce belirtildiği gibi annesinin mezarı yanında daha önce babası Abdülbaki Efendi yatıyordu. Onun cesedi Bitlis'teki türbeyi götürüldüğünde, eski yeri boş kalmıştı.

"Eyüp Sultan mezaristanında babam şeyh Abdülbaki'nin mezarını açın. O mezar 1944'den beri beni bekliyor. Beni oraya defnedin" diye vasiyette bulunuyor. Ondan başka da kimse o mezarın boş olduğunu bilmiyormuş.

"Kurban, Seni Bitlis'e götürelim. Millet hep seni bekliyor. Mukaddes makamında seni defnedelim" diye millet ısrar ediyor. Maalesef Kasım Küfrevi kabul etmiyor. "O boş mezarın yanında benim annemin mezarı vardır. O çok hasretle beni bekliyor. Ben de hürmetle onun yanına gideceğim. Onun yalnızlığını gidermeye çalışacağım" diye ısrar ediyor.

Ben de definde bulundum. Üzerine "Nakşî şeyhlerinden Şeyh Kasım Küfrevi" diye yazdırıldı.

Kasım Küfrevi çok iyi bir mutasavvıftı. Tasavvuf ilmini babasından almıştı. Hem de babasından icazet ve hilafet almıştı. Siyaseti bıraktıktan sonra müderrisliğe yönelmiş, ilm-i Arabî okutmuş, hadis ve tefsire vâkıf olan 10 kişiye hilafet icazeti vermiştir. Onlardan birisi de âcizane bendenizim.

KASIM KÃœFREVÄ°'NÄ°N Ä°LMÄ° VE EDEBÄ° HAYATI

Amcam ve hocam olan Şeyh Kasım Küfrevi bütün ilm-i müdevvenede, hususan fıkıh, hadis, ilm-i kelam, belagat ve fesahatin zirvesinde bir insandı.

1956'da Camiül Ezher'e konuşmacı olarak Türkiye'den âlim ve edip istediler. Kasım Küfrevi ve Kasım Gülek gönderildi. Konferansta herkes konuşuyor, sıra Kasım Küfrevi'ye geliyor. Herkes onun Türkçe konuşacağını beklerken Arapça konuşmaya başlıyor. Ezherin bütün hocaları "vallahi bunun ana dili Türk değil, bu bir Arap'tır ve onun emsali bizim üniversitede yoktur" diyorlar.

Arapçayı bitirdikten sonra birkaç meseleyi de İngilizce olarak açıklayınca herkes hayrette kalıyor.

Ve en son Farsların edebiyatından ve hikmetli sözlerinden bahsedip Farsça olarak konuşmayı bitirir ve ve kendisinin Türk olduğunu takdim eder, kürsüden iner.

Üniversite'deki bütün hoca ve talebeler ve yabancılar Kasım Küfrevi'nin sözlerini ayağa kalkarak alkışlar ve şöyle derler, "vallahi asrın beliği, edibi ve en cesur bir insandır."

Camiül Ezher'in rektörü tarafından sahneye çağrılıyor, fahri bir profesörlük nişanesi kendisine veriliyor ve ayriyeten ilm-i hadis ve tefsirden yazılı bir diploma kendisine takdim ediliyor.

Kasım bey ara sıra yazın Bitlis'e gelirdi. Oradan da kendi köyü Bulanık'a bağlı Bekirhan köyüne gelirlerdi. 15-20 gün kadar dururdu. Onu çok ziyaret edenler olurdu. İnsanlar onun mübarek söz ve konuşmalarından doymazlardı. Çok kimseler "Sadece konuşsun, biz onun konuşmasının dinleyelim. Ne yemek ne içmek, ne istirahat bize lazım değil" diyorlardı.

Onun ilm ü irfanına hayran kalan memleketin en meşhur âlimlerinden Molla Sadreddin Yüksel, Molla Muhammed Sadık, Molla Ali ve diğerleri defalarca Kasım beyi imtihan etmek veya bir şey sormak için ziyaretine gelmişlerdir. Sordukları sorulara verilen cevaplar karşısında öyle hayrette kalmışlar ki, dönüşlerinde kendi kendilerine şöyle diyorlardı; "kardeşim, sorduğumuz sualler içinde bizden öyle sualler soruldu ki, bizim ne o sualler hatırımıza gelmişti, ne de biliyorduk. Hakikaten Kasım Küfrevi dibi olmayan bir bahr-ı ummandır" diyorlardı.

KASIM KÃœFREVÄ°'NÄ°N RÄ°SALE-Ä° NURLARI TAKDÄ°RÄ°

70'li yıllarda Patnos'ta iki büyük aşiretin arasında düşmanlık ve kavga başlamıştı. Bir kabilenin reisi öldürülmüştü. Ondan dolayı öteki kabilelerden de bir kaç kişi öldürüldü. Fakat bu öldürmeler iki üç sene zarfında öyle bir hale geldi ki, o kabileler fırsat bulduğu an kim kime rast gelse öldürmeye çalışıyorlardı.Hatta bir ara ölenlerin sayısı otuza çıktı..

Bunları barıştırabilecek tek bir insan Kasım Küfrevi idi.. Patnos'un ileri gelenlerinden birkaç kişi bu iki kabilenin barıştırabilmesi için Kasım beye gittiler, ricada bulundular.

Kasım bey onları kırmadı ve Patnos'a geldi. Ensari Şahin'in evinde misafir kaldı. Ensari beyin geniş bir evi vardı. Bir dairesini gelen gidenlere ve Kasım beye tahsis etmişti.

Bir kaç sefer o iki kabilenin adamlarının peşine gönderdi. Kasım beye geldiler. Barışmak için her iki tarafta zorluk çıkarıyorlardı. Kasım beyin canı sıkılıyordu..Fakat o esnada nur talebeleri başta Ensari Şahin, Hayrettin Karabaş vs..diğer kardeşler hep kendisini ziyaret ediyorlardı. Süleyman isminde bir kardeş, eskimez yazıyı güzel okuyabiliyordu..

Kasım beyden izahatını almak için Mesnevi'yi, Muhakemat'ı bir iki sefer okudular. Kasım beyi o kelimeleri, o cümleleri işitince mest oldu.. "Subhanallah, bu sözler üstadın mıdır?" deyince "evet" dediler. "peki, o zaman her gün gelin, yanımda bir şeyler okuyun. Birbirimize anlama hususunda yardımcı olalım" dedi. Zaten onlar da böyle bir şeyler arıyorlardı..

Kasım bey, Risale-i Nur'a karşı öyle bir muhabbet ve şevk sarmıştı ki kendiliğinden "Süleyman'ı bana çağırın, gelsin biraz bana okusun" diye emrederdi. Süleyman gelirken Risale-i Nur'un o manası sert, izahı zor yerlerinden okuyordu. Cümlelerin arasında Kasım Bey, Süleyman'a "hele dur, bu cümlenin arkasından üstadın şöyle demesi lazım" der, mana o şekilde çıkınca da "fesubhanallah, verdiğimiz mana mutabıkmış" derdi.

Bu minval üzere 40 gün barış için Patnos'ta kaldı ve sonunda o kabileleri barıştırdı. Bir gün nur talebeleri toplanmış, Risale-i Nur okuyorlardı, Kasım bey izahatta bulunuyordu. Ertesi gün Kasım Bey yolcu olacak, gidecekti. O gün için şöyle bir cümle sarf etmişti; "Kardeşlerim, Allah beni bu kabilelerin barışması için değil, Risale-i Nur'u tanımam için buraya göndermiştir. Allah'a hamd olsun hem onları barıştırdım, hem de sayenizde Risale-i Nur'u tanımış oldum. Allah sizlerden razı olsun" demişti...

Dipnotlar

1-Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi, 7. Cilt, Ankara -1998, s: 25

2-nakleden; yeğeni Vahdettin Küfrevi

3-Fahri Çakır, Türk Parlamento Tarihi, 2. Cilt-Ankara,1999, s: 259, 260

4-E. J.W. Gibb, Osmanlı Şiir Tarihi, İst. 1943, Cilt 1, Kitap:1, s: 20-21

5-Necmeddin Åžahiner, Son Åžahitler: 3:338

6-Kufralı olan soyadı, Bitlis Asliye Hukuk mahkemesinin 28 Kasım 1957 gün ve 957/85 sayılı kararı ile Küfrevi'ye çevrilmiştir.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

meliha, 2020-08-06 20:58:57

Allah böyle hocalar nasip etsin herkese

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

Necm,28

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI