İMAM TAHÂVÎ’NİN EHL-İ SÜNNET AKİDESİ HAKKINDA BEYANI

İmam Tahâvî, Risaletü’t-Tahâvî adlı muhtasar eserinde İmam-ı Azam Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve Muhammed’den Ehl-i Sünnet’in inanç esaslarını naklederek özetle şöyle beyan etmiştir


Muhammed Emin Er

.

2018-03-31 20:55:08

İmam Tahâvî, Risaletü't-Tahâvî adlı muhtasar eserinde İmam-ı Azam Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve Muhammed'den Ehl-i Sünnet'in inanç esaslarını naklederek özetle şöyle beyan etmiştir:

1. Allah Teâlâ vardır, birdir, yani şerîki (ortağı) yoktur.

2. Hiç bir şey O'nun gibi değildir.

3. Hiç bir şey O'nu aciz bırakamaz.

4. O'ndan başka ilâh yoktur.

5. Kadîm'dir, başlangıcı yoktur; dâimdir, sonu yoktur, tükenip helâk olmaz.

6. Ancak O'nun dediÄŸi olur.

7. Hayaller O'nu tasavvur edemez. Anlayışlar O'nu kavrayamaz.

8. Ä°nsanlar O'na benzemez.

9. Diridir, ölmez; Kayyûmdur, uyumaz.

10. Yaratıcıdır, kimseye ihtiyacı yoktur, rızk vericidir.

11. Hayat veren ve alan sadece O'dur. Hayat vermek O'na asla zor gelmez; eceli geldiğinde bir hayata son verirken asla kimseden çekinmez.

12. Mahlûkâtı yaratmazdan önce de sıfatları ile kadim idi. Onları yaratmakla daha önce olmayan yeni bir sıfatı ortaya çıkmış değildir.

13. Sıfatları ile ezelî ve ebedîdir.

14. Mahlûkâtı yarattıktan sonra "yaratıcı" (Hâlik) sıfatını, eşyayı meydana getirdikten sonra da "Bâri" sıfatını kazanmış değildir. O henüz, O'nu Rab tanıyan kimse yokken ve yaratıcı ve yaratılmış mefhumu henüz bilinmezken, Rab olma sıfatına sahipti.

15. O nasıl ölüleri diriltmeden önce diriltici (Muhyî) ismini almışsa, onları diriltmeden önce de yaratıcı ismine sahip olmuştur. Çünkü O her şeye kadirdir. Her şey O'na muhtaçtır. Her şey O'na kolaydır. Hiç bir şeye ihtiyaç duymaz. Hiç bir şey O'nun gibi değildir. O işiten ve görendir.

16. Mahlûkâtı ilmi ile yarattı, kaderlerini çizdi, ecellerini belirledi.

17. Mahlûkâtı yaratmadan da hiç bir şey O'na gizli değildi. Onları yaratmadan önce de ne yapacaklarını biliyordu.

18. Yarattıklarına, kendisine itaat etmelerini emretmiş ve isyan etmelerini yasak etmiştir.

19. Her şey O'nun takdiri ve dilemesi ile olur. O'nun dilemesi geçerlidir, kulların dilemesi geçerli değildir. Kulların dilemelerinden ancak Allah'ın müsaade ettiği gerçekleşir. O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz.

20. Dilediğine lütf-u keremi ile hidâyet eder, günahtan korur, sıhhat ve afiyet verir; dilediğini de adaleti icâbı perişan eder, derde mübtelâ kılar.

21. Herkes, O'nun lütuf ve adâleti arasında; iradesi içinde döner dolaşır.

22. O, zıddı ve benzeri olmaktan yücedir.

23. Takdirini reddedecek, hükmünü tartışacak, emrini ters çevirecek biri yoktur.

24. Hz. Muhammed (s.a.v), O'nun seçtiği kulu ve Resûlüdür.

25. O, Peygamberlerin sonuncusudur, müttakîlerin önderidir, Peygamberlerin efendisidir. Rabbü'l- âlemînin sevgilisidir.

26. Ondan sonraki her peygamberlik iddiâsı, sapıklık ve geçici hevestir.

27. O, bütün cinlere ve bütün yaratıklara hak ve hidâyet ile gönderilmiştir.

28. Kur'ân Allah'ın kelâmıdır, Allah'tan gelmiştir. Nasıl olduğu bilinmeksizin söyleyen O'dur. Allah Resûlüne Kur'ân'ı vahiy olarak indirmiştir. Mü'minler de onu bu hususta tasdik etmişler, onun gerçek Allah kelâmı olduğuna inanmışlardır. Kur'ân, insan sözü gibi yaratılmış değildir. Kim onu işitir de onun insan sözü olduğunu iddiâ ederse, kafir olur.

29. Kim Allah'ı insan sıfatlarından biri ile nitelerse, kafir olur. Bu konuda kafirler gibi konuşmaktan kaçınmak gerekir. Kişi, Allah'ın, sıfatları itibâri ile insan gibi olmadığını bilmelidir.

30. Cennet halkı için Allah'ı kavramadan ve nasıl olduğunu bilmeden görmek haktır. Nitekim Cenâb-ı Allah kitabında: "O gün yüzler vardır, pırıl pırıl. Rablerine bakmaktadırlar" (Kıyâmet Sûresi, 22) buyurmuştur. Bunun tefsiri de Allah'ın murad edip öğrettiği gibidir. Sahih hadislerde Resûlullah'tan (s.a.v.) gelen her şey, kendisinin dediği gibidir. Manası kendisinin murad ettiği gibidir. Biz hadisleri kendi arzumuza göre tevil ederek müdâhale edemeyiz. Zira kendini Allah'a ve Resûlüne teslim edenlerden ve şüphelendiği şeyleri bilenlere soranlardan başkasının dini selâmete ermez.

31. Müslümanın ayağı ancak teslim olduğu zaman kaymaz. Kim, kendine yasak edilen ilmi öğrenmek ister, teslim olup anlamakla yetinmezse, öz tevhidi, saf marifeti ve sağlam imanı anlamaktan mahrum kalır. İmanla küfür, tasdik ile tekzip, ikrâr ile inkâr arasında şaşar kalır. Vesveseye düşer, şüphe eder. Ne tasdik eden bir mü'min, ne de inkâr eden bir kafir olur.

32. Dâr-ü İslam'da bir kimsenin Allah'ı görmeyi vehim yahut tevil ederek iman etmesi sahih değildir. Zira Allah'ı görmeyi anlamak –ki her türlü mananın tevili Allah'a nisbet edilir – tevili terk etmekle, tamamen teslim olmakla olur. müslümanların dini – Meydânî nüshâsında da, Peygamberlerin dini – bunun üzerine kurulmuştur, denmiştir.

33. Kim Muattile gibi sıfatları inkâr etmekten ve Mücessime gibi Allah'ı insana benzetmekten sakınmazsa, ayağı kayar ve tenzihte isâbetli olamaz. Zira Rabbimiz Teâlâ Hazretleri vahdâniyet sıfatlarını hâizdir. Yarattıklardan hiç kimse ona benzemez. O, had ve sınırı, rükün ve parçaları olmaktan yücedir. Diğer yaratılan şeyler gibi O'nu altı cihet kapsayamaz.

34. Mi'râc haktır. Peygamber (s.a.v.) geceleyin götürüldü; şahsı uyanıkken göğe çıkarıldı. Oradan da Allah'ın dilediği yüksekliklere götürüldü. Allah ona dilediği şekilde ikrâmda bulundu. Ona vahyetti. "Gönül, gözün gördüğünü yalanlamadı." Allah ona âhirette de dünyada da salât etsin.

35. Allah Teâlâ'nın onun ümmetine ikrâm olarak vereceği havuz haktır.

36. Haberlerde (hadislerde) geçtiği şekilde, Hz. Peygamber'in ümmeti için sakladığı şefaat haktır.

37. Allah'ın, Âdem'den ve zürriyetinden aldığı ahd (söz) haktır.

38.Allah Teâlâ ezelde cennete ve cehenneme gireceklerin toplam sayısını bilmektedir. Sayıları ne artar, ne eksilir. Keza ne yapacaklarını da eksiksiz şekilde bilmektedir.

39. Herkes, cennet ve cehennemden hangisi için yaratılmışsa, onun amelini işlemeye muvaffak olur. Ameller sonuçları ile değerlendirilir: Mutlu (saîd), Allah'ın takdiri ile mutlu olandır, bedbaht (şakî) de yine Allah'ın takdiri ile bedbaht olandır.

40. Esas kader, mahlûkât için Allah'ın bir sırrıdır; buna ne bir mukarreb melek, ne mürsel bir peygamber âgâh olmuştur. Bu konuya dalmak ve onu araştırmak, perişan olmak için kötü bir vesiledir. Sonu mahrumiyetle biter.

41. Kader konusuna dalmak, aynı zamanda aşırı taşkınlığı gösterir. Kader hakkında araştırmaktan, bu hususta düşünmekten ve vesvese etmekten tamamen sakınmalıdır. Zira Allah Teâlâ kaderi bilmeyi insanlar için yasaklamıştır. Onu düşünmekten men etmiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de: "O, yaptığından sorulmaz; onlar (insanlar) ise sorulurlar." (Enbiya Sûresi, 23) buyurmuştur.

42. Bir kişi itiraz maksadıyla "niçin?" diye sorarsa, Allah'ın kitabındaki hükmü reddetmiş olur. Kim de Allah'ın kitabındaki hükmü reddederse, kafir olur.

43. İşte bunlar, Allah'ın kalpleri nurlu veli kullarının ihtiyaç duyacağı bazı bilgilerdir.

44. Allah'a teslim olmak, ilimde derinleşmiş kimselerin derecesidir. Zira ilim iki çeşittir: Birincisi mahlûkâtta olan ilimdir, ikincisi de mahlûkâtta olmayan ilimdir. Var olan ilmi reddederek yahut dil uzatarak veyahut saygısızlık ederek inkâr etmek küfürdür. Görünmeyene, yani gaybe âit olduğu için Allah'ın kendine sakladığı ilmi bildiğini iddiâ etmek de küfürdür. İman ancak var olan ilmi kabul etmek, olmayan ilmi de terk etmekle kalbe yerleşir.

45. Biz levh ve kaleme, onda yazılmış her şeyin Allah'ın dediği şekilde olacağına iman ederiz. Eğer bütün mahlûkât, Allah'ın olacak diye yazdığı bir şeyi olmayacak şekle getirmeğe çalışsalar, buna güçleri yetmez. Eğer onlar Allah'ın yazmadığı bir şeyi var etmeğe kalkışsalar, buna da güçleri yetmez. Kıyâmete kadar olacak şeyler yazılmış, kalemin mürekkebi kurumuştur.

46. Kadere göre eline geçmeyecek olan şey asla eline geçmez, eline geçecek olan da asla kaçmaz.

47. Kul şunu bilmek mecburiyetindedir ki, Allah Teâlâ mahlûkâtından her birinin yapacağı şeyleri ezelde bilmiş; bunu kesin olarak ezelde takdir etmiştir. Kimse onu bozamaz ve eleştiremez. Yerde ve gökte mahlukatından hiç kimse kaderi az da olsa değiştiremez.

48. Bu, kesin imana ve esas bilgiye, yani Allah'ın birliğine ve Rablığına âit bilgidir. Nitekim Allah Teâlâ: "Her şeyi yarattı ve onu en ince teferruatına kadar takdir etti." (Furkân Sûresi, 2) buyurmuştur. Bir âyette de: "Allah'ın emri mutlaka yerini bulacaktır." (Ahzab Sûresi, 38) demiştir.

49. Yazıklar olsun, kader hususunda kalbleri hasta olup da evhâma kapılarak bu sırrı çözmeğe çalışanlara! Bu yüzden iftirâcı ve günahkârlar durumuna düşenlere!

50. Arş ve kürsi haktır. Gerçi Allah Teâlâ'nın arş'a ve başka şeylere ihtiyacı yoktur. O'nun ilmi arşı da onun üstündekileri de kuşatmıştır. Mahlûkât onun ne olduğunu bilmekten acizdir.

51. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'i (a. s) dost edinmiş, Hz. Musa (a. s) ile açık açık konuşmuştur. Buna iman ederiz, bunu tasdik ve kabul ederiz.

52. Meleklere, Peygamberlere ve Peygamberlere indirilen kitaplara iman ederiz. Peygamberlerin hak yolda olduklarına şâhitlik ederiz.

53. Bizimle aynı kıbleye dönenlere, Peygamber'in (s.a.v) getirdiklerini kabul, dediklerini ve haber verdiklerini tasdik ettikleri sürece, müslüman ve mü'min deriz.

54. Allah'ın zâtı konusuna dalmayız, Allah'ın dini hususunda münakaşa etmeyiz.

55. Kur'ân hususunda da kimse ile mücâdele etmeyiz. Kur'ân'ın Alemlerin Rabbi Allah'ın kelâmı olduğuna, Cibril-i Emin'in indirdiğine, Peygamberlerin Efendisi Hz. Muhammed'e (s.a.v) getirdiğine şâhitlik ederiz. Kur'ân Allah'ın kelamıdır, mahlukların hiçbir sözü ona benzemez. Kur'ân'ın mahluk olduğunu söylemeyiz. Müslümanların çoğunluğunun bu mevzûdaki akîdesine muhâlefet etmeyiz.

56. Ehl-i kıbleden hiç kimseyi, haramı helal saymadığı sürece, sadece günah işlediğinden dolayı kafir saymayız.

57. İmanlı olduktan sonra, günah, sahibine hiçbir zarar vermez, demeyiz.

58. İyilik eden mü'minleri Allah'ın affedeceğini, onları rahmetiyle cennete yollayacağını umarız, ancak bunu kesin olarak iddiâ etmeyiz. Mutlaka cennete gireceklerine şâhitlik etmeyiz. Günahkârları için af diler, onlar adına korkarız. Günahkârların ümitlerini de kırmayız.

59. Âkibetten emin olmak veya Allah'ın rahmetinden ümit kesmek insanı İslam dininin dışına çıkarır. En doğru yol, Ehl-i Sünnetin dediği gibi, Allah Teâlâ'ya karşı korku ile ümid arasında olmaktır.

60. Bir kul, girmiş olduğu imandan, o imanı inkâr etmedikçe çıkmaz.

61. İman, dil ile ikrâr, kalb ile tasdikten ibârettir.

62. Resûlullah'tan (s.a.v) sahîh olarak gelen her türlü şer'î emir ve açıklama haktır.

63. İman birdir. Mü'minler, inandıkları temel şeyler hususunda birdirler. Üstünlükleri, Allah'tan korkmak ve Takva iledir; keyfine uymamada, ihtilâflı meselelerde görüşlerin en iyisine tâbi olmadadır.

64. Muttakî mü'minlerin hepsi Allah'ın dostlarıdır. Allah katında en kıymetlileri Allah'a en çok itaat eden ve Kur'ân'a en çok tabi olanlarıdır. "O'nun dostları sadece muttakilerdir." (Enfâl Sûresi, 34).

65. Mükelleften istenen iman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şer, tatlı ve acı kadere iman etmektir. Biz bunların hepsine iman ederiz. Peygamberler arasında ayırım yapmayız. Getirdikleri şeylerin hepsini tasdik ederiz.

66. Büyük günah sahipleri, Allah'ı tanıdıktan sonra, eğer Allah'ı bir bilerek ölürlerse, tevbe etmemiş olsalar da cehennemde ebedî kalmazlar. Onlar Allah'ın dilemesine tabidirler. Allah-u Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de: "Şirk dışında kalan günahları dilediği kulları için bağışlar." (Nisâ Sûresi, 48) buyurduğu gibi, isterse onları lûtfu ile affeder, isterse de onlara adaleti gereği azap eder. Sonra da onları rahmeti ve Allah'a itaat edenlerden şefaatçilerin şefaati ile cehennemden çıkarır. Sonra onları cennete gönderir.

67. Bunun sebebi de şudur: Allah Teâlâ kendini tanıyanları kabul etmiş; onlara her iki dünyada inkârcılar gibi muamele etmemiştir. İnkârcılar Allah'ın hidâyetinden mahrum kalmışlar, dostluk şerefine ermemişlerdir. Ey İslam'ın ve müslümanların dostu olan Allah'ım, bizi İslam üzerinde sabit kıl ki Sana o ikrâr ile kavuşalım!

68. Ehl-i kıbleden olan her iyi ve kötü imamın arkasında namaz kılmayı ve öldükleri takdirde cenaze namazlarını kılmayı kabul ederiz.

69. Kimse hakkında kendiliğimizden cennete veya cehenneme gidecektir diye hüküm vermeyiz. Bir delil olmadıkça küfür, şirk veya münâfıklığına şâhitlik etmeyiz. Sırlarını Allah Teâlâ'ya bırakırız.

70. Katli vâcip olmadıkça ümmet-i Muhammed'den hiç kimseye kılıç çekmeyiz.

71. Ne kadar zâlim olsalar da, zulümleri küfrü gerektirmedikçe, yöneticilerimize, âmirlerimize karşı gelmeyiz. Onlara beddua etmeyiz. Onlara itaatten el çekmeyiz. Günah sayılan hususları emretmedikleri sürece onlara itaat etmeyi Allah'ın farzı kabul ederiz. İyilik ve sağlıkları için dua ederiz.

72. Sünnete ve cemaate tabi olur; sapıklıktan, muhâlefetten ve ayrılıktan kaçınırız.

73. Âdil ve emin kimseleri severiz, kötü ve hâinleden nefret ederiz.

74. Haklarında şüphe ettiğimiz hususlarda, "Allah bilir," deriz.

75. Hadiste geçtiği üzere hazarda mukim iken ve seferde yolculuk halinde mest üzerine meshi kabul ederiz.

76. Hac ve cihad, emir sahiplerinden iyilerin ve kötülerin kumandası altında kıyâmete kadar devam eder, bunları terk etmeyiz.

77. Kirâmen katibin meleklerine (amellerimizi yazan melekler) iman ederiz; Allah onları üzerimize muhafız olarak koymuştur.

78. Ölüm meleğinin canlıların ruhunu kabz etmekle görevli olduğuna, hak edenlerin kabir azabı göreceklerine, Münker ve Nekir'in kabirdeki kişiye Rabbinden, dininden ve Peygamberinden soru soracağına iman ederiz. Nitekim bu hususta Resûlullah'tan (s.a.v) ve ashâbından haberler gelmiştir.

79. Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.

80. Öldükten sonra dirilmeğe, kıyâmet gününde amellerin karşılığının görülmesine, Allah'ın huzuruna çıkıp hesap vermeğe, amel defterlerinin dağıtılmasına, sevaba, azaba, sırata ve mizana iman ederiz.

81. Cennet ve cehennem şu anda yaratılmışlardır ve ebediyyen yok olmazlar. Allah Teâlâ, mahlûkâtı yaratmadan önce cennet ile cehennemi yarattı ve onlara gidecek insanlar yarattı. İnsanlardan dilediğini lütfu ile cennete koyar, dilediğini de adaleti ile cehenneme koyar. Herkes bunlardan hangisi için yaratılmışsa onun amelini işler ve sonunda oraya gider.

82. Fiili meydana getiren istitâat yani güç, (mahlukun sıfatı olması câiz görülmeyen tevfik (başarma kısmı hariç), fiille beraberdir. Ama istitaatın sağlık, güç, imkân bulma ve âletlerin sağlamlığı gibi cihetleri ise, fiilden öncedir. Sorumluluk da onunla olur. Allah Teâlâ: "Allah kimseye gücünün yetmediği şeyi teklif etmez." (Bakara Sûresi, 286) buyurmuştur.

83. Kulların fiillerini Allah yaratır, kullar işlerler.

84. Allah insanlara ancak güçlerinin yeteceği şeyleri emretmiştir. İnsanların da ancak mükellef oldukları şeylere güçleri yeter, yani onların, Allah'ın güç verdiği şeylere güçleri yeter. Bu da: "La havle vela kuvvete illa billah" kelamının manasıdır. Yani Allah yardım etmeden kimse kımıldayamaz, günahtan uzak duramaz. Allah muvaffak kılmadan da kimse itaat etmeğe güç yetiremez, demektir.

85. Her şey Allah'ın dilemesi, bilmesi, kaza ve kaderi ile olur. O'nun dilemesi bütün başkalarının dilemesinden üstündür. O'nun takdiri başkalarının takdirini yenmiştir. Dilediğini yapar. O, asla zulmetmez. O, her türlü kötülük ve noksandan uzak, her türlü ayıp ve kusurdan pâktır. "Allah yaptıklarından sorulmaz; insanlar sorulurlar." (Enbiyâ Sûresi, 23).

86. Dirilerin dua ve sadakalarının ölülere faydası dokunur.

87. Allah duaları kabul eder ve ihtiyaçları görür.

88. Allah her şeye sahiptir, ancak hiç bir şey O'na sahip olamaz. Göz açıp kapatacak kadar bile Allah'a muhtaç olmadan kalınmaz. Kim göz açıp kapatacak kadar Allah'a muhtaç olmadığını sanırsa, kafirdir, perişan olur.

89. Allah, gazab eder ve râzı olur. Ama O'nun gazab etmesi ve râzı olması yaratıklarından herhangi birininkine benzemez.

90. Resûlullah'ın (s.a.v) ashâbını severiz; onlardan hiç birini aşırı sevmeyiz; hiç birinden de tamamen alakayı kesmeyiz. Onlara buğz edenlere ve onları hayır dışında ananlara buğz ederiz. Onları ancak hayırla anarız. Onları sevmek, din, iman ve ihsândır. Onlara buğz etmek de kafirlik, münâfıklık ve taşkınlıktır.

91. Resûlullah'ın (s.a.v) ardından halifeliğin ilk olarak Ebû Bekr es-Sıddîk'a geçtiğini kabul ederiz; çünkü onun bütün ümmete üstünlük ve öncülüğü vardır. Halifeliğin daha sonra Ömer b. Hattab'a, Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye geçtiğine inanırız. Allah onlardan râzı olsun. Onlar Hulefâ-i Râşidin (doğru halifeler)'dir, doğru yolu bulmuş liderlerdir. Hak ile hüküm vermiş ve hak ile adâlet icrâ eylemişlerdir.

92. Ashabdan Resûlullah'ın (s.a.v) adlarını belirtip cennetle müjdelediklerinin (Aşere-i Mübeşşere) cennetlik olduklarına şâhitlik ederiz. Çünkü Resûlullah (s.a.v) de onlar için şâhitlik etmiştir. Onun dediği ise haktır. Bunlar da Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd, Said, Abdurrahman b. Avf ve Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a) hazretleridir.

93. Kim Resûlullah'ın (s.a.v) ashâbı, her türlü kirden arınmış zevceleri, her türlü lekeden temizlenmiş zürriyeti hakkında iyi konuşursa, münâfıklıktan kurtulmuş olur.

94. Geçmiş selef âlimleri ve onlardan sonraki hayırlı tabiiler, fakih ve kelamcılar ashabı hayırla yâd etmişlerdir.

95. Hiç bir veliyi, hiç bir Peygamberden üstün saymayız. Bir peygamberin, bütün evliyâdan üstün olduğunu söyleriz.

96. Velilerin kerametlerine ve güvenilir kimselerden onlar hakkında gelen rivâyetlere inanırız.

97. Deccâl'ın çıkması, Meryem oğlu İsa aleyhisselam'ın gökten inmesi gibi kıyâmet alâmetlerine iman ederiz. Güneşin batıdan doğacağına, dâbbetu'l-arz'ın yerden çıkacağına inanırız.

98. Gâipten haber veren kahinlere; kitaba, sünnete ve icmâ-ı ümmete muhâlif şeyler iddiâ edenlere inanmayız.

99. Cemaatin yani üzerinde icmâ edilen şeyin hak, ayrılığın ise bâtıl ve azaba vesile olduğunu kabul ederiz.

100. Allah'ın gökteki ve yerdeki dini birdir; o da İslam dinidir. Allah Teâlâ: "Allah katında tek din İslam'dır." (Al-i İmran Sûresi, 19); "Sizin için din olarak İslam'ı seçtim." (Mâide Sûresi, 3) buyurmuştur. İslam, ifrat ve tefritten uzak, Allah'ı insana benzeten görüşle, Allah'a hiç bir sıfat tanımayan görüş arasında orta bir yol tutmuştur. Gene aynı şekilde İslam, âhirette kurtuluşa ermek konusunda tam emin olanlar ile tamamen ümitsiz olanlar arasında orta bir dindir.

101. İşte bizim açık ve gizli olarak dinimiz ve inancımız bunlardır. Bu anlattıklarımıza ve açıkladıklarımıza muhâlefet edenlerden uzağız, onlardan Allah'a sığınırız.

Allah'tan bizi imanda sâbit eylemesini, imanla cennete girmeyi nasib etmesini diler, bizi değişik görüşlerden, dağınık fikirlerden; Müşebbihe, Mutezile, Cehmiye, Kaderiye gibi sünnete ve cemaate muhâlefet eden, sapıklıkta birleşen bâtıl mezheplerden korumasını dileriz. Biz onlardan uzağız. Onlar bizim nazarımızda sapık ve şaşkın kimselerdir. Allah'dan bizi onlardan korumasını ve bizi başarıya götürmesini isteriz.

Allah'ın aciz kulu Muhammed Emin Er, –Allah ona, anasına babasına ve diğer mü'minlere müsamahası ile muamele etsin– der ki: Ben de bu imamların dediklerine katılıyor, onların itikad ettiklerine ben de itikad ediyor ve onların iman ettiklerine ben de iman ediyor, onların şâhitlik ettiklerine ben de şâhitlik ediyorum. Allah'ı da buna şâhit tutuyorum. Allah'ın şâhitliği yeter. İnşallah, bu iman üzre yaşar ve bu itikad üzere ölürüm. İlahi, bu eseri benim ve ona bakıp da onunla amel edenlerin kurtuluşuna vesile kılmanı, beni tek başıma kabre koydukları zaman bana can yoldaşı yapmanı dilerim. Allah, Efendimiz Muhammed aleyhisselama, onun âl ve ashâbına, kıyâmete kadar selam etsin.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Ahkaf,13

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sehavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil sehavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI