MÃœSTEHCENLÄ°K DEPREMÄ°, AFET EKÄ°PLERÄ° VE MÃœSTEHCENLERE ÅžEFKAT!

Eleştiri oklarına hedef olacağımı bile bile bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum. Eleştirecek olanlar, kim bilir belki de vicdanlarının sesini dinler, beni değil, kendilerini eleştirirler. Bu yaz, Temmuz ayında üç-dört, saatliğine yolum Bodrum’a uğradı


Vehbi KarakaÅŸ

vehbikarakas@hotmail.com

2018-08-09 11:22:11

Eleştiri oklarına hedef olacağımı bile bile bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum. Eleştirecek olanlar, kim bilir belki de vicdanlarının sesini dinler, beni değil, kendilerini eleştirirler.

Bu yaz, Temmuz ayında üç-dört, saatliğine yolum Bodrum'a uğradı. Öylesine açılma-saçılma vardı ki, Türkiye'de miyim, yabancı bir ülkede miyim fark edemiyordum. Yoksa biz çıplaklar kampına mı geldik, dedim kendi kendime. Hayır hayır, burası ne yabancı bir ülke idi, ne de çıplaklar kampı. Burası Türkiye idi. Türkiye'nin bir köşesi Bodrum'du. Birkaç gün sonra yolum, Tuzlanın Marina'sına düştü. Günlerden Cumartesi idi. Baktım, Tuzla Marina'nın da nerdeyse Bodrum'dan farkı yoktu.

Ne acıdır ki müstehcenliğin uğramadığı yer, artık yok gibi bir şey. Halbuki müstehcenlik, yani toplumun utanma ve edep duygusunu körelten, şehvet duygusunu uyandıran açık saçıklık,[1] bir dejenerasyondur, bir sapmadır ve yörüngeden çıkmadır, ahlakta bir depremdir, aynı zamanda bir musibettir.

Fakat bu musibet, doğal depremlerden daha dehşetli ve daha şiddetlidir. Çünkü doğal depremin içinde Müslüman kişiler için rahmet ve cennet saklıdır. Doğal depremde Müslüman ölse şehit olmakta, malı telef olsa, telef olan mal, zekât ve sadaka olarak verilmiş sayılmakta, sahibine zekât ve sadaka sevabı kazandırmaktadır. Müstehcenlik depreminin içinde ise Cehennem saklıdır. Müstehcenlik depreminin tahribatı içinde telef olanlara ise günah yazılmakta ve ne yazık ki tevbe edip bu günahtan dönmeyenlere, müstehcenliğin anaforuna ve tsunamisine yakalananlara soluğu zinada ve masumları kirletmede alanlara ise cehennemde yer hazırlanmaktadır.

Bunun içindir ki: "Asıl musibet ve muzır (zararlı) musibet dine (ve ahlaka) gelen musibettir."[2] denilmiştir.

Onun için biz, müstehcenliği, açık-saçıklığı, yatak kıyafetiyle görünümleri, dine, imana ve ahlaka musallat olmuş en zararlı bir musibet olarak görüyoruz. Yukarda ifade ettiğimiz gibi normalde hangi musibet olursa olsun o musibete sabreden sevap kazanır. Ama bu müstehcenlik musibetine sabreden sevap kazanamaz, bu musibet hoş görülemez. Bu musibeti hoş gören, hatta savunan dinden çıkar, imandan mahrum kalır. Çünkü müstehcenlik, ahlaka ve dine gelen bir musibettir. İslâm alemi, özellikle de Türkiye bu illetten, bu musibetten güzel nasihatle, demokratik yollarla, ikna ve irşad yoluyla bir an önce kurtulmalı ve kurtarılmalıdır.

Örtü, medeniyettir; müstehcenlik ilkelliktir. Örtü Allah'ın emridir, müstehcenlik şeytanın telkini ve nefs-i emarenin tercihidir.

Bir yerde deprem olduğu zaman nasıl herkes yardıma koşuyor ise biz de müstehcenlik depreminin altında kalmışları kurtarmak için manevî afet ekiplerini ihlaslı tebliğ ve davet ehlini göreve davet ediyoruz.

MÃœSTEHCENLÄ°K DEPREMÄ°NÄ°N ETKÄ°LERÄ° VE SARSINTILARI

Müstehcenlik depreminin zararları her yerde farklı farklı görülmektedir. Kimi yerde taciz ve tecavüz olarak görülür, kimi yerde aldatmalara sebep olur, evlilikleri bitirir, yuvaları yıkar, aile parçalanmalarına, çocukların anne-baba sevgi ve şefkatinden yoksun büyümelerine neden olur. Kimi yerde şiddete, gaspa, dönüşür, intiharlara kapı açar. Kimi yerde de çocuk istismar ve cinayetlerine sebep olur.

Türkiye'nin bu hale gelmesinde vebali olan, bu ahlakî dejenerasyondan kurtulmak için tedbir almayan, almakta geç kalan yönetimlerin günahına kimse yetişemez. Toplumun ar ve haya duygusunu koruma niyetiyle bu münkere karşı çıkanların, buna karşı tedbir alan yönetimlerin de sevabına kimse yetişemez.

Tercih sizin. İsterseniz aldırmayın, hesabını veremeyeceğiniz büyüklükte günahlarla ahirete göçün; isterseniz müstehcenliğin tahribatına engel olacak bir çare bulun, arkanızdan hayırlı bir eser bırakmanın sevinciyle uçun, cennete gidin.

Bir erkeğin helalı olmayan bir kadına şehvet nazarıyla bakması, haram olduğu gibi, bir kadının kendini müstehcen hale getirmesi ve kendine baktırması da haramdır. Açık veya kapalı bir bayana bir erkek dikkatli bakınca adı "sapık" oluyor. Erkeğin bu eylemine de ta'ciz deniyor. Peki, müstehcen haliyle erkekleri taciz eden, şehevî duygularını harekete geçiren, yoldan çıkmalarına sebep olan bayana ne denilecektir?

MÜSTEHCENLİK HAKKINDA NEDEN KİMSEDEN SES ÇIKMIYOR?

Sigara içen örtülü hanımları eleştirenler, her nedense müstehcenler hakkında bir kelime dahi etmiyorlar. Etmişlerse af ister özür dilerim. 24 saat terörü konuşanlar, her nedense eşleri birbirinden ayıran, yuva yıkan, cinayetlere, taciz ve tecavüzlere, çocuk istismarlarına sebep olan müstehcenler hakkında bir söz dahi söylemiyorlar. Söylemişlerse af ister, özür dilerim. Bayan olsun-erkek olsun sigara içenler, kendilerini zehirliyorlar. Onlara da acıyor ve yanıyorum. Lakin giyindikleri halde giyinmemiş gibi duran kadınlar ise, bu halleriyle herkesin, Ali'nin, Veli'nin, veli gibi gençlerimizin ruhlarını, maneviyatlarını, dinlerini, imanlarını ve ahlaklarını zehirliyor, hatta bonzai gibi uyuşturuyorlar. Ne hazindir ki bu tahribata karşı da kimsenin kılı kıpırdamıyor. İlahiyat ve diyanet erbabının sesi çıkmıyor, medyatik hatiplerin, bilginlerin ve üstadların sesi çıkmıyor. Çünkü müstehcenlik bonzaisiyle uyuşmuş herkes.

Bonzai ile uyuşmuş ve yolun ortasına düşmüşlere acıyan çok. Ama müstehcenlik bonzaisiyle uyuşmuşlara, uyuşturulmuşlara, imanı ve ahlakı müstehcenlik alevleri içinde yananlara acıyan yok.

Hani biz, Allah'ın bir emri, Rasulullah'ın (sav) bir sünneti olarak bir münker gördüğümüz zaman onu usulca ve usulünce düzeltecektik?[3] Ne oldu bize? Nerde kaldı bu hassasiyetlerimiz? Hani biz, ayetin ifadesiyle bütün insanlık için çıkarılmış iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla görevli en hayırlı bir ümmettik?[4] Bize ne oldu?

"Karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor"[5] diyen, iman ve ahlak yangınlarını söndüren manevî İtfaiye Kahramanı'nın hassasiyeti nerde? Yoksa bu hassasiyetleri miras alan kimse kalmadı mı?

Tebliğ hayatım boyunca hemen hemen her makalemde, her konuşmamda ve her kitabımda bu tehlikeye dikkat çektim.

"Ormanlar değil, imanlar yanıyor" başlıklı makalemde bunlara işaret ettim. İmanlar yanmasaydı, ormanlar yanmayacaktı, dedim. Öyleyse önce iman yangınlarını söndürmek için koşmak lazım, dedim.

"Siz sadece para ve çanta kapkaççılarının yakasına yapışıyorsunuz, iman ve ahlak kapkaççılığını görmüyor veya görmezlikten geliyorsunuz", dedim. Müstehcenliğin, bir iman ve ahlak kapkaççılığı olduğunu söyledim.

"Siz sadece bonzai ile uyuşmuşlara acıyorsunuz, müstehcenlik bonzaisiyle uyuşturanlara ve uyuşturulanlara acımıyorsunuz",dedim.

"Kadın ateşe benzer. Ateş sobanın, (kadın örtüsünün) içinde olursa rahmet olur, dışına taşarsa her tarafı yakar", dedim.

"Kadın güneş gibidir. Güneş yörüngesinden çıkar, (kadın ve erkek Kur'an ve Sünnetin ölçülerinden saparsa) kıyametleri, kıyametimiz kopar", dedim.

İslam'a göre kadın, ayaklarının altında cennet olan eli öpülesi anamızdır, saygıdeğer eşimizdir, alnından öpülesi, bağrımıza basılası kızımızdır, bir elmanın yarısı kız kardeşimizdir, ana makamında teyzemizdir, baba makamında halamızdır, kızımız makamında gelinimizdir, ama o hiçbir zaman rakı mezesi, reklam malzemesi, şehvet makinesi değildir, kullanılıp atılacak nefsin eğlencesi bir eşya hiç değildir, dedim. Şu anda bu makalemle de yine bunları söylüyorum.

ŞEHVETLE DEĞİL, ŞEFKATLE BAKMAK

Yörüngelerinden çıkmış müstehcenlere ve çaresizlikten yanlış yollara düşmüş ve düşürülmüş, açılıp saçılmaya mecbur edilmiş kadınlarımıza şehvet gözüyle değil, şefkat gözüyle bakalım, onları yörüngelerine alalım ki kıyametleri ve kıyametimiz kopmasın, iman ve ahlak yangınına alet olmasınlar. Kendilerine bakan sayısız gözün vebalini omuzlamasınlar. Ne kendilerinin ne de başkalarının ateşlere düşüp yanmasına sebep olmasınlar.

Müstehcen halleriyle kendilerine baktıranlar, bakanlar sayısınca günah işlemiş olmaktadırlar; ama bu, bakanların günahsız olduğu anlamına gelmez. Bakanlar, "ne yapayım, açılmasaydılar ben de bakmazdım" gibi mazeretlerin arkasına sığınamazlar, mazur sayılmazlar. İlk bakışın günahı yoktur, lakin ondan sonraki kasıtlı bakışların günahı vardır.[6]

Herkesin açılıp saçıldığı sahneye, sahile ve sokağa döküldüğü bir devirde, Züleyhaların davetini elinin tersiyle iten, "ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım" diyen Yusuflara ve kendilerini haramdan koruyanlara da aşk olsun. Bin barekallah, bin maşallah olsun. Böyle bir devirde iffetini koruyan, altın değerindeki tesettür ambalajı içince paha biçilmez saklı inciler ve mücevherler gibi duran haya ve haysiyet abidesi hanımefendi ve kızlara da bin maşallah, bin barekallah. Ümmetin bozulup çözüldüğü böyle devirlerde böyle olanlara, iffetini koruyan delikanlılarımıza ve kızlarımıza, erkeğimize ve kadınımıza yüz şehit sevabı ve mükâfatı verileceği[7], böyle kimselerin dünyada Allah'ın koruması altında oldukları,[8] mahşer gününde de Allah'ın özel koruması altına alınacakları[9] müjdesi de unutulmamalıdır.

Derim ki, madem bugün müstehcenlerin günahına keffaret olacak bir ceza yok. Öyleyse kalemi ve kelamı olanlar ellerine fırsat düştükçe nezaketle bu konuları işlesin. İşlesinler de müstehcenlerin tevbe etmelerini sağlasınlar, günahlarının cezası bütün bütün ahirete kalmasın. Üç kuruşluk dünya menfaati, üç saniyelik şehvet lezzeti yolunda dünya huzurumuz, mutlu yuvamız, ebedî saadetimiz ve cennetimiz yanıp kül olmasın.

Asr-ı saadette iman öylesine gönüllere hâkim olmuştu ki, kolay kolay günah işlenmiyordu. Kazara biri nefsine hâkim olamayıp bir günah işlediğinde de gidip kendisini Peygambere ve onun adil mahkemesine şikâyet ediyordu. Herkes biliyordu ki şeriatın kestiği parmak acımaz. Onlar, Allah'ın cezasında adalet, aynı zamanda rahmet ve cennetin saklı olduğuna yürekten inanıyorlardı. Ama maalesef şimdi ne böyle bir mahkeme, ne de böyle şefkatli bir merci var. Ya samimi bir şekilde tevbe edip Allah'a döneceksiniz, Ondan af isteyeceksiniz, ya da yığın yığın günahlarınızla göçüp ahirete gideceksiniz ve mahkeme-i kübraya çıkarılacaksınız. Tercih sizin. Bana kalırsa çare, Allah'tan kaçmak değil, Allah'a kaçmaktır.

Öyleyse en iyisi, çok değerli hanımefendi ve beyefendi kardeşlerim, günahlara yaklaşmayalım, günaha alet ve malzeme olmayalım. Allah, helali olmayana hain gözle bakmayı da baktırmayı da haram kılmıştır.

Kadın olsun-erkek olsun herkes, karşı cinsi tahrik eden, baştan çıkaran müstehcenlikten, kışkırtıcı koku, ses, tavır, mesaj, jest ve mimiklerden uzak durmalı. Giyilecek elbise:

1-Bedenin hatlarını belli edecek kadar ince olmamalı,

2-İçini gösterecek kadar şeffaf ve transparan olmamalı

3-Kol ve baldırları dahi içine alacak uzunlukta olmalıdır.

Bu tesettür şekli kadınlara farzdır, erkeklere de farz derecesinde sünnettir.

Kadın olsun-erkek olsun herkes kendisini, cilvesini ve cazibesini sadece kendisine helal olan eşine açmalı. "Helal daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur."[10] Birkaç saniyelik lezzet hevesi, insanın iki dünyasını da ateş haline getirebilir. Unutmayalım: "Dünya çok gaddardır, mekkârdır ( hilekârdır). "Bir lezzet verse bin elem (acı) takar çektirir. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurur."[11] "Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir."[12]

SONUÇ

EY ALLAH'IN TESETTÃœR KURALLARINI BÄ°LMEYEN VEYA BÄ°LE BÄ°LE BU KURALLARA UYMAYAN KARDEÅžLERÄ°M!

Kusura bakmayın, beni bağışlayın. Benim bu sitemkâr uyarılarım size olan şefkatimden dolayıdır. Tövbekâr olur, Allah'ın ölçülerine dönerseniz, Allah'ın sizi bağışlayacağını, cennetine alacağını, cennette en büyük lezzet, konfor ve lüks içinde ebediyyen tatil yapacağınızı Allah'ın ayetlerinden[13] öğreniyoruz. Cennet, bu dünyada Allah'ın, razı olduğu şekilde yaşayan kullarına hazırladığı ebedî bir tatilin adı ve diyarıdır.

Bana kızacağınızı bile bile zaman zaman bu tip yazılar kaleme alıyorum, alacağım. Benim derdim sizi dünya ve ahiret ateşinden korumak, ikinci bir derdim de müstehcen manzaralardan başı dönen nefislerin cehenneme düşmesine engel olmaktır. Sizin ateşlerden kurtulmanıza vesile olmakla, aynı zamanda kendimi de o ateşlerden kurtarmış olacağım.

Şimdi bana kızsanız da ahirette bana teşekkür etmek için beni arayacaksınız. Keşke herkes senin gibi bizi uyarsaymış, diyeceksiniz, ama oradaki pişmanlığınız bir şeye yaramayacak. Sizi uyarmayanlar, sizin bu halinizden memnun olanlar da ahirette görecekleri azaptan dolayı pişman olacak, ama onların pişmanlıkları da işe yaramayacak. Şimdiden lütfen uyanın, yörüngenize girin, elbisenizi giyin, tahrikkâr biçimlerden uzak durun. Allah sizi çok güzel, çok süslü yaratmış, bir de helalinize karşı bakımlı ve temiz oldunuz mu cennet hurileri de size gıpta edecektir. Sabredin. Helal daire ile yetinin, harama ve günaha girerek kendinizi çirkinleştirmeyin, dünyanızı ve ahiretinizi cehennemleştirmeyiniz. Müstehcen halinizle, (ev içi ve yatak kıyafetlerinizle) gözler önüne çıkarak harama kapı açmış oluyorsunuz. Harama açılmakla eşinize ve çocuklarınıza ihanet etmiş oluyorsunuz, yuvanızın temeline dinamit koymuş oluyorsunuz. Kendinizi ve ailenizi havaya uçuruyorsunuz. Başkalarının yuvalarının yıkılmasına sebep oluyorsunuz. Bu ağır vebalin altına girmeyiniz, Kur'an'ın ve Peygamberimizin ölçüleri içinde kalınız lütfen lütfen lütfen!!!

Not: Bir sonraki yazımda ayet ve hadislerde tesettürün ölçülerini arz edeceğim. Selam ve hürmetlerimle.

Dipnotlar

[1]Açık-saçıklık ve edebe aykırı giyinmek. (https://www.turkcesozlukler.com/müstehcen-nedir-ne-demek. Müstehcenin tanım da şu: Ahlaka aykırı bulunan, utanç duygusunu hiçe sayan, cinsel dürtüleri harekete geçirmeyi amaçlayan" demektir.(Özel, Cevat, Müstehcenlik Kavramı, http://www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=1075/mustehcen-nedir+mustehcen-ne-demek,)

[2] Lem'alar, İkinci Lem'a, Beşinci Nükte.

[3] Bkz. Müslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân, 17

[4] Bkz.Al-i İmran, 3/110

[5] Nursî, Tarihçe-i Hayat, 523

[6] Bkz. Tirmizi, Edeb, 2777; Ebu Dâvud, Nikâh, 2149; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/353,

[7]el-Bağavi, Hüseyin b. Muhammed eş-Şafi, Mesabihu's-Sunne, I-II, Beyrut, ty. I, 40, no: 130; el-Munavi, Abdurra'uf, Feyzu'l-Kadir, I-VI, Beyrut, ty. VI, 261. (no: 9171-9172).

[8] Bkz. Ahzab, 33/59

[9] Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)

[10] Sözler.

[11] Lem'alar, 17. Lem'a.

[12] Mektubat, 472

[13] Bkz. Nisa, 4/110; Hicr, 15/49-50; Zümer, 39/53; Furkan, 25/70

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALÄ°STLER

YEREL ORYANTALÄ°STLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

Ä°ttihad-ı Ä°slam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar daÄŸdaÄ

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

"Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin."

Tahrim, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sizden biriniz, kendisi için sevdiği şeyi (mü'min) kardeşi için de sevinceye kadar kamil mümin olmaz.

250 Hadis, s.148

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI