Ä°NSAN VE MÃœKELLEFÄ°YET

Teklif nedir? Bir işi yapmak üzere birisine sunmak. Birisine bir işi yüklemek. Mükellef ne demektir? Akil ve baliğ olduğu için, şer’i anlamda sorumlu olan kişiye mükellef (sorumlu) denir


Ali Bozkurt

alibozkurt.02@hotmail.com

2018-10-13 12:43:45

Teklif nedir? Bir işi yapmak üzere birisine sunmak. Birisine bir işi yüklemek.

Mükellef ne demektir? Akil ve baliğ olduğu için, şer'i anlamda sorumlu olan kişiye mükellef (sorumlu) denir.

Vazife nedir? Kapsamı belirlenen ve belli bir sürede yapılaması istenen işe vazife denir. Bu anlamda dini sorumluluklar, kul için birer vazifedir.

Dini anlamda mükellef (sorumlu) olmanın şartları:

1-Akıllı olmak.

2-BaliÄŸ (yetiÅŸkin)olmak.

3-Dini sorumluluklar, kendisine tebliÄŸ edilmiÅŸ olmak.

4-Bir takım ameli sorumlulukları yerine getirmek için hür olmak.

Akıl, irade, güç ve özgürlük sorumlu olmayı gerektirir. Aklını kaybeden, sorumlu olmaktan çıkar. Gücünü kaybeden, ancak mevcut gücü dahilinde sorumlu olur. Esir olan ise, sahip olduğu imkanlar dahilinde sorumluklarını yerine getirir.

Allah, iyi şeyleri emreder, kötü şeyleri ise yasaklar.

Kendisine hiçbir dini tebliğ ulaşmayan kimselerin, kendi akıllarıyla Allah'ın varlığını ve birliğini kabul etmelerinin yanı sıra; akıl ile, iyi olduğu bilinen şeyleri yapıp kötü oldukları bilinen şeylerden kaçınmaları da icap eder.

Dini tebliğ kendilerine ulaşan kişiler ise, ilahi vahye uygun olarak inanıp amel ederler.

Dinin genel esasları kendilerine tebliğ edilenler, geriye kalan hususları kendileri araştırıp öğrenmekten sorumludurlar.

Şimdi insan ve mükellefiyet konusunu, ayet-i kerimelerin ışığı altında incelemeye çalışalım:

1.Allah, Kullarını Güçlerinin Yetmeyeceği Şeylerle Sorumlu Kılmaz:

Bu husuta iki ayetin hakemliğine müracaat edeceğiz:

1-"Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır..."(1)

Allah, kullarını güçlerinin yetmeyeceği şeylerden sorumlu tutmadığına dair bazı örnekler şöyledir:

1-Namazı erkanı ile kılmak, sağlıklı insanların altından kalkamayacakları bir şey değildir; hasta olanlar ima ile kılar.

2-Hac ibadeti, zenginler için farzdır; sağlık açısından gücü yetmeyen zenginler ise bu ibadeti vekaleten yaptırabilirler.

3-Zekat vermek, zenginlikleri nisap miktarına ulaşanlar için farzdır.

4-Ä°nsan, unuttuÄŸu ÅŸeyden sorumlu olmaz.

5-Kul, bir kasıt olmaksızın, hata ile işlenen kusurlardan sorumlu tutulmaz.

2-"Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür."(2)

Bu ayet ile çocuğun emzirilmesiyle ilgili hükümler düzenlenirken, bir insanın ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutulacağı ile birlikte şu hususlar açıklığa kavuşturulmuştur:

1-Çocuğun annesi ile babası boşanmış olsunlar veya olmasınlar, asıl olan annenin çocuğunu iki sene emzirmesidir.

2-Eğer anne boşanmışsa, emzirme müddeti boyunca nafakası, kıyafetleri ve bakımı baba tarafından sağlanır.

3- Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulacağı için şu hususlara özen gösterilmelidir: Anne ile baba, aralarındaki çekişme nedeniyle hem birbirlerine hem de çocuğa zarar verecek şekilde davranmamalıdırlar. Anne, babadan gücünün üstünde nafaka istememelidir. Baba, anneyi üzmek için çocuğu, ondan erken almamalıdır. Anne de, babayı üzmek için çocuğu ona erken teslim etmemelidir.

4-Anne ile babaya terettüp eden sorumluluklar, varisler için de geçerlidir.

5-Anne ile baba, çocuğun faydasına olacağını düşünüp, iki sene dolmadan aralarında anlaşarak çocuğu memeden kesmeye karar verebilirler.

6-Annenin gücünün yetmemesi halinde, baba çocuk için bedelini eksiksiz ödeyerek süt anne tutabilir.

2.Kul, Allah'tan Hesap soramaz; Allah, kullarından Hesap Sorar:

"Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir."(3)

Bu ayetten şu dersleri çıkarmalıyız:

1-Allah, sorumlu değildir; sorumlu kılandır.

2-Bütün varlıklar, Allah'ın mülküdür; Allah mülkünde kimseye karşı sorumlu olmadan hükümrandır.

3-Allah, yaratıcıdır, kul ise yaratılandır; yaratan değil, yaratılan sorumlu olur.

4-Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzeh, bütün tam sıfatlarla muttasıftır; hata işleme ihtimali yoktur. İnsanın yanlış yapma ihtimali ise daima vardır. Ekmel olan değil, noksan olan sorgulanır.

5-Kul Allah'ı asla sorgulayamaz; sadece onun yaptıklarının hikmetlerini anlamaya çalışır.

3.İnsan, Sorumlu Tutulacak Bir Varlık Olarak Yaratılmıştır:

Bizi bu hususta uyaran iki ayet ve kısa açıklamaları şöyledir:

1-"İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder."(4)

İnsan, bu dünyada kendisinin başıboş olarak yaratıldığını sanmamalıdır. Allah, insanı başıboş olmak üzere değil, sorumlu olarak yaratmıştır. Kul, bu dünyada kendisine tebliğ edildiği gibi inanıp amel etmekle yükümlüdür. Her insana, bu dünyada yaptıklarının hesabı ahirette sorulacak ve yaptıklarına göre ceza veya mükafat görecektir.

2-"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"(5)

Kafirler, mahşer alanında toplandıklarında; kendilerine boş yere yaratılmadıkları, dünyada iken inanıp salih amel işlemekten sorumlu oldukları ve bu sorumluluklarının hesabını vermek üzere şimdi yeniden diriltildikleri söylenecektir.

4.İnsan, Bu Dünyada İmtihan Halindedir:

"Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz."(6)

Allah, dileseydi bütün insanları hata işlemeyecek şekilde yaratabilirdi; ancak Allah, imtihan sırrı gereğince insanlara özgür irade vermiştir. Doğruyu seçen, Allah'ın inayetiyle doğru yolu bulur; yanlışı seçen ise Allah'tan bir ceza olarak sapıtır. Mahşer alanında herkes yaptıklarından sorguya çekilerek, hak ettiği mükafat veya cezayı bulacaktır.

5.Her İnsan, Kendi Yaptıkları Nedeniyle Sorumlu Tutulur:

"Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur."(7)

Sorumlu olmak, ÅŸu hususlara riayet etmeyi gerektirir:

*İnsan, yaptıklarından sorumludur; o halde hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı hususlarda kanaat serdetmemelidir.

*Kimse kulağıyla net olarak duymadığı şeyi duymuş gibi, gözüyle tam olarak görmediği şeyi ise görmüş gibi konuşmamalıdır.

*Dinlenmesi haram olan şeyler, dinlenmemeli; bakılması haram olan şeylere ise, bakılmamalıdır.

6.Kul, Gücünün Yetmediği Şeylerden Değil, Yettiği Şeylerden Sorumlu Tutulur:

Kul, gücünün yetmediği şeylerden sorumlu tutulmadığı için, Kur'an'da, cihada geçerli mazeretleri sebebiyle katılamayanların mazeretlerinin kabul edildiği bildirilmiştir:

"Allah'a ve Resûlüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, güçsüzlere, hastalara ve (seferde) harcayacakları bir şey bulamayanlara (sefere katılmadıkları için) bir günah yoktur. İyilikte bulunan kimselerin (kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, "Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum" dediğin; bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur."(8)

Kul, gücünün yettiği şeylerden sorumlu tutulduğu için, Kur'an'da, cihada geçerli olmayan mazeretleri sebebiyle katılamayanların mazeretlerinin kabul edilmediği bildirilmiştir:

"Sorumluluk ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar, geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler."(9)

7.Allah, Kullarına Bir Takım Sorumluluklar Yüklemiştir:

Allah (c.c.), Kur'an-ı Kerim'de kullarına yüklediği sorumlulukları tek tek saymıştır. Bunlardan bir kısmı toplu halde, İsra suresindeki on sekiz ayette art arda şu şekilde sıralanmaktadır:

"Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın. Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et. Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tövbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır. Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle. Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur. Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir. İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın."(10)

Bu ayetlerde emredilen hususlardan bir kısmı maddeler halinde şöyledir:

*Tek Allah'a inanmak.

*Tek Allah'a kulluk etmek.

*Ana-babaya iyi davranmak.

*Akrabaya, yolcuya, yoksula hakkını vermek.

*Savurgan olmamak.

*Geçim endişesi ile çocukların canına kıymamak.

*Zinaya yaklaÅŸmamak.

*Cana kıymamak.

*Yetimin malını korumak.

*Verilen sözü yerine getirmek.

*Ölçü ve tartıyı doğru yapmak.

*Hakkında bilgimiz bulunmayan şeyin ardına düşmemek.

*Yeryüzünde böbürlenerek dolaşmamak.

8.İnsan Şahit Olduğu Çirkinlikleri Düzeltmekle Sorumludur:

Bu konudaki bir hadis-i şerif şöyledir:

"İçinizden her kim, çirkin bir davranış veya nahoş bir şey gördüğünde, onu eliyle değiştirsin. Bunu eliyle değiştirmeye gücü yoksa diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa, gönlünde o şeye veya harekete buğzetsin (tepkisini canlı tutsun). Bu sonuncu tavır, imanın en zayıf şeklidir"(11)

Bu hadisi kısaca şu şekilde izah edebiliriz:

1-Toplumda iyiliği emredip, kötülükleri yasaklayan (kötülüklere engel olan) nizami bir güç bulunmalıdır. Bunu zorunlu kılan ayet şöyledir: "İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."(12) Her mü'min kendi sorumluluğu dahilindeki yerlerde yanlış işler yapılmasına engel olmalı, aile fertlerini günahtan korumalıdır.

2-İyi ve kötü davranışların neler olduğunu anlatmaya yönelik olarak, yetkin kişiler tarafından irşat hizmeti yapılmalıdır. Her mü'min raiyetinde bulunan insanlara münker ve maruf olan davranışları anlatmalıdır.

3-Her mü'min, münker olandan kalben nefret etmelidir.

9.İnsan, Mahşer Alanında Bu Dünyadaki Sorumluluklarından Hesaba Çekilecektir:

Hz. Muhammed (s.a.v.), kıyamet günü sorguya çekileceğimiz hususları şöyle haber vermektedir:

 "Kıyamet günü insan, beş şeyden sorulmadıkça bırakılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden; ilmi ile amel edip etmediğinden; malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve bedenini nerede yıprattığından sorulacaktır"(13)

Bu hadisten şu dersleri çıkarmalıyız:

1-Ömrümüzü haram yolda değil, helal dairede tüketmeliyiz.

2-Ä°lmimizle amel etmeliyiz.

3-Malımızı haram yollardan değil, helal yollardan kazanmalıyız.

4-Malımızı haram yolda değil, helal yolda harcamalıyız.

5-Bedenimizi haram yolda değil, helal yolda yıpratmalıyız.

10.Her Ä°nsan Maiyetindekilerden Sorumludur:

Herkesin maiyetindekilerden sorumlu olduğu hususu bir hadiste şöyle anlatılmaktadır:

"Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz."(14)

Bu hadisten şu dersleri çıkarmalıyız:

1-Bir çoban, sürüsünden nasıl sorumlu ise, her insan da maiyetindekilerden o şekilde sorumludur.

2-Devlet başkanı bütün devletten, diğer yöneticiler ise, yönetimlerinde bulunan işlerden sorumludurlar.

3-Aile reisi, ailesinin geçiminden, eğitiminden, korunmasından ve terbiyesinden soruludur.

4-Kadın, üstüne düşen görevler çerçevesinde, kocasından, evinden, çocuklarından ve iffetinden sorumludur.

5-Her insan, yüklendiği görevleri yerine getirmekten sorumludur.

11.İnsanların Davranışları (Ef'al-ı Mükellefin):

Hanefi fakihlere göre İnsanların Davranışları (Ef'al-ı Mükellefin), sekiz başlık altıda incelenir:

1-Farz: Varlığı ayet veya mütevatir hadislerle sabit olan Allah'ın kesin emirlerine denir. Farzı inkar etmek küfür, terk etmek ise büyük günahtır.

Farz ikiye ayrılır:

a)Farz-ı ayin: Namaz ve oruç gibi her mükellefin bizzat yapmakla yükümlü olduğu farzlardır.

b)Farz-ı kifaye: Cenaze namazı kılmak ve cihad etmek gibi, bazı Müslümanların yapmasıyla sorumluluğu öteki Müslümanlardan kalkan, ancak sevabını sadece yapanların aldığı farzlardır.

2-Vacip: Sübutu kati, manaya delaleti ise zanni delillerle sabit olan emirlere vacip denir. Buna bir örnek verelim: "Namaz kıl, kurban kes."(15) Bu ayetin sübutu yani varlığı kesindir; ancak "Kurban kes" emrinin Hz. Muhammed (s.a.v.) ile birlikte bütün mü'minleri kapsayıp kapsamadığı kesin değildir. Dolayısıyla manaya delaleti, kesin olmayıp zannidir. Bu sebeple, kurban ibadeti farz olmayıp vaciptir. Vacibi inkar, küfür değil fısk olarak değerlendirilmiştir. Vacip ibadeti yapmamak, tahrimen mekruhtur. Vitir ve bayram namazları da vaciptir.

3-Sünnet: Hz. Muhammed (s.a.v.)'in farz ve vacip dışında yaptığı, ancak bizim yapmak zorunda olmadığımız, fakat yapınca bize çok sevap kazandıracak olan iş ve ibadetlerdir. Sünnet ikiye ayrılır:

a)Müekked Sünnet: Hz. Muhammed (s.a.v)'in çoğu zaman yapıp nadiren terk ettiği sünnetlerdir. Sabah, öğlen ve akşam namazının sünnetleri ile yatsı namazını son iki rekat sünneti böyledir. Bu sünnetleri yapan sevap kazanır, terk etmek ise kınanma sebebidir.

b)Gayr-ı Müekked Sünnet: Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bazen yapıp bazen terk ettiği sünnetlerdir. İkindi namazının dört rekat sünneti ile yatsı namazının ilk dört rekat sünneti böyledir. Bu sünnetleri yapan sevap kazanır, terk eden ise kınanmaz.

4-Müstehap (Mendup): Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bazen yaptığı ibadetlerdir. Kuşluk namazı gibi.

 5-Mubah: Yapılıp yapılmamasında sevap veya günah bulunmayan, mükellefin işleyip işlememekte serbest olduğu işlerdir. Yemek içmek gibi işler böyledir. Ancak bu işlerde de belli bir ölçüye riayet icap eder. Mesela yiyip içmede israfa gitmek veya yeme içmeye tamamen son verip ölüm orucu tutmak günahtır.

6-Haram: Sübutu ve manaya delaleti kesin olan delillerle yasaklanan işler haramdır. İçki içmek, kumar oynamak, yalan söylemek, zina fiilini işlemek gibi şeyler böyledir. Haram olan şeylerin, haram olduklarını inkar etmek küfür, bu şeyleri işlemek ise büyük günahtır.

7-Mekruh: Sübutu kati, manaya delaleti zanni veya sübutu zanni, manaya delaleti kati delillere dayanan işlere mekruh denir.

Mekruh iki çeşittir:

a)Tahrimen mekruh: Vaciplerin zıttı olan işlerdir. Vacipleri terk etmek böyledir.

b)Tenzihen mekruh: sünnetlerin zıttı olan işlerdir. sünnet ve adaba dair işleri terk etmek böyledir.

8-Müfsit: Başlanmış bir ibadeti bozan davranışlara müfsit denir. Namazda iken sesli olarak gülmek gibi. Bu tür işler kasten yapılırsa günahtır.

Ef'al-ı mükellefin hakkında şunu unutmayalım: Davranışlarımızın adı; farz, vacip, sünnet, müstehap veya mubah olsun; ama asla mekruh, haram ve müfsit olmasın.

Bu konuya şu satırlarla son verelim:

İnsan, sorumlu bir varlıktır.

Akıllı, yetişkin ve özgür olan bir varlığın sorumsuz olması düşünülemez.

Allah, kullarını güçlerinin yeteceği şeylerle mükellef kılmıştır.

Allah, yaratan; kul ise, yaratılandır.

Yaratılan, yaratana karşı sorumludur.

İnsan, bu dünyada başıboş olmayıp, son nefesine kadar imtihan halindedir.

İnsan, hem kendisi hem de emrinde bulunanlar nedeniyle Allah'a karşı sorumludur.

Her insan, mahşer alanında, bu dünyadaki sorumlulukları nedeniyle hesap verecektir. O halde Allah'a karşı gerçek anlamda kul olalım; hesabımız kolay olsun inşallah.

Dipnotlar

1-Bakara-266

2-Bakara-233

3-Enbiya-23

4-Kıyame-36

5-Mü'minun-115

6-Nahl-93

7-Ä°sra-36

8-Tövbe-91.92.

9-Tövbe-93

10-Ä°sra: 22-39

11-Müslim, "Îmân", 78; Ebû Dâvûd, "Salât", 232

12-Al-i Ä°mran-104

13-Tirmizi, Kıyame, 1

14-Buhari, Nikah, 91

15-Kevser-2

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)

Åžuara, 88-89

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ

Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI