BAZI ORYANTALİSTLERİN VE ONLARIN TAKİPÇİLERİNİN DÜŞTÜĞÜ FAHİŞ HATALAR

Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı gibi bazı or¬yantalistlerin ve Reşîd Rıza gibi takipçilerinin ileri sürdüğü "ashab-ı kiramın hadis namına bir şey yazmadığı ve onlardan tabiin kuşağına yazılı bir şeyin intikal etmediği, keza tabiinun da sadece yöneticilerin emri üzerine hadis yazdıkları" şeklindeki iddialar sünnet-i nebevîyeye ait kaynakları ve muhaddislerin sahip oldukları birikimi aktarırken kullandıkları üslûbu bilmemekten


2019-02-08 12:16:20

1. Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı gibi bazı or­yantalistlerin ve Reşîd Rıza gibi takipçilerinin ileri sürdüğü "ashab-ı kiramın hadis namına bir şey yazmadığı ve onlardan tabiin kuşağına yazılı bir şeyin intikal etmediği, keza tabiinun da sadece yöneticilerin emri üzerine hadis yazdıkları" şeklindeki iddialar sünnet-i nebevîyeye ait kaynakları ve muhaddislerin sahip oldukları birikimi aktarırken kullandıkları üslûbu bilme­mekten kaynaklanmaktadır. Zira onlar, daha önce "haddesenâ" v.b. kelimelerle ilgili açıklamalarda belirtildiği gibi kitap yerine müellife atıfta bulunuyorlardı.

Reşid Rıza'nın "hadisler, ancak yöneticilerden gelen bir emir üzerine yazıya geçirildi" şeklindeki ifadesine gelince, o bu­nunla Raşid Halifelerin sonuncusu Ömer b. Abdülaziz'i ve onun hadis yazımıyla ilgili emrini kasdetmektedîr. Bu işi Ömer b. Abdülaziz gibi bir yöneticiye hasretmek fahiş bir hata olmakla be­raber, yöneticinin böyle bir şeyi emretmesinin de hiçbir mahzuru yoktur. Aksine bu, gerek emri veren yönetici gerekse bu emri yerine getiren memur açısından büyük bir iftihar vesilesi­dir.

2. Goldziher'in çelişik gibi görünen yazmayla ilgili hadislere dayanarak varmaya çalıştığı sonuç da doğru değildir. O, İslam dünyasında ehl-i hadis ve ehl-i re'y şeklinde iki akım olduğunu, hadislerin yazıya geçirilmesi aleyhindeki rivayetlerin ehl-i re'y tarafından uydurulduğunu, buna mukabil ehl-i hadisin de yaz­maya müsaade gösteren hadisleri ürettiğini iddia eder.

Ancak yazma konusunda muhalif ve muvafık kanatların lis­tesine kısa bir bakış bile bu iddiayı çürütmek için yeterlidir. Zira yazma konusunda sert ve tavizsizliğiyle bilinen Ubeyde ve İbni Sirîn gibi kimseler, ehl-i hadis olan kişilerdir. Yazmayı teşvik ve telkin edenler arasında Hammâd b. Ebi Süleyman, ez-Zührî, A'meş, Ebu Hanife, Sevrî ve Malik gibi fukahanın [ehl-i re'yin] büyükleri de yer almaktadır. Bunun yanı sıra o dönemde fakih olmayan muhaddislerin var olması da mümkündür. Ancak kişi­nin muhaddis olmadan fakih olması mümkün değildi.(1)

Bazı Sahabîlerin Sünneti Rivayet Etmekten Kaçınması Ve Bazılarının Da Bunu Nehyetmesi

 Seleften bazı kimselerin hadis yazımına neden sıcak bak­madıklarının hikmeti anlaşılmış oldu. Ancak bununla birlikte bazılarının hadis rivayet etmekten hoşlanmayıp bunu nehy et­mesinin sebebi neydi acaba? şeklinde bir soru akla gelebilir.

el-Cevap: Selefin bütün durumlarda hadis rivayet etmekten çekindiğini veya onlann bazı özel durumlarda hadis rivayet et­mekten çekinmesinin temelde hadisin hüccet değerine inan­mamaktan kaynaklandığını düşünmek kesinlikle yanlıştır. Zira Allah Rasûlü'nün onlara hadisleri tebliğ etmeyi ve hadis rivaye­tinde bulunmayı emrettiği sabittir:

"Bir ayet de olsa benden alıp tebliğ ediniz.( 2)

"Benim sözlerimi işitip, ezberleyip, öğrendikten sonra baş­kasına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Nice fıkıh taşı­yıcıları vardır ki, fakih değildir. Nice fıkıh taşıyıcıları, fıkhı ken­dilerinden daha fakih olan kimselere taşırlar.(3)

Bu manada başka hadisler de bulunmaktadır.

Öte yandan Sünnetin hüccet oluşuna delâlet eden pek çok sahih hadis ve kat'î deliller de bunu teyid etmektedir. Hatta te­vatür derecesindeki haberler bizzat sahabenin -ister hadis riva­yetinden kaçınanlardan olsun, ister kaçınmayanlardan olsun, is­ter bu konuda kendilerinden hiçbir şey nakledilmeyenlerden ol­sun- ileride değineceğimiz sebepler olmadığı sürece sünnete sa­rılıp onu tebliğ ettiğini, başkalarına karşı sünnetle istidlalde bu­lunduğunu ve başkası tarafından delil olarak getirildiğinde tes­limiyet gösterip, kendi kişisel görüşünden vazgeçtiğini, meydana gelen hadiselerde ona başvurduğunu ve bu konuda hiçbir fikir ayrılığının bulunmadığını göstermektedir.

Hasılı, sahabeden bazı kimselerin kaçındığı veya nehyettiği husus "hadis rivayet etme" değildir. Aksine "çokça hadis rivayet etme"dir. Ashabın bir kısmında gördüğümüz bu çekince ve nehyin bazı sebepleri bulunmaktadır. Bunların bazısını şöyle belirtmek mümkündür.(4)  

Birinci Sebep

Sahabe çokça hadis rivayet eden kişinin, rivayet esnasında farkına varmadan hata etmesinden ve hatalı olarak rivayet ettiği hadisin kıyamete kadar hüccet olarak telakki edilmesinden en­dişe ediyordu. Zira çok rivayet hata ihtimalini artırır. Gerçi hata eseri yapılan şeylerde günah yoktur. Ancak [başından itibaren] hata ihtimali bulunan bir şeyi bile bile irtikab etmek, söz konusu hatayı işleyenin kusurlu ve ihmalkâr olduğunu gösterir. Çünkü böyle bir kimse de bir anlamda yalan söylemiş gibi olur. "Bir korunun etrafında dolaşan şahsın oraya düşmesi an meselesi­dir."

Bu nedenle ashab, çok çekimser davranmakta ve [müm­kün olduğu kadar] az hadis rivayet etmekteydi. Tam olarak emin olmadıkları hadisleri rivayet etmiyordu. Aralarında çok hadis rivayet ettiği halde kendinden emin olanlar ise çokça ri­vayet ederlerdi.

Ashabtaki bu endişe, bu korku ve çekimserlik sünnetin on­lar nezdinde teşkil ettiği kıymeti ve onun dinde amel edilmesi gereken bir hüccet olduğunu göstermektedir. Bu durum, aynı zamanda onların gönlümüzdeki mevkiini yüceltmekte ve onla­rın Allah Rasûlü (S.A.V.)'nden bize naklettiklerine duyduğumuz güveni artırmaktadır. Keza bu, onların emaneti, duydukları gibi eda ettiklerini ve onu layıkıyla koruduklarını da göstermektedir.

Şimdi de bu gerçeği anlatan hadislerden bir kaçını görelim:

Buharî'nin aktardığı bir hadiste Allah Rasûlü (S.A.V.) şöyle buyuruyor: "Her kim, bana kasten yalan isnad ederse cehen­nemde yerini hazırlasın.(5)

Bir başka hadisinde Allah Rasûlü (S.A.V.) şöyle buyur­maktadır: "Her duyduğu şeyi söylemesi, kişiye yalan olarak ye­ter.(6)

Hz. Enes (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmektedir:

"Şayet ben, hata etmekten korkmasaydım, Allah Rasûlü'nden duyduğum -veya Allah Rasûlü'nün söylediği- bazı şeyleri size aktarırdım. Zira ben Allah Rasûlü'nün 'herkim bana kasten ya­lan isnad ederse cehennemde yerini hazırlasın.' dediğini duy­dum.(7)

İbni Sîrîn'in şöyle dediği nakledilir: "Enes, Allah Rasûlü'nden az hadis nakleden biriydi. Rasûlüllah'tan bir hadis aldığında:-'Ya da Allah Rasûlü'nün dediği gibi' {ev kemâ kale) derdi.(8)

Şa'bî ve İbni Sîrîn'den rivayet olunduğuna göre İbni Mesud, Allah Rasûlü (S.A.V.)'nden bir hadis naklettiğinde yü­zünün rengi değişir "ya böyle veyahut da buna benzer bir ifade kullandı..."derdi.(9)

Abdurrahman b. Ebi Leyla şöyle derdi: "Muhammed (S.A.V)'in ashabından Ensâr'dan yüzyirmi kişiyle karşılaştım. Bunlar arasında hadis rivayet eden hiç kimse yoktu ki, bu işi kendisine gerek kalmadan başka bir kardeşinin yapmasını iste­miş olmasın. Keza fetva istenen hiç kimse yoktu ki söz konusu fetvaları kendisine gerek kalmadan bir başka kardeşinin verme­sini istemiş olmasın.(10)

Yine Abdurrahman b. Ebi Leylâ'nın şöyle dediği rivayet edilir: Biz, Zeyd b. Erkam'dan bize Allah Rasûlünün hadislerini aktarmasını talep ettik. Bize şöyle dedi: "Yaşımız ilerledi ve unutkanlık peyda oldu. Allah Rasûlü'nden hadis nakletmek zor bir iştir.(11)

İşte, hadis rivayetine sıcak bakmamanın ve bundan sakın­manın başlıca nedeni budur. Ancak başka birtakım sebepler de bulunmaktadır ki, onları da ileriki satırlarda zikredeceğiz.

İkinci Sebep

Sahabe, İslam'la yeni tanışmış olup, Kur'an'ı hakkıyla bel­lememiş olan topluluklara hadis rivayet edilmesini menediyordu. Sahabe başka şeylerle meşgul olunarak Kur'an'ın ihmal edilmesinden korkuyordu. Zira Kur'an, bütün ilimler için en önemli ve esaslı kaynaktır. Hz. Ömer'in aşağıdaki sözü bu se­bebe işaret etmektedir:

"Siz, bir beldeye varıp, ahâlinin arı uğultusunu andıran bir şekilde Kur'an okumakla meşgul olduğunu gördüğünüzde onları hadislerle meşgul ederek Kur'an'dan alıkoymayın."

Hz. Ömer, burada şunu demek istiyor: Yani söz konusu şehrin halkı İslam'ı yeni benimsemiş olup, Kur'an'ı hıfzetmeye çalıştıkları ve bu ameliyeyi henüz bitiremedikleri bir esnada, onlar önemli (mühim) bir şeyle meşgul ederek, daha önemli (ehemm) bir işten alıkoymayın.

Üçüncü Sebep

Bazı sahabîler, çok hadis ezberleyenlerin bu ezber çoklu­ğundan dolayı hadisleri tefekkür ve tedebbür etme işini ihmal etmesinden korktukları için hadis rivayetini nehyedip bundan kaçınmışlardır. Zira çokça ezberleyenler, tedebbür ve derin dü­şünmeye neredeyse hiç eğilmezler.

Dördüncü Sebep

Sahabe, avamdan olan ve aklî seviyesi zayıf kalmış kimse­lerin, anlamada zorlandıkları müteşabih hadisleri rivayet etme­sini nehyetmiştir. Bu kimseler, müteşabih hadisleri irade olunan manadan uzaklaştırıp, hadisin zahiriyle istidlalde bulundukla­rından, onları sefih bidatçıların ürettiği türedi manalara hamle-derler. Ya da hadisleri kendi zayıf akıllarına aykırı bulup, hadis­lere itimiz etmeye yellenirler ki bu da sonuç itibariyle Allah ve Rasûlü'nü tekzip etme gibi bir sonuç doğurmaktadır.

Bundan dolayı İbn-i Mesud şöyle demektedir:

"Akıllarına sığmayan bir şeyi söylediğiniz hiçbir topluluk yoktur ki, bu durum, onların bîr kısmı için fitne sebebi olmasın.(12)

Hz. Ali de şöyle buyurmaktadır:

"İnsanlara anladıklar! şeylerle hitap ediniz. Siz, Allah ve Rasûlü'nün tekzip edilmesini ister misiniz?

İbni Hacer, şunları kaydeder: Adem b. Ebi İyâs, [Hz. Ali'nin yukarıdaki sözüne] şunu da ilave eder: "...İnsanların ga­rip karşılayıp, inkâr edeceği şeyleri bırakın." Yani insanların an­lamada zorlandığı karışık şeyleri söylemeyi bırakın.

Hadis rivayetine kısmen hoş bakmayanlardan biri İmam Ahmed'tir. O, zahiri itibanyla yöneticiye (sultan) karşı çıkışı ifa­de eden hadisleri rivayet etmekten hoşlanmamıştır. Keza İmam Malik, sıfat hadislerini, Ebu Yusuf garâible ilgili hadisleri rivayet etmeğe sıcak bakmamışlardır. Bu durumun daha eski bir örne­ğini Ebu Hureyre'de görmekteyiz. Buharî'nin rivayetine göre Ebu Hureyre şöyle demektedir: "Allah Rasûlü'nden iki kap ilim aldım. Bunlardan birini yaymaktayım. Diğerine gelince, şayet onu da yayacak olsam, şu boğazı keserler.(13)

Dipnotlar

1-Dirâsât fi'l-Hadisî'n-Nebevî, 80-83

2-Buhari, Enbiyâ, 50, hadis nr: 3461; Tirmizî, İlm, 13, hadis nr: 2806; Darimî, Sünen, 542

3-Ahmed, et-Müsned, 4157; Tirmizî, İlm, 7, hadis nr: 2794; Ebu Davud, İlim, 10, hadis nr: 3655; İbni Mace, Mukaddime, 18, hadis nr: 230; Darimî, Mukaddime, 46, hadis nr: 544; Hadisi rivayet edenler arasında İmam Şafiî de bulunmaktadır.

4-Buhari, Enbiyâ, 50, hadis nn 3461; Fethu'l-Bârî, 6/496

5-Müslim, Mukaddime, 3, hadis nr: 7

6-Darimî, 1/67; İbni Mace, Mukaddime, 3, hadis nr: 24

7-İbni Mace, Mukaddime, 3, hadis nr: 24

8-Darimî, 1/72

9- Camiu Beyani'l-İlm, 2/163

10-İbni Mace, Mukaddime, 3, hadis nr: 25

11-Müslim, Mukaddime, 3, hadis nr; 12

12-Buharî, İlim, 49 (49. bab başlığı)

13-Fethu'l-Bârî, 1/316-317 (es-Selefiyye baskısı)

Kaynak

Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, terc. Murat Yiğit, Rağbet Yayınları

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.

Talak,3

GÜNÜN HADİSİ

"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."

Ebu Hüreyre

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI