ALLAH Ä°NANCI FITRÄ°DÄ°R

İnsanın doğuştan sahip olduğu özelliklere fıtrat, yaratılıştan var olan şeye ise fıtri denir.


Ali Bozkurt

alibozkurt.02@hotmail.com

2019-03-01 08:45:30

İnsanın doğuştan sahip olduğu özelliklere fıtrat, yaratılıştan var olan şeye ise fıtri denir.

Dini anlamda fıtrat; Allah'ın, insanoğlunu kendisine iman ederek verdiği emirlere itaat edecek nitelikte yaratmış olmasını ifade eder.

Bilinen bir husustur ki Allah inancı, her insanda doğuştan var olup fıtridir. Bu sebeple yeryüzünde münferit olarak Allah'ın varlığına inanmadıklarını söyleyen bazı kimseler bulunsa da, bunların sayısı bir topluluk boyutuna ulaşmaz.

Allah'ın inanmamızı istediği hususlar, doğuştan bizde var olan yani yaratılırken kendileriyle kodlandığımız hususlardır.

Fıtratımızda mevcut olan Allah inancının, elest bezmi ile ilgisine dikkat çekmek gerekir. Elest bezmi ile hikmetini anlatan iki ayet şöyledir:

"Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Yahut, "Bizden önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?" dememeniz içindir(1)

Diyanet tefsirinde bu iki ayet hakkında şu yorum yapılmıştır:

"Allah Teâlâ dünyayı yaratmadan önce dünyaya gelecek olan bütün insanların ruhlarını –sonraları âyetin lafzından hareketle "rûz-i elest, bezm-i elest" şeklinde terimleşen– ruhlar âleminde bir araya getirerek onları kendi varlığına tanık kılmış; kendisinin onların rabbi olduğunu yine onlara onaylatmış; bu gerçeği tasdik ettikleri yönünde onlardan söz almış ve böylece kendisi ile dünyaya gelecek bütün kulları arasında bir tür sözleşme akdetmiş; ayrıca bu sözleşme yahut taahhüde onların bizzat kendilerini şahit tutmuş veya bir kısmını diğerleri hakkında tanık göstermiş ya da –bir başka yoruma göre– bizzat kendisinin ve meleklerin bu sözleşmeye şahit olduklarını onlara bildirmiştir. Böylece insanların, "Bizim böyle bir sorumluluğumuz olduğunu bilmiyorduk" diyerek yahut inkârcılık veya putperestliği kendilerinin icat etmediğini, bunu atalarından miras aldıklarını, başka türlü bir bilgiye sahip olmadıkları için kendilerinin de bu inancı sürdürdüklerini, dolayısıyla bu hususta kendilerinin bir günahı ve sorumluluğu olmaması gerektiğini belirterek sorumluluktan kurtulmaları da önlenmiştir."(2)

Ayette geçen sözleşmenin mecazi anlamda olduğunu söyleyenler olmuşsa da bu görüş zayıftır.

Bezm-i elest'in bize yansıyan yönü, insanların fıtri/tabii bir şekilde Allah inancını taşımalarıdır. Her insan doğal olarak Allah inancına sahiptir. Bir yaratıcının bulunduğu ve o yaratıcıyı kabul edip ona sığınmak gerektiği bütün insanların ortak kanaatidir.

Allah, insanlara iyilik ve kötülükleri ilham ettiğini şu şekilde bildirmektedir:

"Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,"(3)

Allah, insanlara iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edecek özellikte olan aklı vermiştir. insan, nefsinin ve şeytanların etkisinde kalıp yanlış yollara sapmazsa, genel anlamda hayır ile şerri birbirinden ayırt edecek kabiliyettedir. Bu durum da insanın temiz bir fıtrat üzere yaratıldığını gösterir.

Yüce Allah, üzerinde yaratıldığımız fıtrata sımsıkı sarılmamızı emretmektedir:

"Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler."(4)

Bu ayetten şunları anlıyoruz:

*Fıtrat kanununun temeli, tevhit inancıdır.

*Daima İslam Dinine yönelip Allah'ın emir ve yasaklarına uymalıyız.

*İslam Dini, Allah'ın fıtratımıza uygun olarak düzenleyip gönderdiği imani, ameli ve ahlaki esaslardan oluşur.

*İnsanoğlu, fıtratıyla uyumlu olan İslam esaslarına uyarsa, hem bu dünyada ham de ahirette mutlu olur.

*Tevhit inancından sapan kişi, Allah'ın koyduğu fıtrat kanununu değiştirmeye yeltenmiş demektir.

Hz. Muhammed (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Her doğan, fıtrat üzere (İslam fıtratı üzerine) doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar."(5)

Dikkat ettiğimizde şunun farkına varırız: Günah olan şeyler hakkında bir bilgiye sahip olmayanlar bile o davranışların kötü olduğuna dair bir kanaat taşırlar. Mesela okuyarak veya dinleyerek öğrenmiş olmayanlar dahi dinen haram ve yasak olan yalan, hırsızlık, dedikodu, iftira ve zina gibi şeylerin doğru şeyler olmadıkları hususunda doğal/fıtri bir kanaate sahiptirler. İnsan, yaratılışı icabı bu hususlarda dini emirlerle uyumlu olduğu gibi, imani hususlarda da tevhit inancının doğruluğunu tasdik edecek fıtrattadır. İnsanoğlu fıtrata uygun davranırsa hem ahlaklı hem de inançlı olur.

Her insan, yaratılışı itibarıyla temiz olduğu halde, bazı insanlar menfi eğitim ve batıl inanç sahiplerinin etkisiyle günah ehli ve inançsız olurlar. O halde çocuklara verilen eğitim, fıtrat kanunları ile uyumlu olmalıdır.

Mü'min olan kimse, fıtrata uygun durumdadır; yani olması gerektiği gibidir. Kâfir olan kimse ise, fıtrata aykırı bir konuma gelmiştir; yani yaratılışıyla uyumlu olmayan bir durumdadır.

Çocukların, fıtratlarına uygun olarak eğitilmeleri, anne babanın en önemli görevidir.

Her insan, hayatın akışı içinde ya fıtrata uygun ya da aykırı bir mizaç kazanır. Allah şöyle buyurmaktadır:

 "De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir."(6)

İnsan, temiz bir yaratılışla dünyaya geldiği halde, aldığı eğitim ve kendi tercihleri neticesinde ya hidayet üzere olur veya sapık. Fıtrata uyup hidayet üzere bulunan kişi güzel işler yapar, sapıtan kişi ise günah içinde boğulur.

Dipnotlar

1-Araf-172.173

2-TDV Kur'an Yolu Tefsiri, C: 2, S: 623

3-Åžems-7.8.

4-Rum-30

5-Buhari, Cenâiz-92; Tirmizi, Kader-5

6-Ä°sra-84

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.

Nûr, 38

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI