NAZIM HİKMET “MUHTEŞEM ÜSTÜ MUHTEŞEM BİR ŞAİRDİ!”

Ahmet Hakan, 21 Mart 2017 tarihli Hürriyet gazetesindeki sütununda yazdı: “ Nazım, büyük, çok büyük bir şairdir!” dedi.


2019-04-09 08:36:16

Ahmet Hakan, 21 Mart 2017 tarihli Hürriyet gazetesindeki sütununda yazdı: " Nazım, büyük, çok büyük bir şairdir!" dedi.

Kanaatini de şöyle açıkladı: "Sezen Aksu, bir şarkısında: Geberiyorum aşkından!" diyormuş. Geberiyorum kelimesini, Nazım Hikmet, Sezen'den yıllarca önce yazdığı "Günler" adlı şiirinde kullanmış. İşte bunun için Ahmet Hakan'a göre, Nazım Hikmet büyük, çok büyük bir şair imiş.

Yazıyı okuduğum zaman, doğrusu çok şaşırdım. Nazım'ın Günler isimli şiiri, güzel bir şiir olabilir. Öyle bir şiirde Nazım Hikmet'in "Geberiyorum" kelimesini kullanması, O'nun çok büyük bir şair olduğuna katiyyen gerekçe olamaz. Ama böyle iddialar, bir takım kimselerin kafasında, Nazım'ı "büyük, çok büyük bir şair" seviyesine yükseltebilir, yükselmektedir.

Nazım Hikmet'in şiir ve nesir kitaplarının basılması ve satılması yasak olduğu yıllarda, ben onların hepsini Bulgaristan'dan getirttim. Şiir kitaplarını, romanlarını ve tiyatrolarını, büyük bir dikkatle okudum. Nazım Hikmet'in Türkçesi, benim Türkçemdir. Yani dilinde uyduruk-kaydırık, ruhsuz-köksüz, selli-sallı çirkinlikler – soysuzluklar yoktur. Onun Türkçesine on üzerinden on verebilirim. Ama Nazım Hikmet, birtakım kimselerin iddia ettikleri gibi, çok büyük bir şair değildir. Onun büyüklüğü, hem de çok büyüklüğü, müthiş bir komünist olmasındadır. Lenin ve Stalin de dâhil, hiçbir Komünist, onun ölçüleri içerisinde Komünist Sisteme ve Sovyet Rusya'ya, aşk derecesinde bağlı olarak yaşamadılar.

Ataol Behramoğlu'yla birlikte katıldığımı bir TV programında kanaatimi, yüz binlerin karşısında ifade ettim. Dedim ki: Nazım Hikmet, çok kötü bir insan, çok kötü bir vatandaş, çok kötü bir koca, çok kötü bir baba, ama çok büyük, çok müthiş, çok muhteşem bir komünisttir. Onun diğer özellikleri bir tarafa, çok mükemmel, noksansız, çok müthiş bir komünist olduğunu, kısaca şöyle özetleyebilirim:

1950 yılında, Türkiye'den kaçarak, Sovyet Rusya'ya sığındığında Moskova Havaalanında Tass Ajans'ına şöyle demişti:

"O kadar bahtiyarım ki! Bütün hayatımı, aşkımı, idealimi… bu muazzam şehre borçluyum. Ben, Sovyetler Birliği'nin çocuğuyum. 24 yıl sonra, bu büyük şehre gelirken, tekrar kendi vatanıma dönmüş oluyorum"

" Stalin, benim için çok önemlidir. Gözlerimin ışığıdır. Fikirlerimin kaynağıdır. Beni Stalin yarattı. Moskova'da, Onun büyük ismini taşıyan üniversitede okudum. Her şeyimi O'na borçluyum. O, yalnız bütün dünyanın en büyük adamı değil, şahsen, bana da aydınlık veren en büyük kaynaktır!"

Stalin, 1953 yılında öldüğü zaman, Nazım Hikmet, Budapeşte radyosundan ağlaya ağlaya şu muhteşem(!) şiirini okudu:

"Önce kim kime metin ol kardeşim diyecek?

Önce kim kime baş sağlığı dileyecek?

Hepimizindi o!

Hepimizindir!

Yoldaşlarım! Acınızı duyuyorum

Sizin duyduğunuz gibi.

Aynı şiddetle kardeşlerim

Hüngür hüngür, ağlamak geliyor içimden

Tutuyorum kendimi!

Aynı metanetle.

Seviyorum O'nu! Marks'ı, Engels'i, Lenin'i sevdiğim gibi.

Aynı muhabbetle! Aynı hürmetle!"

1950 yılında, Kuzey Kore ile Güney Kore arasında çıkan savaşa biz de 5.000 kişilik bir kuvvetle katıldık ve Komünist Kuzey Kore'ye karşı çarpışan Güney Kore birliklerinin yanında yer aldık. Nazım Hikmet'in yazdığı muhteşem bir şiiri, Kuzey Kore uçakları, Mehmetçiklerimizin bulundukları, siperlere atarak, onlara ne yapmaları gerektiğini hatırlattı.

Nazım Hikmet diyordu ki;

"Kore'ye kar yağıyor!

Dinecek!

Ya def olup gideceksiniz

Ya, denize dökecekler sizi.

Ne halt edeyim deme Ahmet!

Teslim ol hemen!

Köyünü,

Memleketini seviyorsan şu kadarcık:

Teslim ol!

Teslim ol ananın başı için

Teslim ol Türk halkı adına

Ahmet kardeşim

Kardeşlerine teslim ol!"

Mehmetçik, Nazım Hikmet'in tavsiyelerine uyarak, Komünist Kuzey Kore kuvvetlerine teslim olsaydı, o teslimiyetin, milletimize, ordumuza, tarihimize nasıl büyük bir şeref (!) kazandıracağını Nazım Hikmet, göğsünü gererek yazacaktı.

Stalin 1953 yılında öldü. Sovyetler Birliğinin başına Kruşçef geçtiğinde Rusya'daki yazarlara, fikir ve sanat adamlarına emir verdi. Dedi ki: "Stalin, tarihin kaydettiği ender, canavar ruhlu idarecilerden biridir. Onun zulmü altında, yüz binlerce, milyonlarca insanımız çok büyük acılar çekti. Rusya'da, yeni bir devir başlatıyorum. Stalin 'in o kanlı zulmünü yazınız!"

Nazım Hikmet, müthiş, mükemmel, muhteşem… bir komünist idi. Bütün varlığı ile Moskova'ya milyon kere, milyar kere bağlıydı. Kuruşçev'in yeni emrine uymakta gecikmedi ve 1950 yılında, Moskova Havaalanında Tass Ajans'ı vasıtasıyla , bütün dünyaya karşı haykırarak söylediklerini, elinin tersiyle bir tarafa iterek şu muhteşem mısraları yazdı. Nazım Hikmet, Ahmet Hakan'ın da belirttiği gibi büyük şairdi. Yeni şiirinde diyordu ki;

"Taştandı, tunçtandı, kâğıttandı

İki santimden iki metreye kadar…

Taştan, tunçtan. Alçıdan ve kâğıttan

Çizmeleri dibindeydik!

Şehrin bütün meydanlarında!

Parklarda, ağaçların üstündeydi.

Taştan, tunçtan ve kâğıttan bıyıkları

Lokantalarda içindeydi çorbalarımızın.

Taştan, tunçtan, alçıdan ve kâğıttan gözleri önündeydik

Yok oldu bir sabah!

Yok oldu çizmesi meydanlardan

Gölgesi ağaçların üstünden.

Çorbalarımızdan bıyığı

Odalarımızdan gözleri…

Ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce

Taşın, tuncun, alçının ve kâğıdın!"

Şimdi çok tabii olarak soracaksınız: 1950 yılından, Kuruşçef'in, Sovyetler Birliği'nde başkan olduğu 1958 yılına kadar, Stalin yoldaşın: "Taştan, tunçtan, alçıdan ve kâğıttan bıyıkları… Sovyet Rusya'da Nazım Hikmet'in ve bütün yoldaşların çorbaların içinde değil miydi? Ve bütün Sovyetlerin üstünde, Stalin'in binlerce ton taşın, tuncun, alçının ve kağıdın baskısı, ağırlığı yok muydu?"

Elbette o baskı , o ağırlık vardı.. Ama Nazım ve Nazım gibilere Stalin yoldaşın kötülenmesi için bir emir verilmemişti. O emri alır almaz, yerine getirenlerin başında Nazım Hikmet vardı. En küçük bir tereddütle düşmeden inanıyorum: Eğer Nazım Hikmet ölmeseydi ve eğer Sovyet Rusya'da iktidar olanlar, yeniden bir Stalin devri başlatsalardı, Nazım Hikmet, yeniden söze; "Beni Stalin yarattı! Stalin gözlerimin ışığıdır! Fikirlerimin kaynağıdır! Her şeyimi O'na borçluyum. O yalnız bütün dünyanın en büyük adamı değil, şahsen bana da aydınlık veren en büyük kaynaktır…" diyerek yazacak ve konuşacaktı.

Çünkü Nazım Hikmet, müthiş bir komünist idi. Moskova'ya kırk yerinden aşk derecesine bağlı bir yoldaştı.

Rusya, bizim tarihimizin, dilimizin, dinimizin, vatanımızın en büyük düşmanlarından biridir. Nazım Hikmet'in yaşadığı yıllarda, Kızıl ordu bizim topraklarımıza saldırsa ve yüz binlerce insanımızı şehit etse, katiyyen tenkid etmezdi. Çünkü o, müthiş bir komünist idi.

Biliyorum; bu düşüncemi tenkid edenler olacaktır. Ben, samimiyetle inandıklarımı yazıyorum. Azerbaycan'a on defa gittim. Orada ilim-fikir adamlarımızdan müteaddit defalar dinledim. Rusya, 1917 rejiminden önce ve sonra, Azerbaycan'da 138.000 soydaşımızı katletti. Stalin, Kırım'dan en az yüz bin Türk'ü, Ahıska'dan kopararak, yerlerinden, yurtlarından etti.

Moskova, Türkistan'ın ilim, fikir, sanat, siyaset öncülerini yıllarca Sibirya cehenneminde yok etti. Soydaşlarımızı bizim kültür köklerimizden kopararak, kendisine benzetmek istedi.

Nazım Hikmet, Kızıl Ordu'nun ve Moskova yönetiminin bu barbar, bu kanlı siyaseti, davranışı karşısında bir tek mısra, bir tek cümle yazdı mı? Yazabildi mi? Yazmadı, yazamadı. Çünkü o, müthiş üstü müthiş bir Komünist idi. Çok büyük bir şairdi. Kalemini: "Çikolata yiyemeyen Japon çocukları için kullandı."

Nazım Hikmet, gerçekten çok büyük bir şairdi. Büyüklüğü, kayıtsız-şartsız, komünist rejime, Moskova'nın emirlerine, kayıtsız-şartsız bağlı olmasından doğuyordu. Bir de "geberiyorum" kelimesini kullanmasından!

Yavuz Bülent Bakiler

http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/1119/nazim-hikmet-muhtesem-ustu-muhtesem-bir-sairdi.html

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.”

Hac:1

GÜNÜN HADİSİ

Gece içinde öyle bir saat vardır ki, müslüman olan herhangi bir kimse, dünya ve ahiret hususlarında Allah'dan bir hayır isterken duasını ona denk düşürürse, Allah; muhakkak istediğini kendisine verir.

Müslim, Ravi[Cabir (r.a.)]

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI