VAHİYDE LÂFIZ VE MANA İLİŞKİSİ-1

Burada “Kur'an, ‘Allah'ın kelâmı’ olarak ne ifade etmektedir? Vahyin metnini teşkil eden husus, sadece mana mıdır veya sadece lâfız mıdır? Yoksa her ikisinin toplamından mı ibarettir?” şeklindeki sorulara cevap arayacağız. Konuyla ilgili âlimlerin görüşlerini belirtecek ve netice itibarıyla kendi tercihimizi de ortaya koyacağız.


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2019-04-16 12:23:35

Burada "Kur'an, 'Allah'ın kelâmı' olarak ne ifade etmektedir? Vahyin metnini teşkil eden husus, sadece mana mıdır veya sadece lâfız mıdır? Yoksa her ikisinin toplamından mı ibarettir?" şeklindeki sorulara cevap arayacağız. Konuyla ilgili âlimlerin görüşlerini belirtecek ve netice itibarıyla kendi tercihimizi de ortaya koyacağız.

Kur'an'ın vahyi konusunda Allah, Cebrail ve Hz. Muhammed'in (s.a.v)tebliğ ve tebellüğü söz konusudur. Vahyin asıl sahibi olan Yüce Allah, Kur'an'ı Hz. Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed'e (s.a.v)indirmiştir. Bu hu­susta Müslümanlar arasında en küçük bir ihtilâf yoktur. Ancak âlimler bu vahyin nasıl geldiği ve bu iletişimin nasıl kurulduğu hususunda farklı görüşler bildirmişlerdir:

a) Hz. Cebrail, Kur'an'ı doğrudan doğruya Allah'tan al­mış ve Hz. Muhammed'e (s.a.v)aynı lâfızlarla aktar­mıştır.

b) Hz. Cebrail, Kur'an'ı Levh-i Mahfuz'dan ezberlemiş ve olduğu gibi Hz. Muhammed'e (s.a.v)aktarmıştır.

c) Hz. Cebrail, Kur'an'ı lâfız olarak değil, sadece mana olarak almıştır.(1)

İlk iki görüşe göre, elimizdeki Kur'an, lâfzı ve mana­sıyla birlikte vahiy edilmiş, Allah'ın kelâmıdır. Ne Hz. Cebrail'in ne de Hz. Muhammed'in (s.a.v), tebliğ ve te­bel­lüğden başka hiçbir müdahaleleri söz konusu değildir. Bu iki görüş arasındaki tek fark, "Hz. Cebrail'in Kur'an'ı doğ­rudan Allah'tan mı, yoksa Levh-i Mahfuz'dan mı al­dığı" hususudur.

Âlimler, vahyin Levh-i Mahfuz'dan alındığına dair gö­rüşe fazla itibar etmemişlerdir. Bunun müşahhas bir delili ol­madığı gibi, Kur'an'ın diğer gaybî şeyler gibi Levh-i Mahfuz'da yer alması da vahyin oradan alındığını gös­termez.(2)

Son görüşe göre ise Kur'an, Allah tarafından Hz. Cebrail'e mana olarak telkin edilmiş; lâfzı ise ya melek ta­rafından, ya da Hz. Peygamber (s.a.v)tarafından va­zedilmiştir.

Özetlersek: Kur'an'ın bir vahiy mahsulü olarak anato­misini teşkil eden unsurları belirlemeye çalışan iki görüş vardır: Birinci görüşe göre, Kur'an, yalnız manadan iba­rettir. İkinci görüşe göre ise Kur'an hem lâfız, hem de ma­nadır.(3)

Önce birinci görüşün dayanağını teşkil eden delillere ba­kalım:

a) Diyorlar ki:

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ {} ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ

"Şüphesiz, o, (Kur'an), değerli, güçlü ve Arş'ın Sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür."(4)

فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ {*} وَمَا لَا تُبْصِرُونَ {*} إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ {*} وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ

 "Görebildikleriniz ve göremedik­leriniz üzerine yemin ederim ki hiç şüphesiz, o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin (Peygamber'in) sözüdür. Ve o, bir şair sözü değildir"(5)mealindeki ayetlerde geçen ve elçilere (Hz. Cebrail ve Hz. Peygamber'e-a.s.m-) atfen "Kur'an, şerefli bir elçi­nin sözüdür." ifadesinde yer alan "söz [kavil]" söz­cüğü, Kur'an lâfzının bu elçilere ait olduğunu gösteriyor.

b) "Diyorlar ki:

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ

'O (Kur'an), şüphesiz, daha öncekilerin kitaplarında da vardır'(6)mealindeki ayete göre, Kur'an daha ön­cekilerin kitaplarında da mevcuttur. Kur'an'ın o kitap­larda lâfzıyla bulunması mümkün olmadığına göre, ma­nasıyla bulunmuş olması gerekir. Buna göre, Kur'an, vahiy itibarıyla yalnız manadan ibarettir. Çünkü ayette "mana" ya "Kur'an" adı verilmiştir.

Konunun Değerlendirilmesi

1) Birinci Görüşe Ait Delillerin Değerlendirilmesi

(a) Birinci şıkta ifade edilen ve ayetlerde geçen "söz [kavil]" tabiri, Kur'an lâfzının Allah'tan gelen bir vahiy olmadığını yahut elçilerin sözü olduğunu göstermez. Aksine, "Elçinin sözü, onu gönderenin sözüdür" gerçeğini, yani elçinin tebliğden başka hiçbir müdahalesinin olmadı­ğını ifade etmektedir.(7) Türkçemizdeki "Elçiye zeval ol­maz" deyimi de bu gerçeğin bir ifadesidir.

Söz konusu iki ayette geçen "saygıdeğer elçi" tabiri, Tekvir Suresinin 19. ayetinde Hz. Cebrail'e; Hakka Suresinin 40. ayetinde ise Hz. Peygamber'e (s.a.v)işarettir. Ayetlerin siyak ve sibakından bunu anlamak mümkün­dür.(8) Hakka Suresindeki ayetin Hz. Cebrail'e delâlet ettiğini söyleyenler olmuşsa da,(9) yuka­rıda da ifade edildiği gibi, ayetin bulunduğu yerdeki ipuçları, "saygıdeğer elçi" den maksat Hz. Muhammed (s.a.v)olduğunu göstermektedir.

Buna mukabil, Tekvir Suresinde "Kuşkusuz, o, saygıdeğer bir elçinin sözüdür" ifadesinden maksat ise Hz. Cebrail'dir. Çünkü bu ifadeden sonra "Ve Kur'an, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir" ifadesine yer verilmiştir. Bu ifade ise söz konusu "elçi" den maksat Cebrail olduğunu göstermek­tedir. Böylece Melek ile Şeytan'ın karşılaştırılması yapıl­mıştır. Hakka Suresinde ise "saygıdeğer elçi" tabirinden sonra, "O ne bir şair, ne de bir kâhin sözüdür" ifadesine yer veril­mesi, ayetin Hz. Muhammed'den (s.a.v)bahset­tiğinin bir delilidir. Çünkü burada Hz. Cebrail kastedilirse onun bir şair veya kâhin olabilme ihtimalini akla getirir ki yanlış olur. Çünkü hiç kimse böyle bir ihtimali düşünmez.

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ

"Biz ona şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da"(10) mealindeki ayetin ifadesi dik­kate alındığında, buradaki "saygıdeğer elçi"nin Hz. Muhammed (s.a.v)olduğu anlaşılır.(11)

Bu ayetlerden yola çıkarak, Kur'an lâfzının vahiy me­leği veya Hz. Peygamber'e (s.a.v)ait olduğunu söylemek bü­yük bir çelişkiyi beraberinde getirir. Çünkü vahiy, bir ayette Cebrail'in, diğer bir ayette ise Hz. Peygamber'in (s.a.v)sözü olarak geçer. Eğer bu husus, "a" şıkkında ifade edildiği şekilde anlaşılmazsa, bu takdirde Kur'an lâfzının her iki elçiye ait olması gerekir ki bu açık bir te­zattır.

Ayrıca, başka ayetlerde "söz" tabiri, Allah'a da izafe edilmiştir. Nisa Suresinin 122. ayetinde,

وَعْدَ اللّهِ حَقّاً وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ قِيلاً

"Allah, (bu söyle­nenleri) hak bir söz olarak vaat etti. Sözünü tutmada Allah'tan daha doğru kim olabilir?" ifadesine yer verilmiş­tir. Ayette "söz" kavramı, Kur'an'ın söylediği gerçeklerin doğruluğunu ispat sadedinde söylendiği için, Kur'an'la il­gili olmakla beraber, bütün sözlerinin doğru olduğunun bir ifadesi olarak da Allah'a izafe edilmiştir.

نَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَقِيلاً

"Doğrusu, Biz sana (taşıması) ağır bir söz vahiy edece­ğiz"(12) ayetinde Kur'an, doğrudan Allah'ın vahyi olarak ifade edilmiş ve aynı zamanda "ağır bir söz" olarak nite­lendirilmiştir.

Bu durumda Kur'an'ın lâfzına işaret eden "söz [kavil]" sözcüğünün, hem Allah'a, hem Cebrail'e (a.s.), hem de Hz. Muhammed'e (s.a.v)izafe edilmiş olduğu görülmektedir.

Kur'an'ın ifadesi doğru olduğuna göre, "söz" kavramı­nın Allah'a izafesini hakikat, diğerlerine ise mecaz ma­nada almaktan başka hiçbir çıkış yolu söz konusu değil­dir.

Lâfzın Allah'a aidiyetini engelleyen dinî veya aklî hiç­bir mâni yokken nassın zahirinden yüz çevirmenin de hiç­bir anlamı yoktur. Kur'an'ın manasını bilmediğimiz bir keyfi­yetle vahyeden Allah, lâfzını da bilmediğimiz bir şekilde vahy etmiştir.

(b) İkinci görüşün de tutarlı olmadığı şöyle açıklanabi­lir:

Evvelâ ayetin "O (Kur'an), şüphesiz, daha öncekilerin kitaplarında da vardır" mealindeki ifadesinden hareketle, onun bizzat orada var olduğunu düşünmek ve "Kur'an'ın yalnız manadan ibaret olduğu" tezini ona bina etmek yanlıştır. Çünkü her şeyden önce birinci hüküm/önerme yanlıştır. İlmi bir kaide-i mukarreredir ki, "batıl, makisün aleyh olamaz/yanlışlar, doğruluğun ölçüsü olarak kabul edilemez."

Önceki kitaplarda yer aldığı ifade edilen Kur'an'dan maksat, onun Hz. Muhammed'e (s.a.v)indirileceği haberi ya da onun özü ve ana prensipleri demektir, yoksa Kur'an'ın kendisi değildir. Çünkü Kur'an, daha öncekilere vahy edilmemiştir.(13)

Kur'an'da yer alan,

الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ

 

"(Kitap ehli) onu (Muhammed'i) yanlarındaki Tevrat ve İncil'de bulurlar"(14) ifadesinde, Hz. Muhammed'in (s.a.v)bizzat kendisinin kastedilmiş olması mümkün olmadığı gibi, Kur'an'ın da bizzat kendi­sinin o kitaplarda bulunması imkânsızdır.

Müfessirlerden Alûsî de böyle bir düşüncenin doğru ol­madığına dikkat çekmiş ve bunun, Kur'an'ın manası­nın namazlarda okunmasının cevazına dair delil getiril­mesi­nin yanlış olduğunu, bu düşüncenin çürüklüğünden dolayı İmam-ı Azamın konuyla ilgili verdiği fetvasından geri döndüğünü ve bu geri dönüş konusuna dair birçok tahkik ehli âlimlerin görüş bildirdiğini ifade etmiştir.(15)

Sözün özü: Ruhaniyetiyle vahye mazhar olan Hz. Muhammed (s.a.v)için, "O cesediyle değil de sadece ru­huyla peygamberdir" demek ne kadar yanlış ise Kur'an'ın sadece manasıyla Kur'an olduğunu iddia etmek de o ka­dar anlamsızdır.(16)

Dipnotlar

1-bk.Menna, el-Kattan, Mebahis, fi ulûmi'l-Kur'an, s. 35.

2-bk. ez-Zerkanî, Menahilu'l-İrfan, I/49; el-Kattan, 36.

3-Kelâmcıların ve İslâm filozoflarının, "kelâm-ı nefsî, gayr-ı nefsî," "mahlûk, gayr-ı mahlûk" vb. kendi çağlarında kullandıkları kavramlarla, zaten çağımızda karışık olan kafaların bir daha karıştırılmasının bir anlamı yoktur. Batıl şeylerin tasviri kadar, hazmedilmeyen ilmin tasviri de safi zihinleri dalâlete düşürür. Bu sebeple o detaylara girmenin ve o terminolojiyi kullanmanın doğru olmayacağını düşünüyorum.

4-et-Tekvir, 81/19-20.

5-el-Hakka, 69/38-48.

6-eş-Şuara, 26/196.

7-krş. Yazır, VIII/324.

8-Geniş bilgi için bk. el-Kurtubî ve Yazır, a.g.y.

9-bk. el-Beydavî, VII/350; el-Kurtubî, XVIII/ 274.

10-Yasin, 36/69.

11-bk. ez-Zemahşerî, IV/606, 607; Yazır, VII/324-325; Taberî, Cebrail ih­timalini hiç kaale bile almamış. bk. et-Taberî, XIV/66.

12-el-Müzzemmil, 73/5.

13-krş. İbnTeymiyye, el-Fetava'l-Kübra, V/144.

14-el-A'raf, 7/157.

15-bk. el-Alûsî, XIX/ 125-126.

16-bk.İbnTeymiyye, V/149-150.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÜNÜN HADİSİ

"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yap! İnsanlara iyi ahlakla davran!"

Tirmizi

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI