BATI’YA KARŞI İSLÂM-WILLIAM I. CLEVELAND- 3. BÖLÜM
ARAP DAVASININ BENİMSENMESİ (…) Arslan’ın (…) Kendi hayatı Dürzî içe dönüklüğünün adeta bir reddiyesidir; cemaat dışında evlenişi de örften kesinlikle kopuşuna delalet eder. Emir sıfatı, bir Dürzî ailesi olarak kendi ailesinin siyasî prestijinden kaynaklanmaktadır, lakin o Sünnî İslâm’ın çıkarlarına hizmet eden, Kitab’a bağlı bir Müslüman olduğunu da kabul ettirmiştir. (s. 110)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAP DAVASININ BENÄ°MSENMESÄ°
(…) Arslan'ın (…) Kendi hayatı Dürzî içe dönüklüğünün adeta bir reddiyesidir; cemaat dışında evlenişi de örften kesinlikle kopuşuna delalet eder. Emir sıfatı, bir Dürzî ailesi olarak kendi ailesinin siyasî prestijinden kaynaklanmaktadır, lakin o Sünnî İslâm'ın çıkarlarına hizmet eden, Kitab'a bağlı bir Müslüman olduğunu da kabul ettirmiştir. (s. 110)
(…) Reşid Rıza, Arslan'ı Arap direniş hareketinin göbeğine oturtmuş, 1935'ten ölümüne kadar onu gözetleyip kollamış, kitaplarını basmış, zaman zaman onun ödün vermezliğinden şikâyetçi olmuşsa da onu daima himaye etmiştir; çünkü Arslan sadece bir dost değildi; Arap bağımsızlık hareketinin, İslâmî uyanışın etkili bir sözcüsüydü. (s. 111)
(…) Şekip Arslan'ın talepleri ( Fransız manda yönetiminden) arasında Filistin'in Suriye ile birleştirilmesi, gerek Lübnan gerekse Suriye'nin bağımsız kılınarak Milletler Cemiyeti'nde öylece temsil edilmeleri de vardı. (…) Pek beklenmeyen şey, Arslan'ın Fransa'ya karşı tavizkâr tutumu idi. Bu tavizler, Suriye okullarında Fransızca tedrisatın devamı, yabancı askerî danışmanlığın Fransız subaylarına hasredilmesi, savaş halinde Fransa'ya Suriye ordusuyla yardım vaadi ve iki ülke arasında otuz yıllık bir ittifakın kurulmasıydı.
(…) 1920'li yılların sonlarına doğru, Arslan artık Doğu Arap davasının sözcüsü olarak hüsn-ü kabul görmektedir. (s. 128)
(…) Filistin sorunu iyice alevlenince İngilizler de Emir'e yönelmişler, artık onun Türkiye'deki potansiyelini anlamaya çalışmak yerine Arap âlemindeki etkisini keşfe çalışmışlardır. (…) 1918'deki sürgünün ilk haftalarından, neredeyse öldüğü güne (s. 129)  kadar Arslan'ın hayatında Berlin değişmez bir faktördü. Zorlu harp sonrası yıllarda, Weimar Cumhuriyeti'nin bu başkenti, onu hep sıcak bir biçimde ağırlamıştı. (s.130)
(…) O sıralarda, sonraki yılların güçlü ve zengin kralı olmamakla birlikte, Arslan'ın en çok hayranlık duyduğu Arap Kralı İbn Suud, Şekip'e elinden gelen yardımı yapıyordu. Suud, Emir Şekip Arslan'a paradan daha değerli bir yardımda da bulundu: Osmanlı enkazının Arslan gibilerini karşı karşıya bıraktığı çözümü zor meselelerden biri de, vatandaşlık sorunuydu. Lozan Antlaşması (1923) bir çözüm getirmişti; Sultan'ın tebaası iki yıllık bir süre içinde yeni Cumhuriyet'in ya da İmparatorluk sınırları içinde yeni zuhur eden Arap devletlerinden birinin vatandaşı olmayı seçebileceklerdi. (s. 133) Arslan, bu sürenin sonuna kadar Osmanlı pasaportuyla yaşadı. Sürenin bitiminden birkaç ay sonra Lozan'daki Fransız Konsolosluğu'na gidip Lübnan vatandaşı olmak istediğini söyledi. (…) kendisine seçimde bulunma tarihinin bittiği anlatıldı, yani artık hiçbir ülkenin vatandaşı değildi, seyahat hakkı kaybolmuştu. Ama Hicaz Krallığı yani İbn Suud imdadına yetişti; Arslan da ailesi de bu jeste olumlu cevap verdiler ve Arslan ondan sonra ömrünün sonuna kadar Hicaz pasaportu ile yaşadı.
Artık Şuf'lu Pan-Osmanlıcı Dürzî, Hicaz vatandaşıydı ve Milletler Cemiyeti'nde de Suriye-Filistin davasının tescilli sözcüsüydü. (…) Ama Touma'nın gözlemi de biraz hafiftir ve kabul edilmesi zor bir istihzayı içeriyor: " Bir dava ile ölmek yerine Arslan, bir başka dava ile yaşamayı yeğledi." (s. 134)
Â
Yusuf Çağlayan
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir
Âl-i İmran:20
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."
"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...