KUR'AN'IN IÅžIÄžINDA HZ. PEYGAMBER'Ä°N MU'CÄ°ZELERÄ°-3

b) Kur'an'da Hissî Mucizeler Hz. Peygamber (s.a)in hissî mucize gösterdiğinin delillerini sahîh hadislerin yanında Kur'an'da da bulmak mümkündür. Ancak bunların bir kısmı teknik anlamda mucize tarifinin içine girmediğinden bunların yerine âyet ve delil tabirlerini kullanmak daha doğru bir yaklaşımdır. Mesele, konu ile ilgili kelamcıların belli kriterleri gözönünde bulunduran


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2019-07-23 08:16:35

b) Kur'an'da Hissî Mucizeler

Hz. Peygamber (s.a)in hissî mucize gösterdiğinin delillerini sahîh hadislerin yanında Kur'an'da da bulmak mümkündür. Ancak bunların bir kısmı teknik anlamda mucize tarifinin içine girmediğinden bunların yerine âyet ve delil tabirlerini kullanmak daha doğru bir yaklaşımdır. Mesele, konu ile ilgili kelamcıların belli kriterleri gözönünde bulunduran tarifleri değil, daha özgür ve daha objektif bir yaklaşım olan Hz. Muhammed'(s.a)in Kur'an'ın dışında, nübüvvetini doğrulayan belgelerin ortaya konmasıdır.

Nitekim Kur'an-ı Kerim'de mucize kelimesi kullanılmamakta,yerine "âyet" kelimesi yer almaktadır. Kur'an bu kelimeyi özellikle seçip tercih etmiştir. Çünkü "âyet" kelimesi, hem maddî hem mânevî mucizeleri içine alan geniş kapsamlı bir sözcüktür.(1)

1. Kur'an'da Ayın Yarılması Olayı

Hz. Peygamberin hissî mucizeler gösterdiğine kuvvetli bir şekilde doğrudan işaret eden Kur'an âyetleri mevcuttur. Bu konudaki en önemli delillerden birisi, Kamer Sûresinin baş tarafında anlatılan ayın yarılmasıyla ilgili âyetlerdir. Bu âyetlerde Hz. Peygamberin Mekke'de müşriklere gösterdiği ayın yarılması mucizesine işaret edilmiştir.

"Kıyamet saati yaklaştı, ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler. Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki, her iş sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır."(2)

Burada ayın yarılma olayına müşriklerin "bir büyüdür" demeleri birkaç yönden dekkat çekicidir:

Birincisi, vukû' bulmuş bir hadise olmasaydı, hangi şeye "bu bir büyüdür" diyeceklerdi. Demek ki âyette sözkonusu edilen ayın yarılması olayı -ileride / kıyamet vaktinde tekrar edecek olsa bile- 'büyüdür" diyenlerin gözleriyle gördükleri, meydana gelmiş, bitmiş bir hadisedir.

İkincisi, bir çok âyette, daha önceki peygamberlerin göstermiş olduğu maddi mucizelere münkirlerin "bir büyü" deyip yüz çevirdikleri anlatılmaktadır.(3)

Üçüncüsü, Denilebilirki, Müşriklerin Hz. Peygamber(s.a)'e "sâhir" (büyücü)(4) demelerinin en önemli sebebi, "büyü" dedikleri bu tür maddî mucizeler göstermesinden ileri gelmektedir.(5)

Dördüncüsü, "bu süregelen bir büyüdür" ifadesinden anlaşılıyor ki, inanmayanlar, gördükleri bu olayın başka benzerlerini de daha önce görmüşlerdir.

Herhangi bir peygambere muhatap olmayan(Yâsin, 36/6) bir toplumun bu ifadelerinden "daha önceki peygamberlerin gösterdiği mucizeler" anlama imkânını araştırmak sağlıklı bir yaklaşım değildir.

O halde bu ifadeden, onların daha önce de Hz. Muhammed(s.a)'in gösterdiği hâriku'lâde olan bir takım hissî mucizeler kastettiklerini anlamak gerekir.

"Ay kıyamete yakın yarılacak" değerlendirilmesi

Bazıları, bu ifadeden "kıyamete yakın ay yarılacak" mânâsını çıkarmışlardır.(6)

Bunların ileri sürdükleri deliller şunlardır:

a. Mâzî (geçmiş) zaman sîgasının müstabel (gelecek) zaman sîgası yerine kullanılması, Arapça gramer açısından bir sakınca yoktur. Kur'an'ın bazı âyetlerinde bu çeşit kullanımlar sözkonusudur.(7) Bu âyette de böyle bir anlam çıkarılabilir.

b. Ayın yarılmasını anlatan âyetin devamı niteliğindeki ikinci âyetin son cümlesi olan "süre gelen büyü" tâbiri, bu olayın daha sonra olacağını göstermektedir. Çünkü "sürekli sihir" ifadesinin gereği olayın devam etmesidir. Böyle olsaydı, bu yarılma hadisesinin bize kadar devam etmesini gerektirirdi. Halbuki işin böyle olmadığı söylenmektedir.(8)

Bunun gramer bakımından ve ifade üslubu açısından anlaşılmaz bir görüş olmamakla beraber, pek de doğru bir yorum olmadığını gösteren bazı noktalara işaret etmekte fayda vardır:

1. Yukarıda geçen ve ayın Hz. Peygamber(s.a) döneminde yarıldığını destekleyen kuvvetli deliller bu ikinci yorumu olumsuz kılmaktadır.

2. Ayetin siyak ve sibakı, istikbale ait bir yoruma uygun değildir. Böyle bir mânâ verildiği takdirde baştaki "kıyamet yaklaştı" ifadesi anlamsız kalacaktır. Çünkü âyette sözkonusu edilen "ay yarıldı" ifadesi, kıyametin yaklaşmakta olduğuna bir delil olarak zikredilmektedir. Halbuki ileride meydana gelecek olan bir olayın, kıyametin geleceğine delil olarak kullanılmış olması uygun değildir.

3. Ayetin devamında inanmayanların bir mucize gördükleri zaman ona "bu süre gelen bir büyüdür" dedikleri ifade edilmektedir. Bu ifadede yer alan "müstemir" kelimesi, sürekli anlamına gelse de, bu âyette anlatılan ayın yarılması mucizesinin sürekliliği değil, münkirler tarafından inkâr edilen ve birer büyü olarak algılanan ve insanlık tarihi boyunca peygamberler tarafından onrtaya konan mucizelerin bu öyküsünün sürekliliğidir. Ya da bizzat Hz. Peygamber (s.a)in daha önce de gösterdiği mucizelerinin karşılaştığı inkâr sürekliliğidir.

4. Kıyamet koparken ayın yarılmasını inkâr etmek ve ona büyü demek pek mânâsızdır. Çünkü o zaman ona " büyü" demeye mahal yoktur.(9)

Kıyametin küçük bir provası niteliğindeki korkunç ve yıkıcı bir depremi görenler, yaşadıklarının bir hayal veya bir büyü olduğunu akıllarının ucundan bile geçirmedikleri bir gerçektir. Buna binlerce depremzede şahittir. Kıyamet hengâmesinde böyle bir düşüncenin yeşerme zemini bulması imkânsızdır.

2. Bedir Savaşında Düşmana Atılan Bir Avuç Çakıl Taşı

Hz. Peygamber (s.a)in hissî mucize gösterdiğinin Kur'an'da diğer bir delili de Enfâl Sûresinin 17. âyetidir: "Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın fakat Allah attı." Burada Hz. Peygamber(s.a)in attığı ve düşmanın mağlup olup kaçmasına neden olan olağanüstü bir olaydan sözedilmektedir. Rivayet edildiğine göre, Bedir günü, iki ordu sevaşmak üzere karşı karşıya geldiği bir sırada, Hz. Peygamber (s.a) eline bir avuç çakıl taşı alıp müşriklerin üzerine doğru atarak "kara olsun yüzleri" şeklinde beddua etmiştir. Bunlar düşmanların gözlerine isabet etmiş ve kaçmak zorunda kalarak savaşta büyük bir hezimete uğramışlardır.(10)

3. İsrâ olayı

4. Kureyşin uğradığı kıtlık

5. Hicret esnasındaki bazı mucizeler

6. Savaşlardaki İlâhî yardımlar

7. Mekke'nini fethedileceği müjdesi

8. Yahudilerin âkibetlerine dâir haberler

Hz. Peygamberin nübüvvet delillerini merhum allame Mevlana Şiblî Numani, 23 maddede özetlemiştir (Ahlat, 146, Şiblî, Asr-ı Saadet, III/46-61; Akgül, 121-134)

"Neden Kur'an'da daha önceki peygamberlerin mucizelerinin anlatıldığı genişlikte Hz. Muhammed (s.a)in mucilerine yer verilmemiştir" şeklinde bir soru akla gelebilir.

Buna cevap olarak şu hususlar, dikkate alınabilir:

a. Daha önceki peygamberlerin mucizelerini gören o dönemin kâfirleri, onları sihir olarak değerlendirmişlerdi. Hz. Peygamber (s.a)e de dönemin inkârcıları kâhinlik ve sihirbazlık yaftalarını yapıştırmışlardır.(11) Bu ise, Hz. Muhammed (s.a)in de hissî mucizeler gösterdiğinin göstergesidir. Çünkü Araplar arasında "kâhin" gaybten haber veren kimseye denir. Sihirbaz ise, acaip garip şeyler yapan insan için kullanılır. Şayet Hz. Peygamber gaybten haber vermemiş ve olağanüstü şeyler göstermemiş olsaydı, inanmayanların ona sihirbaz ve kahin demelerinin bir anlamı kalmazdı.(12)

b. Kur'an'da Hz. Peygamberin değişik mucizeler gösterdiğine işaret etmekle beraber, tâkip ettiği îcâz üslubu, (konuları veciz bir surette ifade etme sitili) bu mucizelerin detaylı bir şekilde sözkonusu edilmemesini gerektirmiştir. Namaz, Oruç, hac vb. pek çok islâmî konu da detaylı bir şekilde açılanmadığı görülmektedir.

c. Evrensel bir kitap olan Kur'an'da geçici ve tarihselliği olan bu çeşit konulara fazla yer vermemesi, kıyamete kadar ve bütün insanlığa hitap eden özelliğinin bir gereğidir.

4. Dünya bir imtihan meydanı olduğundan, artık kıyamete kadar devam edecek olan bir kitapta, aklın muhakemesini önplanda tutan bir tarzın tâkibedilmesi hikmetin bir gereğidir. Aklın özgürlüğünü âdeta elinden alacak tarzda genel olarak peygamberlere fazlaca hissî mucizelerin verilmemesi de bu hikmete bakar.

Hissî Mucizelerin Ahâd Rivayetler (haber-i vâhid) Olması

Hissi mucizeleri kabul etmeyenlerin ileri sürdükleri ikinci temel gerekçe bu hadislerin mütavatir değil, ahad yolla rivayet edilmiş olmasıdır.

Hadisi rivayet edenler, görüştükleri sahabilerin rivayetlerini nakletmişlerdir. Maksatları bir rivayetin kaç kişi tarafından görüldüğünü tespit etmek olmadığından dolayı tabiatıyla bu sayı kendiliğinden azalacaktır. Çünkü ne sahabinin tamamı ne de ondan sonraki tabiin neslinin tümü hadis tedvin işinde görev almıştır.

Ayrıca İslam'ın bir çok temel meseleleri ile alakalı hükümlerin çıkarılması da bu tür haber-i vahitlerle sabit olmuştur. Genellikle mucizelerle ilgili rivayetler senet itibariyle en fazla sahabi ravi ihtiva eden haberlerdir. Bu nedenle mucizelere dair rivayetler daima tasnifin başında yer almıştır.(13)

Bu rivayetler tek tek ahad olsa bile, bütününden Hz. Peygamberin muceizelerinin meydana geldiğini bir tevatür kuvvetinde göstermektedir. Tıpkı ahad yolla rivayet edilen Hatem-i Tai'nin cömertliği, Nuşirevan'ın adaleti, Hz. Ali'nin cesareti ve kahramanlığı Ebu Harife'nin ilmi gibi.(14)

Hz. Peygamberin hissi mucizeleri ile ilgili rivayetleri ahad haberler diyerek kabul etmeyenlere belki de en çarpıcı bir misal olarak Veda Haccında Hz. Peygamberin irad ettiği Veda Hutbesi verilebilir. Muhammed Hamidullah'ın hesaplamalarına göre bu hutbeyi yaklaşık 140 bin insan dinlemiştir.(15)

Mucizelerle alakalı ileri sürülen gerekçeyi bu hutbeye uyguladığımızda hiç olmazsa yüz kişinin üzerinde dinleyiciden bu hutbenin rivayet edilmesi gerekirdi. Ne var ki, hutbenin tamamı da değil, en meşhur bazı cümlelerinin bile bu sayıda kişi tarafından rivayet edildiği görülmemektedir. Mesela bu hutbede Allah Resulu'nun: "Burada bulunanlar bulunmayanlara bu sözlerimizi" bildirsinler" buyruğu ondan fazla sahabiden rivayet edilmiştir.(16)

 Hadislerde Hissi Mucize Örnekleri

a. Hurma kütüğünün inlemesi

b. Suların çoğalması

c. YemeÄŸin bereketlenmesi

d. Gaybi haberler

e. Dualarının kabul edilmesi

f. İsra Miraç hadisesi

Dipnotlar

1-bk. el-Mansûrfûrî Kadı Muhammed b. Süleyman, Rahmeten li'l-âlemîn,III/172 (Arapçaya çeviren, Hasan Yasîn el-Ezharî, Bombay, 1410/1989)

2-Kamer, 54/1-3.

3-bk. Mâide, 5/110, En'âm,6/7; Tâhâ, 20/71; Neml, 27/13.

4-bk. Yunus, 10/2; Sâd, 38/4; Zâriyât, 51/52.

5-krş. Aydınlı, Abdullah, Sünen-i Dârimî, I/99. (trc. thk. şerh.) İst, 1994.

6-bk. Ä°bn Hacer, el-Feth, VII/186.

7-Nahl, 16/1; Enbiyê, 21/1; Nebe', 78/19-20.

8-bk. Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir, IX/153-154.

9-Şiblî, Mevlânâ Asr-ı Saadet(İslâm Tarihi, trc. Ömer Rıza Doğrul,İst., 1978), III/38, Mevdûdî, Ebu'l-Alâ, Tefhimu'l-Kur'an, VI/46.(trc. Muhammed Han Kayanî ve diğerleri İst. 1992)

10-İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik, es-Sîretü'n-Nebeviyye, II/203; (nşr. Mustafa es-Sakkâ, İbrâhim el-Ebyârî, Abdulhafîz Şelebî, Beyrut, 1410/1990); Heysemî, Nûreddîn Ali b. Ebû Bekr, Mecma'u'z-Zevâid,ve Mehbau'l-Fevâid, VI/84. (Beyrut, 1402/1982).

11-bk. Yûnus, 10/2; Enbiyâ, 21/3; Sâffât,37/15; Zuhruf, 43/30; Ahkâf, 46/7; Tûr, 52/29; Saff, 61/6; Hakkâ, 69/42.

12-bk. Şiblî, Asr-ı Saadet, III/8.

13-Beyhaki, Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin, Delailü'n-Nübüvve ve Marifetu Ehvali Sahibi Şeria, (Neşr: Abdulmu'ti Kaleci), Beyrut, 1405/1985, I, 32.

14-Beyhaki, I, 33- Ä°bn Hacer, Fethu'l-Bari,VI, 582.

15-Muhammed Hamidullah, Ä°slam Peygamberi, I, 273.

16-Kettani, Nazmu'l-Mütenasir, s. 43.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.

(Tirmizi, 2649)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI