Hz. MUSA (a.s) ve AZRAİL (a.s) İLE İLGİLİ HADİS

Hadisi tenkid edip, bu tenkidi genelleştirerek tüm hadisleri ve hadis kaynaklarını itibarsızlaştırmak isteyenlerin olur olmaz saldırılara hedef kıldıkları bir diğer hadis de Hz. Musa’nın eceli geldiğinde ruhunu almaya teşebbüs eden Hz. Azrail’e tokat vurarak onun âmâ olmasına sebep olduğunu ifade eden hadistir


Seyda Musa Geçit Hocaefendi

musa_bazid04@hotmail.com

2019-10-15 16:19:44

Hadisi tenkid edip, bu tenkidi genelleştirerek tüm hadisleri ve hadis kaynaklarını itibarsızlaştırmak isteyenlerin olur olmaz saldırılara hedef kıldıkları bir diğer hadis de Hz. Musa'nın eceli geldiğinde ruhunu almaya teşebbüs eden Hz. Azrail'e tokat vurarak onun âmâ olmasına sebep olduğunu ifade eden hadistir. Burada bu hadisin de muhtelif rivâyetlerini ele alıp değerlendireceğiz.

a) Buhârî hadisi şöyle rivâyet eder:

حَدَّثَنَا مَحْمُودٌ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ ، عَنِ ابْنِ طَاوُوسٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ أُرْسِلَ مَلَكُ الْمَوْتِ إِلَى مُوسَى - عَلَيْهِمَا السَّلاَمُ - فَلَمَّا جَاءَهُ صَكَّهُ فَرَجَعَ إِلَى رَبِّهِ فَقَالَ أَرْسَلْتَنِي إِلَى عَبْدٍ لاَ يُرِيدُ الْمَوْتَ فَرَدَّ اللَّهُ عَلَيْهِ عَيْنَهُ وَقَالَ ارْجِعْ فَقُلْ لَهُ يَضَعُ يَدَهُ عَلَى مَتْنِ ثَوْرٍ فَلَهُ بِكُلِّ مَا غَطَّتْ بِهِ يَدُهُ بِكُلِّ شَعْرَةٍ سَنَةٌ قَالَ أَيْ رَبِّ ثُمَّ مَاذَا ؟ قَالَ : ثُمَّ الْمَوْتُ قَالَ فَالآنَ فَسَأَلَ اللَّهَ أَنْ يُدْنِيَهُ مِنَ الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ رَمْيَةً بِحَجَرٍ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صلىالله عليه وسلم فَلَوْ كُنْتُ ثَمَّ لأَرَيْتُكُمْ قَبْرَهُ إِلَى

جَانِبِ الطَّرِيقِ عِنْدَ الْكَثِيبِ الأَحْمَرِ. 

حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ مُوسَى ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ ، عَنِ ابْنِ طَاوُوسٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ أُرْسِلَ مَلَكُ الْمَوْتِ إِلَى مُوسَى - عَلَيْهِمَا السَّلاَمُ - فَلَمَّا جَاءَهُ صَكَّهُ فَرَجَعَ إِلَى رَبِّهِ فَقَالَ أَرْسَلْتَنِي إِلَى عَبْدٍ لاَ يُرِيدُ الْمَوْتَ قَالَ ارْجِعْ إِلَيْهِ فَقُلْ لَهُ يَضَعُ يَدَهُ عَلَى مَتْنِ ثَوْرٍ فَلَهُ بِمَا غَطَّتْ يَدُهُ بِكُلِّ شَعَرَةٍ سَنَةٌ قَالَ أَيْ رَبِّ ثُمَّ مَاذَا ؟ قَالَ : ثُمَّ الْمَوْتُ قَالَ فَالآنَ قَالَ فَسَأَلَ اللَّهَ أَنْ يُدْنِيَهُ مِنَ الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ رَمْيَةً بِحَجَرٍ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم لَوْ كُنْتُ ثَمَّ لأَرَيْتُكُمْ قَبْرَهُ إِلَى جَانِبِ الطَّرِيقِ تَحْتَ الْكَثِيبِ الأَحْمَرِ. قَالَ وَأَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ ، عَنْ هَمَّامٍ ، حَدَّثَنَا أَبُو هُرَيْرَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم نَحْوَهُ. 

…Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: Ölüm meleği Hz. Musa'ya (a.s.) gönderildi. Melek Musa'nın yanına gelince Musa meleğe bir tokat attı (meleğin gözü çıktı). Bunun üzerine Melek Rabbi'ne dönerek: 'Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin' dedi. Allah (c.c.) meleğe gözünü iade etti ve ona şöyle dedi: 'Ona dön ve elini bir öküzün sırtına koymasını, elinin temas ettiği her bir kıl için kendisine bir yıl ömür verileceğini söyle.'(Ölüm meleği bunları Hz. Musa'ya iletince) Musa: 'Ey Rabbim! Sonra ne olacak?' diye sordu. Allah: 'Sonra öleceksin' buyurdu. Musa: 'Öyleyse şimdi öleyim' dedi. Musa, Allah'tan kendisini arz-ı mukaddese bir taş atımı mesafeye kadar yaklaştırmasını istedi.(Ebû Hureyre, Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle söylediğini belirtti): "Orada olsaydım size yolun kenarında kızıl bir kum tepesinin yanında onun kabrini gösterirdim."(1)

b) Müslim hadisi şöyle rivâyet eder:

وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ قَالَ عَبْدٌ أَخْبَرَنَا وَقَالَ ابْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ ابْنِ طَاوُسٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ أُرْسِلَ مَلَكُ الْمَوْتِ إِلَى مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فَلَمَّا جَاءَهُ صَكَّهُ فَفَقَأَ عَيْنَهُ فَرَجَعَ إِلَى رَبِّهِ فَقَالَ أَرْسَلْتَنِى إِلَى عَبْدٍ لاَ يُرِيدُ الْمَوْتَ - قَالَ - فَرَدَّ اللَّهُ إِلَيْهِ عَيْنَهُ وَقَالَ ارْجِعْ إِلَيْهِ فَقُلْ لَهُ يَضَعُ يَدَهُ عَلَى مَتْنِ ثَوْرٍ فَلَهُ بِمَا غَطَّتْ يَدُهُ بِكُلِّ شَعْرَةٍ سَنَةٌ قَالَ أَىْ رَبِّ ثُمَّ مَهْ قَالَ ثُمَّ الْمَوْتُ. قَالَ فَالآنَ فَسَأَلَ اللَّهَ أَنْ يُدْنِيَهُ مِنَ الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ رَمْيَةً بِحَجَرٍ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « فَلَوْ كُنْتُ ثَمَّ لأَرَيْتُكُمْ قَبْرَهُ إِلَى جَانِبِ الطَّرِيقِ تَحْتَ الْكَثِيبِ الأَحْمَر(2)

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ قَالَ هَذَا مَا حَدَّثَنَا أَبُو هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم-. فَذَكَرَ أَحَادِيثَ مِنْهَا وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « جَاءَ مَلَكُ الْمَوْتِ إِلَى مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فَقَالَ لَهُ أَجِبْ رَبَّكَ - قَالَ - فَلَطَمَ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ عَيْنَ مَلَكِ الْمَوْتِ فَفَقَأَهَا - قَالَ - فَرَجَعَ الْمَلَكُ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى فَقَالَ إِنَّكَ أَرْسَلْتَنِى إِلَى عَبْدٍ لَكَ لاَ يُرِيدُ الْمَوْتَ وَقَدْ فَقَأَ عَيْنِى - قَالَ - فَرَدَّ اللَّهُ إِلَيْهِ عَيْنَهُ وَقَالَ ارْجِعْ إِلَى عَبْدِى فَقُلِ الْحَيَاةَ تُرِيدُ فَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْحَيَاةَ فَضَعْ يَدَكَ عَلَى مَتْنِ ثَوْرٍ فَمَا تَوَارَتْ يَدُكَ مِنْ شَعْرَةٍ فَإِنَّكَ تَعِيشُ بِهَا سَنَةً قَالَ ثُمَّ مَهْ قَالَ ثُمَّ تَمُوتُ. قَالَ فَالآنَ مِنْ قَرِيبٍ رَبِّ أَمِتْنِى مِنَ الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ رَمْيَةً بِحَجَرٍ. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « وَاللَّهِ لَوْ أَنِّى عِنْدَهُ لأَرَيْتُكُمْ قَبْرَهُ إِلَى جَانِبِ الطَّرِيقِ عِنْدَ الْكَثِيبِ الأَحْمَرِ.

…Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: Ölüm meleği Hz. Musa'ya (a.s.) gönderildi. Melek Musa'nın yanına gelince Musa meleğe bir tokat attı meleğin gözü çıktı. Bunun üzerine Melek Rabbi'ne dönerek: 'Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin, gözümü de çıkardı' dedi. Allah (c.c.) meleğe gözünü iade etti ve ona şöyle dedi: 'Ona dön ve ömür mü istiyorsun? Elini bir öküzün sırtına koymasını, elinin temas ettiği her bir kıl için kendisine bir yıl ömür verileceğini söyle.'(Ölüm meleği bunları Hz. Musa'ya iletince) Musa: '(Ey Rabbim!) Sonra ne olacak?' diye sordu. Allah: 'Sonra öleceksin' buyurdu. Musa: "Şimdi yakınken ya Rabbi beni arz-ı mukaddese bir taş atımı mesafeye yaklaşınca ruhumu al" dedi. Ebû Hureyre, Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle söylediğini belirtti): "Orada olsaydım size yolun kenarında kızıl bir kum tepesinin yanında onun kabrini gösterirdim."(3)

Buhârî ve Müslim'de rivâyet edilen mezkûr hadisin değişik versiyonlarını diğer hadis kitaplarında da görmekteyiz. Biz bunların sadece metinlerini size sunacağız. Çünkü bunlar, aşağı yukarı aynı yargıyı ifade etmektedirler.

c) Nesei de bu hadis şöyle rivâyet etmiştir:

أخبرنا محمد بن رافع عن عبد الرزاق قال حدثنا معمر عن بن طاوس عن أبيه عن أبي هريرة قال : أرسل ملك الموت إلى موسى عليه السلام فلما جاءه صكه ففقأ عينه فرجع إلى ربه فقال أرسلتني إلى عبد لا يريد الموت فرد الله عز و جل إليه عينه وقال ارجع إليه فقل له يضع يده على متن ثور فله بكل ما غطت يده بكل شعرة سنة قال أي رب ثم مه قال الموت قال فالآن فسأل الله عز و جل أن يدنيه من الأرض المقدسة رمية بحجر قال رسول الله صلى الله عليه و سلم فلو كنت ثم لأريتكم قبره إلى جانب الطريق تحت الكثيب الأحمر. قال الشيخ الألباني : صحيح(4)

d) Ahmed b. Hanbel de hadisi şöyle rivâyet etmiştir:

حدثنا عبد الله حدثني أبي ثنا عبد الرزاق أنا معمر عن بن طاوس عن أبيه عن أبي هريرة : قال أرسل ملك الموت إلى موسى فلما جاءه صكه ففقأ عينه فرجع إلى ربه عز و جل فقال أرسلتني إلى عبد لا يريد الموت قال فرد الله عز و جل إليه عينه وقال ارجع إليه فقل له يضع يده على متن ثور فله بما غطت يده بكل شعرة سنة فقال أي رب ثم مه قال ثم الموت قال فالآن فسأل الله أن يدنيه من الأرض المقدسة رمية بحجر قال فقال رسول الله صلى الله عليه و سلم فلو كنت ثم لأريتكم قبره إلى جانب الطريق تحت الكثيب الأحمر. تعليق شعيب الأرنؤوط : رجاله ثقات رجال الشيخين لكن اختلف على عبد الرزاق في رفعه ووقفه(5)

Görüldüğü gibi hadis birçok kaynakta geçmektedir. Özellikle ümmetin en çok itibar ettiği hadis kaynaklarında rivâyet edilmektedir. Hadisle ilgili iki vecihten rivâyet vardır, ikisi de Ebû Hureyre'den gelmiştir. Hadis Buhârî ve Müslim'de sabittir. İmam Nevevi "bu hadis sahihtir" demiştir.

Hadis hakkında iki yorum mevcuttur: Birincisi hadis mecazî bir durumu ifade etmektedir. Örneğin aralarında bir problem olan şahısların tartışma esnasında üstün gelen kişi hakkında 'filan kişi, filanın gözünü çıkardı' denilmesi. İkinci görüş, Azrail (a.s) insan suretinde gelmesi sonucu Hz. Musa'nın onun gözünü çıkarmıştır. Burada unutulmaması gereken bir husus şudur: Hz. Musa kıssasında aklın anlamakta aciz kaldığı birçok olay bulunmaktadır. Sadece Musa-Azrail kıssasında değil, Musa'nın çocukluğu, Musa-Firavun, Musa-Şuayb, Musa-İsrail oğulları, Musa-Harun, Musa-Hızır, Musa-Dövüşen Gençler arasında geçen olayları anlatan kıssalarda da aklı aşan birçok nokta bulunmaktadır.

Bu nedenle bu tür mecazî veya irfanî âyet ve hadisleri sırf zahirî anlamı üzerinden değerlendirerek reddetmek veya hüküm çıkarmak doğru değildir.
Söz konusu hadis konusunda bir internet sitesinde naklinde fayda gördüğümüz şu cevap verilmiştir:

"Ebû Hureyre'den (r.a) rivâyet, Resûl-i Ekrem (s.a.s) ferman etmiş ki:
"Melekül Mevt (yani Azrail) Musa Aleyhisselama ruhunu kabzetmek için gönderilmiş. Hz. Musa'ya geldiği zaman, Ona tokat vurmuş, bir gözü çıkmış. Azrail Aleyhisselam Rabbine dönmüş, demiş ki: "Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor. Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmiş."(6)

Allah Teâlâ ölüm meleğini Musa'ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan ve ibtilâ için göndermiştir. Nitekim Allah Teâlâ Halili İbrahim (a.s.)'a oğlunu kesmesini emretmiş, fakat bunun hakikatını kastetmemiştir. Eğer Musa (a.s.) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Musa (a.s.) şeriatında tokat vurmak mubahtı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu tanımamıştı.

Bizim Peygamberimiz (s.a.s) de izinsiz bir Müslümanın evine bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hz. Musa (a.s.)'ın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (a.s.)'a da gelmiş, o dahi ilk görüşte onları tanıyamamıştı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler.

Melek Meryem'e dahi gelmiş, o da melek olduğunu tanıyamamıştı. Tanısa ondan Allah'a sığınmazdı. Keza iki melek insan kılığında Dâvud'un (a.s.) yanına girmiş, onun huzurunda dâvaya durmuşlardı. O da melek olduklarını tanıyamamıştı. Cebrail (a.s.) Peygamber (s.a.s.)'e gelerek ona imanı, İslamı, ihsanı ve kıyameti sormuştu. O da kendisini tanıyamamış, gözden kaybolduktan sonra Cebrâîl olduğunu anlamıştı.(7)

Şu halde Hz. Musa (a.s)'ın ölüm meleğini tanıyamaması nasıl yadırganabilir? Cehmi'nin, Allah melek için kısas yapmamıştır, sözü ise cehline delildir. İnsanlarla melekler arasında kısas cereyan ettiğini yahut meleğin kısas istediğini, fakat kısas yapılmadığını kim haber vermiştir. Bunun kasden yapıldığına delil nedir?...
Gerek İbni Huzeyme, gerekse Hattâbî bu babda bir hayli söz sarf etmişlerdir. Hulâsa; âlimler üç şekilde cevap vermişlerdir:

1- Allah Teâlâ'nın Hz. Mûsa (a.s.)'ya bu tokadı vurması için izin vermiş olması imkânsız değildir. Allah dilediğini yapar ve dilediği şekilde imtihan eder.

2- Bu göz çıkarma meselesi mecazdır. Maksat Hz. Musa (a.s.)'nın melekle münazara yaparak hüccetle ona galebe çalmasıdır. Fakat bu kavil zayıf görülmüştür.

3. Musa (a.s.) gelenin Allah tarafından gönderilen melek olduğunu bilememiş, kendisine hücum edecek bir insan zannetmiş ve nefsini müdafaya kalkışmıştır. Bu da kasdı olmaksızın meleğin gözünün çıkmasına müncer olmuştur. Ebû Bekr, İbni Huzeyme ile diğer mutekaddiminin cevapları budur. Mâziri ile Kadî İyâz da bunu ihtiyar etmişlerdir. Çünkü hadîsde kasıt bulunduğuna bir sarahat yoktur.

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 1. Mûsa (a.s.)'in Allah indinde büyük mertebesi vardır. Meleğin gözünü çıkardığı halde kendisini muaheze buyurmaması buna delildir.

2. Faziletli yerlere ve sülehanın yakınlarına defnolunmak müstehabdır. 

3. Melek, kendi suretinden başka şekillere girebilir.(8)

 Aklî ve zihnî seviyesi hadis inkârcılarının çok fevkinde olan Bediüzzaman Said Nursi de bu hadisi açıklama sadedinde şunları ifade etmektedir: 
"Hadîsin, Kur'ân gibi bazı müteşabihâtı var; ancak havass onların mânâlarını bulabilir. Şu hadîsin zâhiri dahi, müşkülât-ı hadîsin müteşabihat kısmından olmak ihtimali var. Melâike, insan gibi bir surete inhisar etmez; müşahhas iken, bir küllî hükmündedir. Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, kabz-ı ervâha müekkel olan melâikelerin nâzırıdır. Her ölünün ruhunu Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm mı bizzat kabzediyor? Yoksa aveneleri mi kabzediyorlar? Bu husûsta üç meslek var: 

Birinci meslek: Azrâil Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mâni olmaz. Çünkü nuranîdir. Nuranî birşey, hadsiz âyineler vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzat bulunabilir ve temessül eder. Nuranînin temessülâtı, o nuranî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin âyinelerdeki misalleri güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi, melâike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı âyinelerinde misalleri, onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat âyinelerin kàbiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasıl ki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye suretinde sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı Âzam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ediyordu. Her yerde, o yerin kàbiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş. İşte, şu mesleğe göre, kabz-ı ruh vaktinde insanın âyinesine temessül eden melekü'l-mevtin insanî ve cüz'î bir misali, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm gibi bir ulü'l-azm ve celâlli ve hiddetli bir zâtın tokadına maruz olmak ve o misalî melekü'l-mevtin libası hükmündeki suret-i misaliyesindeki gözünü çıkarmak ne muhaldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı makuldür.

 İkinci meslek odur ki, Hazret-i Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi melâike-i izâm, birer nâzır-ı umumî hükmünde, kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda avâneleri vardır. Ve o muavinler, envâ-ı mahlûkata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehânın ervâhını kabzeden başkadır, ehl-i şekavetin ervâhını kabzeden yine başkadır. Nasıl ki, وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا - وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًاâyeti işaret ediyor ki, kabz-ı ervâh eden, taife taifedir. Bu mesleğe göre, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma değil, belki Azrâil'in bir avânesinin misalî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakk'ın yanında nazdar olmasına binaen, ona bir tokat aşk etmek gâyet makuldür. 

Üçüncü meslek: "Bazı melâikeler var ki, kırk bin başı var. Her başında kırk bin dili var (demek seksen bin gözü dahi var). Herbir dilde kırk bin tesbihat var." Evet, madem melâikeler âlem-i şehadetin envâına göre müekkeldirler, âlem-i ervahta o envâın tesbihatlarını temsil ediyorlar; elbette öyle olmak lâzım gelir. Çünkü meselâ küre-i arz bir mahlûktur, Cenâb-ı Hakkı tesbih ediyor. Değil kırk bin, belki yüz binler baş hükmünde envâları var. Her nev'in, yüz binler dil hükmünde efradları var ve hâkezâ... Demek, küre-i arza müekkel meleğin kırk bin, belki yüz binler başı olmalı ve her başında da yüz binler dil olmalı ve hâkezâ... İşte bu mesleğe binaen, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâmın her ferde müteveccih bir yüzü ve bakar bir gözü vardır. Hazreti Mûsâ Aleyhisselâmın Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma tokat vurması, -hâşâ- Azrâil Aleyhisselâmın mahiyet-i asliyesine ve şekl-i hakikîsine değil ve bir tahkir değil ve adem-i kabul değil; belki vazife-i risaletin daha devamını ve bekàsını arzu ettiği için, kendi eceline dikkat eden ve hizmetine sed çekmek isteyen bir göze şamar vurmuş ve vurur."(9)

Dipnotlar

1-Buhârî, Enbiya, 31.

2-Müslim, Fedâil, 157.

3-Müslim, Fedâil, 158.

4-Nesâî, Cenaiz, 121.

5-İbn Hanbel, II, 269.

6-Buhârî, II, 113, IV, 191; Müslim, IV, 1843.

7-Bkz. İbn Balabân, el-İhsân fî Takrîbi Sahîhi İbn Hibbân, (Hz.: Şuayb el-Arnavut), Beyrut, 1991, XIV, 115, Rakam: 6223.

8-Konuyla ilgili şu bilgileri de okumanızı tavsiye ederiz: https://sorularlaislamiyet.com/hz-musaya-gelen-olum-melegin…

9-Nursî, Said, Bediüzzaman, Mektubat, s.350.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÜNÜN HADİSİ

Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)

Tirmizi, Da'avat 89,

TARİHTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI