MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-12

Hayata biraz sloganlarla değil gerçeklerle bakalım. İran Devrimi İsrail devletinin yarı yaşında. İsrail’i bitirme sloganıyla yola çıkmış, şimdi İsrail’i değil Suriye halkını katletmekle meşgul. Hatta Karadavi’nin ifadesiyle Suriye’de Arap Baharının yolunu keserek İsrail’in ömrünü uzatıyorlar.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-11-08 10:01:39

Ä°ran

*Hayata biraz sloganlarla değil gerçeklerle bakalım. İran Devrimi İsrail devletinin yarı yaşında. İsrail'i bitirme sloganıyla yola çıkmış, şimdi İsrail'i değil Suriye halkını katletmekle meşgul. Hatta Karadavi'nin ifadesiyle Suriye'de Arap Baharının yolunu keserek İsrail'in ömrünü uzatıyorlar.

*ABD önce Saddam'ı şimdi de İran'ı bölgeye karşı baykuş olarak kullanmanın arayışı içinde. 11 Eylül sonrasında ABD bölgedeki İran düşmanı olan iki rejimi; Taliban ve Saddam'ı tasfiye ederek İran'ın önünü açmıştır. Arap Baharıyla birlikte de yine İran'ın önünü açmıştır. İran bölgesel vekillerini kullanarak bölgeyi dönüştürmeyi tasarlamıştır.

*Körfez'in İran karşısında kararlılık göstermesi bölgede 11 Eylül'den itibaren süren İran yayılmacılığına karşı tokat gibi ilk cevap ve kırılma anıdır. Okkalı bir Müslüman ve Osmanlı tokadını sadece Husiler değil onun gerinde de İran da hak etmiştir. Güçlendikçe niyetlerini ve imparatorluk hayallerini açık etmiştir.

*Husilerden sonra operasyonun darısı Suriye'nin başına. Ardından sıra modern Humeyni-Pers imparatorluğunun başkenti Bağdat'a gelecektir. Ondan sonra ise inşallah muzaffer kıtalarla birlikte Tuğrul Bey gibi Tahran'a gireceğimiz günler yakındır. Hiçbir mazeretleri kalmamıştır. Ne yer ne de gök Humeyni imparatorluğu için ağlayacaktır! Zira bütün sermayeleri yalandan ve vahşetten ibarettir. Husiler modern mağara adamlarıdır. Sahabeler ordusunun varisleri Mecusi kalıntısı imparatorluğun mafsallarını yeniden sökecek, yerle bir edecektir.

*İran ve ABD terör taciridir. Hâlbuki en büyük terörü Sünnilere reva görmektedirler. Ziya Paşa'nın dediği gibidirler: Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat! Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde. Şarkın en seküler toplumu olan İran, bize din satıyor, din pazarlıyor! (http://www.ahram.org.eg/ NewsPrint/214201.aspx ) İran da bile Sünniler karşısında nüfus kaybına uğrayan mollalar, kadınları kuluçka makinesi haline getirmek için yeni kanunlar çıkartıyorlar.

*Bölgemizde İsrail ve İran Devrimi din ve mezhep savaşlarının tohumunu serpti ve şimdi acı hasadıyla karşı karşıyayız. Bu yeni süreçte inşallah Birinci ve İkinci Dünya Savaşının tortularını ve mirasını hallaç pamuğu gibi atacak ve İslam dünyasına yönelik zulumatı dağıtacağız.

*Şii üçgeniyle Türkiye'yi güneyden ve Arapları kuzeyden kuşatan İran Yemen'de Husiler üzerinden operasyonlarıyla da Körfez ülkelerini güneyden de kuşatıyor.,

*Şimon Peres, Ruhani ile oturabileceğini ve masaya oturma vaktinin geldiğini ifade ederken, İsrail eski Genelkurmay Başkanı Dan Halutz İran'ın İsrail'in varlığına bir tehdit olmadığını söylerken (http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-4184670,00.html ) en yeni açıklamasında ise Beşşar'ın İsrailin lehine ve en iyi seçenek olarak durduğunu ifade daha doğrusu itiraf etmiştir. İran'ın bu teklife yaklaşmaması İsrail'e mesafeli olduğunu mu gösterir? Öyleyse Esat'ı da hala direnişçi kampında sayabiliriz! Dan Halutz, Esat'ın sadece kendileri için değil, bölge için de en iyi seçenek olduğunu söylemiştir.

*İsrail hesabına günümüzde böl yönetin en büyük aracısı İran'dır. Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri'nin ifadesiyle bölgede yeni bir Seykes-Picot pişiriliyorsa bunun ortaklarından birisi İran değilse bile namzedidir. Bugüne kadar bütün serkeşlikleri bunu elde etmek içindir.

*Geçmişte İran'da halk mollalar veya ulema üzerinden dindarlığını muhafaza ederken devrimle birlikte ulema ile avam arasında ki son halkanın da kopmasıyla halk dindarlıktan uzaklaşmıştır. Güvenli sığınağını kaybetmiştir. İçtimaiyatdan sonra siyasi alana da egemen olan ve bu alanda tekel kuran din adamı sınıfı nedeniyle taban tavandan kopmuştur. İran'da 'İslam devrimine' rağmen dindarlığın gerilemesinin temel nedeni azınlık âlimler ile çoğunluk halk arasındaki güvenin zedelenmesidir. İran halkı dini ilimler mollaların tekelinde olduğundan dinden başka her alanda kültürlüdür.

*İran bugün İhvan'ın zayıf konumundan yararlanmak istiyor. Bu nedenle de ona zarf atıyor. İran için Müslüman Kardeşler kotarabilirse mücerret bir malzeme. Başka günler için sadece bir rezerv. Onun da derdi sonuçta böl-yönet prensibidir. Kullanabilirse dost hanesine yazar, kullanamazsa düşman hanesine. Aynen Sisi rejimi karşısındaki tutumu gibi. İran açık kapı bırakıyor. Süleyman Cevde gibi aklı evveller ise İhvan'ı Şiilerin kucağına itiyorlar (http://www.alarabiya.net/ ar/politics/2015/03/04). Akılları öfkeleri kadar çalışıyor. Sudan'da Ömer Beşir, Hasan Turabi gibilerinin yalnızlık girdabından bu vartaya düşmeleri gibi. İran yalnızları ve ilkesizleri avlamasını iyi biliyor.

*Arapların 1991, 2003, 2011 yıllarında yaptıkları akılsızlıkların toplamı bugünkü tabloyu karşımıza çıkarmıştır. Katar'da Şark gazetesinde yazan Muhammed Salih el Misfer, Arapların üç ve dört koldan Şii tehlikesi tarafından kuşatıldıklarını ifade ediyor. Misfer'e göre, Arapların başlarına bela ettikleri ikinci tehlike ise Mısır'ın oynak generali Sisi'dir. İranlılar artık hem lejyoner Şii çeteleriyle hem de bizzat resmi askerleriyle birlikte Suriye ve Irak cephesinde savaşıyorlar. Örgütsüz ve kimsesiz Sünnileri eziyorlar. Tikrit'i düşürerek 8 yıllık İran-Irak savaşının rövanşını almaya çalışıyorlar. Devrim kıvılcımının başladığı Ürdün sınırı Deraa'da muhalifleri ezmeye çalışıyorlar. Artık Esat'ın dostları, hâkimi haline gelmiş bulunuyor. Esat devlet başkanı olmaktan ziyade Şam muhtarı haline gelmiştir. Muhtarlığı halkına kaptırmamaya çalışıyor. Doğu Perinçek ve Abdullatif Şener dışında kim takar Şam muhtarını!

*İran da devrimden sonra Nasır Sübhani ve Ahmet Müftizade gibi nice Sünni âlimler ortadan kaldırır. Şam'daki rejim de ondan geri kalmamaktadır ve Hasan Halit ve Sübhi Salih gibi nicelerini ortadan kaldırmıştır.

*Bölgede çözüm yerine sorun üreten birçok İsrail vardır. Bugünkü Sisi rejimi ve Körfezdeki bazı ülkeler ikinci İsrail'i temsil ediyorlar. Abdullah Fehd Nefisi bunlardan birisinin ismini söylemişti: BAE. Bölgenin asıl büyük tehlikesi ise İran'dır.

*İran'ı tanımayan tarihi bilmiyor demektir. Neden mi? Birkaç nedeni var. Bunların en tehlikelisi, tehlikesinin bilinmemesi ve fitne olur diye üzerine gidilmemesidir. İran bundan alabildiğine yararlanıyor, besleniyor. Tehlike onu tehlikesiz görmekte düğümleniyor. Aynı nedenden dolayı geçişlidir. Onun ötesinde bölgedeki Şiilere mezhep damarı üzerinden ulaşırken, Sünnileri de şimdiye kadar direniş edebiyatı üzerinden tavlamış ve avlamıştır. Bu geçişlilikle birlikte tehlikesini sürekli büyütüyor. İran'ın İsrail'e nazaran üçüncü tehlikesi yayılma istidadıdır. Büyük İsrail hayal ve fantezi iken büyük İran, gerçeğe yakın olma ihtimalini barındırıyor. Bölge bu açıdan bıçak sırtı bir vaziyette.

*İran zehirli sarmaşık gibi bölgeyi sarıyor. Arap Denizi'nden yani Hint Okyanusundan Fırat'a kadar değil Hizbullah sayesinde Akdeniz'e kadar uzanıyor. Osmanlı'ya razı olmayan güçler Safeviliği parlatıyor. Onun ötesinde Hürmüz Boğazına ilaveten Husiler (Ensarullah) vasıtasıyla Babu'l Mendep'i kontrol ediyor. Büyük İsrail'i ne kadar toplayıp çarparsanız çarpın bir Büyük İran etmez. Çapı yetmez. İsrail'in hayali İran'ın gerçeğine bile ulaşamaz. Dolayısıyla İran tehlikesini küçük görenler bizi bu vartaya düşürmüşlerdir. Türkiye'deki hükümet bunu vaktinde anlayamadı ve şartlar aleyhine döndüğünde anlamaya başladı. Abdullah Gül bu konuda zaaf içindeydi. İranlılarla anlaşabileceğini vehmediyordu. İran bizi oyalar, anlaşmasını ise İsrail ve ABD ile yapar.

*Bölgede çözümün parçası olmayarak İsrail'in misyonunu deruhte eden ülkelerden birisi İran'dır. İsimde olmasa bile sıfatta müşterekleri var.

*İran Suriye'de 1982 yılından beri İhvan düşmanlığı ve Esat hanedanlığı dostluğu yapıyor.

*İran ilke, dostluk gözetmez, maslahat peşindedir.

*İran'a körlemesine en fazla hizmet eden de Körfez bloğudur.

*Arada sırada İran Sünniler uyanmasın diye ABD ve İsrail'i kürüyor. Peki, Suriye ve Irak'ta kimi kesiyorlar? Sünnileri. Peki! Gazze'ye saldırıyı hafifletmek için Hizbullah denilen Hizbuşşeytan ve Nasirüşşeytan kılını kıpırdattı mı? Asla ve kella..

*Hiçbir şey tesadüf olmadığına göre şu soruyu sormak tam yerinde olacaktır: IŞİD Irak'a girdikten sonra İngiltere neden birden İran ile kesilen diplomatik ilişkileri tamir etti, en üst seviyeye çıkardı? Kısaca büyük şeytan ve gizli ortağı ve aveneleri iş başında. Ayeti hatırlayalım: "Böyle olması Allah'ın murdarı temizden ayıklaması ve murdar olanları birbiri üstüne yığıp topluca cehenneme atması içindir. İşte bunlar ziyana uğrayacak olanlardır." (Enfal 37)

*Yetmemiş gibi Batılılar 11 Şubat 1979 yılında yeni bir iç çatlağın ve kargaşanın miladı olan İran devriminin önünü de açmıştır. Zira o da iç kargaşayı artırdığı oranda geçişliliğe engeldir. Hâlbuki İslam dairesi mütedahil (iç içe) dairelerden oluşmaktadır.

*Sonuç itibarıyla, İslam topraklarında işgal yürüten İran ekseni zımni olarak Batı'nın çırağı ve ortağıdır. Bundan dolayı Amerikan basınında hakkında 'tacit ally/gizli ortak' ifadesi pek yaygındır.

*Batı geçişli olmayan ve İslam dünyasını bloke eden uslu Haricilerle uslu veya azgın Şiilere kol kanat germektedir. Bundan dolayı Osmanlı sonrası İngilizler Hicaz'ı İbni Reşit veya Şerif Hüseyin'e değil de, toparlayıcı olma vasfından yoksun harici ve ayrılıkçı istikamete açık Vehhabiler'e terk etmişlerdir. İngilizler Suud ailesinin karakterini iyi bilmektedir. İngilizler yine aynı dönemde Muhammere ve Abadan'ı bendeleri İran Şahına bırakmışlardır. 2003 yılından sonra da Bush ailesi Irak'ı altın tepsi içinde yararlılıklarına binaen İranlılara terk etmiştir. Bunlar ince elenmiş sık dokunmuş meselelerdir. Tesadüfe yer yoktur. Müslümanları bölmenin ve başsız bırakmanın yolları ve planlarıdır.

*İran ise olsa olsa çakal rolünde oyunbozan bir figüran olabilir. Yapım aracı değil yıkım aracıdır. Bundan dolayı İran İslam dünyası için bir fitne kazanı olmaktan öte küresel düşmanın potansiyel ortağı ve aracıdır.

*ABD'ye göre İran, Sünni radikallere karşı Batı'nın panzehridir. Bununla birlikte İran'a 'fazla ortalıkta görünme, ayran kabartma, oyunu açık etme' talimatı veriliyor. Bu nedenle açık işbirliği gizleniyor ve modern Haçlılarla İran arasındaki işbirliği şöyle takdim ediliyor veya pazarlanıyor : İran ile ABD arasında IŞİD'e yönelik operasyonlar konusunda açık bir ortaklık yok. Sadece hedef birliği ve mutabakat var." İki taraf aynı arazide aynı istikamette lakin ayrı ayrı çalışıyorlarmış! İsrail ABD birlikteliği gibi. 

*İran ise ümmet adına ümmeti böldüğünden dolayı Batıların işine geliyor. Ruhunu şeytana satmış gizli ortaklar, gerçek ortaklardır.

*Bush ve Obama döneminde ABD'nin siyasi teşeyyüü veya taraffuz yani rafizilik politikası uyguladığı bir gerçektir. Hatta bu süreci 1924 yılında İngiltere'nin Muhammere yani Ahvaz'ı dönemin Şah'ına peşkeş çekmesiyle paralel olarak başlatabiliriz. Ortada ritmik ve sistematik bir durum var. Batılı sömürgeciler bölgeyi İran'la paylaşmayı yeğlemişlerdir. İran ve İsrail makaslarıyla bölgeyi kıskaca almışlardır. Zira İran eksenli olarak ortada onları ve çıkarlarını tehdit eden sahih bir İslam yok.

 *Beşşar Esad'ın İsrail, İran'ın da ABD'nin dolayısıyla büyük şeytanın gizli ortağı olduğunuz hiç düşündünüz mü? Onun ötesinde ayrıca İran'ın ve bilhassa Hamaney'in bizzat Esad'ı yerinde tutarak Westfalya'dan beri kurulu ve meriyette olan dünya sistemini ayakta tuttuğunu biliyor musunuz? Kısaca İran'ın Batı ve dünya için işlevsel rolü çok büyük. Yeri doldurulamaz. Şah kalsaydı onlara bu kadar hizmet edemezdi. Bundan dolayı Şah'ın gidişini bir kez daha düşünmeli. İran'ın Batı'ya hizmeti Türkiye'nin NATO üyeliğiyle mukayese bile edilemez. Kat be kat fazla. İran sözde İslam devrimiyle birlikte Fransız Devrimiyle gelişen laikliğe dayalı dünya sosyolojik sistemini ayakta tuttuğu gibi, Westfalya'dan beridir de değişmeyen siyasi sistemine de payanda olmaktadır.

*Baştan beri İran devrimi, enerjisini Sünnilikle mücadeleye ve Sünni kitleleri kendisine çekmeye adamıştır.

*Musaddık'ı devirerek Şah'ı geri getirenler Amerikalılar olmuştur. Lakin ardından Şah'ı götüren ve Humeyni'yi getirenler de yine Amerikalılar olmuştur. Bunda tezat görmek, aldanmaktır! Siyasetin sofistike tabiatını bilmemektedir. Algı körlüğüne düşmektir.

*ABD'nin elinin değdiği veya girdiği her yerde İran'ın kazandığını göstermektedir. Bu tesadüf olabilir mi?

*Kuveytli düşünürlerden Abdullah Fehd Nefisi yıllarca İran'a gittiğini ve devrimden önce ve sonra burada İslami kesimlerle temasta olduğunu söylüyor ve bu itibarla birçok sırlarına muttali ve ortak olduğunu ifade ediyor. Şöyle diyor: " İran'da birbiriyle tezat içinde olan birçok kesimle görüştüm. Lakin aralarında zıtlıklara rağmen ortak bir nokta da bulunuyordu: Safevi eğilimi. Bu safevi hattı bütün zıt kutupları bir araya getiriyordu. Hamaney, Rafsancani, Ruhani, Küni gibi birçok farklı grup ve temsilcisiyle görüştüm . Ortak yönleri Safavi eğilimleriydi. Ayetullah Humeyni'nin vefatından sonra Hamaney dini rehber olarak seçildikten sonra İran için bir yol haritası hazırlanmasını istedi. Bu görev Ali Larijani'nin kardeşi olan Muhammed Cevad Larijani'nin uhdesine verildi. Kardeş Larijani İran'ın yol haritasını hazırladı. Bu yol haritası 50 yıllık bir planı ihtiva ediyor. Bu 50 yıllık plan onar yıllık bölümlere ayrılmış ve bu on yıllık dilimlerde yapılması gerekenler ifade edilmiştir. "

*Abdullah Fehd Nefisi, Safevi hattını şöyle tanımlamaktadır: İran kavmiyetçiliğini öne çıkarmak ve onun dışında Arap nefretini yaymak. Elbette Şiilik de bunun başka bir unsuru ve parçası. Nefisi'ye göre, Muhammed Cevad Larijani'nin yol haritasında Körfez'de karışıklıklar çıkarmak ve bu karışıklıklarla birlikte bu bölgede istikrarsız bir zemin meydana getirmek ve daha sonra bu mail-i inhidam ve çürümüş yapıyı müdahaleye açık hale getirmek. Önce bölgeyi kontrol dışına çıkarmak arkasından da müdahaleye hazır ve açık hale getirmek. Şii azınlıkları da kullanarak Körfez'de istikrarsızlık meydana getirmek ve bu istikrarsızlığı da müdahaleye gerekçe yapmak istiyor. Nefisi'ye göre, İran bölgede istikrarsızlık meydana getirerek müdahalesini özlenir ve istenir hale getirmek istiyor.

*İran Sünnilik karşısında geniş bir koalisyonun temellerini atar. İsrail düşmanlığı üzerinden bazı Sünnileri tavladığı ve avladığı gibi ve koalisyonuna kattığı gibi bazı yerlerde de solcularla ve ayrılıkçı hareketlerle temas kurar. Lübnan'da Tevhid Hareketine mümasil olarak Filistin'de İslami Cihad gibi hareketlerle temas hattındadır. Irak'ta Baas rejimiyle 8 yıl savaşmasına ve Baas'ı yasaklatmasına rağmen Suriye'de Baas ve Esat ile kol koladır. Yemen'de ise Güneyli Sosyalistlere kol kanat germekte ve Ali Salim Biyz'in siyasi hamiliğini yapmaktadır. Bunların dışında Lübnan'da Hizbullah ve Yemen'de Husiler gibi Şii hareketlerin de patronudur. Irak'ta bütün Şii fraksiyonlarla doğrudan veya dolaylı olarak dirsek temasındadır.

*Arap dünyasında Muhammed Sadık el Hüseyni, Tallal Atrisi ve Enis Nakkaş gibi Şii asıllı veya müteşeyyi tipler İran'ı, Şii misyonerliğinden dolayı aklarken, devrim ihracı döneminin de bittiğine inanıyorlar. Bu yaklaşımlarıyla Sünni dünyada Şii tehlikesine perde oluyorlar ve kolay yayılmasını sağlıyorlar. Lübnan'da laik çerçeveli İran kanalı el Meyadin projesinin kurucularından olan Tallal Atrisi devrimin ilk yıllarında devrim ihracı fikrinin olduğunu lakin İran-Irak savaşında bu projenin durduğunu ve işlemez hale geldiğini ileri sürmektedir. Muhammed Rumeyhi'nin dediği gibi, bu ifade ve yorumlar aldatıcıdır. Hakikatin sadece yarısına tekabül etmektedir. En tehlikeli yalan ise doğruya en yakın olanıdır. Bedr İbrahim ve Muhammed Sadık isimli iki Suudlu yazar da el Hirak eş Şii Fi's Suudiyye kitabında İran'ın Suudi Arabistan'a dair bir proje ve planının olmadığını yazmaktadırlar. Suudlu yazarlar İran devlet refleksinin devrim ihracı taraftarlarını bastırdığını ve onlara galebe çaldığını ileri sürüyorlar. Elbette yanılıyor ve yanıltıyorlar. Devrim ihracı başka bir kalıba dökülmüştür. Bu da mezhep ihracıdır. İran yeni dönemde solun tavsamasıyla birlikte mustazaflar gibi sofistike ve tanımı zor tabirler yerine Ehl-i Beyt'in ilahi iktidar hakkını öne çıkarmaktadır. İran sadece makas değiştirmiştir. İran da bu hakların takipçisidir! Muhammed Surur Zeynelabidin gibi el Hayat yazarı Halit Dahil de Bedr İbrahim ve Muhammed Sadık'ın tahlillerinin mantıklı olmakla birlikte gerçekçi olmadığını ve saha araştırmasına dayanmadığını ifade etmektedir.

*Şah İsmail döneminden beri Şii dailiği ilk defa Humeyni döneminde bu kadar revaç buldu. Geleneksel sınırlarını zorladı. Humeyni'nin 200 milyon olarak verdiği dünya Şii nüfusu bunun çok üzerinde rakamlarla telaffuz edilmeye başlandı. Şiiler hem demografik hem de coğrafi olarak sayı ve mekân bağlarını abartırlar. Bununla birlikte gerçekten de devrimden sonra Şiilik Lübnan gibi yerlerde nüfus patlamasına şahit oldu. Adeta İkinci Dünya Savaşından sonra ABD'de baby boomer kuşağı gibi Lübnan'da da devrimden sonra Şii nüfusu patlamıştır.

*Bush Şiiliğin yayılmasının önündeki engelleri ve setleri kaldırdı. İran ile Irak'lı Şii yapıların birbirine kavuşmasını temin etti. Afganistan ve Irak'ta Sünni zemine dayanan İran karşıtı dengeleyici rejimler devrildi. İran'ın önü tamamen açıldı. Bu gelişmeye mümasil olarak Sünni düşünce, ekol ve hareketler tabu haline getirildi. Örgütlenme boyutunun dışında, siyasi boyutta ve fikri boyutta da Sünni düşünce ile savaşıldı ve marjinal hale getirildi. Sünni hareketler terör ile bağlantılı gösterilirken Şii hareketlerin önü açıldı

*Prof. Abdullah Fehd Nefisi de bu konuda ürkütücü rakamlar vermekte ve veriler paylaşmaktadır. Nefisi İran'ın petrol gelirlerinin beşte birini Şii yayılmacılığına ve dünyadaki Şii milisleri ve partilerini desteklemeye ayırdığını ifade etmektedir. Yüzde yüz Sünni olan Arap Birliğine bağlı Komor Adaları da onca Arap ülkesine rağmen İran tarafından kıskaca alınmıştır.

*ABD Şii hilali veya üçgeni olarak anılan Irak, Suriye ve Lübnan'da İran ile birlikte hareket ediyor.

*Ortadoğu'da Müslümanlar arasında tek mezhepçi ülke İran lakin Obama idaresiyle ortak olma yolunda ilerliyor. Fiilen de anılan bölgelerde zaten ortaklar. İngiltere ve ardından ABD sayesinde İran bölgede kazanan taraf haline geldi. Hem Şah hem de Humeyni rejimi gölgesinde. Tercihe şayan olmaları, azınlık olmaları hasebiyledir.

*İran ve Suriye rejimi muvazaa ve pazarlık rejimleridir. Arap Baharı gibi nadir anlarda ve ümmetin iki yakasının bir araya gelmesi fırsatı doğduğunda olumsuz ve kritik bir rol oynamıştır. Suriye'de Arap Baharını mezara gömmeye çalışırken diğer taraflarda kirvelik iddiasında bulunmuştur. Sünni dünya İsrail ile İran arasında sıkışmıştır. 1501 yılından beri İran, Maveraünnehir ile Ön Asya arasında İslam dünyasının kavuşmasını engelleyen bir tampon ülke haline gelmiştir. Bu dini şuubiliğin bir intikamıdır. Tarihteki bu olumsuz rolüne ilaveten 11 Eylül sonrasında da Ortadoğu'yu kuşatmıştır.

*İran, Amerikan rejiminin gizli hayranıdır. Suriye rejimi gibi direniş ekseninde görünüyor ama gerçekte onların çıkarlarına hizmet ediyor. Fiiliyat da bunu gösteriyor.

*İrangate skandalı sırasında İran'a giden Amerikalı üst düzey yetkililer bu ülkeyi ve zımni olarak mollaları, Yahudileri salimen Babil esaretinden yeniden Arz-ı Mev'ud'a sevk eden Cyrus'un torunları (Kuruş)olarak selamlamışlardır. Bir tevafuk eseri veya kaderin cilvesi olarak Carter'ın mollalarla temas eden Dışişleri Bakanı Cyrus Vence idi. Ünlü Pers İmparatoru Kuruş (Cyrus)un adını taşıyordu. Galiba George Soros'un Soros'u da Cyrus'un farklı olarak yazılış kalıplarından birisi olmalıdır. Batı'nın derin belliğinde İran, Yahudileri sürgünden kurtaran ülkedir. İsrail'in potansiyel müttefiklerinden birisidir. Eski dost düşman olmaz derler!

*İran'ın politikalarına yön veren iki temel unsur var. Bunlardan birisi takiyye prensibi ile bütünleşen kaypaklık halidir. Bu, İran'ın esrarengiz yönünü temsil ediyor. İkincisi de ideallerini temsil eden İran'ın kurucu mitleridir. Bu hususta merhum Roger Garaudy'nin 'İsrail'in Kurucu Mitleri' adlı eserini ve yaklaşımını İran'a uyarlayabiliriz.

*Evet! İran ve ortakları İslam ümmetinin gaflet ve gaybubeti nedeniyle mevzii ve kısmi bir başarı sağlamış görünüyorlar. Lakin bu, her ahvalde geçicidir. Sonunda yeniden kırılacaklardır. Lakin sahabeye karşı yaptıkları gibi akılsızlıklarından direnmektedirler. Akılsızlıklarının temel nedeni ümmete karşı kinlerinin beslediği inat ve kaypaklıktır. Sonunda doğru olan kazanacaktır. Akıbet muttakilerindir. Muvakkaten inisiyatif veya hamle gücünü ele geçirseler de yine kaybetmeye mahkumdurlar. Bölgedeki iki Mesiyanik ülkenin(İran-İsrail) zevali muhakkaktır ve siyasi ömürleri sınırlıdır. Onlar güçlerini Mehdi'den mi yoksa Batı ile çıkar ilişkilerine dayalı görünmez ortaklıklarından mı almaktadırlar? İran Devriminin gerisinde Mehdi mi yoksa Batı mı var? İranlılar avlandıkları yerde vurulacaklar. Yahudilerin Mesih bekleme iddiasıyla hakikatine düşman kesilmeleri gibi İranlılar da işba derecesinde Mehdi meselesiyle ilgilidirler. Bilmezler ki yeni siyasi ölümleri Mehdi eliyle olacaktır. Mehdi demekle Mehdi'nin yolundan gidilmiş olmaz. Sadece Mehdi'nin tarzını benimsemek onunla buluşma imkânı doğar.

*İslami dalgayı kitleselleştiren ikinci büyük zuhurat ise Arap Baharı olmuştur. İran burada da bütün kaypaklığıyla devreye girmiştir. Suriye'de devrimi ve devrimcileri karalayan bu rejim, Arap Baharının geri kalanına kirvelik yapmak istemiştir. Kitlelerin gözünü boyayarak, bu mübarek dalgayı İran devriminin bir devamı olarak göstermeye kalkışmıştır. Kaypaklıkla Arap Baharı dalgasına binmek istemiştir. Bu görüntüyü vermek için Ali Ekber Velayeti, yüzlerce insanı Tahran'a rehberlerinin huzuruna toplamıştır. Sonra ne olmuştur? Arap Baharını arkadan vurmuşlardır. Mürsi'ye sahip mi çıktılar yoksa lanet mi ettiler? Sadece Suriye'de değil, görüldüğü her yerde devrime ters döndüler! Bahreyn'de ise olmayan yerde Arap Baharı dalgası estirmeye çalışmışlardır. Hala Hamaney ve avenesi orada fitne ateşini körükleyerek; mezhebi fayları kurcalamaya devam ediyor.. Derdi Arap halkının esenliği falan değil, Arap topraklarından parçalar kopararak üzerinde egemenlik kurmak ve çöreklenmektedir. 

*Abdulfettah Halidi, Kuleyni üzerine eser verdiği gibi aynı zamanda Suriye olayları üzerine yazdığı makalelerde İran'ın Sünni kitlelerin kafatasları üzerine bir Şii imparatorluk tasarladığını yazmaktadır. Halidi Şiilerin bölgeyi ateşe vererek ve yakarak yıkarak kendilerine alan açtıklarını ve bir imparatorluk kurmayı düşlediklerini ve ondan öte Amerikalılarla birlikte hayata geçirmeye çalıştıklarını ifade eder. Burada Esat onlar için bir atlama taşıdır.

*Halidi'ye göre, ABD'nin gizli ve açık himayesiyle İran, Şii devrimi gerçekleştikten sonra yeniden tarihi rüyalarına uyanmıştır. Şii hilali ABD sayesinde Pakistan'dan Körfez'e ve oradan da Akdeniz kıyılarına kadar uzanıyor. Hem de Amerikan işgallerinin peşinden 10 yıllık bir süre içinde. Suriye devrimini söndürmeleri halinde imparatorluk büyük çapta tamamlanmış olacaktır.

*İran, Amerikan işgalleri ve Washington'ın Sünni kesime karşı yürüttüğü 'terörizmle savaş' kalıbı altındaki yeni Haçlı Savaşı üzerinden düşlediği imparatorluğa ulaşabilir. Bunu başarırsa şarkta yeni bir Fatimi devleti doğmuş olacaktır. 

*Şii siyasi düşüncesi İslam dünyasının parçalanmışlığı ekseninde ilerler. Bundan dolayı yabancıların potansiyel müttefikleridir. Yabancılar onlar üzerinden İslam dünyasına kolay sızdıkları gibi yine onlar üzerinden dengeleri de rahatlıkla kendi lehlerine çevirebilirler. 

*Ürdün'de yayınlanan Düstur gazetesinde yazan Hilmi Esmer ' Büyük Pazarlık: Davanın tasfiyesi ve devrimlerin akim bırakılması' başlıklı yazısında İran ile ABD arasındaki yakınlaşmanın amacının Türkiye'yi zayıflatmak ve bölgede iki gücü bırakmak olduğunu ileri sürüyor. Bu iki güç birbirinin zıddı gibi görünün İran ve İsrail'den başkası değil!

*İran son kozlarını kullanıyor. Bununla birlikte El Cezire programcılarından Faysal Kasım'ın yazdığı gibi, İran bölgede ve İslam dünyasında gurur ve zulüm politikalarının bedelini ödemeye başladı. Her alanda geriliyor. Mevzii kaybediyor. Batı ile pazarlığı veya yakınlaşması siyasi olarak başarı gibi takdim edilse de ideolojik olarak sermayesini tüketmesidir. Sünni dünyaya ulaşabileceği yegâne kartı boşa çıkmıştır. Şeytan ve müstekbir dedikleriyle bu defa aleni ilişkiye girmiştir. İpliği pazara çıkmıştır.

*Muhammed Ratyan söz konusu makalesinde şunları yazıyor: "Gerçekte ve fiiliyatta İran ile İsrail arasında fark göremiyorum. Her ikisi de düşman kampı temsil ediyor. Her ikisi de bölge ve insanını haraç mezat pazarlamakta bir beis görmüyor. İran kalıcı İsrail ise gidici ve yolcu! İran ile aramızda kültürel paslaşmalar ve yakınlıklar ve de ortak hikayelerimiz var. Yumruklaşma yerine tokalaşmaya daha yakın mesafede duruyoruz. Fakat Arapların yüzlerine aldıkları darbeler durumumuzu açıklıyor. İsrail'i dost gibi görüp İran'a sataşan veya saldıran da bir sorun var. Keza İran'ı savunmak için İsrail'e saldıranda da sorun var. İran ile İsrail arasında mikrofon savaşlarına aldananlar ise ebleh takımıdır. İsrail açık düşman iken İran aldatıcı ve kaçak güreşen bir düşmandır. Bu nedenle daha tehlikelidir.

*İran daha tehlikelidir zira kitleler eylemlerine değil söylemlerine bakıyor. Kulak kabartıyor. Yüzüne gülüyor arkandan kuyunu kazıyor. Bomba yüklü kelimeler eşliğinde yürüttüğü diplomasi ile kitleleri tavlıyor. Bununla birlikte İsrail ile ölü ibarelerle muharebe ederken Araplara karşı gerçek mermiler kullanıyor. BAE'nin üç adasını işgal etti. Gözleri Bahreyn'in üzerinde, yutmak için uygun zamanı kolluyor. Namluları Suriye halkına doğrultulmuş bulunuyor. Lübnan arka bahçesi. Irak'ta ise her şey ondan soruluyor. Kendine biat etmeyen Arap Şiilerini de dışlıyor. Her yere ve yöne zehirli fikirlerini ve mezhepçiliğini yayıyor. Buna rağmen birileri gerçeğinin üzerinden zıplayarak bize onu can dostu olarak tanıtıyor! İran'ın da birçok gediği ve açığı var. Lakin oyun kuran yok. Oysa en iyi savunma saldırıdır.

*Soğuk Savaş dönemi sonrasında Saddam zayıflatılmış, geriletilmiş ve gizli, yedek partner olarak yerine İran ikame edilmiştir. Bu nedenle de Ürdün Kralı Abdullah Bağdat'ın işgalinden sonra Şii yayılmacılığına işaretle bir Şii hilalinden bahsetmiştir. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud el Faysal da aynı yıllarda ABD'nin Irak'ı altın bir tepsi içinde İran'a sunduğunu ifade etmiştir.

*Kimileri beyni önceden sürüldüğünden dolayı, can havliyle, her şeyi gördüğü halde hala İran'ı kollamaya ve gerçekleri inkâra devam ediyor.

*İran da bugün aynen İslam dünyası karşısında SSCB politikasını izlemektedir. Batı düşmanlığı ile İslam dünyasının gönlünü kazanmaya çalışırken derinden ve gizli olarak Batı ile ittifak halindedir. Bu kadar yayılabilmesinin başka ne anlamı olabilir? İrangate işbirliğinin en bariz misallerinden birisidir.

*İran da Perslik veya kültürel Şiilik yerine 'İslamcılık' adı altında ideolojik Şiiliği canlandırmış böylece sönmüş volkan veya Mecusi ateşi siyaseten yeniden parlamaya başlamıştır. Bunda istemeden de olsa Ali Şeriati gibilerinin de payı olmuştur.

*Irak'la sınırlı kalmadan hatta bütün bölgede İran'ın mezhebi şevketi kırılmalı ve kazanma umudu söndürülerek normale avdeti sağlanmalıdır. Yoksa çevresine ve kendisine zarar vermeye devam edecektir. Yavuz, teşeyyü dalgalarının ve dini dailiğinin ve siyasi yayılmasının önünü Şah İsmail'in şevketini kırarak sağlamıştır. Kazanma umudu sönmedikçe İran fitneden vazgeçmeyecek ve dış güçlere alet olmaya revam edecektir. İslam ümmetinin salih bir uzvu ve yararlı bir organı olamayacaktır. *İran'dakiler Şii taassubu ve kiniyle bölgeyi Amerikan pençesi altına düşürmüşlerdir.

* Esat ve İran rejimi işlevsel bir rejim, her yöne çalışıyorlar. Kissinger'in ifade ettiği gibi Şiilik üzerinden Pers imparatorluğu diriltmeye çalışırken Osmanlılık üzerinden Safeviliklerini aklamaya yelteniyorlar. PKK'nın IŞİD üzerinden terör geçmişini aklamaya çalışması gibi.

*İsrail ebterdir. Müslümanlar arasında yayılma istidadı yok ya da en iyi ihtimalle sınırlıdır. İran ise yayılma potansiyeli taşıyan zehirli sarmaşıktır. İsrail'in alternatifi değil bazı Arap rejimleri gibi İsrail'in öteki yüzüdür. Zehirli örümcek veya sarmaşık gibi Ortadoğu'yu avuçları içine almıştır.

*Geçmişte Sünniliği Nasibilik olarak yaftalamışlardır. Günümüzde ise kendilerini Muhammedi İslam, Sünnilere ise Amerikancı İslam yakıştırması yapıyorlar. Hâlbuki propaganda değil, gerçek, tersi olduğunu göstermektedir. Seyyid Kutup'un bu kavramını almışlar hem intihal yapmışlar hem de kavramı Sünnilere çevirmişlerdir. Kavramı çalmışlar, içini boşaltmışlar ve kalıp olarak Sünnilere yansıtmışlardır.

*Bilen biliyor ki, Şia ile İslam düşmanları arasında yasak aşk veya nikah yeni fasıllarla günümüze kadar gelmiştir. Bu ortaklığın meyvelerinden birisi de, teröre dair ortak vizyondur. ABD ve Şia'ya göre, teröristler sadece Sünniler arasından çıkar! Tarih maskenizi indirdi, avam da şahidi olsun.

*Dünyada pragmatik ilişkilere gösterilecek en ileri örnek ABD değil İran olmalıdır. Pragmatizmin canlı modelini İran yaşatıyor.

*İran Devrimi 36'ıncı yıldönümünü andı, kutladı. Devrimin alevi ve ateşi söndükçe altından Şii koru ve külleri çıktı.

*Kimilerine göre devrim miadını doldurdu ve şevketi kırıldı. Bunu yazanlardan birisi de The Economist dergisi olmuştur. Kasım ayında (2014) İran devrimini kapak yapmış ve şu ifadeyi kapağına çıkarmıştır: The revolution is over/ Devrim bitti! Bu başlık pek de münasip, yerinde değil. Gerçeği aksettirmiyor. Biz öncelikli olarak neyin devriminden bahsediyoruz? Böyle bir devrim var mı? Yoksa bir Amerikan kurgusu mu? Bu devrim karşı devrimdir zira Musaddık'ı deviren ve Şah'ı tekrar getiren Ajax operasyonunun asimetrisidir.

*İranlılar toplum ve inanç genleri nedeniyle isteseler de tutarlı davranamazlar. İsteseler de karakterlerinin dışına çıkamazlar. Kimse siyasi riyakârlıkta ellerine su dökemez. Bu yönleri Obama'yı kendine hayran bıraktırmıştır. O da Carter'ın arkasından mollaların kucağına savrulmuştur

*Devrim denilen lümme-i şeytani (şeytan üssü) şeytanın hizmetindedir. İran şeytandan daha cesurdur. Zira şeytan hazreti peygamberin kılığına girmekten kaçınıyor ve imtina ediyor. Lakin İran sanal alemde ( Muhammed Peygamber filmiyle)buna cesaret edebiliyor. Çakma İran devrimi bugün Arap Baharıyla birlikte gerçek devrimlerin önünü kesmeye çalışıyor. Hakiki devrimi önlemek için bütün şer güçleriyle birlikte çalışıyor. ABD, İsrail, Esat, Putin, Mısır'da darbe rejimi bunlardan bazılarıdır. 

*İran şimdiden gizli diplomasi ile nükleer silahını İsrail'e yönelik olarak kullanmayacağını taahhüt etmektedir. Demek ki ikisinin hedefi de öncelikli olarak Sünni dünyadır. Arap Baharından sonra İhvan'dan rahatsız olan İsrail aksine İran'ın bölgeye yerleşmesinden aynı derecede rahatsız olmuyor. İran İslam'dan sonra Şiilik üzerinden ilk defa bu kadar geniş sınırlara ve havzaya ulaşmıştır.

*Kerim Seccadpur ise İran ile ABD'nin aşırı Sünniliğe karşı Suriye cephesinde de potansiyel ortaklar olduğunun altını çizmiştir. Bu plan sektirmeden işliyor. Seccadpur aynı zamanda İran Dini Rehberi Ali Hamaney'in İsrail'e hastalıklı bir düşmanlık peşinde olmadığını söylemiştir (he claims that Khamenei does not mean ill harm to Israel, and that an Israeli attack). Yine Seccadpur Obama'nın Beyaz Saray'da İran lobisini gizli görevlere ve kilit mevkilere getirdiğini söylemiştir (Obama hires Iranian regime lobbyist for key State Department position, http://www.thejidf.org/2009/11/obama-hires-iranian-regime-lobbyist-for.html ). Beyaz Saray'a bir dönem yakın olan meşhur İranlı yazar ve düşünür Hüseyin Nasr'ın oğlu Veli Nasr ABD'deki karar alma mekanizmalarına yakın bir isim olarak ABD'nin Suriye'ye hiçbir vakit angaje olmak istemediğini ve zımni olarak da Beşşar Esat'ın kazanmasını yeğlediğini ifade etmiştir. Bu nedenle Obama yönetimi Suriye'de ipe un serdiği gibi Mısır'da açıktan darbeyi desteklemiştir.

*Arap baharını ve halkın iradesini söndürmede İran ile ABD'nin çıkarları eşitlenmiştir. ABD Genel Kurmay başkanı Demsey Suriyeli muhalefetin hiçbir kanadının Amerikan çıkarlarına hitap etmediğini söylemiştir. Dolayısıyla ABD için aşırı olan İran için de mezhep dışıdır ve Nasibi veya tekfircidir. ABD 'Sünni aşırılar' tabirini kullanırken hiçbir zaman şiiler için aynı tabiri kullanmamaktadır. Sözgelimi Bush döneminden kalma bir politika ile Obama Yemen'de Selefi okulların kaldırılmasını isterken Şiilerin başkaldırmasını en fazla Yemen için bir içgaile olarak görüyor. Kendisini ilgilendirmiyor. Demek ki Şiilik İslam dünyasının bir iç sorunu olduğu için ABD açısından en hafif tabiriyle zararsızdır. Nitekim Suudi Arabistanlı ateşli Şii din adamı Nimr Nimr 2008 yılında görüşmüş olduğu Amerikan büyükelçisiyle Şiilerin Sünniler yerine daha iyi Amerikan müttefiki ve dostu olacaklarını söylemiştir.

*El Cezire'de programcı Faysal Kasım'ın yazdığı gibi İran bölgede ve İslam dünyasında gurur ve zulüm politikalarının bedelini ödemeye başladı. Her alanda geriliyor. Batı ile pazarlığı veya yakınlaşması siyasi olarak başarı gibi takdim edilse de ideolojik olarak sermayesini tüketmesidir. Sünni dünyaya ulaşabileceği başka bir kartı kalmamıştır. İpliği pazara çıkmıştır.

*İran devrimi İslam dünyasında iç kargaşaya boğdu ve orada burada ümmet adına ümmeti boğazlıyor. Irak ve Suriye ve Lübnan ve Yemen bunun tipik örekleri arasında bulunuyor. Çünkü kendisini ideolojik olarak; aykırı fırka bilinciyle ümmetin ezici çoğunluğu karşısında konumlandırıyor.

*Arada sırada İran Sünniler uyanmasın diye ABD ve İsrail'i kükrüyor. Peki! Suriye ve Irak'ta kimi kesiyor? Sünnileri.

*İran bütün bölgeyi çıkmaza sürükleyerek varlığını ispata çalışıyor. Böylece yıkıcılık üzerinden var olmaya ve kazanım elde etmeye çalışıyor. Çıkmaz sokakta yol almak bir çıkışa ve sonucu götürmez. Serapta su görmek kimseye havuz bahşetmez. Şer üzerinden zafer kazanmak isteyenlerin, yolun sonunda paylarına sadece hüsran düşer.

*Tahran'daki Yeni Alamut Şeyhinin emrindeki Fatimiler çağın haçlılarıyla birlikte gizli kapaklı ittifaklarla İslam dünyasının hallaç pamuğu gibi savuruyor ve harim-i ismetini çiğniyorlar.

*İran 2003 yılında Irak'ta Kaide'yi Truva Atı olarak kullandığı gibi şimdi de IŞİD ve terör yaftası altında bölgedeki Şii hâkimiyetini yaymaya çalışmaktadır. Terör yaftasıyla Türkiye gibi ülkeleri nötr hale getirmek istediği gibi Batı ile de ittifak zemini aramaktadır. İran IŞİD meselesine Şii nüfuzunu yaymak için bir Truva Atı olarak bakmaktadır. 

*Bugün Şii dünyasının siyasi merkezi İran'dır. İran olmasa belki de Arap Şiilerin çoğunluğu siyasi olarak Sünni dünya ile bütünleşirler. İran onları kendi gücü için Sünni kitlelerden uzak tutuyor.

*Birlik görüntüsü vermek için bu meselelerde ağzını sıkı tutan Hasan Nasrallah gibiler Suriye'de sözeli fiiliyata, gizliyi açığa döktüler. Daha önce Hazreti Ömer ve Hazreti Aişe'ye ağzına alınmayacak sözler söyleyen ve bunu da Şii literatürüne dayandıran Yaser Habib, Nasrallah tarafından tanınmıyor ve 'meçhul bir Şii' olarak tasvir ediliyordu. Hâlbuki onun anlattıkları Muhibbiddin Hatip'in el Hutut el Ariza kitabında temas ettiği meselelerden sadece biridir. Sünniler bundan bahsederse mezhepçi oluyorlar. Şiiler bahsederse hakikat makamına yükseliyor! Süreç içinde gizlenip de ortaya çıkanların takiyye eseri olduğu ortaya çıkmıştır. Irak ve Suriye şevketlerinin güçlenmesi üzerine Muhammed Selim Avva'nın ifadesiyle takiyeye ihtiyaçları kalmamıştır. Elbette yine de kalplerindekinin tamamını söylemiyorlar. Seyyidetü Zeynep ve bölgenin işgali üzerinden, birbirini tanımayan Şiilerin hepsi birbirini tanır hale geldi. Birbiriyle kanlı bıçaklı olsa da Sünni düşmanlığında birleşiyorlar. Bu durumda hala İran mezhepler üstü oluyor! Biz ise mezhepçilik yapıyoruz. Evet! Türkiye mezhepçilik yapmıyor ama ABD ve AB bile İran adına Şiicilik yapıyor. Garip olan budur. Şinnavi'ye göre, ortak düşman İsrail ve Batı'ya karşı birleşecektik. Suriye'de foyaları ortaya çıktı. Herkes Sünniler karşısında birleşti.

*Cazibeden uzak kalmak mümkün değil. Lakin cazibeye kapıldıkça da tehlike büyüyor. Nitekim de öyle olmuştur. İslam dünyası Humeyni devrimiyle alakalı geç teşhis (hala koyabilmişse) koyabilmiştir. O ise bu gecikmeden azami suretle istifa etmiş ve İslam dünyası içinde çöreklenme, örgütlenme ve askeri ve sivil garnizonlarını yayma imkânı elde etmiştir. Buralarda sanıldığı gibi Batılılarla veya İsrail'le değil tarihi hasmıyla yani Sünni kitlelerle mücadeleye dalmıştır. ABD ile düşman olan bir yapı Irak ve Afganistan işgallerinde bu ülkeyle nasıl bir birlikte hareket edebilir? Bu ancak bu rejimin ABD'den ziyade Sünni kitleye dönük köklü düşmanlığıyla izah edilebilir. Dolayısıyla ahirzaman dostluğu gibi dıştan dost ama içten düşmandır.

*İran devrimi tecdit üzerine değil bidat bir doktrin üzerine müessestir. Ağaç meyvesinden belli olur ve devrimin 35 yıllık meyvesi, kan gözyaşı ve parçalı İslam dünyasının daha da parçalanması olmuştur.

*ABD'nin 11 Eylül rejimi ortağı olan İran, Sünnileri terör yaftasıyla vurmaya ve Batı ile ortak zemin bulmaya kalkışıyor.

*İran devrimi fitne devrimidir, kuyrukları da her yerde fitne ekiyor ve biçiyorlar. 

*Peki, bu denklemde İran nerede durmaktadır? Elbette iç düşman kampında yer alıyor. Bunun düzelmesi ihtimali yok mu? İran zararlarından kurtulacak olursa İslam ümmetinin salih ve yapıcı bir parçası ve uzvu haline gelebilir. Zararlarını gözden geçirirlerse kendileri için iyilik yapmış olurlar. İlk gözden geçirme meselesi Maniheist miras ve velayet ve imamet doktrini ve bunun günümüze iz düşen parçası velayet-i fakih olmalıdır. İnatta devam ederlerse, bu kendilerinin tükenmesi olacaktır. Yeni bir boynuz darbesi/natha yemeleri kaçınılmazdır. Kendi düşen ağlamaz.

*İran iyi niyetli, saf kitleler karşısında gerçek kimliğini gizleyerek İslam dünyasında yayılmacılıkta epey mesafe kat etmiştir.

*Fiilen ABD, İran yayılmacılığının hizmetindedir.

*İran günümüzde Şiiliğin baş aktörüdür. İran olmadan Şiilik politikaları yürümez. Bununla birlikte sonuç itibarıyla söylediğim gibi Batı harekâtı son tahlilde İran ve ortaklarının çıkarına hizmet edecektir.

*Batı Sünni dünyaya Hitler muamelesi yaparken, İran'a Stalin ve SSCB gibi ortak muamelesi yapıyor. Bir başka tafsilde veya zaviyeden SSCB-Çin dengesinde İran'ı Çin ve Sünnileri SSCB yerine koymuştur.

*ABD'nin İran rejimi konusunda bir sıkıntısı yoktur. Gücünün çapı noktasında çekinceleri olabilir. Bu da aşılmaz değildir. Suud Faysal'ın deyimiyle Irak altın tepsi içinde Şiilere ve İran'ı sunulmuştur. ABD Suriye'nin İran ekseninden kurtulması için kılını kıpırdatmamış ve radikalizmin büyümesine göz yummuş ardından da İran'la aynı nakaratı tekrarlayarak; Sünnileri yalnız bırakma gerekçesi olarak fanatizmin yükselişini göstermiştir! Önce Esat'a zaman kazandır ve güçlendir ardından, bunu fanatizm üzerinden meşrulaştır.

*Velev ki İran, Batı namına bilvekale düşmanımız olmasın! Lakin modern ve onun ötesinde klasik tarih onun İslam dünyasının müstakil bir düşmanı olduğunu gösteriyor. Zaten Batı ile ortaklığını doğuran bu kimyasıdır. Bundan ötesi yok. Hala İran taraftarlığı bidat muhabbeti değilse, hevadandır. Yani nefis muhabbetindendir!

*Allah'ın işine bakın! Ali Hameney 'Ortadoğu bizden sorulur' ve eski komutanlarından birisi ve Hamaney'in Askeri Danışmanı Yahya Rahim Safevi de 'İran'ın sınırları Lübnan kıyılarında biter' ve Kuveyt Emiri Şeyh Cabir de Tahran ziyareti sırasında veya öncesinde 'Hamaney hepimizin rehberidir' dediği günlerde, bölgedeki bütün dengeleri altüst eden bir toz bulutu koptu.  Güç oyunu bozuyor. İran bütün cephelerde ve kanatlarda inişe ve çöküşe geçti. Yahya Rahim Safevi gibiler Ürdün Kralı II Abdullah Şii Hilalinden bahsettiği günlerde bu nitelemeyi kışkırtma olarak değerlendirmiş olabilir. Nitekim, başkası derse kışkırtma olur kendileri derse övünme babına girer. Safevilerin yeni sözcüsü Yahya Rahim Safevi, İran'ın tarihte üçüncü defadır sınırlarını Akdeniz kıyılarına kadar uzattığını söylemiştir. Acem mübalağası ve palavrası ile yarın Akdeniz'i İran gölü ilan ederek karşımıza çıkarlarsa, şaşırmayın! Nitekim, Hazar'a Kazvin veya Basra Körfezine Pers Körfezi dedikleri gibi. Humeyni'nin ölümünün 25'inci yıldönümünde kabri başında yaptığı konuşmada Hamaney, Ortadoğu'da ve bölgede son sözü kendilerinin söylediğini ve düşmanlarının da Vehhabi ve Selefileri destekleyenler olduğunu ifade etmiştir. Geçmişte Nasibi dediklerine şimdi Vehhabi, tekfirci kulpu takıyorlar. Heyula gibiler. Kendilerini meşrulaştırıcı çok kalıba sahipler. 11 Eylül rejimiyle birlikte terörle mücadele kapsamında ABD'nin gizli ortağı olan Şii İran rejimi bölgeyi 'Şii Ortadoğu Projesi' çerçevesinde şekillendirmeye çalışıyor. Burada ağızlarındaki baklayı çıkartıyorlar. Demek ki ABD ve diğer emperyalist güçlerden izinden giderek; onların açık ve gizli destekleriyle Ortadoğu'yu kendilerine benzetmek istiyorlar. Fiilen de bugün Esat ve Maliki'yi İran ve Kasım Süleymani yönetiyor. Lübnan'da son söz yine onların.

*Maalesef Irak ve Suriye'de sürecin bu kadar kilitlenmesinin nedenlerinden birisi de Türkiye'nin pasif politikaları, onun ötesinde özellikle Irak'ta Sünnileri siyasi sürece katılmaya teşvik etmesidir. Bu politika yanlıştı ve geri tepmiş ve patlamıştır. Ben önceden uyarmış olayım. IŞİD'i bahane ederek; İran Irak'a dalacak olursa; ( buna düşünmesine bile izin verilmemeli) Türkiye de misilleme olarak derhal Suriye'ye girmelidir. İslam düşmanı şımarıkları, dizginlemek lazım. İran balonunu patlatmanın vakti çoktan geldi. İran tek bir şeyden anlar o da güçtür. Anlasaydı Irak'ta İran ve ortakları Maliki, Sünnilerin siyasi sürece katılmalarını değerlendirebilirlerdi. Tersini yaparak Sünni devrimini tetiklediler. Sünni devrimi ye's ve öfkenin eseridir. Ruhani ve genel olarak İranlılar, 11 Eylül ağzıyla konuşarak Sünnileri terörle damgalamaya çalışıyorlar. Sünnilerin siyasi sürece katılmalarına rağmen Tarık Haşimi gibi liderlerini terör suçlamasıyla dışladılar. Amaçları Sünnileri parya haline getirmekti. Halbuki, Sünniler İslam dünyasının ve Irak'ın vazgeçilmez ve temel taşıdır. Dağdan geldiler bağdakini kovuyorlar. Şiilerin Sünnileri yönetme ehliyeti yoktur. İsrail gibi travmatik bir yapıları var. Modern Safeviler mezhepten ziyade hareket, asabiyet ve psikolojiyi temsil ediyor. Gittikleri yerde tezat üretirler ve yönettikleri yerde Sünnilere parya muamelesi yaparlar. Maliki'nin tek bir olumlu vasfından söz etmek mümkün müdür? Adamı yönlendiren yolsuzluk tutkusu ve Sünni fobisiydi. Ama onunki nefret doğuran nefret olmuştur.

*İsrail baş teröristtir. İran ise terör hamisi bir rejimdir. Bedir Tugayları, Kasım Süleymani, Hizbullah, Ebu'l Fadl Abbas ve Husiler birer terörist organizasyondur. İran da bunların hamisidir. Türkiye terör listesini açıklarken bunları da ihmal etmemelidir.

*Ama Pers güneşi veya Humeyni imparatorluğu doğmadan ebediyen batıyor.  El Cezire'de Faysal Kasım, İran'ın Ortadoğu hayalini efsane olarak nitelendiriyor. Onu şişiren bizim iyi niyet ve iç genişliğimiz oldu. Onlar buna kimlik katliamlarıyla karşılık verdiler. Kasım, İran'ın Suriye cephesinde çöküşe geçtiğine dair bir analiz kaleme almış ve analizini büyük çapta Kuveytli İran uzmanı Abdullah Fehd Nefisi'ye dayandırmıştır (http://www.al-sharq.com/news/details/238682#.U5wZ4qtrPDc )

*Taha Düleymi de Nefisi'den sonra İran ekseninin Irak'ta da hızlı bir inişe geçtiğini analiz ediyor. Akıl için yol bir. Demek ki Şii Hilali veya dolunayı pörsümüştür. Bu Şii aşağılama ve horlamaya karşı Sünni silkelenme hareketidir. Kadisiye'nin yeniden dirilişidir. 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.”

Hac:1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Takat getirebileceğiniz ameli alınız.Allah'a yemin olsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz.

Müslim, Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI