İSLAM DAVETİNİ HİÇ DUYMAMIŞ KİŞİNİN DURUMU

Bütün hayatını İslam davetinden habersiz bir şekilde, bir dağın başında geçiren insanın, (uhrevi sorumluluk açısından) mazereti var mıdır?


Muhammed Emin Er

.

2019-11-14 11:21:20

Soru-7: Bütün hayatını İslam davetinden habersiz bir şekilde, bir dağın başında geçiren insanın, (uhrevi sorumluluk açısından) mazereti var mıdır?

Cevap-7: Bil ki İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye göre, aklı başında bir insanın, eğer bu aklı sayesinde bu kâinatın yaratıcısını araştırıp düşünebilecek kadar bir zamana sahipse, yaratıcısını bilmemesi mazeret değildir. Bir dağ başında, hayatını İslam'dan ve Hz. Peygamber'in davetinden habersiz bir şekilde geçiren kimse, eğer Sâni Teâlâ'nın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna inanıp tasdik ederse, muvahhid bir mümin sayılır. Yok, eğer şu muazzam âlemi görmüş olmasına rağmen Allah'ın varlık ve birliğini tasdik etmemişse, o zaman mümin sayılmaz. Zira Maturidilere göre Allah Teâlâ'yı tanımak akli bir prensiptir. Fakat Eşarilere göre böyle bir şeyi tasdik etmese de mümindir. Çünkü akıl Allah'ın tanımada bağımsız değildir ve yine ona göre akli olan husun (güzellik-iyilik) ve kubuh (çirkinlik-kötülük) kabul edilemez.

وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً

"Biz bir elçi göndermedikçe hiç kimseye azap edecek değiliz"(1) ayeti de bu sözü edilen şahsın mazur olduğuna delildir. Ne var ki böyle bir iddiaya, ayette geçen "azabın", aklın kendi başına bilemeyeceği usûl ve fürû meselelerinden dolayı verilmiş olacağı yönünde cevap verilmiştir(2).

Âlûsî, Rûhu'l-Ma'ânî adlı tefsirinde "biz bir elçi göndermedikçe hiç kimseye azap edecek değiliz" ayetiyle ilgili olarak şunları söyler: "Yani bizim apaçık hikmetlere dayalı sünnetimize/geleneğimize göre doğru olmayan hatta imkânsız olan şey yahut önceki hüküm ve kararımıza göre bir kimseye, dünyada ya da ahirette bir şeyi yaptığından yahut terk ettiğinden ötürü asli veya feri bir konuda azaba çarptırmayız. Ta ki biz ona, hakka çağıran, dalaletten alıkoyan, delilleri sergileyen ve şeri hükümlerin önünü açan bir peygamber gönderene kadar….Veya o peygamber kime gönderilmiş olursa olsun, daveti o kimseye ulaşacaktır.

Ebu Mansûr el-Mâturîdî ve onunla aynı görüşü paylaşanlar, ayeti, 'henüz dünyadayken kökünü kazıma' şeklinde ortaya çıkan azabın olmayacağı anlamında yorumlamaktadırlar. Ayrıca Mâturîdîler, fetret ehlinin, iman ve tevhidi terk ettikleri için azap göreceklerini savunurlar. Fetret ehli, iki peygamberin arasındaki zaman zarfında yaşayan; birincinin kendilerine gönderilmediği ikincinin de yaşadığı döneme yetişemeyen insanlardır.

İmam Nevevi, fetret ehlinin azap göreceğini görüşünü Sahih-i Müslim'in şerhinde şu şekilde savunur: "Fetret döneminde, puta tapan Araplardan ölenler, cehennemdedirler. Burada, İslam davetinin onlara henüz ulaşmamış olması gibi bir endişeye yer yoktur. Zira bu insanlara Hz. İbrahim'in ve diğer peygamberlerin (a.s.) davet mesajları ulaşmıştı".

El-Halimi de el-Minhac'ında aynı görüşü savunarak şöyle der: "Âkıl-bâliğ olmuş bir kişi, Allah'a davet mesajını duyduğunda, araştırma ve inceleme yapabilecek biri olmasına rağmen, bu mesajın doğruluğunu aklıyla bulmaya çalışmazsa, davetten yüz çevirmiş sayılır, dolayısıyla kâfir olur". Ancak, Peygamber Efendimize (s.a.v.) iman meselesi, davetin ulaşmadığı kimselere farz değildir. Zira aklı başında her insanın da bildiği gibi böyle bir mesele, mücerret akıl ve düşüncenin alanına girmez.

Nitekim İmam Gazali şunları söyler: " Resul-ü Ekrem'in (s.a.v.) peygamber olarak gönderilişinden sonra insanlar birkaç sınıfa ayrılmışlardır. Birincisi: Hz. Peygamber'i hiç duymamış ve davetinden asla haberdar olmayan kimselerdir ki bunlar kesinlikle cennetliktir. İkincisi: Hz. Peygamber'in davetinden, O'nun eliyle tezahür eden mucizelerden haberdar ve Ondaki yüce ahlak ve güzel sıfatlara tanık oldukları halde O'na inanmayanlardır ki bunlar da kesinkes cehennemliktir. Üçüncüsü: Allah Resûlünün davetini, içimizden birinin –Resulullah'ı tenzih ederek bir benzetmede bulunmak gerekirse- ancak Deccal'i tanıdığı kadar bilen ve tanıyan kimselerdir ki böyleleri de umarım cennetliktirler. Zira Hz. Peygambere iman etmelerini gerektirecek kadar bir davetten haberdar değillerdir."

Fakat birinci gruptakiler için cennetin kesinliği diğerleri için de cennet umudu, Allah'a iman etmeleri şartına bağlı olsa gerektir. Eğer öyle değilseler, o zaman mesele tartışmalıdır.(3)

Dipnotlar

1-İsra 17/ 15

2-Bkz. el-Akaidu'l-Hayriyye, s.119

3- Âlûsî, Rûhu'l-Ma'ânî, c. 15, s. 36-42 –özetle-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Lazgin, 2019-11-18 19:16:09

Fakat bazan oluyor ki: Cadde-i Ahmediyede (A.S.M.) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dâhilindedir. Hem bazan oluyor ki: Peygamber'i bilmiyorlar, fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır. Hem bazan oluyor ki: Bir keyfiyet-i meczubane veya bir halet-i istiğrakkârane veya bir vaziyet-i münzeviyane ve bedeviyane suretinde cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız Lâ ilahe illallah onlara kâfi geliyor. Fakat bununla beraber, en mühim bir cihet budur ki: "Adem-i kabul" başkadır, "kabul-ü adem" başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar; Peygamber'i bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlahiyeye karşı, yalnız Lâ ilahe illallah biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler. Fakat Peygamber'i işiten ve davasını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenab-ı Hakk'ı tanımaz. Onun hakkında, yalnız Lâ ilahe illallah kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. (Yirmialtıncı Mektub/4.Mebhas/5.Mes'ele)

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir

Âl-i İmran:20

GÜNÜN HADİSİ

Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, hayır söylesin veya sükut etsin.

Riyazü's Salihin, 1/307

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI