MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-14

İslami Camia(Türkiye’deki) *Bir zamanlar İslami camiada, İslam’ın hangi döneminde yaşadığımız veya yaşadığımız dönemin model olarak İslam’ın hangi dönemine veya dilimine denk geldiği ve tekabül ettiği tartışılır ve sorgulanırdı.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-11-21 10:08:34

İslami Camia(Türkiye'deki)

*Bir zamanlar İslami camiada, İslam'ın hangi döneminde yaşadığımız veya yaşadığımız dönemin model olarak İslam'ın hangi dönemine veya dilimine denk geldiği ve tekabül ettiği tartışılır ve sorgulanırdı.

*Son sıralarda İslami camia, bilim adamlığını dava adamlığının önüne çıkarmıştır. Bu sapmadır. Adeta bilimciliğe perestiş etmektir. Dava adamlığı her eserde ve izde Allah'ı hatırlayan ve hatırlatan bilge demektir. Belki bilgin değil ama bilge adamdır. Dava adamı olmak ayrıca mesleğinde titizliğe veya itkana engel değildir.

*Maalesef son sıralarda, AKP de dâhil İslami kesimlerin kuralları yok. Haramları atlayarak hedeflere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu yol, yöntem olarak kapalı. Lakin kendilerine fetva buluyor veya üretiyorlar. Bundan dolayı tarzlar aynı taraflar farklı..

*İslami camia 1980'li yıllarda hangi dönemde yaşadığımızı sorarlardı. Kimileri Mekke yani davet döneminde yaşadığımızı söyler kimileri de buna itiraz eder ve Medine döneminin nesh mi olduğunu sorarlardı? Bu tartışmanın tarafları, toptancılık ile aşamacılığı birbirine karıştırılmaktadır. Kimilerine aşamalılık (merhalecilik), dini cüzlere ayırma veya parçalama olarak görülmüştür. Hâlbuki İslam hukukunun defaten uygulanması noktasında Ömer Bin Abdulaziz ile oğlu arasındaki tartışmada Ömer Bin Abdulaziz, oğluna 'defaten gelen defaten gider' demiştir. Aşamalı gelişme sünnetullaha uygundur. Hicr Suresi 91'inci ayetinde dinin parçalanması uyarısı farklı bağlamdadır. "Onlar ki, Kur'an'ı kısım kısım yaptılar…" ayeti farklı bir bağlama işaret ediyor. Buradaki uyarı iman ve iltizam noktasında kısımlara ayırmaktır. Şartlar ve Sünnetullah noktasında bu zorunludur.

*İslami camia iktidarla tanışalı beri Demirelleşme sendromuna geçiriyor. Demirel darbeler olduğunda şapkasını alır giderdi. Şimdi bazı İslami kesimler veya liderler daha asker postalını görmeden veya düdük çalmadan minderi veya ringi terk ediyorlar.

*Son sıralarda yeknesaklık ve tekdüzelik oldu ve camia olarak heyecanımızı yitirdik. Bazı değerlerimizi de sulandırdık. Toparlanmalıyız. Altyapının kökleştiği bir anda yeknesaklığı ve rutini kırmak kolay değil. Bünye alışmış bir kere. Bunu kırmak için zora talip olmak gerekir. Bunu da ancak heyecanının doruğunda yaşayanlar yapabilir. Kaybedilmiş heyecanı geri kazanmak destan yazmakla eş anlamlıdır. Yoldaki zorluklara katlanmak anlamına geliyor.

*Bu arada, dindarların sıkıntısı da şu: Harici muhalefet yüzünden dâhili muhalefet yapamamak. Bu iktidara nefes aldırdığı varsayılsa bile belki de ömründen çalıyor ve ömrünü tüketiyor. Yanlışlarının üzerini örtüyor. Hakkaniyete değil asabiyete yol açıyor.

*Evet! İslamcılarda bir aldanma ve aldatılma huyu var. Bu onların elbette iyi niyetinden kaynaklanıyor. Bununla birlikte, eksik tarafımız ferasetimiz. İnşallah zamanla bu yöndeki eksiğimizi de kapatırız.

*Ebu'l Hasan en Nedevi, Batı'ya giden Müslüman mütefekkirlerin akültürasyon akımına kapıldıklarını ve ahir zamanda insanların faiz bulaşığından kaçamamaları gibi onların da Batı fikriyatının tortularına maruz kaldıklarını ve bir kısmının da inci mercan peşinde Batı denizinde boğulduklarını ifade eder.

*İslam'ın pratikte yaşanmasına hizmet eden cemaatler de yine ümmet ile temsil ettiği fertler arasında bir köprü olmalı ve ümmet ile fertleri birbirine kaynaştırmalı, bağlamalı ve tali ve ana basamakta geçirgen olmalıdır. Cemaatler, ana cemaat yani cemaatü'l müslimin/ümmet ile hizmet üniteleri olan tali kollar arasında kesintiye neden olmamalıdır. Kitaplar kitaba ulaşmaya, cemaatler ise ümmete ulaşmaya engel olmamalıdır. Lakin pratikte tersi işlemektedir. Ana cemaat ile tali cemaatlerin ilişkisi lider kültleri tarafından perdelenmektedir. Tali cemaatler ana cemaate ( ümmet)liderleri tarafından yabancılaştırılmakta ve uzaklaştırılmaktadır.

*Öncelikli olarak İslamcılar masum değil. Hata ve kusura açık yapıları olan insanlar ve deneyimleri de doğru/yanlış hükmüne açıktır. Aralarında mizaç, yöntem ve maslahat değerlendirmesinden mütevellit çekişmeler vardır. Bazen yeterince gönlümüz geniş olmamasından dolayı yanımızda ve yöremizde başkalarına yer bırakmıyoruz. Çeşitli bahanelerle dışlama havasına girebiliyoruz. Bu da bizi ahlaki anlamda kırılgan yapıyor. İdeolojik zırh üzerinden ahlaki zeminimizi kaybedebiliyoruz.

*Bir zamanlar hatasıyla sevabıyla Kur'an ve ilmihal Müslüman idik! Zamanla ne olduysa teori tamamen ortadan kalktı ve pratik olarak hayata ne değer yüklüyorsak onun peşine düştük. Esiri olduk. Hayatımızın tadı tuzu kaçtı. Ne olduysa Kur'an ve ilmihal ile aramıza çok dolgu maddeleri girdi ve eskilerin tabiriyle haşviyat yani dolgular gönlümüzü bulandırdı.

*Cemaat veya hizmetlerin hiçbirisi masum ve masun değildir. Onu bir dereceye kadar masun hale getiren husus, liderinin karizması olmayıp yönteminin sağlamlığı ve içinde ilim adamlarını barındırması ve içeriden düzeltme ve eleştiri mekanizmasına sahip olmasıdır. Kulaklarını eleştiriye kapatırsa artık her türlü kiri pası barındırır hale gelir. Yoksa mutlak itaat üzerine kurulu yapı ve mekanizmaların yolda sapma ihtimali fevkalade yüksektir. Yolda sapanlara günümüzden birçok misal getirmek mümkündür.

*28 Şubat sürecinde Anadolu kaplanları adı verilen halka açık şirketler ve tabela holdingleri elimizde patlamıştır. Toz duman içinde o dönemde bu yapının çürüklüğü fark edilememiştir. Çürük yapıya dikkat çeken olmuşsa da kulak kabartılmamıştır. İttifak Holding gibi bazı Konyalı holdingler gelen çığa ve heyelana dikkat çekmişlerse de önlem alınamamıştır. O ortamda buna imkân da bulunmuyordu. Mukadder akıbet gelip çattı ve holdingler döküldü ve tepemize yıkıldı ve altında da insanların ömür boyunca biriktirdikleri sermayeleri kaldı.

*Şimdi maddi sermayeden sonra manevi sermayemiz de tehdit altında. İstismara dayalı bir maddi ve manevi holdingleşme var. Bunlar kendilerini aklamak için siyasal İslam tabirinden medet umuyorlar. Hâlbuki yaptıkları, siyasal İslam'ı aklamaktan ve haklı çıkarmaktan öteye bir anlam taşımamaktadır. Mısır'da Muhammed Bedii ile Ali Cum'a arasında bir mukayese söylediklerimizin anlaşılmasına yardımcı olabilir. Türkiye'de Fethullah Gülen'in gelenekçi Ali Cum'a'dan farkı nedir?

*Kimi tarikat kisvesi altında Abdulkadir Geylani'yi istismar ettiği gibi, kimi cemaat veya yapılar da Bediüzzaman'ı istismar etmektedir. Maddi ve manevi sahamız kuralsız ve denetimsizdir. Türkiye'nin siyasi ve manevi dinamiklerinin yenilenmesinin vakti gelmiştir. Manevi sermayemizi tufeylilerin veya nevzuhurların elinde çarçur edilmesine seyirci kalamayız. Bu nedenle, seçimlerden sonra maddi ve manevi altyapımızı yeniden gözden geçirmenin vakti gelmiştir. Yenilenme ihtiyacı kaçınılmaz. Buna hazır mıyız?

*Bir zamanlar Türkiye'de de ' kapalı kadınları kamusal alana veya sokağa döktük onları nasıl toplayıp tekrar eve döndüreceğiz?' diye bir endişe vardı. Acaba bu endişeyi hala taşıyanlar var mı? Yoksa yerinde yeller mi esiyor?

*Netleşme ve durulmayı beraberinde getiren asude bir İslami iklim yeşermedikçe, Müslümanlar kirlerinden arınmadıkça İslami bir fütuhatın başlaması mümkün değil. Fikir ve ruh ikliminde asude bir bahara ve berraklaşmaya ihtiyacımız var. Berraklaşma olmadan gerçeği çift ve üçüz ve dördüz görmeye devam edeceğiz. Asayişin ruh ve fikir ikliminde de hâkim olması gerekir. Tasaffi süreci içimizde değil aynı zamanda bölgede de boydan boya yaşanmaktadır. 

*Bütün İslami deney ve tecrübeler sonuçta ayarını, ışığını nübüvvet huzmelerinden ve pınarlarından devşirirler. Bu nedenle de sahabe mesleği bütün mesleklerin fevkindedir. Günümüzde İslami kesimler bir yol çatına geldi. Kurulu düzenler artık ihtiyaca cevap vermiyor. Bu anlamda amacımız sadece kurulu düzenleri yıkmak, muhalefet etmek değil aynı zamanda kendimizi yenilemek. Üzerimizdeki ataleti atmak. Eskiyen yapımızı da yeniden kurmak. Ebu'l Hasan en Nedevi, ilmi ve eğitim kurumlarını elbiseye benzetir. Eskidikçe yenileme ihtiyacı doğar.

*Bugün itibarıyla pik değil dip noktalarda sürünüyoruz. Himmetlerin feveranıyla birlikte roket gibi yeniden yüzeye fırlayacağız. İmanın dirilmesi ruhu diriltecek ve dirilen ruh da üzerindeki ölü toprağı silkeleyecektir. Dirilen ruhlar ve uyanan sineler yeni bir hamleye eşlik ve öncülük edecektir. Bunun için de yeni seslere ve yeni soluklara ihtiyaç var. Bugün yeni bir söz söylemenin vakti gelmiştir.

*Gelişmelere, yenilikçiliğin sefaleti olarak da bakabiliriz. Bazen hayır şer suretinde veya şer hayır suretinde tezahür eder ve görülebilir. Bundan dolayı son günlerde yaşadığımız olaylar inşallah yeni kırılma ve kırılmalara neden olmadan hayra hizmet eder. Şunu söylemeye çalışıyorum. Dindarlar çeşitli akımların ve rüzgârların etkisiyle başkalaştılar ve kendileri olmaktan çıktılar. Ağız tatlarını kaybettiler. Kimyaları değişti. Bu yeni gelişmeler ışığında, yeniden toparlanabilir miyiz? Böyle bir umut var mı? Üzerimize giydirilen deli gömlekleri ve iğreti kisvelerin veya örtülerin yırtılması veya kalkmasıyla belki orijinal yapımıza geri dönebiliriz. 28 Şubat sürecinden ve sonrasında 11 Eylül rejimlerinin getirdiği tortularla birlikte İslami gerçeklerin yerine üretilmiş gerçekler aldı. Ya da İslam dünyasında kendi zeminini inkâr eden yenilikçi hareketler peydahlandı ve bunlar otantik ve orijinal anlayışın yerine geçtiler. Bu çizgi sapması basiretimizi örttü ve algımızı yönetti ve bizi kendi zeminimize ve kendimize yabancılaştırdı. Şimdi ise bu yenilikçi kanat ve yapıların birbirlerini tasfiye etmeye yöneldiklerini görebiliyoruz. Daha önce kader birliği eden ve birbirini besleyen bu yenilikçi yapılar kuralsız büyüme ve diğerini yutma iştahı üzerinden sevk-i kader ile birbirlerine düştüler. Birbirini büyüten bu yenilikçi yapının şimdi birbirini küçültmeye azmettiğini görebiliyoruz. Bu zahiren bizim içi bir imtihan vesilesi hatta keder ve üzüntü verici bir gelişmedir. Şamata yapacak halde değiliz. Müslümana da şamata yerine vakar yakışır. 

*Peygamberimiz hadisler yoluyla ümmetini 'tenakür'den yani birbirine sırt çevirmekten ve yabancılaşmaktan menediyor. Bunun kategorilerinden birisi şu olabilir: Bazen insan veya meşrep sahibi mesleğine çok güvenerek ve başkalarının mesleğini de hakir veya dun görerek istemese de tenakür çizgisine yani yabancılaşma çizgisine hizmet ediyor. Kendi mesleğini hak bilirken başkalarının mesleğini en azından zımni dairede batıl olarak biliyor ve kardeşine karşı istiğna hali yaşıyor. Ehl-i tarikat ise bu istiğna haline karşı kırılıyor ve güceniyor. Bazen mesleğine tecavüz edildiğini varsayarak düşmanca refleksler de gösteriyor. Müzahamet ve rekabet damarları tahrik oluyor.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İnsanların en fenası, birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır.

Seçme Hadisler, syf. 101

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI