MUHAKEMAT NOTLARI-5
Ders: Muhakemat-5.Ders, (1.Makale, 1. Mukaddime) İzah: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz “Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte
Ders: Muhakemat-5.Ders, (1.Makale, 1. Mukaddime)
İzah: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz
"Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir."(Muhakemat, s.12) Bu konuda(akıl ve naklin çatışması hâli) İmam Gazali'nin risalesi var. Bunu okudum. İbn-i Teymiye'nin de bir risalesi var. Ama ismini hatırlayamadım.
Not: İbn-i Teymiye'nin eserinin ismi; "Muvafakat-u Sârihi'l-Ma'kul li-Sahihi'l Menkul" dur. İmam-ı Gazali hazretlerine ve genel itibarıyla Eş'arilere çatmayı adet edinmiş bu cerbezeci zat, bu eserinde Gazali merhum için; "Gazali, Mişkat'ul-Envar'daki görüşlerini Bâtıni mülhidlerin usulü üzerine kurmuştur" deme cür'etini gösterebilmiştir.(Salih Okur)
*Bu akıl nakil çatışması meselesi modernistlerin en çok kafasını oynatan bir mesele. Yani bir meselede akıl diyor ki; "bu mesele böyle" nakil de diyor ki; "şöyle" Ama naklin manası da kesin olacak. Tearuz ediyor, yani birbiriyle çelişiyor. Mesela
وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ
"Yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?"(Gaşiye: 88/20) ayetini yorumlamamız gibi. Bu ayet yerin yuvarlak olduğuna mani değil.
Not: Merhum İskilipli Atıf Efendi, Mahfil mecmuasının 41. ve takip eden sayılarında "Akıl İle Naklin Tesâdümüne Dâ'ir Mesâlik(Meslekler, Tutulan Yollar)" başlığı altında bu meseleyi genişçe ele almıştır. Ben merhumun görüşlerini kısaltarak nakletmek istedim;
"İlk bakışta ma'kûl ile menkûl arasında görülen çatışmayı çözümlemek üzere âlimler üç kola ayrılmışlardır:
Birinci fırka: Makûl olana bakıyor, menkulü dikkate almıyorlar. Şeriatta, makul gördükleri şeyleri kabul ediyorlar; akıllarına uymayan bir şeyi duydukları zaman zu'm ediyorlar. Ma'kulâtlarına uymayan şer'î sahih nakilleri, ortaya koydukları bozuk düsturlarına haml ediyorlar.
Bu fırka peygamberleri açıkça yalanladığı için irtikâb-ı küfr etmiş oluyor. Felâsife, Bâtıniyye, Galât-ı Sofiyye bu fırkanın erkânındandır. Her asırda bu meslekte çalışanlar eksik olmadığı gibi, maalesef, bu son asırda ehl-i İslâm arasında bu mesleğin taraftarlarının çoğaldığı görülmektedir. Kimi, akıllarına uymayan şer'î nasları red ve inkâr ediyor; kimi, dâ'î-i te'vîl bir karîne-i kaviyye ve bir delîl-i aklî-i kat'î bulunmadığı halde arzularına uygun şekilde tevil ediyorlar; kimi de, nefislerinin arzularına ve sefahatlerine uymadığı için şer'î hükümleri medeniyete ve ictimâî sefâhatlerine aykırı görüp akıllarına uygun ve garazlarına muvafık olan şeylerin dinden olduğunu kabul ile muvafık olmayan dinî esas ve hükümleri red ve inkâr ediyorlar. Bu suretle ehl-i İslâmı sapkınlığa ve bozgunluğa sevk ediyorlar.
Bu taifenin küfür ve dalaletlerinden çekinmek, iman erbabı her ferde vacip olmaktan başka, bunların zararlarını ortadan kaldırmaya çalışmak hâline göre herkese lazım ve vaciptir.
İkinci fırka: Menkûle nasb-ı nazar edip, ma'kûle atf-ı ehemmiyet etmiyorlar. Mucizât ile müeyyed olan Resûl-i Ekrem (SAV) Efendimizden nukûl-i sahîha ile menkûlâtı kâmilen tasdîk ve kabûl ediyorlar. Nakillerde açıkça çelişki görülüp de yorumlanması istendiği takdirde, yorumlamaktan kaçınıp (Allâhu Teâlâ hazretleri her şeye kâdirdir, biz murâdu'llâhın künh ü hakîkatine vâkıf olamayız.) diyorlar. Ma'kûlâta iltifât etmedikleri ve bu hususta zihinlerini yormadıkları için sâha-i cehle tenezzül ederek ona rıza gösteriyorlar. Bu fırkanın başlıca kusurları budur. Bu mezhebe mensup olan taifeye (Zâhiriyye) denir ki reisleri Dâvûd-ı Zâhirî'dir
Üçüncü meslek erbabının makul ile menkulden her birini asıl mühim ittihaz edip tesadüm ettikleri yerlerde aralarını cem' ve telfîk ettikleri ifade ediliyor. Bu meslek erbabı, şer' ile akıl, ilahî delillerden olduğu için şer'in gereğini kabul ettikleri gibi akl-ı selîmin gereğini de kabul ediyorlar. Aklın tekzibi, şer'in tekzibini gerektirir, diyorlar.
İmam-ı Gazalî'ye göre bu meslek erbabı fırka-i mütavassıtadır. Fakat bunlar gayet güç bir mesleğe girmişlerdir. Zira bazı işlerde ma'kul ile menkulün arasını telfîk kolay ise de çok yerde zordur.
Dördüncü meslek daha vardır ki: Kur'ân âyetlerinin nâtık olduğu sahih sünnetlerin beyan eylediği ve sahabe-i kirâm ile tâbi'înden ibaret olan selef-i ümmetin kabul ettikleri dini meselelerde Kitabu'llâh ile sünnet-i Rasûlu'llâhın zâhirîsini ihtiyar ve i'tikâd ve selef-i ümmetin akîdesini kemâl-i kuvvetle ahz ü kabûl edip usûl-i akliyeye muvafakat ve muhalefetine mübâlât ve itibâr etmemektir. Bu meslek erbabı delîl-i aklîden itikadî meselelere istifade etmek için değil de yalnız red ve ilzâm-ı husûm ve ziyâde itminan için ona itibar ve iltifat ederler ki, bu meslek erbabı kudemâ-yı ehl-i sünnettir.
Akl ile nakli telfîk kanunu: Bir şeyin sübût ve tahakkukuna kesin aklî deliller bulunduktan sonra zevâhiri onun hilafını iş'âr eden naklî delillere tesadüf olunduğu taktirde bu hususta aklen dört ihtimal bulunur:
1) Akl ile naklin muktezasının tasdik olunması ihtimalidir ki nakîzinin tasdikini gerektirdiği için muhal ve batıldır.
2) İkisinin muktezası red ve ibtal olunmak ihtimalidir ki, nakîzinin tekzibini gerektirdiği cihetiyle bu da muhaldir.
3) Zevahir-i nakliye tasdik olunup kesin aklî deliller tekzip edilmek ihtimalidir ki usul-i dîn ü şer'in sıdk u sübûtu akılla ispat olunduğu cihetle nakli tashîh için aklı tekzip etmek naklin tekzibini gerektirdiği cihetle bu ihtimal de batıldır.
4) Maruzât-ı sâlife ile ihtimalât-ı mezkûrenin butlânı tahakkuk eylediğinden bu makamda yalnız dördüncü ihtimal kalmış olur ki, o da kesin aklî delillerin faydası ve gereği tasdik olunup bu hususa dair olan naklî deliller eğer doğru ise zevahir-i murad-ı şâri' olmadığına hükm olunur, sahih değilse red ve inkâr olunur.(Salih Okur)
Not: 2: Prof. Dr. Şadi Eren bey "Muhakemat Notları" adlı eserinde diyor ki; "Üsteki ibarede selim aklın asıl itibar kabul edilmesi, naklin te'vili noktasındadır. Yoksa "aklımıza uymayan nakli(nassı) reddedelim" anlamında değildir.
..Bir de miraç, ahiret gibi aklımızı aşan meseleler olabilir. Bu meselelerde aklı hakem yapıp, onun ulaşamadığı şeylere "akıl dışı" deyip inkâr cihetine gidilmemesi gerekir. Zira bir kısım meseleler akıl üstü olabilir, sakat akıl dışı olamaz."(Şadi Eren, a.g.e, s.40)
* Kur'an'da makasıddan başka olan kâinat bahsi istitradîdir. (Muhakemat, s.13) istitdrat; ana bir mevzuyu anlatırken onu açıklayabilmek için başka bir ıstılahı veya konuyu izah etmektir. İstitrada dipnot veya parantez arası diyebilirsiniz.
Peki, Kur'an'da yer ve göklerden, oradaki sanat eserlerinden bahisler var? Çünkü sanatın intizamıyla Sanatkârının varlığı ve birliğinin delillerinin yolu gösterilsin.
Mesela;
أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? (Gaşiye: 88/17) buna bir misal..
Not: Merhum Celal Yıldırım Hoca, tefsirinde şöyle diyor; "İlâhî hilkat kanununun erişilmezliğini yansıtan «deve»nin her özelliği Cenâb-ı Hakk'ın varlığının ve üstün kudretinin bir belgesidir. Bu hayvan üzerinde yapılan ilmî araştırma ve inceleme sonucu, onun onbeş kadar özelliğinin bulunduğu ortaya çıkmıştır. Şöyle ki:
1- Deve önce zeki bir hayvandır. Kendisine iyi davranan sürücüsüne karşı hep itaatlidir ve hep uysal davranır.
2- Hafızası oldukça kuvvetlidir. Çölde bir defa yürüdüğü yolu ve ciheti unutmaz.
3- Tahammülünü aşan ağır yük yükletilince, değişik bir ses çıkarır, homurdanır ve yere yatıp kıpırdamamakta direnir.
4- Canını fazla sıkan sürücüsünün suratına dikkate değer bir nişancılıkla tükürdüğü olur.
5- Aşırı sıkıntıya katlanabilir; son derece dayanıklıdır.
6- Tüyünden üstün kaliteli dokuma yapılır.
7- Etinin ve sütünün besin değeri yüksektir. Eti mayasıla, sütü mide rahatsızlığına iyi gelir.
8- Yağlı dokulardan meydana gelen hörgücü, yiyecek kalmadığı zaman besin deposu vazifesini görür.
9- Midesi üç bölümdür. Bunlardan biri dört litre su alabilen su depo edici hücrelerle astarlanmıştır. O bakımdan hiç sıkıntı çekmeden üç gün susuz yaşayabilmektedir.
10- İki dizi halinde gür kirpiği de, gözlerini uçan kum zerreciklerine karşı korur.
11-Çizgi gibi uzun ve bol kıllı burun delikleri savrulan kumların burun içine girmemesi için kapanabilir özelliktedir.
12- Uzun bacaklarıyla enli ayakları oynak kumların üzerinde rahat yürümesine çok elverişli bir yapıdadır.
13- Uzunca eğri boynu hem uzaktan gelen tehlikeyi zamanında görmesine yardımcı olmakta, hem de çöktüğü yerden kalkarken kaldıraç görevini yapmaktadır.
14- Tek hörgüçlü (hecin) olanı, saatte 12-15 km'lik bir hızı 18 saat süresince devam ettirebilir.
15- İri yapılı bir devenin 200-300 kilo yük taşıması beklenebilir.
Daha çok çölde yaşayan deveye bunca özellikleri vermek suretiyle onu çöldeki adamların hizmetine bırakan Cenâb-ı Hakk'ın bu konuda da kudretinin ve sanatının üstünlüğünü görmemek için kör olmak gerekir. (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur'an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6753-6754.)
Ibn Cüzey şöyle der: Bu âyette, develerin yaratılışına bakmaya teşvik vardır. Çünkü develerin kuvvetli oluşunda, bununla birlikte her zayıf insana boyun eğmelerinde, susuzluğa sabretmelerinde ve bunlarda bulunan binme, üzerlerine yük vurma, etlerini yeme, sütlerini içme ve daha başka birçok faydalan bulunmasında hayret verici şeyler vardır. (Teshil, 4/196)
Develer Arap hayvanlarının en iyisi ve en faydalısı olduğu için Yüce Allah özellikle onları zikretti. Bu özelliklerinden dolayı deveye "çöl gemisi" denir. Onun hayret verici yaratılışına bir bak. O son derece kuvvetli ve dayanıklıdır. Bununla beraber deve, zayıf bir çocuk tarafından sevk ve idare edilir. Yakından yüklemen için çöker sonra güçlü kuvvetli bir topluluğun kaldıramayacağı kadar yükleyeceğin bir yükü kaldırır. Sonra onların açlık ve susuzluğa günlerce sabretmeleri, uzun mesafeleri kat etmeleri, yeryüzünde bulunan bütün bitkileri yemeleri ve bunun dışında yaratılışlarında bulunan diğer enteresan şeylere bir bak. Bilgi ve hikmet sahibi olan Allah, noksan sıfatlardan uzaktır.(Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü't-Tefasir, Ensar Neşriyat:7/295-296.)
* Evet, intizam görünür ve kemal-i vuzuh ile kendini gösterir. (Muhakemat, s.13)
Mesela bir ilim adamı Karaman koyunları hakkında bir doktora tezi yapıyor. Bütün Karaman koyunları aynı nizam ve kanuna tabii olmasa o adam o tezi hazırlayabilir mi? diğer ilim dalları da hep öyle..
Bir kanun ortaya koyabilmek için nizam ve kaidelerin tam olması gerekiyor. Ancak o zaman mesele nazariye olmaktan çıkıp kanunlaşıyor. Bu da bir plan ve programı ihsas ediyor. Kâinattaki bütün ilim ve fenler ve bunların kanunları; nizam, mizan ve adaletin varlığına işaret eder diyor üstad.
*Kur'an'da kâinattan bahseden ayetler mevcut. Burada bahse giren her bir ferd(yıldızlar, güneş, ay, hayvanat, bitkiler vs.) dört şeye işaret için zikredilmiş;
1-İntizam ve ittifak diliyle Cenab-ı Hakkın saltanat-ı ilahiyesini ilan etmek
2-Her biri bir fennin konusunu gösterdiğinden, İslamiyetin gerçek fenlerin özü olduğunu göstermek.
3-Her biri bir türün numunesi olduklarından, onları tabii oldukları kanunlarla İslamiyetin uyumunu göstermek.
4-Her biri birer hakikatin numunesi olduklarından fikirleri hakikatler cihetine yöneltmek, teşvik ve uyandırmaktır.
Bu cümleden olarak Kur'an'da yemin ile öne çıkmış olan mahlûkat, gaflete dalmışları uykularından uyandıran bir asa görevini görürler.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.
Hac:37
GÜNÜN HADİSİ
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...