MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-20
Medrese Türkiye’de de Muhammed Abduh ekolünün bir devamı olarak, son yıllarda gerilemenin sebepleri arasında medreselerde Eş’ari ekolünün okutulması gösterilmiştir. Tekkelerin Maturidi kaldığı medreselerin ise Eş’ariliği okuttuğu için Osmanlı’nın geri kaldığı ileri sürülmüştür
Medrese
Türkiye'de de Muhammed Abduh ekolünün bir devamı olarak, son yıllarda gerilemenin sebepleri arasında medreselerde Eş'ari ekolünün okutulması gösterilmiştir. Tekkelerin Maturidi kaldığı medreselerin ise Eş'ariliği okuttuğu için Osmanlı'nın geri kaldığı ileri sürülmüştür. Bu mesele dolaylı olarak Muhammed Abduh modernizmiyle alakalıdır. Gündüz Aktan da entelektüel dürtüleri sonucu bu meseleye meraklı birisiydi.
Mehdi
Hariciler Mehdi hadislerini reddediyorlar.
*Muhammed Bin Said Reşid el-Barudî'nin ifadesiyle İsrail, İslam âleminde diktatörler yahut mülk-i cebri döneminde kurulmuştur. Son hilafet dönemine ( ar raşide) girilmesiyle birlikte İsrail sona erecektir. Bu merhaleyi açacak da Mehdi'dir. Muhammed Bin Said Reşid el Barudî'nin ifadesiyle Mehdi'nin zuhuruyla birlikte bu iğreti yapılar ve sistemler ortadan kalkacak, hile düzeni sona erecektir.
*Ayasofya'nın açılması, ezanın aslı suretine çevrilmesinden sonra ikinci adım olmasına raÄŸmen ne hikmetse devamı getirilememiÅŸtir. Neden acaba? Fatih, AkÅŸemseddin'in müjdelediÄŸi gibi, Ä°stanbul'u ilk fetheden komutan olmuÅŸtur. Ä°kinci kez ise Mehdi tarafından fethedileceÄŸi müjdelenmiÅŸtir. Ayasofya kilise iken Fatih tarafından camiye çevrilmiÅŸtir. 1935 yılından itibaren de cami statüsü müzeye çevrilmiÅŸtir. Acaba bugüne kadar açılamamasının hikmeti bu mabedin Mehdi tarafından açılacak olması mıdır?Â
Elbette bugünden yarına bir şey söylemek zor. Lakin zaman kaydını izhar ederek, vukuundan sonra gerçekleri bize gösterecektir. Bununla birlikte, Bediüzzaman'ın bahsettiği gibi Mehdi'nin görevlerinden birisi şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Ayasofya da şeair-i İslamiyeden veya İslam'ın sembollerinden birisi olduğuna göre, o kutlu zuhuru mu beklemektedir? Ya da Said Havva'nın hilafet mevzuunda söylediği gibi, Mehdi gelmeden bunların tahakkuk etmesinin önünde bir engel yok mudur? Hilafet de gelebilir ve Ayasofya da açılabilir. Bunların açılması büyük zuhurun mukaddime ve alametleri de olabilir. Eğer olmuyorsa, durum onun gelmesine talik edilmiştir de denebilir.
 *Allahu A'lem içinde bulunduğumuz süreci en iyi izah eden hadislerden birisi şudur: Ebu Nadre (ra) dedi ki; Abdullah oğlu Cabir (ra)'in yanında idik, şöyle dedi:"Öyle bir zaman yaklaşıyor ki, Irak ahalisine hasat ya da para sevk olunmayacak." Dedik ki, "Bu kimden dolayı olur?" Dedi ki: "Acemler ( özelde İranlılar genelde Arapların gayrısı) bunu men ederler." Sonra dedi: "Şam ahalisine hasat ya da ürün sevk olunmayacak". "Bu kimden dolayı olur" dedik. "Rumlar'dan dolayı (Batılılar)" dedi. Biraz sukut ettikten sonra dedi ki: Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: "Ümmetimin son zamanlarında bir halife (Mehdi) olur, malı saymadan verir (Müslim Kitabu'l fiten ve eşratu't sae. Babu la tekumu's saatü hatta yemerrurrecule bikabrirreculi )" Arap Baharı en azından ilk dört ülkede sarpa sarmış ve kesata uğramıştır. Hadiste geçen 'sekete hüneyneten/biraz sustu ve ardından' ibaresi Irak ve Suriye olaylarından bir müddet sonra halifenin zuhur edeceğine işaret etmektedir.
*Geçmişte şöyle bir terkip vardı: Ballot not bullet. Kurşun değil, sandık. Şimdi ise bu terkip tersine dönmüştür: Bullet not ballot. Sandık değil, kurşun. Devrim bitmiş yerini cihat almıştır. Ya da cihat hareketleri almıştır. Bu süreç veya çalkantı süreci hadiste belirtilen yeni halife veya Mehdi'yi ortaya çıkaracaktır. Arap Baharı ile birlikte mukaddime dönemi bitti, esaslı bir döneme giriyoruz. Devrimden cihada demokratik düzenlerden hilafet düzenine geçiliyor. Tabii ki kastımız Ebubekir Bağdadi gibi çakmalar değil.
*Son dönemde bütün dini akımlarda ve bütün dinlerin mensuplarında eskatolojik (Mehdi ve Mesih intizarı ve kıyamet alametleri) damar depreşmiş durumdadır.
*Rabbani âlimler Mehdi beklemezler, belki Mehdi'ye zemin ihzar eder ve hazırlarlar. Ya da meselenin doÄŸrusu ÅŸudur: Ä°slami kavramlardan birisi 'Beklenen Mehdi' deyimidir. Mehdi-i Muntazar'dır. 'Beklenen' veya 'beklenmek', Mehdi'nin sıfatıdır. Buna mukabil ümmetin, bekleyen veya ümmeti muntazır diye bir sıfatı yoktur. Beklemenin yerini deÄŸiÅŸtirdiÄŸimiz zaman ortaya büyük bir atalet meydana çıkar. Enerji yerine atalet meydana çıkar. Ãœmmetin dinamizmini öldürür. Bu anlamda Mehdi beklemek atalete kapı aralamış ve neden olmuÅŸ mudur? Elbette olmuÅŸtur.Â
*Mehdi bekleme hususunda hem Şiiler hem de kısmen Sünni anlayışta atalet emareleri görülmüştür. Yapısı gereği Sünnilik bu beklemenin negatif yönünü aşmış ama Şiiler aşamamıştır. Sözgelimi 'gaybet döneminde' Şiiler birçok toplu ibadeti atıl bırakmış yani iptal etmişlerdir. Mehdilik bir nevi onlarda tatiliye mesleği haline gelmiştir. Bu hususta, cuma namazı ve cihadın tatil veya talik edilmesi hatırlanabilir. Şiiler bundan dolayı Sünni fetihlere olumsuz bir anlam yükleyerek bunları fütuhatçılık olarak nitelendirmişlerdir. Hâlbuki Sünnilikte bu ibadetler Mehdi'nin gelişine bağlı değildir. İyi veya kötü her yönetici ile birlikte namaz kılınır veya cihada gidilir. Genel kural budur.
*Zannederim Hasan Feyzi ağabeyden menkul olan bir söz de, Bediüzzaman'ın selefleri olan Akşemseddin ve İzzet Molla gibi bu hususta rabbani bir çığırı temsil ettiğini göstermektedir. Kardeşim! Mehdi-i Ahirzaman (RA) geldiğinde bizi vazife başında görsün! Bediüzzaman meseleyi imtihan sırrı gereği, kolaycılıktan ve hayali telakkilerden arındırır. Sünnetullah kalıbına döker, Bu çerçevede kullandığı ifadelerden birisi, şahs-ı manevi deyimidir. Yani temsilci şahıs ile birlikte onun temsil ettiği taban hareketidir. Ya da cemaatidir. İkisi arasında bir telazum vardır. Bu nedenle, Bediüzzaman, Hazret-i Mehdi cemiyetinden bahseder. Mehdi zeminiyle veya nehir kollarıyla bir bütündür. Şahs-ı manevi telazuma işaret eder. Tek taraflılığı kaldırır. Bu birliktelik ve beraberlik, Allah'ın tevfikine işaret eder.
*Nejad ve Hamaney son sıralarda Mehdi hamlesi üzerinden Mehdi'nin zuhuruyla birlikte İslam güneşinin İran üzerinden doğacağını savunmakta ve öngörmektedir. Dolayısıyla İranlılar da Mehdi üzerinden İslam'ın inkişaf alanının bu kez İran olacağını ve İran merkezli olarak Mehdi imametinin civar bölge ile birlikte dünyayı hükmü altına alacağını ileri sürmektedir.
*Mehdi Zülkarneyn makamındadır. Kimileri Mehdi'nin de Zülkarneyn ve Hazreti Süleyman gibi fetih sahibi olacağını ifade etmektedirler. Zamanında Zülkarneyn Ye'cüc ve Me'cüc tehlikesini nasıl bertaraf etmişse, ahirzamanda da Mehdi ve Hazreti İsa, Ye'cüc ve Me'cüc tehlikesini bertaraf edecektir.
*Sünnilikteki Mehdi inancına gelince, bu doğmuş ve bin yıldan beri gaybubet halinde değildir. Yani kayıp Mushaf gibi kayıp bir imam değildir. Normal olarak doğacak ve normal bir süre yaşadıktan sonra irtihal edecektir. Misyonu da ahirzamanda zulüm ve zulümatı dağıtacak ve adaleti tesis edecek ve İslam ittihadını temin edecek olmasıdır. Allahu a'lem…
*Şii kaynaklarında Mehdi, zuhuruyla birlikte Kur'an-ı Kerim'in saklanan kısımlarını ortaya çıkaracaktır. Bu Sünni kaynaklarda yer alan Mehdi'nin kendisini ve İslam'ı teyit edecek olan Tevrat veya İncil'in asıllarına ulaşacağına dair rivayetlere benzemektedir. Bu yönüyle en azından bir kısım Şii müelliflerin Kur'an-ı Kerim'i mahfuziyet noktasında eski kitaplara benzettikleri anlaşılmaktadır. Onlara göre bunu Mehdi ortadan kaldıracaktır.
*Emevilerden beri Åžiiler Hazreti Mehdi'nin çıktığını, ardından da girdaba daldığını bir daha çıkmadığını ve nikabını göstermediÄŸini söylerler. Mesele hem perdeli hem de sünnetullaha uygun geliÅŸir. Åžii ve Sünnilerde Mehdi'nin zuhuruyla ilgili birçok kez tarih verilmiÅŸ ve tutmamıştır. Bu da tarih konusunda ihtiyata sevk eden bir husustur. Onun ötesinde kimileri kendilerini Mehdi sanmışlar ve onun kisvesine bürünmüşlerdir. Mehdi misal insanlar olduÄŸu gibi heveslileri ve meraklıları da çoktur. Mehdilik meselesinde hem sünnetullah hem de görünmez bir biçimde, fazla öne çıkmayan harika haller var. Mehdi'nin zuhuru meraklılarını her zaman ilgilendirmiÅŸtir. Bu mesele, anın vacibini yapmayı engellememeli. Kıyameti soran birisine Peygamberimiz ne hazırladığını sormuÅŸtur. Zira Mehdi meselesi topyekûn bir kitleyi ve insanlığı ilgilendirirken kiÅŸisel görevler sahibini ilgilendirmektedir. KiÅŸisel vazifelerini ihmal ederek kitlesel bir hakikate kilitlenmek elbette abestir, akıl karı deÄŸildir. Kuraldışıdır. Bunlar da istidraçla cezalandırılırlar.Â
*İmam Rabbani ve sonrasında Hindistan'da yaşandığı gibi, Hazreti Peygamberin haber verdiği üzere ahirzamanda saklı son bir Asr-ı Saadet dilimi daha var. Muhteşem bir kapanış olacak. Bu Asr-ı Saadet dilimi mevzii veya vaha şeklinde değil küresel bazda gerçekleşecektir. Şimdi irhasatını yaşıyoruz. Devamında, biiznillah Mehdi'nin zuhuru ve Mesih'in nüzülü var.
*Gulam Ahmet Kadiyani'den sonra ekranları dolduran başka çekici Mehdi adayları ile karşı karşıya bulunuyoruz. Karşımıza üç Mehdi telakkisi çıkıyor. Bunlardan birisi, her ne kadar Şiilerce de yeryüzüne adaleti dolduracağı tasavvur edilse de, sonuçta hasımları öldürmeye memur intikamcı bir zat olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiilikteki ric'at inancı da bunu gerektirmektedir. İkinci telakki, Sünni telakkidir ve o on ikinci imam olmadığı gibi, hasımları öldürmekle de mükellef değildir. Öyle bir takıntısı yoktur. Görevi dinin ihyası ve adaletin hak üzerine tevzidir. Gulam Ahmed Kadiyani'den beri sahte Mehdiler arenasının ortak telakkisi ise Mehdi'nin tek görevi güçlülere şirin görünmek ve gönüllerini yapmaktır. 'Çekici Mehdiler' cihadı lüzumsuz buldukları, iptal ettikleri gibi hakiki Mehdi'yi de gaddar bulabilirler. Varsın bulsunlar. Yargı onların yargısı değil.
*Mehdi sadece müceddit olma vasfına haiz değildir aynı zamanda halifedir ve hilafet ise zamanla taayyün etmez. Bu konuda tam hakikat olayların zuhurundan sonra anlaşılır.
*Büyük zuhurun öncesinde zihinler bulanık ve kafalar karışık. İmam Ahmed Bin Hanbel'in Müsned'in de Ebu Said el Hüdri'nin (R.Anhu) rivayet ettiği bir hadiste 'beklenen zatın' insanlar arasında kafa karışıklığı ve ihtilafın zirvede olduğu bir sırada çıkacağı müjdeleniyor ( Akdü'd Dürer fi Ahbari'l Müntazar, Yusuf Bin Yahya el Makdisi, Daru'l Kütüb el İlmiyye, Beyrut, s: 113). Yine beklenen zatla alakalı olarak Ebu Nuaym'ın Hilye adlı eserinde o sırada Arapların az ve birçoğunun Beyt-i Makdis civarında olacağı ifade ediliyor. İmamlarının da salih bir adam; Mehdi olacağı kaydediliyor. Bu diğer hadisleri de teyit etmektedir. Ümmetimden bir bölük hak üzerine zahir ve kaim olacaktır. Onları yüzüstü bırakanlar, onlara zarar veremezler. Bunlara az dahi olsa 'taife-i mansura' yani muzaffer bölük denmektedir. Elbette Müslümanlar sayıca değil ama hakkın asabiyetine tabi olanlar anlamında azınlığı temsil edeceklerdir. Kafalar ve gönüller karışık olacağı gibi hakkaniyet sahibi Müslümanlar da azınlık olacaklardır. Bununla birlikte, bu topluluğu yüzüstü bırakanlar onlara zarar veremeyeceklerdir.
*Bölgede yeni düzeni kuran adam, zamanın Davud'u olmaya namzettir. Elbette onun makamının temsilcisidir. Buna Mehdi diyenler olabileceği gibi salih adam veya halife diyenler de çıkacaktır. Bu isimlendirmelerden hiçbirisi yanlış olmayacaktır. Her biri diğeriyle türdeştir.
Mescid-i Aksa
*Ä°slam âlemi 'susma hakkını' kullanırken, Filistinli kadınlar destan yazıyorlar. Murabıtların yerini alan murabıtat kadınlar, Haham Rabbi Yisrael Ariel gibilerin Mescid-i Sahra'yı sinagog yapma tasavvurlarına karşı tarassutta bekliyorlar ve bu yöndeki giriÅŸimleri püskürtüyorlar. Haham Rabbi Ä°srael Ariel ve arkadaÅŸları Mescid-i Aksa'ya baskınlar yaparak, oldu- bittilerle, burasını Yahudilerin kutsal mekânı haline getirmeyi tasarlıyorlar. Sürekli baskınlarla birlikte burada Müslümanların en azından manevi hâkimiyetini kırmak, aşındırmak tasasındalar.Â
Son sıralarda İsrail yönetimi Ağlama Duvarı ile Mescidi Aksa arasında hukuki ve metafiziki bir münasebet tesis etmek istiyor. Ağlama Duvarı üzerinden hukuki ve fiili anlamda Aksa'ya müdahale ediyor. Sözgelimi, Kutsal Mekâna Erişme Yasağı (Ağlama Duvarı) Düzenlemesi altında Aksa'da rıbat görevini gören kadınları engellemeye ve tesirsiz hale getirmeye çalışıyor. Müdahale ediyor. Ağlama Duvarı yasağını Haremi Şerife teşmil etmek istiyor. Oldu bittilerle Sahra Mescidi statüsünü değiştirmek isteyen Yahudiler, bu çığırın tutması için murabıtun ve murabıtatları buraya girmekten men ediyorlar. Böylece kundakçılar mabede girerken manevi yangını söndürmek isteyenler engelleniyor. İsrail yönetimi, turist ve fanatik Yahudi kafilelerin önünü kesen ve tekbir sesleriyle mabedi ve manevi huzurunu koruyan murabıt kadınları tekbir getirme ve asayişi bozma suçlamasıyla gözaltına alıyor. Ardından Mescid-i Aksa'dan uzaklaştırma cezası veriyor.
*Murabıt ruhuyla hareket eden Filistinlilere karşı İsrail de rıbat faaliyetlerini yasaklama kararlarıyla önlem almaya çalışıyor. Müslümanlar Filistin davasını unutsalar da Kudüs ve Mescid-i Aksa davasını unutamazlar. Zira bu imanlarının bir parçasıdır. Bununla birlikte İsrail bildiğini okuyor ve hız kesmeden fırsat buldukça planını hayata geçiriyor. Mescid-i Aksa'nın emekli imamı, Filistin Vakıflar ve Dini İşler Bakanlığı Müsteşarı Muhammad Cemal Hasan Seyyid Ebu-l Hunud 2012 yılında Konya ziyareti sırasında alarm zillerini çalmış ve Türk halkına şu mesajı vermiştir : ''İsrail'in 2020 hedefi Kudüs'ün tamamıyla Yahudi şehri olması ve İslamiyet ile Hıristiyanlığa ait buradaki eserlerin yok edilmesidir.' İsrail şimdi bu planını adım adım uyguluyor. Daha önce Doğu Kudüs'te tek bir sinagog ve havra varken bu sayı 70'i bulmuştur. İsrail ayrıca Aksa'yı yeni kurduğu sinagoglarla kuşatmakta ve sonunda da en azından Sahra Mescidini sinagog haline getirmeyi tasarlamaktadır. İslam dünyası bir an önce iç kavgalarından kurtularak İsrail'e karşı yekpare ve caydırıcı olmak zorundadır.
*Mescid-i Aksa'nın bikes/sahipsiz kalmasının temel nedenlerinden birisi ümmet olarak inancımız parçası olan Kudüs meselesini temel değil, türev veya kenar mesele yapmamızdır. Böyle olunca da Mescid-i Aksa Yahudilerin oyunlarına ve tamahlarına açık hale gelmiştir.
*Öncelikli olarak Kudüs meselesi iman meselesidir. Dolayısıyla ümmetin ortak meselesidir. Ortak irade meselesidir. Bununla birlikte 1917 yılından beni Filistin veya Kudüs'ü kurulu rejimler veya devletler değil münhasıran sadece örgütler savunmaktadır. Kudüs ve çevresinde örgütler de kalmayınca sadece silahsız murabıt erkekler ve bilhassa 'murabıtat' denilen mabedin manevi ve fahri kadın muhafızları canlarıyla başlarıyla savunmaktadırlar. Kurulu yapılar/düzenler Kudüs'ü değil kendisini ve bekasını düşünmektedir. Bundan dolayı Kudüs ve Mescid-i Aksa savunmasız, sahipsizdir.
*Ümmetin temel meselesi Kudüs ve kurtarılmasıdır. Maalesef günümüzde Nureddin yahut Salahaddin'in izinden gidecek, bu meseleyi merkeze taşıyacak aktörler hala ortalarda görünmüyor. Kudüs fatihlerini ve Salahaddin'lerini arıyor. Yol haritasında ilk önce ümmetin kayan eksenini tamir etmek gerekiyor. Bu da çözümü müzakerelerde aramakta değil, İsrail'in anlayacağı dili keşfetmekle olacaktır. Madam ki İsrail tekliflere karşılık bile vermiyor ona kendi diliyle karşılık vermek gerekiyor. Ezeli bir kural ve hikmet şudur: Haklar verilmez, alınır. İslam dünyası, imani hakkını gayri Müslim ve işgalci olan İsrail'den dilenmeyecek belki bunu yeniden fetihle geri alacaktır. Bundan ötesi havanda su dövmektir. Nitekim şimdiye kadar yapılan budur.
*İsrail, Mescid-i Aksa ile ilgili planlarını 1967 yılında Doğu Kudüs'ün işgalinden beri adım adım icra etmektedir. İşte buna karşı 'tabi'e/seferberlik' düzenleyen yani seferber olan Filistinliler Aksa'yı korumak için kendilerini siper ediyorlar ve cemaat dalgalarını İsrail'in planlarına karşı siper ediyorlar. Bunun bir devamı olarak da mastabaları ihya ediyorlar ve sedirlerde ilim halkaları kuruyorlar. Mescid-i Aksa'nın böğründe Hasan el Benna'nın Salı Konuşmalarına benzer Salı Dersleri düzenliyorlar böylece Aksa'nın manevi tapusuna sahip çıkıyorlar. Bu mastabalar karanlığa karşı savaşta bir aydınlanma noktasını temsil ediyor. Karanlığa ışık tutup aydınlatıyor. Mastabalara katılan ilim talebelerinin sayısının üç bini bulduğu ifade ediliyor.
*Mescid-i Aksa baskınları ve infialler sonucunda tırmanan gerilimle birlikte Aksa kuşatılmış ve cemaatin mabede ulaşması engellenmiştir. Kimileri bu süreci anlamlandırma çabasıyla 1967 yılından beri ilk defa Mescid-i Aksa'nın kapatıldığını ve cemaatsiz bırakıldığını söylüyor. Televizyonlarda yayınlanan görüntülerde Aksa müezzininin tek başına ezan okuduğu görülüyor.
*Yahudiler bir biçimde Kudüs'teki Mescid-i Aksa ve Harem-i Şeriften kurtulmaya çalışıyorlar. Bundan dolayı da 1968 yılında Salahaddin Minberi olarak anılan esasında Nureddin Zengi minberi olan yapı fanatik Yahudiler tarafından yakılmıştır. Yahudiler oldu bittilerle minberi yaktıkları gibi aynı zamanda Mescid-i Aksa'yı da aynı şekilde benzeri yollarla ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Allah'ın lütfu keremiyle şimdiye kadar emellerine ulaşabilmiş değiller. Bununla birlikte mükerrer tecavüzleri ve baskınları dur durak bilmeden el'an devam etmektedir.
Mesih(Hz.İsa)'in Nüzulu
*Ben de diyorum ki yeni olaylar Mesih'in nüzul ve tecellisinin alamet ve ayak izleridir. Sizin kötümserliğiniz kadar benim iyimserliğim neden meşru olmasın?
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir
Âl-i İmran:20
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
İslam hakkında.
"İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak" Buhari-İman:1
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...