ŞEFAATE FARKLI BİR BAKIŞ: NAKLÎ VE AKLÎ DELİLLER

Takipçilerimizden gelen soru: -Hocam, bazı unvanlı kişiler “şefaat yoktur” diyorlar. Gerçekten şefaat yok mu? Şimdiye kadar şefaat vardır, diyenler hep yanlış mı söylemişler? Yoksa yanlış diyenler mi yanlış içindeler?


Vehbi Karakaş

vehbikarakas@hotmail.com

2020-01-24 16:27:37

Takipçilerimizden gelen soru:

-Hocam, bazı unvanlı kişiler "şefaat yoktur" diyorlar. Gerçekten şefaat yok mu? Şimdiye kadar şefaat vardır, diyenler hep yanlış mı söylemişler? Yoksa yanlış diyenler mi yanlış içindeler?

CEVAP:

Önce şefaatin ne olduğunu hatırlayalım: Şefaat, ahirette peygamberlerin ve kendilerine şefaat yetkisi verilen kimselerin, bir müminin günahlarının bağışlanması, ya da derecelerinin yükselmesi için, Allah'a yalvarmaları ve aracı olmaları,[1] demektir.

Tariften de anlaşıldığı gibi şefaatten yararlanmanın şartı, mümin olmak, mümin olarak ahirete gitmektir. Çünkü kâfire şefaat yok. Neden? Çünkü Kâfir, yaratıcısı olan Allah'ı tanımamıştır. Bütün cihan kâfiri kurtarmak için harekete geçse, iki dünya büyüklüğünde ki bir serveti fidye olarak verseler[2] yine onu ateşten, azaptan ve cehennemden kurtaramazlar. Onun için Allah: "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun. Ne yapın yapın Müslüman ölün"[3] buyurmuştur.

A-ŞEFAATİN VARLIĞINA NAKLÎ DELİLLER

Şefaati inkâr edenlerin, şefaatin yokluğuna delil olarak gösterdikleri ayetlerin[4] hepsi, şefaatin varlığına delildir. Mesela:

مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ

"Allah'ın izni olmadan Allah katında şefaat edecek olan kimmiş?"[5] buyuruyor Allah. Doğru. Allah'ın izni olmadan hiç kimse hiç kimseye şefaat edemez. Bu demektir ki, şefaat için bazı kimselere izin verilecek, bunlar da Allah'ın izni ile şefaat edeceklerdir. Yine Allah:

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ

 "(O gün) Rahmân'ın katında söz ve izin alandan başkasının şefaat hakkı olmayacaktır."[6]

يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً

"O gün -Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseler müstesna- şefaatin bir yararı olmaz"[7].

Yukarıdaki her iki ayet de ayan-beyan olarak şefaatin var ve hak olduğunu, aynı zamanda Allah'ın iznine bağlı bulunduğunu söylemektedir.

Yine şefaati inkâr edenlerin sımsıkı sarıldıkları ayetlerden biri de şu ayettir:

قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

"De ki: "Şefaat etme yetkisi bütünüyle Allah'a aittir; göklerin ve yerin hükümranlığı O'nun elindedir, sonunda kaçınılmaz olarak dönüp O'na varacaksınız."[8]

Bu ayet de şefaat yoktur, diyenlere değil, şefaat vardır ve haktır, diyenlere delildir. Çünkü bu ayetin üstündeki:

اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ

"Yoksa onlar kendilerine Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "O şefaatçiler hiçbir şeye güç yetiremez, hiçbir şeyi kavrayamaz olsalar da mı"[9] (siz onları şefaatçiler göreceksiniz?) ayetinden de anlaşıldığı gibi Allah Teâlâ, putlarını Allahtan başka şefaatçiler ve kurtarıcılar olarak gören müşriklere cevap vermiştir. Hâlbuki ne putlar kurtarıcıdır ne de onlardan şefaat bekleyen müşrikler kurtarılmaya layıktır. Peki, kurtarıcı kimdir? Kurtarıcı sadece Allah'tır. Bir de Allah'ın şefaat yetkisi verdiği kimseler.

Allah dilediğine şefaat etme izni ve yetkisini verir. Dilediğini de bu izin verdiklerinin duasıyla affeder yahut derecelerini yükseltir. Ne şefaat eden bunu kendinden bilir ne de şefaat edilen. Her ikisi de bilmektedir ki şefaat eden ve edilen olmak tamamen Allah'ın takdiri ve izniyledir.

Öyleyse şefaat putlardan, putların yerine konulanlardan değil, Allah'tan ve Allah'ın izin ve yetki verdiklerinden beklenir. Kimdir bu Allah'ın şefaate izin verdiği ve şefaate yetkili kıldığı kimseler? Şimdi onları görelim.

Şefaat etme yetkisi verilenler

Allah'ın şefaat yetkisi verdiği kimseler şunlardır:

1-Başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav). Peygamberimiz, Allah'ın lütuf edeceği en büyük şefaat makamı olan "Makam-ı Mahmud"un sahibidir. 2-Peygamberimizden başka bütün peygamberler. 3-Melekler, 4-Peygamber varisi ve peygamber ahlaklı âlimler, 5-Şehitler, 6-Sıddıklar (sâlih mü'minler), 6-Büluğ çağına ermeden, günahlara bulaşmadan vefat eden çocuklar, 7-Okudukları Kur'an'ın ahkâmına uyan ve Kur'an'ın ahlakını yaşayan hafızlar, 8-Kur'an'ın bizzat kendisi. Kur'an okuyucularına ve ahlakıyla ahlaklananlara şefaatçi olacak.[10] 9-Kâinat ve kâinatın içindeki her şey ya insana duacı olacak ya da davacı.

SORU: Allah Teâlâ'nın kendisi her şeye gücü yeterken, neden bazı kimselere şefaat yetkisi vermiştir? Şefaat kurumunun varlığındaki hikmet nedir?

CEVAP: Bir hikmeti Allahu a'lem şudur:

Allah sevdiği bazı kullarına şefaat etme yetkisi vermekle onların insanlar üzerindeki etkisini, yetkisini ve saygınlığını artırmak istemektedir. Buradaki hedef de toplumu sulh ve sükûna kavuşturmak, sosyal hayatta huzur ve güveni, karşılıklı sevgi ve saygıyı hâkim kılmaktır.

Sanki Allah şunu demek istemektedir: Benim şefaat yetkisi verdiğim kimseleri üzme. Onlar senin mahşerde şefaatçin olabilir. Bu dünyada kime ne tür bir iyilik ve yardımda bulunursan o senin ahirette şefaatçin olup cennete uçmana sebep olabilir. Kime ne tür bir zarar verirsen o da senin cehenneme düşmene sebep olabilir. Öyleyse:

1-Allah'ın şefaat yetkisi verdiği kimseleri incitme. 2-Peygamberleri incitme, onların ahlakına aykırı bir yol tutma. 3-Peygamberlerin varisi olan, Kur'an'ı ve Sünneti esas alan âlimleri incitme. 4-Melekleri incitme. 5-Kur'an'ı incitme. 6-Yaşlıları, özellikle de ananı-babanı incitme. 7-Yetimi-yoksulu, fukarayı-gurebayı incitme. 8-Şehitleri-velileri incitme. 9-Allah'a, Allah'ın dinine hizmete kendilerini adamış kimseleri incitme. 10-Nebatatı-hayvanatı, çevreyi incitme. 11-Çocukları incitme. 12-Özellikle eşini, kendi çocuklarını, komşunu, akrabanı incitme. İncitme ki Allah'ın izniyle bunların hepsinden sana gelecek olan şefaatten, duadan ve yardımdan mahrum kalmayasın. Ahirette onlara el açıp yalvarmaya mahkûm olmayasın.[11] Bir kediyi hapsedip açlıktan ölmesine sebep olan bir kadının bu yüzden cehenneme gittiğini,[12] susuz bir köpeğe ayakkabısıyla kuyudan su çekip suya doyuran günahkâr bir insanın bu amelinden ötürü cennete gittiğini[13] unutma.

B-ŞEFAATİN VARLIĞINA AKLÎ DELİLLER

1-Bir insanın elinin yetişmediği bir şeye kavuşmak için merdiven kullanması, bir menzile varmak için araç kullanması ne ise şefaat de odur.

2-Garip bir memlekete düştünüz. Adres bilmiyorsunuz, elinizde ne bir konum var ne de bir navigasyon. Yalnız, yapayalnızsınız. Pusulayı şaşırmışsınız. Menzilinize kavuşamıyorsunuz. Siz bu halde iken birden karşınıza biri çıkıyor. Bu kişi sizin elinizden tutuyor, en tehlikeli yerlerden ve geçitlerden geçiriyor, en güzel, en emniyetli yerlerde gezdiriyor, en güzel şekilde ağırlıyor, sizi menzilinize kavuşturuyor. İşte şefaat de budur. Ahirette, en sıkıntılı bir anda Peygamberimizin veya Peygamberimizin yetki alanı içinde Allah'ın diğer makbul ve şefaate yetkili kıldığı kullarının Allah'ın izniyle karşınıza çıkması, elinizden tutması, sizi menzilinize, cennete kavuşturmasıdır. Size gelen o şahıs da Allah tarafından gönderilmiş ve görevlendirilmiş bir şahıstır. Bu şahsın yaptığı işi şirk saymak aklın ve akıllı adamın işi değildir.

Şefaat yoktur deyip milletin itikadını bozanların bu inkârları, korkarım ki kendileri hakkında doğru olabilir. Yani şefaate ihtiyaç duydukları bir günde gerçekten de şefaatten mahrum kalabilirler. Bu akıbetten Allah'a sığınırız.

3-Yolda giderken bir kaza yaptınız. Kan kaybediyorsunuz. Oradan geçen bir sağlıkçının yardıma gelmesi, ilk müdahaleyi yapması, sizi hastahaneye ulaştırması ve sağlığa kavuşmanıza sebep olması şefaatten başka bir şey değildir. Allah, dünyadan ahirete imanla gitmiş, ama kusurlu ve günahkâr gitmiş kimselerin veya derecelerini yükseltmek istediği kullarının imdadına da şefaate yetkili kıldığı kullarını gönderecek, onları yüksek makamlara, Firdevs cennetlerine aldıracaktır. 

4-Allah, kâinatta her şeyi sebeplere bağlamış. Elma yapsın diye ağacı, bal yapsın diye arıyı, süt yapsın diye de ineği yaratmıştır. Elmanın, balın, sütün yapılmasını ve yaratılmasını, Allah'ı hesaba katmadan ağaca, arıya ve ineğe bağlayan müşrik olur, kâfir olur. Çünkü elma, bal ve süt bir şuurla, bir bilinçle yapılmaktadır. Hâlbuki ağaçta, arıda ve inekte bu bilinç, bu akıl yok. Pekiyi madem elmayı, balı ve sütü Allah yapıyor ve yaratıyorsa ağaç, arı ve inek gibi sebepler neyin nesidir? Bunlar niçin var edilmişlerdir?

Sebepler, Allah'ın askerleri, memurları ve hizmetçileridir. Ortakları ve yardımcıları değildir. Çünkü Allah birdir, ortağa ve yardımcıya muhtaç olmaz. Allah'ın sınırsız izzeti yani onuru ve büyüklüğü de sebeplerin varlığını ister.[14]

Şefaate de işte bu açıdan bakmak gerekmektedir. Allah bir kulunu dardan kurtarmak isterse bir başka kulunu devreye sokar. Ne kurtarılan onu kuldan bilmeli ne de kurtaran onu kendinden bilmelidir. "Yapan da, yaptıran da Allah'tır" demek gerekir. Böyle demek, Allah'ın birliğinin gereğidir. Bu işleri Allah'ın sebeplere yaptırması da Allah'ın sonsuz izzetinin (onurunun) ve büyüklüğünün gereğidir. Elmanın, balın ve sütün yapılmasını ve yaratılmasını Allah'a vermediniz mi işte o zaman elma gibi şuurla yapılmış bir ürünü akılsız ve şuursuz ağaca vermiş olursunuz. Plastik bir elma bile şuursuz veya kendi kendine yapılamazken, hakiki elma nasıl şuursuzluğun ürünü olabilir veya kendi kendine yapılmıştır, denilebilir?

Elma ağacı elma yememize, arı bal yememize, inek süt içmemize şefaatçi oluyor. Maharet inekte, arıda ve ağaçta değil; maharet ve marifet onları ve onların ürünlerini yaratan Allah'tadır.

Bütün hayırların Allah'ın elinde olduğunu bilerek bir insan: "Allahım, senin katında makbul ve mahbup şu kulların hürmetine beni bağışla, onları bana şefaatcı eyle" dese yanlış söylemiş olmaz. Böyle birini şirke düşmüş görmek ve göstermek imanla, insafla bağdaşmaz. Yaratıcının Allah olduğunu bilerek tavuktan yumurtayı, ağaçtan meyveyi beklemiyor muyuz? Allah'ın makbul ve mahbup kullarından dua ve şefaat beklemek de bunun gibi bir şey. Asıl şirk ve küfür, Yaratıcıyı hesaba katmadan yumurtanın ustasının tavuk, meyvenin ustasının ağaç olduğunu söylemek olur.

5-Namaz kılan müminler de birbirlerinin şefaatçisidir. Çünkü namaz kılan herkes, her namazın son rekâtında hem kendisine hem ana-babasına ve hem de bütün inananlara şöyle dua ediyor: "Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve bütün müminleri hesabın görüleceği mahşer gününde bağışla"[15] diyor. Zaten bundan önce okuduğumuz "Rabbena atina" duasında da bu anlamlar saklı. Orada da şöyle diyoruz: "Ey bizim Rabbimiz! Dünyada da ahirette de bize iyilik ve güzellik ver ve bizi cehennem ateşinden koru!"[16] Bu dualar da bir çeşit şefaattir.

Böylece Allah, bu dualarla yani bütün müminleri, bütün müminlere dua ettirmekte, hepsini birbirine şefaatçi, yardımcı yapmıştır.

Öyleyse her mümin bu kampanyaya katılmalı. Bu kampanyaya katılmanın birinci şartı da beş vakit namaz kılan bir mümin olmaktır. Namaz kılmayan, bu bağış kampanyasından yararlanamayacaktır. Allah'a ihtiyaç duymayanı Allah niye bağışlasın ki. Anadolu'da söylenen şu söz de bunu anlatıyor: "Ağlamayana meme yok". Yani namaz kılmayana, Allah'tan mağfiret ve cennet istemeyene de cennet yok.

Şefaati tamamen inkâr veya şefaate tamamen güvenmek Şefaati inkâr, haktan ve hakikatten sapmadır. Çünkü Şefaatin hak olduğunu anlatan onlarca ayet ve hadis vardır. Şefaati inkâr etmek nedenli büyük bir bid'at ve dalalet ise, şefaate güvenip yan gelip yatmak, farzları yapmamak, günah ve haramlardan uzak durmamak, günahlarına tevbe etmeden şundan-bundan şefaat beklemek de ayrı bir bidattir ve dalalettir. Denize düşmüş bir insan, boğulmaktan kurtulmak istiyorsa bir hamle yapıp kendisini kurtarmaya gelen helikopterin yukardan salıverdiği zincire tutunması gerekir. İşte günahlara bulaşmış bir kul da o günah denizinde boğulmaması için tevbe etmesi gerekmektedir. Tevbe kulun el kaldırması, Allah'ın şefaat yetkisi verdiği makbul kullar helikopter, bu makbul kulların şefaati de helikopterden uzatılan zincirdir. Kulun kendisine düşeni yapmadan helikoptere güvenmesi, şefaatten mahrum kalmasına ve boğulmasına sebep olur.

İşte kimse bu vahim sonla ve dehşetli sonuçla karşılaşmaması için Peygamberimiz, Allah'tan gelen "yakın akrabanı uyar"[17]talimatı üzerine yakınlarını toplamış:

-Ey Haşim oğulları, ey Muttalib oğulları, ey Peygamberin halası Safiyye, Canınızı cehennem ateşinden kurtarmaya bakın, (sizden gayret olmazsa, salih amel yapmaz, farzları işlemez, günahlardan uzak durmazsanız) ben sizi kurtaramam. Ey Peygamberin kızı Fatıma! Malımdan dilediğin şeyi iste vereyim, fakat Allah'ın azabından hiçbir şeyi senden def edemem."[18] Başın çaresine bak. Benim sizi kurtarabilmem için elinizi kaldırmanız, Allah'tan uzanan habl-i metine yani sağlam ipe, yani Kur'an'a sımsıkı tutunmanız gerekir. Allah, hiç birimizi Kur'an'dan, Kur'an'ın ahkâmından ve ahlakından yoksun bırakmasın; Peygamberimizin ahlakından ve şefaatinden mahrum eylemesin.

Dipnotlar

[1] Bkz. https://islamansiklopedisi. org.tr/sefaat

[2] Bkz. Maide, 5/36

[3] Al-i İmran, 3/102

[4] Onlardan bir kısmı için bkz. Bakara, 2/48,123; Şuara, 26/100-101; Müddessir, /42-48; Meryem, 19/86-87; Sebe, 34/23; Necm, 53/26; Tâhâ, 20/109; Necm, 23/26: Mümin, 40/18.

[5] Bakara, 2/255

[6] Meryem, 19/87

[7] Tâhâ, 20/109

[8] Zümer, 39/44

[9] Zümer, 39/43

[10] Daha geniş bilgi için bkz. https://www.islamveihsan.com/sefaat-nedir-kimlerin-sefaat-hakki-vardir.html

[11] Bkz. A'raf, 7/50

[12] Bkz. Buhari, Bed'ü'l-halk, 17

[13] Bkz. Müslim, Selam, 153

[14] Bu sözün orijinali şu: "İzzet ve azamet ister ki esbab dest-i kudret ola aklın nazarında:

Tevhid ve vahdet ister ki esbab ellerini çeksin tesir-i hakikiden." (RNK)

[15] İbrahim, 14/41

[16] Bakara, 2/201

[17] Şuara, 26/214

[18] Müslim, İman, 89 (348-351)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlancağınız şerefli bir yere yerleştiririz.

Nisâ, 31

GÜNÜN HADİSİ

Her kim, inanarak ve karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI