MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-25

Selefiler *Selefilerin bütün görüşleri isabetli midir, alınmaya değer midir? Bundan dolayı selefiler tasavvuf konusunda haksızlık yapıyor. Yöntem olarak tamamen karşı çıkıyorlar. Hâlbuki bütünüyle karşı çıkmaları zincirleme diğer alanlara, kelama ve diğer ilimlere de karşı çıkmayı gerektiriyor. Bu da meseleyi toptancılığa götürüyor. Onlar da bundan paylarını alıyorlar.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-02-14 15:26:22

Selefiler

*Selefilerin bütün görüşleri isabetli midir, alınmaya değer midir? Bundan dolayı selefiler tasavvuf konusunda haksızlık yapıyor. Yöntem olarak tamamen karşı çıkıyorlar. Hâlbuki bütünüyle karşı çıkmaları zincirleme diğer alanlara, kelama ve diğer ilimlere de karşı çıkmayı gerektiriyor. Bu da meseleyi toptancılığa götürüyor. Onlar da bundan paylarını alıyorlar. 

*Selefiler tarihi birikime bütünüyle karşı çıktıklarından diğer kesimler de kendi tarz ve metotlarına bütünüyle karşı çıkıyorlar. Haksız tutumları bu şekilde bumerang gibi geri dönüp kendilerini vurmuş oluyor. Böylece içten eleştirme imkanını kaybediyorlar.

*Selefiler kendilerini bidat üzerinden tanımlarlar, lakin kim bilir bidata karşı çıkarken nice bidat işler veya bulaşırlar.

*Daru'n Nedve mensuplarından Selman Nedvi, Selefilik akımının ve kavramının 1940-1950'li yılların ürünü oluğunu söylemektedir. Kasıtlı İslam'ı tahriften ziyade yanlış anlama üzerine kurulu bir anlayıştır. Kendisini İbni Teymiye ve İbnü'l Kayyım ve Muhammed Bin Abdulvehhab gibilerine nispet etmektedir. Böyle bir damar daima olmuş ve bazen Ehl-i hadis olarak anılmıştır.

*Son sıralarda Kaide ve türevlerinden yeni Haricilik olarak bahsedilmektedir. Kaide ve türevleri ise genelde Selefi anlayışına yaslanmaktadır. Geçişlidir. Lakin her selefi harici demek değildir. Haricilik eski bir akım olmasına rağmen akım ve eğilim olarak; toprağın altında yok olmadan çekirdek vaziyetinde kalmış, uygun ortamlar bulduğunda yeniden filiz vermiş ve intişar etmiştir. Yeşermesi için uygun ortam sosyal çevredir. Bu sosyal çevre, fotosentezidir. Bu da, İslam toplumlarının derin kargaşa ortamına yuvarlanmalarıdır. Fikri ve güvenlik boyutlarında bünyesine dağınıklık arız olmasıdır. Haricileşme, Kaide veya türevleriyle sınırlı değildir. Örgütten ziyade bir akımdır.

* Özel olarak Suriye ve Irak'ta ve genel olarak da İslam dünyasında Selefi akımın yükselişte olduğunu görüyoruz. Kainatta tesadüfe yer olmadığına göre bunun somut nedenleri olmalı. Birileri, İslam'ın karikatürünü temsil ettiklerinden dolayı bunların çıkışından memnun olabilir. Hatta bunları öne ve ileriye itebilir de. Bununla birlikte taban tutmalarını nasıl izah etmeli? Bunun izahı sosyal zeminde yatıyor. Boşluk hakiki sahipleri tarafından dolduramayınca, türediler sahayı kaplıyor.

*Gözümüzü kapattığımız gerçeklerden birisi şudur: Devrime ve gençlere sahip çıkmayan ve onların uğradıkları mezalimi görmeyen bazı geleneksel alimler, gençleri kendilerine ve tarzlarına yabancılaştırdılar. Selefiliği öne çıkaran gerçek budur. Yapmak zor yıkmak kolay olduğundan dolayı onların yıkıcı hatta nihilist felsefeleri ve hareketleri çabuk taban buluyor ve tutuyor. 

*Selefiler, muattıla (Mutezile)dolayısıyla tatil kavramını çok kullanır ve muhaliflerine isnat etmekten hoşlanırlar. Onlar da Mürcie gibi siyasi alanı ve ahkam alanını da tatil ediyorlar. Dolayısıyla en azından siyasette ve hukukta muattıla haline geliyorlar.

*Laiklik dinler arasında ateşkesi, birlikte yaşamayı öngörürken, Selefilik de daha ziyade ameli mezhepler arasında çekişmeyi bitirme adına, taassubu körleme adına çıktı ama aslında tam tersine bir işlev gördü. Dikotomi cereyanlarına bir yenisini ekledi. Laiklerin arayı bulma iddiaları yanlış çıktığı gibi, Selefilerin iddiaları da çuvallamıştır. İhtilafları daraltmak yerine genişletmişlerdir. Taassubu körlemek adına taraftarları İbni Teymiye adına yeni taassup alanları üretmişlerdir. 

*Selefilik meselesi geniş yelpazeli bir konudur. Selefiliğin içinde de başka selefilikler vardır. Toptancılık yapmaktan sakınırım. Ama genel olarak bu ekole karşı mesafeli durduğumu söylemeliyim. 

*Selefiliğin kaynaklarını da hasretmek mümkün değildir. Protestanlık gibi doğrudan Kitap'a muhataptır. Kur'an ve Sünnetin dışında geniş bir yelpazesi de vardır. Hanbelilikte içtihat kapısı açık olduğundan dolayı Selefiler tutucu oldukları kadar bu tutuculuk içinde bir çeşitlilik veya esnekliğe haizdirler. Tutuculukları veya taassupları illa da muhafazakarlık anlamına gelmiyor. 

*Selefililik anlayışının yelpazesi oldukça geniştir. Genel olarak devlet Selefiliği (ulu'l emre itaata indirgenen Selefilik), ve ilmi Selefilik ve cihatçı Selefilik kısımlarına ayrılıyorlar. Bu kategorilerin içinde de farklılaşmalar var. Devlet Selefiliği en katı şekliyle Camiyye olarak anılıyor. Bunlar devletin çizgisinde olmayan herkesi dalalet içinde sayıyorlar.

*Devlet selefiliğinin dışında bir de ilmi Selefilik olarak anılan cenah vardır. Bunları da Nasirüddin Elbani ve bazı selefi alimleri temsil etmektedir.

*Selefilik geniş bir yelpazedir. Kimi zaman geleneğin dışında yeni açılımlar arayanlara da selefiler adı verilmiştir. Reformcu Selefilik, 19'uncu yüzyılın popüler akımları arasındadır. Belki de başka bir isim bulunamadığından dolayı bu isim üzerlerinde kalmıştır. Irak'ta büyük müfessir Mahmut Alusi'nin oğlu Numan Alusi , İbni Hacerel el Heytemi karşısında İbni Teymiye'yi savunduğundan dolayı selefi sayılmıştır. Onu tam selefi saymak mümkün değildir. Şam'da Behçet el Bitar, Cemaleddin Kasımi, Mısır'da Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Fas'ta Allal el Fasi ve Cezayir'de Abdulhamid Bin Badis gibiler reformcu selefiler arasında sayılabilirler. Bununla birlikte yelpazeleri çok geniştir ve onları bir akım ve çatı içinde değerlendirmek adeta imkansızdır.

*Gelenekçi selefiler ile devrimci selefiler arasında tartışmanın mahiyeti şu noktada düğümleniyor: İbni Teymiye'yi kim daha doğru anlıyor? Kim daha yetkin temsil ediyor?

*Cenevre II müzakereleri öncesinde İran dışişleri Bakanı Zarif ile görüşen Beşşar Esat küresel anlamda en büyük tehlikenin Selefilik olduğunu söylemiştir. Çeçen direnişi sırasında da bunu Ruslar söylüyordu. Hatta Selefiliğin BM tarafından yasaklanmasını ve cezalandırılmasını istemiştir. Küresel hedef olma durumunu Vehhabilik üzerinden küresel ittifaka dönüştürüyor. Siyasi bir sihirbaz olarak şapkadan tavşan çıkarmakta üzerine yok. Sünnilik meselesi olunca akan sular duruyor.

*Hiçbir anlayış tamamen yok olmuyor. Çekirdek halinde uyanacağı günü beklemektedir. Ve bazen bu çekirdek başka bünyelerde uyanmakta ve yeniden dirilmektedir. Yeni bir kalıp ve suret giymektedir. Günümüzde Selefilik doğrudan Hariciliği temsil etmese de, en uygun bünye yine de onun bünyesidir. En fazla geçişli olan iki anlayıştır. Lakin Selefilik tek bir anlayıştan ibaret değildir ve tamamen Hariciliği ona hasretmek de yanlış olur. 

*Muhammed Said Ramazan el Buti ve diğer ehl-i ilmin beyan ettiği gibi Selefilik diye bir mezhep yoktur. Uydurmadır. Sadece Selefe öykünmedir. Selef adına bir iddia ve yöntem ihdasıdır.

*Mustafa Çağrıcı'nın akait mezhepleri arasında Selefiliği sayması yanlıştır. Lakin Eş'ari veya Maturidi öncesinde Müslümanların ve eslafın akaitte mezhebi ne idi sorusunun cevabı Selefilik olabilir mi? Onların anlayışına saf bir biçimde erken Eş'arilik ve Maturidilik olarak da anılabilir. Veya Maturidilik ve Eş'arilik kelam araçlarıyla donanmış halef anlayışı olarak tanımlanabilir. Selefin anlayışı ise kelam araçlarından arınmış saf Sünniliktir. Selefin elbette bir akait anlayışı vardı ama bunu Selefilik olarak ifade etmek yanlıştır.

*Günümüzde Şia ve Selefilik akımları İslam ümmeti içinde kargaşayı körüklemektedir. Şia tarih boyunca rafizilik ( infiratçılık/retçilik) ile anılırken günümüzde Selefilik de en azından bazı kolları itibarıyla Haricilik ile birlikte anılmaktadır. Haricilikle en fazla geçişli anlayış Selefiliktir. Şöyle bir tespit yanlış olmaz: Mezhepler veya meşrepler arasında günümüz Hariciliğine en yakın duran ekol selefilerdir. Lakin bu ifadeyi tamim etmeden kullanmalıyız. Zira selefiler arasında ifrat ve tefrit akımları olduğu gibi haddi vasatı temsil edenler de vardır. Günümüzde ifrat ve tefrit arasında itidal çizgisini temsil edenler eksik değildir.

*Selefiliğin tefrit basamaklarından birisi devlet selefiliğidir. Son sıralarda devlet selefiliği özel bir isimle 'Camiye' olarak anılmaktadır. İfrat basamağını temsil edenler de günümüzde özellikle IŞİD tarzı hareketlerdir. Devlet selefiliği son sıralarda bazı yönleriyle liberalizm dalgasına kapılmıştır. Tefrit halini temsil etmektedir. IŞİD gibi ifrat halini temsil eden ve Haricilik damarına yatkın selefilik türleri ve akımları da var. Bir de ifrat ve tefrit arasında dengede duran Selefi isimler bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı sülüken sufi bile sayılabilirler. Emced Zehavi'nin hocalarından Gulam Resul Hindi bu isimlerden birisidir. Dini anlayışında selefi olmasına rağmen yaşantısında ya da seyri sülükünde sufidir( Kane'ş Şeyh Gulam Selefiyyen; sufiyyessülük/ el İmam Emced İbni Muhammed Said ez Zehavi: Fakihu'l Irakeyn ve l Alemi'l İslami, İslam Düşüncesi Enstitüsü Yayınları, Kazım Ahmet Nasır el Meşayıhi, s: 96) Anlayışı selefi hali ise sufidir.

*Günümüzde devlet veya ulusalcı selefiliğin hamiliğini Suudi Arabistan üstlenmiştir. Şiiliğin hamiliğini de İran! Hal ve harekâtında ve söyleminde siyasal İslam'a karşı olan bu tarz selefilik, ulusalcı selefiliktir. Bunlar Türkiye'de 'ulu'l emirci' yani devlet dini anlayışını temsil eden Zekeriya Beyaz gibilerine tekabül etmektedir ve onlarla aynı dili kullanmakta ve aynı refleksi paylaşmaktadır. Muhaliflerini tekfircilikle suçlamalarına rağmen kendileri tekfircidirler. Mesela Zekeriya Beyaz'ın Nurcularla ilgili yargısı böyledir. Bu yargıyı Nida Armaner gibilerinden tevarüs etmiştir. Nurcululuk hakkında iki görüş olduğunu söylemektedir. Birine göre içkindir diğerine göre de haricidir. Yani birine göre İslam içi diğerine göre de İslam dışıdır. 'Bir görüşe göre onlar İslam dışıdır' derken aslında Beyaz gibiler kendilerini kastediyorlar. Buna mukabil, Mısır'da Suudi Arabistan paralelinde hareket eden ve Mısır'ın paraleli olan Nur hareketi de Müslüman Kardeşlerin başkalarını tekfir ettiğini ileri sürmekte ve buna mukabil kendisi onları tekfir etmekte veya Haricilikle damgalamaktadır (http://www. islammemo.cc/akhbar/locals-egypt/2014/05/05/199126.html .

*Selefiliğin İslam alemine en büyük hediyeleri taşlaşmayı veya donukluğu kırma adına (cumud) tekfir ve hilafiyat alanını kaşıma ve genişletmeleridir. Suudi Arabistan eliyle yürütülmekte olan devlet selefiliği de yıllarca bunu yapmıştır.

*Merhum Sadreddin Yüksel Hoca da Suudluların hilafiyatı kaşımalarından dolayı rahatsızdır. Sadece hilafiyatı kaşımakla kalmazlar, onun misyonerliğini de yaparlar. Vehhabi düşüncesini ve kitaplarını terviç etmeleri üzerine kendisine kadar ulaştırılan bu yayınlarla alakalı dönemin Suudi Arabistan Türkiye Eğitim Ataşesi Muhammed Abdulaziz'e bundan geri durmaları için bir ikaz ve nasihat mektubu kaleme alır. Bu çabaların Müslümanlar arasında ülfeti değil yabancılaşma ve kavgayı körükleyeceğini ihtar eder (Vuslat dergisi Aralık 2013, s: 9). O gündür bugündür kımıldadıkları veya fazla bir mesafe aldıkları da söylenemez.

*Selefilik kendi içinde birçok kola ayrılıyor. Selefilik akımı, ekolü içinde ayrı dünyalar barınıyor. Reformcu ve liberal selefileri anmazsak Selefilik genel değerlendirmede kabaca üç ekole ayrılabilir. Bunlardan birisi günümüzde Camiye akımına tekabül etmektedir. Çıkış tarihi, küresel cihat hareketi olarak anılan Kaide'nin teşekkül ettiği devreye denk gelir. Kimileri onu Kaide'nin panzehiri olarak kurgulamış olmalıdır. 1991 yılında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'ten atılması için Körfez'e yabancı asker getirilmesi ve yığınağı sırasında Suudi uleması çekincelidir. Mümkün mertebe içlerinde biriken öfkeyi kontrol etseler de dışa vurmaktan da kendini alamazlar. Sefer Havali gibi niceleri Körfez'e yabancı asker celbine şiddetle karşı çıkar. O sıralarda İçişleri Bakanı Nayif Abdülaziz veya istihbarat, rejimin yaptıklarına mazeret bulacak bir fırka peşinde gezinmekte ve dolanmaktadır. Bundan dolayı tenkitçi ve kritikçi ulemaya karşı bir set ve bariyer olarak 'Camiye' isminde bir grubu türetirler. Adeta istihbarat kuluçkalarında yetiştirirler. Ne de olsa danışmanları Mısırlı eski içişleri bakanı Zeki Bedr veya emsalidir. Bu Camiye adıyla anılan tayfa 1411 ve 1412 yıllarında Medine-i Münevvere'de teşekkül eder. Fikri bir hareket olarak yönetimin bütün yaptıklarını aklar, ona siper olur ve düşmanlarına karşı da amansız bir hasımdır. Müstakil fikir beyan eden ulemayı sindirmeye çalışır. Tam bir mazeretçi gruptur ( el fukaha el müberriratiyye). Kurucusu aslen Habeşli olan Muhammed Eman el Cami'dir. Medine İslam Üniversitesinde akide bölümü hocasıdır. Birkaç yıl önce vefat eden Cami tam bir kontra Cüheyman'dır. Cüheyman Uteybi, Kabe baskınında baş aktör olan şahsiyettir. Bilahare Camiye grubunun teorisyenliğini aynı üniversitede hadis hocası olan Rebii Bin Hadi ed Medheli devralmıştır.

*Devlet selefiliğinin özelinde yer alan Camiye hareketi bunlardan birisidir. Kimilerine göre bunlar Selefilik içinde Mürcie bir damarı temsil etmektedir. Mısır'da bu nevzuhur Selefi akımı Üsame Kusi, Talat Zekran, Mahmut Lutfi, Muhammed Said Raslan, Ebubekir Mahir İbni Atiyye gibi isimler temsil eder.

*İkinci akım ise genellikle İlmi Selefilik olarak anılmaktadır. Bu akım kendisini ilme vakfetmiş olup genellikle siyasi ve cihadı konulara girmemektedir. Nasürüddin Elbani ve Ali Halebî ve benzerlerini kapsamaktadır. Siyasetten uzak kaldıkları veya durdukları için devlet selefiliği tarafından da kısmen benimsenmektedir. Camiye ile geçişli sayılırlar. Bu nedenden olsa gerek İbni Useymin gibi Suudi Arabistanlı gelenekçi ve klasik âlimler, hareket ve siyasi çizgiyi temsil eden Selman Avde ve Sefer Havali veya Muhammed Kutup gibilerinin kitaplarının okunmamasını tavsiye ederken aksine Nasirüddin Elbani'nin okunmasını salık vermiştir. Bu akım siyasete mesafeli bir tutum takınmaktadır. Bununla birlikte zaman zaman siyasetçiler tarafından kullanılmaktadırlar. Dinin ibadet boyutuyla ilgilenmektedir. Siyasi ve hukuki veya içtimai anlamda merkeze, ulu'l emre itaatı ve onun tercihlerini koymaktadır. Mısırlı Muhammed Hassan kimseler bu tarz selefiliğe örnek olarak verilebilecek şahsiyetle arasındadır. Bunların bir kısmı münhasıran davet boyutuyla ilgilenmektedir. Bu kesimlerin devlet ricaliyle temasları olsa da din veya İslam adına bir talepleri bulunmuyor. İlmi Selefiliğin en önemli özelliklerinden birisi kendilerini hadis ilmine vakfetmeleridir.

*Günümüzde ilgi odağı olan üçüncü akım ise cihatçı selefilerdir. Batı basını bunları 'cihadistler' yaftası ile damgalamaktadır. Bunlar örgüt anlamında bir çok kola ayrılsa da burada bahse konu olan hareket veya örgüt İslami Devlet olarak anılan popüler ismiyle IŞİD'dir ( Irak Şam İslam Devleti). 

*Elbette bu ekollerin dışında da Selefi akımları saymak mümkündür. Selefilik geniş bir yelpazedir. Kimi zaman geleneğin dışında yeni açılımlar arayanlara da selefiler adı verilmiştir. Reformcu Selefilik, 19'uncu yüzyılın popüler akımları arasındadır. Belki de başka bir isim bulunamadığından dolayı bu isim üzerlerinde kalmıştır.

*Selefilik genellikle üç şıkta ele alınmaktadır. Cihadcı Selefilik, İlmi Selefilik ve Siyasi Selefilik.

*Siyasi Selefilik kısmen Batı Afrika ülkelerinde faaliyet göstermiştir. Fas Adalet ve Kalkınma Partisi bir yönüyle İbni Teymiye'den aldığı referansla alacalı siyasi atmosfere katılmıştır. İbni Teymiye'nin görüşlerinden meşruiyet devşirmiştir. Bununla birlikte, bu hareketlerin selefiliği tartışmalı olmasının yanında Arap Baharına da takaddüm etmiştir. milatları Arap baharı değildir. Arap Baharı gölgesinde yeşeren siyasal Selefi hareketler ise baharın kışa döndürülmesiyle birlikte zeminlerini kaybettiler. Al Masriyyun gazetesinde yayınlanan 'Selefiler: Davetten geldik ona dönüyoruz' başlıklı haberde, Arap Baharıyla birlikte camiden çıkan Selefilerin yeniden camiye döndükleri ifade ediliyor

*Siyasi Selefiler Arap Baharı ile birlikte boylarının ölçüsünü aldılar ve hazır olmadıkları ve daha doğrusu kendilerine uymayan alanı terk ettiler. Bunun iki sonucu olabilir. Siyasi Selefiliğin yerini İlmi Selefilik veya Cihatçı Selefilik doldurabilir. İlmi Selefiliğin alt kollarından birisi de Camiye türü hareketlerdir. Bunların en büyük düşmanı siyasi İslami hareketlerdir. Camiye hareketinin Mısır kolunun tanınmış davetçilerinden Muhammed Said Raslan'ın yaptığı gibi. Bunlar, 'devleti ele geçirmek' yerine mevcut yapıyı veya devleti kutsayan hareketler. Bu da başka bir sapmadır.

*Bu konu etrafında taze yazı yazanlardan birisi de et Tihami Mecuri'nin Echorouk adlı Cezayir gazetesinde yazmış olduğu ' Selefi akım ve fıkhi ekoller (ttp://www.echoroukonline.com/ara/articles/232337.html) başlıklı mühim yazıdır. Bu yazısında et Tihami Mecuri, Selefiliğin çıkış amacına ters düştüğünü ve kendi iddialarını tekzip ettiğini ifade ediyor. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Ümmeti tek bir anlayışta birleştirmek adıyla ortaya çıkmış lakin zamanla bir klik veya ümmetle zıtlaşan akımlardan birisi haline gelmiştir. Tecdit adıyla ve bidatı yok etmek davasıyla yol alan Selefilik zamanla ümmetin karşılaştığı en zor meselelerden birisi haline gelmiştir. Et Tihami Mecuri mühim bir tanımda bulunmakta ve Vehhabiliğin asla dönme iddiasında kültürel bir devrim olduğunu ifade etmektedir. Kültürel devrim ifadesi mühim bir tanımdır. Bu ifade bize Çin'de aralarında Mao'nun dul eşinin de yer aldığı Dörtlü Çete'nin Mao'dan sonra giriştiği kültürel devrimi hatırlatmaktadır. Bu devrim kurutucu olmuş ve kültür adına ne varsa kurutmuştur. Adeta sam yeli etkisi meydana getirmiş ve geçtiği mekânları keenlem yekün (bir varmış bir lokmuş) haline getirmiştir.

*Selefilik veya onun atası olarak kabul edilen Vehhabilik kaş yapayım derken göz çıkarma davasıdır. Hiç haklı yönü yok mu sorusunun cevabı ise şudur. Bediüzzaman'ın dediği gibi, her batıl davanın da istinat ettiği bir dane-i hakikat vardır. Her batıl meslekte bir dane-i hakikat bulunur. Komünistler davalarında hepten haksız sayılırlar mı? İnsan veya toplumlar istemiş olsalar da her hallerinde ideali temsil edemezler. Mutlaka açık verirler. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Et Tihami Mecuri'nin beyan ettiği gibi sekterizmi yani mezhepçiliği ortadan kaldırma adına harekete geçen Vehhabilik buna yapamadığı gibi aynı zamanda keskin bir yeni sekterizm üretmiştir. Geldiği nokta tekfirleşmek, ümmet çatısı altında bulunduğu yerlerde kargaşa üretmektir. Sahabe dönemini yeniden üretme noktasındaki iddiaları slogan, isim bazında kalmıştır. Varlığını haklı çıkaracak hiçbir şey yapamamıştır. Sözün özü şudur: Çözüm için yola çıktılar ek sorun ürettiler ya da sorun haline geldiler. Durum Ziya Paşa'nın tasvir ettiği düzeydedir: "Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat! Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde!" Maalesef bütün pozitif ve müspet iddialarına rağmen Selefilik de Şia ile birlikte büyük çapta ümmetle zıtlaşan dikotomik akımlardan ve hareketlerden birisi olmuştur.

Sevgililer Günü

*Günümüzde insanlar birbirini manevi hasletler için değil, çıkar için veya bedenleri için seviyorlar. Manevi güzellik olmadığından da birbirlerine arkalarını dönmeden ihanet ediyorlar. Birbirlerini maddi sermaye olarak kullanıyorlar. Bu nedenle Valentine's Day olarak anılan Sevgililer Günü, ten zevkine matuf veya hedonist ve paganist bir bayramdır. Derinliği olmayan uyduruk bir gündür.

*Sevgililer günü sevgiyi bedene indirgediğinden dolayı kimileri bu güne fuhşiyat günü de demektedir. Kimileri de bu güne 'zinakarlar günü' demeyi yeğlemektedir. Hiçbir hukuki bağla hatta manevi bağla bağlı olmadan karşı cinslerin bugünde bir araya gelmelerine başka ne anlam verilebilir ki! 

*Muhammed Bin Hasan el Merihi, Sevgililer Günü ile alakalı da şunları söylemektedir: " Bizim sahamıza atılan bayramların en sonuncusu ise sevgililer günü veya bayramıdır. Bihakkın sevgililer günü fahişeler bayramıdır. Zira helal bağla bağlı olmayan karşı cinsler, haram bağlantı altında buluşmaktadır. Bu sözde bayram ve sağladığı buluşma fuhuş ve rezilliğe götüren bir köprüdür. Şeytanın ortaklığına açık bir buluşma şeklidir." Bu hüküm cümleleri Sevgililer Gününe itibar edenlerin hoşuna gitmeyecektir. Neden? Hüküm yanlış olduğundan dolayı mı yoksa hüküm doğru olduğu halde nefsin hesabına gelmediğinden midir?

*Biz ten zevkinin esiri değiliz. Ten bittiğinde sevgiden eser kalmayacak mıdır? Hatta günümüzde ten bitmeden sevgi bitiyor. Sevginin kısalığı Sevgililer Gününe bile sığmıyor, dayanmıyor! Dolayısıyla bugüne sevgililer günü denmesi bir tezattır. Sevgi ile aldatma günü dense muvafıktır, uygundur. Ahlak adına kırılmalara neden olmakta ve haya duygusunu zedelemektedir. İnsanın safi duygularını köreltmektedir. Altı boş, sahtecilik ve aldatmadır.

*Kur'an'da bir ifade var. 'Şehide şahidun min ehlihi' diye bir ibare var. İçeriden tanık olanlar, tanıklık edenler anlamındadır. İçeriden tanıklardan birisi olan Aşkın Nur Yengi adlı sanatçı, münhasıran sevgililer gününe özel olmasa da günümüzde kemiyetin ve tenperestliğin egemen olduğuna parmak basmaktadır. Bakın ne diyor: Artık eski aşklar yok. İlişkiler var. O yüzden eskisi gibi şarkılar yapılmıyor… Sevgi günümüzdeki gibi kavuşmanın tüketilmesi değil, kavuşamamaktır. Özlemektir, iç geçirmek ve çekerek olgunlaşmaktır. Yoksa insan bedeninin gayyasına veya kuyusuna düşer, hapsolur. Sevgililer gününde olduğu gibi. Bizi Valentine's Day/ günü değil Allah'ın gölgeliği buluştursun. İvazsız garazsız sevgileri sonsuza dek yudumlamak ümidiyle.

Sırplar

*Sırplar gibi Yahudiler de kitap ve kütüphane yıkmaya meraklıdır. Sırplar Bosna'ya tarumar ederken ve yıkıp yakarken, Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesini de kundaklamışlardır. Kütüphanede çok sayıda mahtut ve yazma eser de bulunmaktadır.

Siyonizm

*Yahudiler de Avrupa'da ulus devletçiliğin gelişim seyri üzerine din milliyetçiliğine sapmıştır. Bundan dolayı dini revizyonizme gitmiştir. İsrail'in kuruluşu ve varlığı otantik bir din anlayışını temsil etmez. İşte Neturei Karta gibi İsrail'e ve Siyonizm'e muhalefet eden Yahudi dindar kitleler bu muhalefetlerini bu zaviyeden yapıyorlar. Siyonizm, Yahudilik adına üretilmiş bir din milliyetçiliğidir. Kurucuların yarısı dinsiz olmalarına rağmen din devleti olarak algılanmaktadır!

*Arap tarafından İsrail basınını yakından takip edenlerden Salih En-Naami bir makalesini Nazizm ile Siyonizmin flörtüne daha doğrusu dansına ayırmıştır. Düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımıyla hareket ediyorlar. Hepimizin ve dünyanın işi zor. 

*Westphalia Barışından sonra Batı sistemi Beynelmilel Yahudiliğin ( akabinde Siyonizm olmuştur) tesirlerine maruz kalmıştır. Referans sistemi altüst olmuştur.

*Birinci Dünya Savaşından sonra da yani Osmanlı'nın yıkılmasıyla birlikte İslam dünyasının sınırları da Siyonizm'e geçirgen hale gelmiştir. Şerif Hüseyin'in oğullarından Faysal'ın Yahudilere "amca çocukları" demesi Martin Luther'in Yahudileri "büyük ağabey" olarak tanımlamasına benzer. Carter da Camp David Antlaşmasıyla düşman amca çocuklarını barıştırmaya çabalamıştır.

*Siyonizm, geri kalan ekseri Yahudileri iğfal etmiş ve ayartmıştır. İsrail bu manada Deccal'ı ve Deccalizmi temsil etmektedir. Zira ekseri Yahudilerin Deccal'a tabi olacakları haber verilmektedir. Gerçekten de Yahudilerin ekserisi Siyonizm'e teslim olmuştur. Teslim olmayanlar ise Müslümanlarla omuz omuza ihkak-ı hakta bulunuyor. Siyonizm, dine aykırı bir yöntemle dindarlık iddiasındadır. Yani bidat yolla dindarlık taslamaktır. Naturei Karta gibi gruplar da bundan dolayı temelden ve göbekten İsrail'e karşı çıkıyorlar.

*Naturei Karta, Museviliği yani dini ve Musa'yı temsil ederken, Siyonizm ise sahte Peygamber Theodor Herzl'i temsil ediyor. Siyonistler Yahudi ümmetini millet ve ırk yapmışlardır. Bu nedenle de Siyonizm Avrupa ırkçılığına karşı bir aksu'l amel ve reaksiyondur. Bidat yöntemidir. Ondan sağlıklı sonuçlar beklenemez. Şia ve Hariciliğin hareketten mezhebe ve mezhepten harekete büründüğünü ve istihale sürecini hatırladığımızda bunu rahatlıkla Musevilik ve Siyonizm'e de uyarlayabiliriz

*Siyonizm, Avrupa'da durumdan vazife çıkartarak, arabayı atın önüne koymuş ve Mesih zuhur etmeden evvel ( Davud soyundan beklenen İsrail kralı) Arz-ı Mev'ud'a dönmüştür. Aynı süreci İran'da Ayetullah Humeyni izlemiştir.

*Naturei Karta sonuçta inanç ve eylem bazında Siyonistlerin temiz olmadıklarından Kudüs'ten atılacaklarını ifade etmektedir. Musevilikte Kudüs paktır ve onu kimse uzun boylu kirletemez ve pak şehir günahkarları böğründen atar. Naturei Karta cemaatinden Haham Yisroel Dovid Weiss Kudüs'ün pak şehir olduğunu ve pak ve muttaki olmayanları yani Siyonistleri püskürteceğini söylemiştir (http://www.alwasatnews.com/918/news/read/453107/1.html ). Aynı ifadeler İslam geleneğinde ve hadis literatüründe Medine-i Münevvere için söylenmiştir. Medine'nin körük gibi olduğu, demirin körükle talaşlarını attığı gibi kirlileri atacağını haber vermiştir ( Hiye'l Medinetü tenfi'n nase kema yenfi el kiyru habese'l hadidi/Buhari hadis: 1871).

*Kaderin cilvesine bakın: Siyasal İslam diye Müslüman Kardeşler ve Hamas'a karşı çıkanlar siyasal Yahudilik olan Siyonizm'e sarılıyorlar. Onunla ittifak ediyorlar. Sisi ve Körfez liderleri ve Birleşik Arap Emirlikleri bu hususta rekor kırıyor. Halbuki siyasal Yahudiliği veya proje Museviliği reddeden Naturei Karta gibi organik Yahudiler, Hamas ile birlikte siyasal Yahudiliğe karşı ortak cephede buluşuyorlar. Siyasal İslam'a karşı olduklarını söyleyenler tarihin garip cilvesi siyasal Musevilikle aynı dalga boyuna geldiler ve omuz omuza verdiler. Şüphesiz akıbetleri de aynı olacaktır.

*İkinci Dünya Savaşında ise Nazilerden yararlanmayı seçmişler. Hem bir taraftan Nazilere karşı dünyayı kışkırtmışlar hem de içeride Nazilerle Yahudi nüfusunu Filistin'e transfer etmek için gizli ve dolambaçlı yollarla işbirliği (muvazaa) yapmışlardır. Naziler ve Holokost denklemi üzerinden Avrupa'da emniyetini kaybeden Yahudi halkını Filistin'e çekmişlerdir. Ardından da burada Nazileri aratmayan ırk esasına dayalı Deccalımsı bir rejim geliştirmişlerdir. Eski Güney Afrika ırkçı beyaz azınlık rejimi beyazları yüceltirken, İsrail sadece Yahudileri yücelten bir rejim kurmuştur.

*Nazileri günah keçisi yaptılar. Bir taraftan Nazilerle ilgili propagandalarını aksatmadan sürdürerek bunun üzerinden yaptıklarına meşruiyet üretirken diğer taraftan da Nazi kalıntılarının korkulu rüyası haline gelmiş ve yaşayan Nazilere yönelik sürek avı başlatmıştır. Savaştan sonra Latin Amerika ülkelerine kaçan Naziler enselerinde Siyonistlerin soluğunu hissetmiştir. Nazi takibi ve avı üzerinden İsrail caydırıcılık vasfı kazanmaya çalışmıştır. Lakin yöntemleri Nazi yöntemidir. Nazilerin ırkçı hastalığını kapmış ve bu hastalıklı ruh halini yaşadığı topraklara yansıtmıştır. 

* Bugün devran tersine dönüyor. Sihir sihirbazını vuruyor. Siyonistlerin Nazi avcılığı 'Nazi Hunter/s' kalıbıyla ve kavramıyla ünlenmiştir. Avladıkları Nazi kalıntılarıyla büyük reklam yapmışlar, emsalleri için caydırıcı olmuşlardır. Avladıkları en büyük Nazi kalıntılarından birisi Nazi ileri gelenlerinden Adolf Eichmann olmuş ve onu filmleri aratmayan bir şekilde, saklandığı yerden alarak Tel Aviv'e getirmişlerdir.

*Bu yeni dönem Nazi avcılığından Siyonist avcılığa geçişi temsil etmektedir. 'Ava giden avlanır' misali geçmişte şaşalı bir biçimde Nazi avcılığına çıkanlar şimdi en azından nazari olarak avlanma aşamasına gelmişlerdir. Bundan sonraki dönem Yahudi mezalimini belgelendirme ve cezalandırmak için peşine düşme dönemi olacaktır. Bunun için yapılması gereken bazı faaliyetler var. Bu faaliyetlerden birisi mezalim dosyaları hazırlamak ve Siyonizm'in Kara Kitabını çıkarmaktır. Buna dair elde yeteri kadar belge var. Sözgelimi Yahudi liderleri yaptıkları alçaklıkları övgü babından itiraf ediyorlar. İsrail ekonomi bakanı Naftali Bennett merdi Kıpti gibi şecaat arz ederken sirkatini söylemiş ve asker olarak celp altında iken birçok Filistinliyi öldürdüğünü itiraf etmiştir. Kendi itirafları esas alınarak Adolf Eichmann'a yapıldığı gibi ensesine binilebilinir. Onun gibi yüzlercesi ve binlercesi var. Komünizmin Kara Kitabı gibi öncelikli olarak Siyonizm'in Kara Kitabını çıkarmak gerekiyor. Ondan sonra da bir kara liste veya ABD'nin Irak işgali sırasında olduğu gibi arananlar listesi yayınlamak ve imkân buldukça bunları avlamak ve uluslararası veya ihtisas mahkemelerinin önüne çıkarmak yerinde olur. Öncelikli olarak Siyonizm'in kaynağını kurutmak gerekir. Bundan dolayı, mezalime destek veren yerli ve yabancı yazar-çizer de kara listeye alınmalı ve mezalime payanda olmalarına; gözlerini açmalarına imkân verilmemelidir.

*Siyonizm ırkçılıktır, hastalıktır ve Filistin halkına karşı soykırım işlemektedir. Çözüm Siyonist yapının ortadan kaldırılmasıdır. Bu Siyonist devlet Yehova veya peygamberlerin devleti değil, beşerin ürettiği ve onun ipine bağlı bir devlettir. Er geç zail olacaktır. Kur'an onların sue azapla cezalandırılacağını beyan ederken Yahudilerin Müslümanlara yönelik mezaliminin de 'illa ezan' yani eza-cefadan ibaret kalacağını ve onun sınırlarını aşmayacağını beyan etmektedir. Çözüm, Yahudi aleyhtarlığı değil ama hepimizin anti Siyonist olmasından geçmektedir. Dünya bu musibetten ancak böyle sıyrılır.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın.

Fâtır, 5

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.

Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI