NUR’UN MÜTEVAZI ÇEHRESİ; MEHMED KIRKINCI HOCAM-3

Kadirşinastı. Bütün İslam cemaatleri sever ve sevdirirdi. Bakın biz çok dinledik; günde beş vakit namazında;


Mehmet Göktaş(Yrd. Doç. Dr)

goktas_m@hotmail.com

2020-03-09 09:06:48

Kadirşinastı. Bütün İslam cemaatleri sever ve sevdirirdi. Bakın biz çok dinledik; günde beş vakit namazında;

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

"Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri görüşür ve bağışla!" (İbrahim; 14/41) diye bana dua eden bu insanları niçin sevmeyeyim? Niçin?"

Bakın burada kim var; Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri, Mehmed Zahid Kotku hazretleri, Mahmud Efendi, Esad Coşan Hocaefendi..

Rahmi Erdem ağabey, Davam isimli kitabında ki-ben onu Kırkıncı hocama okudum-Esad Coşan Efendi'nin "Türkiye'deki İslami hizmetlerin temelinde Kirazlı Mescid Sokağının hakk-ı tekaddümü vardır" diyor. (1)

Hocamız kadirşinastı. Zamanında yaşayan cemaat ileri gelenleri ile hem de bölgemizdeki insanlarla çok iyi bir diyalog içerisindeydi. Onlarla devamlı görüşür ve dualaşırdı.(2)

… "İnsanlarla iyi geçinme sadakadır" (Müslim, Musafirin, 84) ve "tebessüm etmek sadakadır" (Tirmizî, Birr, 36) hadis-i şeriflerini fevkalade sabırla ve kemâl manada hayatına şaşmaz bir şekilde yerleştirmiş bir insandır Kırkıncı Hocamız.

Bakın, yanında olduğunuz zaman devamlı mütebessim olarak görürdünüz. Günümüz modern ifadesiyle devamlı "pozitif bir enerji" yayardı. Ve şunu söylerdi; "yumuşaklığın yapmış olduğu hizmeti sertlik yapmaz" derdi. "Matkaplarla zor deldiğiniz granit gibi kayaları 'Birinci Söz'de belirtilen yumuşak kökler deler" derdi.

Ayet-i kerimede Peygamber efendimize hitaben buyruluyor;

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ

"O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi."(Âl-i İmran:2/159)

İşte hocamızın da değişmez prensibiydi yumuşaklık… Buna da böyle kısaca değinmiş olalım.

…Sohbetlerini mantıklı nüktelerle ve açıklayıcı örneklerle süsler, zaman zaman mizahlarla ortamı rahatlatırdı..

Mesela ben yanında ders okurdum, "dünün patatesi, dünün patatesi bugün gelmiş yanımızda ders okuyor" derdi. "görüyor, konuşuyor" derdi. Hem de bu manada örneklerle cemaat biraz rahatlardı.

Bir gün kendisine mektup okuyordum. Bana "nasıl buldun Mahmud Efendi?" diye kendisinin yazmış olduğu mektubu sordu. Ben de boş bulunup "hocam, Mahmud Efendi değil, Mehmed Efendi" dedim. "Ooo Efendiliği de bırakmıyorsun maşallah" dedi.

Yine bir gün bir hocamız kendisine bir soru soruyor; " Hocam, bu Konfüçyüs, Sokrat gibi insanlar Peygamber olabilir mi?" Hocam gayet rahat bir şekilde "olabilir" diyor. Tabii bu soruyu soran böyle bir cevap beklemiyor. "Hocam nasıl olur" filan deyince, "Efendi kızma, olabilirin karnı geniştir, olmayabiliri de içine alır. "(3) 

Biraz önce dedim ya, "Altmış ihtilalinde bizi uçağa bindirdiler, gidiyoruz. Yanımızda bir başefendi var. Ona soruyorum; 'nereye gidiyoruz?" Bize cevap vermiyor? "Susun" diyor. "Ya Allah Allah" dedim kendi kendime, bu inançsızlar, inanmayanlar bu dünyada nasıl yaşarlar, nasıl yaşıyorlar? Şaştım" diyor. Niçin? "ya ben uçağa bindim. Bu uçak nasıl olsa bir yere inecek. Gittiğim zaman göreceğim. Ama bu inançsızlar, nereden geliyorum, öldükten sonra nereye gideceğim? Yahu bundan habersiz bir insan nasıl yaşar?"(4)

Sayın milletvekilim(Muzaffer Gülyurt) kendisi temas ettiler; "İki şey denenmez" derdi, ölüm ve devlet." Bakın Suriye bunun en açık şahididir. Ve biz şimdi bunu yaşıyoruz. Bununla ilgili mütalaası şöyle; "devlet bir şahs-ı manevidir. Vatanı olmayanın evi, barkı ve mülkü olmaz, namusu tarumar olur. Millet ile vatan, ruh ve ceset gibidir. Devletsiz, vatansız bir millet yetim; milletsiz vatan da harabe bir ev gibidir" diyor.(5)

…Kırkıncı hocamız bir medrese âlimi olmakla birlikte bir medresenin dört duvarı arasına sıkışmış bir insan değil. Bu milletlin maneviyatına, kültürüne, irfanına hizmet etmiş herkese derin bir saygı ve hürmet içerisindeydi. İşte Ahmed Cevdet Paşa.. bir tarihçi olmakla beraber bir kanun adamı..hocam onun kitaplarını zevkle okurdu.. Mehmed Akif..elinizdeki "İslam'da Birlik" kitabında ve pek çok eserinde ondan çok fazla iktibaslarda bulunmuştur. Nureddin Topçu, Yahya Kemal, Cemil Meriç, Necip Fazıl severek okuduğu yazarlar arasındaydı.

Yaz aylarında ikindi namazından sonra Kümbet medresesinin önündeki üç kişilik kanepede bir takım yeni çıkan kitaplardan hocama okurdum. Cemil Meriç külliyatını ben hocama orada okudum. Bir tarafta Osman Demirci Hocam vardı, diğer tarafta Kırkıncı Hocam vardı. Bir gün Cemil Meriç'in Jurnal'inden okuyorum; "Said Nursi. Deccallara meydan okuyan imanın remzi.." Müthiş bir ifade.. Tam Jurnal'den şurayı okuyordum; "Said Nursi'nin risalelerini okunmak için toplanan üç beş vatandaşın tevkifi (tutuklanması) tabii hukuk bakımından hamakatla(ahmaklıkla) kaynaşan bir cinayettir. Ahlaksızlığın, bencilliğin, kayıtsızlığın ferman ferma olduğu bir ülkede bir kitabı, ahlaktan, insanlıktan bahseden bir kitabı okuyanlar ancak takdire layıktır. Davranış bakımından kendimi onlara çok yakın hissediyorum."

Şimdi bunu okudum ya.. hocam "maşallah, maşallah.. Allah onu nur talebeleriyle haşretsin İnşallah Allah bu mütefekkir kafayı Cehennemde yakmasın" dedi ve böyle dua etti.

Fikre âşıktı Kırkıncı Hocamız. Güzel bir fikir kendisine ifade edildiği zaman hemen takdir ederdi. Mesela Yahya Kemal..Kümbet medresesine gidenler yeşil çerçeve içinde talik yazıyla duvarda asılı şu şiiri bulurlardı veb bazen de bana "oku Mehmed efendi der, bu şiiri okuturlardı;

Emr-î bülendsin ey ezân-ı Muhammedî

Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî

Sultan Selîm-i Evvel'i râm etmeyüp ecel

Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî

Gök nura gark olur nice yüzbin minareden

Şehbâl açınca rûh-ı revân-ı Muhammedî

Ervâh cümleten görür Allahü Ekber'i

Akseyleyince arşa lisân-ı Muhammedî

Üsküp'de kabr-i madere olsun bu nev-gazel

Bir tuhfe-î bedî'ü beyân-ı Muhammedî

Bu hikemi şiirlere aşk derecesinde bir bağlılığı vardı değerli hocamızın…

Hocam derdi ki; "bu memlekette 18 sene ezan sesi duymadık." Bin yıllık tarihinin şehadetiyle din-i mübin-i İslam'ın bütün aktar-ı âlemde yayılması için mücadele etmiş, mücahede etmiş, can vermiş, kan dökmüş kahraman ecdadın o torunları -ki ezan-ı Muhammedi'yi duyurmak için çalıştılar, çabaladılar.- Maalesef onların torunlarından on sekiz yıl gizlendi bu memlekette.

Ezanın 1950 yılında yeniden asli şekliyle okunmasını Kırkıncı Hocamızdan dinleyecektiniz. En gür ve en güzel sesli müezzinleri minarelere çıkarıyorlar ve gözyaşlarına kurban kanları karışıyor. Ve yine anlatırken aynı hüznü, aynı heyecanı yaşardı. (6)

Bugünlerde biliyorsunuz bir eğitim müfredatı tartışması var. Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti; "maalesef eğitim ve kültür noktasında bizim eksiğimiz var" dedi. Demin söyledim ya, Kırkıncı hocamız medrese duvarları arasında kendisini hapsetmedi. Memleketin en kronik meseleleri ile eserler te'lif etti, o yaraya merhem olmak için çalıştı. "Maarif(Eğitim) Nedir" adlı eserini hazırlarken ben Nureddin Topçu'nun Türkiye'nin Maarif Davası, Samiha Ayverdi'nin Maarif Davamız, Muallim Cevdet'in Mektep Ve Medrese kitaplarını kendisine okudum. Türkiye'nin Maarif Davasını okurken hemen ilk sayfalardaki "Yavuz Sultan Selim, Hz. Ömer(r.a)'in Osmanlıda dirilen gençliğidir" ifadesini okuyunca "Allah Allah.. Bir daha oku" dedi ve bu ifadeyi çok takdir etti.

Hz. Ömer'i ve Yavuz Sultan Selim'i çok severdi. "Hz. Peygamberimiz hariç Cennette en çok görmek istediğim bu ikisidir" diyordu. Kendisi dini meselelerde kalem oynatan bir din âlimi olmakla beraber Yavuz Sultan Selim'e ve İslam birliğine olan muhabbet ve hasretinden dolayı "İslam Birliği Ve Yavuz Sultan Selim" kitabını telif etti.(7)

Çok iyi bir tarih ve felsefe okuyucusuydu. Hatta çok ünlü bir felsefe hocası ile konuşurken hocam "muallim-i evvel Aristo" deyince, o felsefe profesörü hem hocamın sakalına bakıyor, hem Kümbet medresesine bakıyor ve hayretini gizleyemiyor.

Necip Fazıl'a ayrı bir muhabbeti vardı. Necip Fazıl'la Erzurum'da tanışmış ve Necip Fazıl'la bir münazarasından sonra Necip Fazıl İstanbul'a döndüğünde dergisinde "Erzurum'da bir mantık küpüyle karşılaştım" diye Kırkıncı Hocamızı ifade etmişti.(8)

Ve Kırkıncı hocamız da o günün zor şartları içerisinde, o dönemin zalimlerine ve cebbarlarına karşı kelle koltukta mücadele eden Necip Fazıl için; "ehl-i imanın keskin kılıcıdır" diyordu. Ve onun şiirlerinden zaman zaman sohbetlerinde kendisi de okurdu.

"Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes,

Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es"

En çok dillendirdiği beyitlerindendi.

-devam edecek-

Dipnotlar

1-Davam kitabında değil de, Rahmi Erdem beyin "Beyaz Gölgeler" adlı kitabında olması lazım(Timaş Yayınları)

2-Mesela Cübbeli Ahmet hoca, Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi ile Kırkıncı Hocamız arasındaki diyaloğu şöyle anlatıyor; "Efendi hazretlerimizi çok severdi. Efendi hazretlerimiz Erzurum'a gittiğinde onu ziyaret ederdi. Onun hizmetlerini takdirle yâd ederdi. "ooooo…ooooo" derdi böyle.." Merhum Çöğenderli Salih Efendi de "Erzurum Araştırma Hastahanesinde yattığı sıralarda, ziyaretine gelen Kırkıncı Hocaefendi, müsaade isteyip ayrıldıktan sonra, Sâdi beye "Bunlara iyi bakın. Bir Kırkıncı hoca bir daha gelmez" demişti...

3-Merhum Selim Gündüzalp beyin nakline göre, soruyu soran; Hocamızın talebelerinden, Prof. Dr. Şadi Eren beyefendidir.

4-Bu hatıra için bakınız; Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 182, Zafer Yayınları, İst. 2013)

Hocamız bir yerde de şöyle der; "Ehl-i dalâletin çektiği ızdırapların sebebi ise, yolu kaybetmiş olmalarıdır. Yolunu kaybeden kimseyi ne yeme, ne içme ve ne de bir başka zevk tatmin edebilir. Oyunlar sadece birer oyundur, onlarla kendilerini avutmaya çalışıyor­lar."(Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s: 91, Yeni Asya Yayınları, İst. 1976)

5-Hocamızın Muhabbet Fedaileri adlı yazısından..

6- Bu hatıra için bakınız; Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 34, Zafer Yayınları, İst. 2013)

7- Merhum Kırkıncı Hocamızın hocalarından merhum Faruk Tivnikli Efendi'nin beyanına göre, Üstad Bediüzzaman da "Osmanlıları çok severdi. Sultan Selim'den çokça bahseder ve sahasının müceddidi olduğunu söylerdi." Refet Kavukçu, Bediüzzaman Albümü, s.64-Şahsi Basım, İst.2000

8- Bu hatıra için bakınız; Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 211-216, Zafer Yayınları, İst. 2013)

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Üstünlük ve şeref ancak Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir.

Münâfikûn, 8

GÜNÜN HADİSİ

Geçmiş peygamberlerin sözünden (hiç eksiksiz) nâsın eriştiği haberlerden birisi de: Utanmazsan dilediğini işle! (sözü) dür.

Abdullâh b. Mes'ûd (r.a)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI