ÅžEYH ALAUDDÄ°N-Ä° OHÄ°NÄ°

Ohin ve Ohin medresesi deyince ilk akla gelen isim Şeyh Alauddin Hazretleridir. Babası Şeyh Fethullah, Verkanıs doğumlu olmakla birlikte çok az bir süre Verkanıs’ta kalmıştır. Buna rağmen Şeyh Fethullah-ı Verkanisi diye meşhurdur. Şeyh Alauddin ise Norşin doğumlu olmasına ve ömrünün yarısından azı Ohin’de geçmesine rağmen son yıllarının Ohin’de geçmesi ve burada medfun bulunduğundan dolayı halk arasında Şeyh Alauddin-i Ohini diye meşhur olmuştur


Zübeyir Sarımurat

zubeyir65@live.com

2020-03-13 16:43:53

Ohin ve Ohin medresesi deyince ilk akla gelen isim Şeyh Alauddin Hazretleridir. Babası Şeyh Fethullah, Verkanıs doğumlu olmakla birlikte çok az bir süre Verkanıs'ta kalmıştır. Buna rağmen Şeyh Fethullah-ı Verkanisi diye meşhurdur. Şeyh Alauddin ise Norşin doğumlu olmasına ve ömrünün yarısından azı Ohin'de geçmesine rağmen son yıllarının Ohin'de geçmesi ve burada medfun bulunduğundan dolayı halk arasında Şeyh Alauddin-i Ohini diye meşhur olmuştur.

Şeyh Alauddin, hicri 1299 yılında Bitlis ilinin Norşin ilçesinde dünyaya gelmiştir. Şeyh Alauddin'in doğumu Şeyh Fethullah ve Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin evinde büyük bir sevince sebep olmuştur. Çünkü o zamana kadar Şeyh Fethullah'ın ilmini ve riyasetini miras bırakacağı erkek bir evladı yoktu.

Şeyh Alauddin, daha çocukluğunda zeki, edip ve herkes tarafından sevilen biriydi. Şeyh Fethullah da onu çok seviyordu. Şeyh Fethullah'ın şeyhinin kızı olan eşi diyor ki, "Her evde olduğu gibi çocuklar yaramazlık eder, bazen yaramazlık eden çocukları Şeyh Fethullah'a şikâyet ederdim. Bir gün Şeyh Alauddin'i babasına şikâyet ettiğimde bana şöyle dedi: "Onu bana şikâyet etme ve gözlerimin önünde onu azarlama" dedi."

HAYATI

Norşin'de dünyaya gelen Şeyh Alauddin, sekiz yaşına kadar Norşin'de kaldı. Babası Şeyh Fethullah'ın Şeyh Muhammed Diyauddin'e hilafet verdikten sonra geldiği Ohin köyünde de dört küsur yıl kaldıktan sonra babası ile beraber Bitlis'e gelmişti.

Tahsilinin büyük kısmını babası Şeyh Fethullah'ın yanında gören Şeyh Alauddin, tahsiline daha sonra babasının öğrencisi, aynı zamanda kendisinin de eniştesi olan ve şu an Bitlis'te Şeyh Fethullah'ın yanında medfun bulunan Molla Abdulkerim'in yanında devam etti. Hocası Molla Abdülkerim hacca gidince, babasının yanında "Risaletü'l-Vad'iyye"yi okudu. Hocası hacdan döndükten sonra hocasıyla beraber İsparit mıntıkasının Çıronan köyüne gitti ve orada tahsiline devam etti. Şeyh Alauddin burada iken babası Şeyh Fethullah rahatsızlandı. Hastalığı şiddetlenince o zamanın askeri birliğinin komutanı, Şeyh Alauddin ile hocasını Bitlis'e getirmek üzere iki binek gönderdi. Şeyh Alauddin ile hocasının Bitlis'e ulaştıkları gün Şeyh Fethullah Hakkın rahmetine kavuştu. Tarihler 1899'u gösteriyordu.

Şeyh Fethullah daha vefat etmeden oğlu ile hocasının oldukça üzüntülü olduklarını gördü ve onlara şöyle dedi: "Eğer ben iyileşirsem ikinizin babası benim, iyileşmezsem babanız Şeyh Muhammed Diyauddin'dir" dedi. Şeyh Fethullah'ın vefatından sonra Şeyh Alauddin'in hocası evini Bitlis'e taşıdı. Bu arada bir yandan Şeyh Alauddin'in dersini veriyor, öte yandan da Şeyh Muhammed Diyauddin'in yanında süluk'a devam ediyordu. Daha sonra Şeyh Alauddin de hocası gibi babasının halifesi yanında tasavvufa girdi ve bir Mürşid-i Kamil oldu. Yani Şeyh Fethullah'ın dediği gibi Şeyh Muhammed Diyauddin onlara babalık etti.

Şeyh Fethullah vefat ettiğinde Şeyh Alauddin on yedi yaşındaydı. Yaşı henüz oldukça genç olmasına rağmen hocasının da desteğiyle medrese ve tekkeyi ayakta tutuyor, gelen misafirlerle de ilgileniyordu.

EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI

Sadece bir kez evlenen Şeyh Alauddin, bölgenin tanınmış ailelerinden olan Şeyh Abdulkadir-i Geylani'nin soyundan gelen Kadiri evine damat oldu. Şeyh Alauddin Hazretleri'nin, hem medrese ilimlerini tamamlayan hem de tasavvufta kemale eren ve Ohin medresesinin devam etmesi yolunda temel dinamiklerin oturtulmasını sağlayan Şeyh Mazhar, Şeyh Halid ve Şeyh Asım adında üç oğlu ve iki kız çocuğu oldu.

MUHACÄ°RLÄ°K VE SAVAÅž YILLARI

Şeyh Alauddin, Bitlis'te müderrisliğe devam ettiği yıllarda Birinci Dünya Savaşı çıktı. Ruslar Bitlis'i işgal ettiler. Gittikleri her yeri yakıp yıkıyorlar, insanları da öldürüyorlardı. Halk Rusların elinden kaçıyordu. Şeyh Alauddin de aile efradını dedesinin köyü olan günümüzde Baykan'a bağlıVerkanıs köyüne götürdü, ardından da kendisi, şeyhi olan Şeyh Diyauddin ile birlikte Ruslarla çarpışmak için Bitlis'e geri döndü. Halkın düşman saldırılarına karşı bilinçlenmesi ve harekete geçmesi konusunda da öncülük etti. Kurulan birliğin başında düşmanlara karşı bizzat mücadelede bulundu. Bu mücadeleler esnasında Şeyhi, Şeyh Diyauddin'in de bir kolu şehit düştü ve Bitlis'te Şeyh Fethullah'ın kabrinin yanına defnedildi.

Şeyh Alauddin, Ruslar'ın Bitlis'i işgal etmesi üzerine evini Verkanıs'a taşımıştı. Şu anda medrese ve misafirhane olarak kullanılan evi insanlardan hali idi. Yalnız şeyh Alauddin kitaplarını yanına alamamıştı. Evleri tek tek arayan işgal güçleri Şeyh Alauddin'in evini de aramışlar, kimseyi bulamayınca da evde bulunan ve şu anda da Ohin'de muhafaza edilen birkaç kitabı kasaturayla delmişlerdi.

1917 yılında Rusya'da çıkan ihtilal üzerine Rus askerleri Bitlis'ten geri çekilince Şeyh Alauddin, Verkanıs'taki ailesini alarak tekrar Bitlis'e geri döndü ve İzmir'e sürgün edilinceye kadar burada kalmaya devam etti.

Ä°ZMÄ°R'E SÃœRGÃœN VE GAZÄ°ANTEP'TE HAPSEDÄ°LMESÄ°

İşgal güçlerinin Anadolu topraklarından tamamen çıkarılmasından sonra Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyetin ilân edilmesiyle birlikte Osmanlı imparatorluğunun yedi yüz yıllık mirası olan İslami hayat tarzı sökülüp atılmaya ve yerine batıdan getirilen yaşantı biçimi empoze edilmeye başlandı. Bu vesileyle tekke ve zaviyeler kapatıldı. Medreselere kilit vuruldu.

Doğuda çıkan Şeyh Sait isyanından korkan zamanın hükümeti insanları isyana teşvik edecekleri korkusuyla birçok âlim ve şeyhi idam etti, birçoğunu da sürgüne yolladı. Sıranın kendilerine geleceğinin düşünen birçok âlim de çareyi ülke dışına kaçmakta buldu. Sürgüne yollanan âlimlerden biri de Şeyh Alauddin idi. Birçok âlim ve şeyhle birlikte Şeyh Alauddin'in sürgün yeri ise İzmir idi.

İzmir'deki sürgün yıllarından sonra Bitlis'e dönen Şeyh Alauddin, bir buçuk, iki yıl geçmeden bu sefer aynı amaçla Gaziantep'e götürülerek tutuklandı.

OHÄ°N'E YERLEÅžME

Asırlardan beri insanları manevi yönden ayakta tutan ve insanları aydınlatan tekke ve zaviyelerle medrese kurumları her ne kadar kapandı ise de bunlar yok olmaya karşı direndiler ve çözüm yolları aramaya başladılar. Çözümü de devletin kolay kolay ulaşamayacağı, şehirlerden uzak, ulaşımı ancak hayvan sırtında mümkün olan yerlere giderek faaliyetlerini gizliden gizliye yapmakta buldular.

Şeyh Alauddin de İzmir'deki sürgün ve Gaziantep'teki hapis hayatından sonra kendisine rahat olmadığını anlayınca, faaliyetlerini çocukken babası Şeyh Fethullah'la beraber dört yıl kaldığı Ohin köyünde devam ettirmeye karar verdi. O tarihlerde Ohin'in, karayolu ile dış dünyaya bağlantısı yoktu.

Şeyh Fethullah Ohin'den çıktığında elindeki arazileri satarak çıkmıştı. Şeyh Alauddin'in Ohin'e geldiğinde yaptığı ilk iş, babasının satmış olduğu arazileri satın almak oldu. Burada kendisine bir ev, öğrencilerine bir medrese ve bir de camii yaptırdı.

ESERLERÄ°

Fıkıhta Celau'l ayn kitabını manzum olarak, Hadiste hadis müstalahatında manzum olarak bir risale, tecvide Hidayetu's Sıbyan adlı manzum risalesi, ved' ilminde Hulasatu'l Ved, istiare ilminde Hulasatu'l Beyan, münazarada Mulehhasu'l Adab, mantıkta Tehzibu't Tehzib, babası şeyh Fethullah'ın Kebair adlı eserini Teribu Elfazi'l Kufri Vel Kebair adıyla Arapçaya tercüme etmiştir. Muşlu Molla Hasan Efendi el Ensari'nin "Ehzabu'l Üstad" adlı eserine haşiyelar yazmıştır. 

ÅžEYHÄ°NÄ°N ÅžEYH ALAUDDÄ°N'E OLAN SEVGÄ°SÄ°, KONUÅžURKEN ÅžEYH ALAUDDÄ°N'E BAKARAK KONUÅžMASI

Hazretin(Muhammed Ziyaeddin Efendi) Şeyh Alauddin'e muhabbeti o kadar fazlaydı ki dille tabir edilmezdi hiç bir kalp de onu idrak edemezdi. Hazretin halifeleri divana geldiği kendisine haber verildiğinde "hoş gelmiş safa gelmiş" diyor her zaman ki vakti gelince divana gidiyordu. Fakat şeyh Alauddin'in geldiği haber verilince, çok sevinir ve hoş gelmiş der ve hemen kalkıp divana giderdi.

Hazret Türkçe bilmiyordu. Kürtçe bilmeyen birisi geldiğinde şeyh Alauddin orada hazır idiyse o tercümanlık yapıyordu. Onun olmadığı zamanlarda başkalarının tercümanlığını beğenmiyor ve "ben ne yapabilirim ki, benim dilim beraberimde değildir" diyerek şeyh Alauddin'i kastediyordu.

Şeyh Mahmud-i Karaköyi'den nakledildiğine göre şeyh Alauddin, Hazretin herhangi bir sohbetinde bulunduğu zaman hazret yüzünü ona çevirerek sohbet ederdi. İnsanlar, şeyh Alauddin onun şeyhinin oğlu olduğu için hazretin yüzünü şeyh Alauddin'e çevirerek konuştuklarını zannediyorlardı. Hâlbuki sadece onun için değildi. Bilakis şeyh Alauddin'de iki özellik daha mevcuttu. Bunlardan birisi sohbet muhatabın kabiliyetine göre olduğu için hazret ona yüzünü çeviriyordu. İkincisi ise, şeyh Alauddin, hazretin ona dönerek konuşmasında makama uygun bazı şeyler zikrederdi. Hazretin ferahlamasına ve hazretin mühim olan eltaf ve ilhamatları intişar etmeye sebep olurdu.

ŞEYH ALAUDDİN HAKKINDA SÖYLENEN ÖVGÜ DOLU SÖZLER

Şeyh Mahmud-i Zokeydi'nin sözleri

Şeyh Alauddin Efendi her hususta herkesten üstün olduğu için Şeyh Mahmud-i Zokeyd hazretleri "hangi özelliğini benimle değiştirmek istese ben hemen değiştirirdim" buyururdu.

Şeyh Selim-i Hizani'nin sözleri

Şeyh Selim-i Hizani, bazı şeyhlerden "içlerinde bir tek mürşid-i kâmil Hazret'ti, o da gitti" dediklerini duyunca, şöyle cevap verdi; "Evet Hazret vefat etti, Şeyh Alauddin efendiyi nereye koyuyorsunuz? Çünkü Allah'a hamd olsun, o hayattadır ve irşada devam ediyor."

Şeyh Ma'sum'un sözleri

Hazretin torunu Şeyh Takiyyuddin hazretleri diyor ki; "şeyh Alauddin'in vefat ettiği yıl şeyh Masum hep üzüntülüydü. Kalbi rahat değildi. Şeyh Alauddin'in vefatından dolayı çok esef ediyordu. Ve diyordu ki "ikimiz birbirimizden ayrılmayan iki arkadaştık. Devlet tarafından yapılan şiddetlerde sürgünde beraberdik, dertlerde beraberdik. Bayramlarda, düğünlerde ve diğer sevinç günlerinde hep beraberdik. Tek bir gün onun halinin değiştiğini görmedim. Belki mübarek tabiatı daima bir hal üzereydi. Onun gibisini ne görmüş ne de duymuştum." 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.

Hac,25

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.

Tirmizi 13, (2175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI