MEHMED FEYZİ PAMUKÇU(1912-1989)


2003-04-25 19:14:01

- Abdullah Yeğin Ağabeyin merhûm Mehmed Feyzi efendinin vefâtı üzerine, o sırada bulunduğu Almanya'dan tâziye maksadı ile gönderdiği, merhûmu tavsif eden mektûbu:

"77 Yaşına kadar hâlis, riyâsız bir İslâm âlimi, sadâkatlı bir talebe ve çok faziletli bir mü'min olarak yaşadı. Onun dünyası sâdece evi idi. İnzivâ hâlinde yaşıyor, mecbûr olmadan dışarı çıkmıyordu. Resûl-i Ekrem (A.S.M.) buyurmuş: "Fitneler çıktığı vakit, evinizin hasırı gibi olun." O, âdeta bu emri imtisâl ediyordu. O, hâli ile çoklarının îmânının kurtulmasına vesile oldu.

O'nu bir def'a veya birkaç def'a ziyâretle dindâr olan, ahlâkı güzelleşen çokları vardır. O'nun hâli, tavrı konuşması, kıyafeti hep İslâmiyete sadâkatini gösteriyordu. Üstâd Said Nursi'ye de çok bağlıydı. Onun evi, Bediüzzaman Üniversitesinin bir fakültesi gibi idi. İki def'a onu da Üstâd Bediüzzaman'la hapse aldılar. Hiçbir zaman o da Üstâd gibi kılık ve kıyafetini değiştirmedi. İslâm'ın izzet ve şerefine uymayan bir hâleti bulunmadı. Frenk hayranlarının kılığına girmedi.

Mahkeme müdâfaası Şuâlar Mecmûasında vardır. Okursak, sözlerinin ne kadar güzel, ilmi, akli, ve mantıki olduğunu anlarız. Üstâdını çok müsbet ve mukni tarzda müdâfaa ediyor. Ve Said Nursi Târihçe-i Hayat kitâbında (Emin ve Feyzi) imzâsıyla yazdığı makâlesinde Üstâdın Kastamonu hayatını anlatışı ne kadar şirin ve güzeldir.

Bütün tâkip, tarassut ve iftirâlara rağmen sabretti. Müspet hareket etti. Kimseye zararı olmayacak tarzda, barıştırıcı, yapıcı ve tâmir edici nasihatları ve sohbetleri ile îmân hizmetine devâm etti. İktisâdı esâs kabûl edip, kimseye el açmadı. İzzet ve şerefiyle çoklara hüsn-ü misâl oldu. Sadece Allah'a güvendi. O'na bağlandı. Aczini, fakrını, tafekkür ve şefkatini hâli ile de ifâ ediyordu. Hal dili ile konuşuyordu. Dilinden ve elinden Müslümanların selâmette kaldığı kimse idi. Kendisinden başkalarını örnek göstererek kendine makam rütbe vermeden tevâzu ve mahviyetle rekâbetsiz konuşuyor ve Bediüzzaman'ı hakiki mürşid bilerek, izinden ayrılmıyordu.

Onu 1948 Senesinde Üstâd Bediüzzaman'ın yanında tanıdım. O zamanlar Müslümanlar suçlu gibi idi. Başında şapkası olmayana polisler çıkışırdı. Kılık kıyâfetle sanki insanın kafası ve kalbi değişecekmiş gibi herkes Avrupalıya, Frenklere benzetilmeye özeniliyordu. Memûrlar açıktan namaz kılmaktan korkardı, Kur'ân okutmak yasaktı. Çünkü onlara mürteci, gerici ve yobaz damgası vuruluyordu. Lisede öğretmenler namaz kılan talebeye yobaz nazarıyla bakardı.

İşte böyle bir devirde Mehmed Feyzi Ağabey karakol karşısında Üstâdın yanında hizmet ediyordu. Risâleleri gizli yazıyor, Üstâdına yardıma çalışıyordu. Üstâd Said Nursi'nin, îmâna ve ahlâka dâir gençlere olan bir dersini Mehmed Feyzi Ağabey bize yazdırmıştı. Onun için de emniyet müdürlüğünde ifâdesi alınarak kendisi Denizli hapsine gönderildi.

O günlerde Müslüman olmak, İslâmiyet'in icâbını yaşamak sanki vatan hâini olmaktı. İleri olduklarını iddia edenler hiddetle öfke ile ellerinden geldiği kadar Müslümanlara zulüm ediyorlardı. İslâmiyetten evvelki vahşet devrine döndüklerinin farkında bile değillerdi. Avrupa'nın ma'nevi kölesi olanlar sanki ilerici, hürriyetçi idiler. İnsan haklarından dem vururlardı Fakat îmân ve Kur'ân hakikatlarından gelen Allah'a teslimiyet sâyesinde hapishâneler dershâne şekline girdi. Medrese-i Yûsufiye oldu. Mehmed Feyzi Ağabey de bu medresede talebe idi. Üstâdına hizmet ediyordu.

Mehmed Feyzi Ağabeyin Üstâdın yanında sükûti bir hâli vardı. Üstâdın emrini yerine getiriyordu. Kastamonu'da iken ikindi namazından sonra Üstâdın ona Amme Sûresini okutması hiç aklımdan çıkmıyor. Güzel kırâati ve sesi ile çoklarımıza Kur'ân okuma şevkini ve dinleme zevkini vermişti. O, Kur'ânı ibâdet için, tefekkür için okur, gösterişten kaçardı, olgun bir hâfızdı. 

Denizli hapsinden avdetinden sonra hastalanmış ve ziyâretine gitmiştim. Konuşması, hâli, hareket ve simâsı Üstâd'a benziyordu. Gülmekten kendimi alamadım. O zaman bana dedi: "Beni Üstâda benzetiyorsun, onun için gülüyorsun. İnsan sevdiğini taklid edebilir. Hem, bu benim elimde değil." 

Rahatsızlığımdan dolayı tedâvi için Kastamonu'ya gelince de ziyâret ettim. "Hastalığımın bir tokat olduğunu" söyleyerek bana güzel dersler vermişti. O zaman ziyâde gaflette idim. Dersinden çok istifâde etmiştim. Resul-ü Ekrem (A.S.M.) buyurmuş: "Görüşülmesi size Allah'ı (C.C.) hatırlatan, amelinizi artıran, ilmi size âhiret iştiyâkı veren kimselerle oturunuz." İşte, Mehmed Feyzi Ağabey böyle bir zâttı.

Kılığı kıyafeti büyük insanın tavrını andırıyordu. O zamanlar biz gençler ise, hakikatleri ilân etmede, dâima nurlardan bahsetmede daha hızlı olanları tercih eder, bu ağabeyimizin münzeviyâne hâlini pek tenkid etmek isterdik. Bize göre, herkese açık açık hakikatları söylemeli, her yere gitmeli idi. Fakat sonradan anladık, o aldığı derse, fıtratına göre, muhitine göre en münâsibini yapıyordu.

Diyordu ki,"İlmin izzetini korumak lâzım. İlim, bütün rütbelerin fevkindedir." Onun için her hal ve tavrı ile şerefli, izzetli ve ciddi hareketleri ve konuşması ile tâviz vermeden İslâmiyeti kalblere ve kafalara nakşetmeye çalıştı. İnsanlar sâdece onu görseler,hiç konuşmasalar da insâni hâlinden ders alırlardı. Resûl-i Ekrem (A.S.M.) buyurmuş: "Ameli olmaksızın dine dâvet eden, kirişsiz yay çeken gibidir." Ve yine buyurmuş: "Îmân, temenni ve süslemelerle değil, kalblerde yerleşmesi ile, hareket ve tatbikatında onu tatbik etmesi ile vücûd bulur." İşte bu Ağabeyimizin hâlinde, bu hadislerin meâli bulunuyordu. 

Sohbetleri mütevâzi idi. Tevâzu ve mahviyeti, rekâbetsiz tavrı, her Müslümanı bağrına basar şeklinde ilmi konuşması, kalbleri teshir ediyordu. Risâle-i Nûr'daki ihlâs, uhuvvet, muhabbet, samimiyyet, ciddiyyet, beraberlik onun yaşayış ve ifâdelerinden aksediyordu. Çokları görüştükten sonra hayranlığını, tam ders aldığını ifâde etmiştir. İster ehl-i ilim, ister ehl-i tarik müslümanlar, ehl-i dünya da olsalar, sohbeti onları tatmin ediyordu. Memnûniyetle ayrılıyorlardı.

Elbette cadde-i kübrâ-yı Kur'âniyede olanlar Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) "herkesin akli seviyesine göre konuş!" emrini yerine getirirler, müjdelerler, kolaylaştırırlar, sevdirirler, nefret ettirmezler. İslâmiyetin her derdimize devâ olduğunu, her halleriyle gösterirler. Nurdan ders alanlar kâinâtı büyük bir kitâb gibi okurlar ve okuturlar. Böylece Risâle-i Nûr'un şahs-ı ma'nevisi devâm edecek, Üstâd Bediüzzaman'ın (R.A.) büyük ma'nevi dershânesinde hissesi olanlar, mü'minlerin duâlarına mazhar olacaklar, yetiştirdikleri talebeler dünya durdukça evvelkilerinin defterleri hasenâtlarına hayırlı amelleri duâları ile, fa'âliyetleri ile yazılacaklardır. Onlar dâima geçen ve Rahmet-i Rahmâna kavuşan büyüklerinin izini takip edecekler, İnşâallah. Mehmed Feyzi Ağabeyimizin kıyâmete kadar defter-i hasenâtının kapanmamasını ve bizlerin de âhirete göçen bütün ağabey ve Üstâdımızla haşr olmamızı Rahmet-i İlâhiyeden niyâz ederiz. Onu seven bütün kardeşlerimize ve evlatları ve akrabası olanlara başsağlığı diler, acılarını paylaşır, rahmetle anarız.

Abdullah Yeğin (Araçlı)

Berlin 21. 3. 1989

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

“Cenab-ı Hak varlıkları bereket yönünden üç kategoriye ayırmış; Bereketli insanlar vard

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

50 yıllık bir hukukum vardı Vahdet ağabey ile. Beni ilk defa terziye götürüp elbise ve palt

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

Bugün rahmetli Mehmed Kırkıncı hocamın sene-i devriyesi. Kendisini minnet ve şükran ile anarÄ

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

Benim kanaatime göre hocamın mümeyyiz üç vasfı vardı; Birincisi: Kırkıncı Hocamda mükemme

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

HACI FARUK TİFNİKLİ EFENDİ Hacı Faruk efendi, Mustafa Necati Efendi’den sonra hocamın ikinc

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’nin talebelerinden, kendisinden İslami

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU Erzurum’da müteahhit Osman beyin evinde dersteydi

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN  ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

Bazı şahsiyetler vardır ki, fikirleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle sembol olmuşlardır. Memlek

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

1979 senesiydi. Memlekette anarşi olayları en üst düzeye çıkmış, kan gövdeyi götürüyordu

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir nehir söyleşimizi daha hizmetinize arz ediyoruz. Ya

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

HACI MUSA KIRKINCI AĞABEY Hacı Musa ağabey çok zeki bir insandı. Çok farklı bir insandı. Bi

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Geçmiş peygamberlerin sözünden (hiç eksiksiz) nâsın eriştiği haberlerden birisi de: Utanmazsan dilediğini işle! (sözü) dür.

Abdullâh b. Mes'ûd (r.a)'dan

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI