SEYDA FETHULLAH AYTE EFENDİ’DEN BAZI HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, Ohinli müderris Şeyh Fethullah Ayte hocamızla Şubat ayı içerisinde bir kahvaltıda bir araya gelip, kısa bir görüşme gerçekleştirdik. Hocamız kısa zamanda ayrılacağı için görüşmemiz kısa sürdü ama bereketli geçti. İnşallah kendisiyle daha uzun bir mülakat gerçekleştirmek istiyoruz ama kendisinin çok meşguliyetleri var, inşallah bir dahaki sefere daha başka hatıralar derlemek nasip olur.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2020-05-01 11:14:01

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Ohinli müderris Şeyh Fethullah Ayte hocamızla Şubat ayı içerisinde bir kahvaltıda bir araya gelip, kısa bir görüşme gerçekleştirdik. Hocamız kısa zamanda ayrılacağı için görüşmemiz kısa sürdü ama bereketli geçti. İnşallah kendisiyle daha uzun bir mülakat gerçekleştirmek istiyoruz ama kendisinin çok meşguliyetleri var, inşallah bir dahaki sefere daha başka hatıralar derlemek nasip olur.

Hocamızdan, babası merhum Şeyh Halid-i Ohini Efendi'nin merhum Sadreddin Yüksel hocayı bir ziyaretini dinledik. Sonra kendisinin, amcası merhum Gıyaseddin Emre Efendi ile merhum Kırkıncı hocaefendi'yi ziyaretini anlattı. Ardından Üstad Bediüzzaman'la alakalı iki güzel hatırayı naklederek sohbetimizi son noktayı koydu. Cenab-ı Hak kendisinden razı ve hoşnut olsun. Anlatılanları dipnotlar koyarak desteklemek istedim. İstifadeye medar olması dileklerimle. Salih Okur/cevaplar.org

ÅžEYH HALÄ°D EFENDÄ°'NÄ°N MOLLA SADREDDÄ°N'E DEDÄ°KLERÄ°

Ağabeyim Nimetullah naklediyordu. Diyordu ki; "biz İstanbul'daydık. Babam(Şeyh Halid Efendi(v. 1986) dedi ki; "bugün Molla Sadreddin'e gideceğiz. Onunla bazı şeyler konuşacağım." Ama ne konuşacağını söylemedi.

Sadreddin Hocanın evine gittik. Çevredeki epey hocalar babamın oraya gideceğini haber almışlar, onlar da geldiler. Onlar kendileriyle Molla Sadreddin arasındaki ihtilaflı olan bazı meseleleri açmak istediler. Babam o meseleleri açmadı, kapattı. İstemedi ki o cemaat içinde ihtilaflı bir şeyler konuşulsun.

Sonra hocalar gitti, biz o gece orada yattık. Sabah namazından sonra dedi ki;

-Molla Sadreddin, ben bugün sabah namazından sonraki evradımı sana kurban edeceğim, yapmayacağım. Seninle bazı şeyler konuşmak istiyorum."

Sadreddin Hoca;

-Keremke(buyurun) dedi.

Babam;

-Bir, bu Cuma meselesi.. Sana göre Türkiye'de Cuma kılmak vacip değildir. İstiyorum ki senin bu konuda delillerin nedir? Bana söyle, o delilleri ben de bileyim. Bir de bu Humeyni meselesi..Bu iki konuda seninle konuşmak istiyorum" dedi.(1)

Sadreddin Hoca dedi ki; "Cuma meselesinde broşürde yazmışım, dağıtmışım. İstersen sen o broşürlerime cevap ver."

Humeyni meselesine gelince, Humeyni'nin ayağının benim başımın üzerinde yeri var" dedi..

Babam çok kızdı. Dedi ki; "Mola Sadreddin, Sen zaten Bekirhanlısın..Bekirhanlıların hepsi delidirler. Sen akıllı olsaydın zaten bunu bana söylemezdin. Sen biliyorsun, Ohin'de okuyordun, gerçi Seydan değildim. Ama kitaplar bakımından benden çok aşağıdaydın. Seni seviyordum, her dersi senle müzakere ediyordum. Zeki bir talebeydin. Ben senin Seydan mesabesindeyim. İnsan Seydasına "benim broşürlerim var" diye söylemez. Bu kendinden aşağıdaki bir talebeye söylenilir. 

Daha önce de bazı fikirlerin vardı,(şu, şu, şu diye babam o yanlış fikirleri saydı) onlardan pişman olmuştun. Bundan da pişman olacaksın, ama iş işten geçecek.

Humeyni meselesine gelince, vallahi onun başının ayağımın altında yeri yoktur. Eğer başı ayağımın altına gelirse, ben öyle bastırırım ki, onun iki gözü patlasın. O pis şeyi sen nasıl böyle söylüyorsun? Bizim en büyük ecdatlarımıza, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'e düşman olan bir adam hakkında sen nasıl böyle şeyleri söyleyebiliyorsun? İnsan ona nasıl böyle bir ehemmiyet verir?

Ben bundan sonra da senin evine gelmeyeceğim. Senin zaten basiretin kör olmuştu, Allah basarını da kör etsin. İnşallah bundan sonra senle hiçbir zaman görüşmem. İstanbul'a geldiğimde işitsem ki sen evde değilsin, hanımın olan Şeyh Masum'un kızını ziyarete gelirim. Seni ziyarete gelmem" dedi.

Hakikaten bir müddet sonra Sadreddin Hocanın gözü görmemeye başladı.

Ağabeyim diyordu ki; "Şeyh Masum'un kızı haber aldı, geldi önümüze. Çok yalvardı, "o deliye kulak asma, o zaten delidir, buraya kadar gelmişsin" dediyse de, babam "vallah ben gidiyorum. İnşallah fırsat olursa seni ziyarete gelirim" dedi ve evden çıktık..

-Seydam, sonradan o fikirlerinden döndüğü de söyleniyor.

-Bilemiyorum. Ama çok yazık oldu. Çok büyük bir âlimdi. Dediklerine göre Ohin'de okurken de zekâsıyla dikkat çekmişti. Hatta o zaman onunla birlikte okuyan bazı talebeler diyorlardı, Şeyh Alaaddin Efendi ona demişti ki;

"Molla Sadreddin, sen çok âlimsin. Ama senin ilminden kimse fayda görmez."

Gerçekten onun gibi bir insan medreseye devam etseydi, İstanbul gibi bir yerde bir medrese açsaydı, şimdi yüzlerce şubeleri olurdu. Türkiye'nin her tarafında hizmeti olurdu. Ama bitti maalesef..

Aldandı, kendi kafasına göre hareket etti. Zaten bu budur; iyi âlim, iyi hoca eğer bir yola bağlanmazsa, bir tasavvufa bağlanmazsa, o kesinlikle yoldan çıkar. Çünkü kendi aklına, ilmine güvenir. Ama bir yere bağlıysa o ona gem olur, kendini korur. Bu budur, kesinlikle böyle..

MEHMED KIRKINCI HOCAYI ZÄ°YARETÄ°MÄ°Z

Erzurum'da bir taziye vardı. Bu Taşkesenli ailesinden birisinin taziyesi vardı..

-Seydam kaç tarihinde acaba?

-Vallahi şimdi hatırlayamıyorum ama o zaman Kırkıncı Hoca dinçti. Herhalde 25 sene kadar önceydi..Taziye yaptıktan sonra o gün Erzurum'da kalacaktık. Ağabeyim vardı, Gıyaseddin(Emre) amcam vardı, birkaç kişi vardık.

Gıyaseddin Amcam dedi ki;

-Ben Kırkıncı Hocayı ziyarete gidiyorum, gelin gidelim."

 Beraber gittik. Haber vermişlerdi. Ta karşılamaya kapıya kadar geldi. Gıyaseddin amcamı acayip seviyordu. Amcamı öyle bir kucakladı ki..Tabii amcamdan daha kuvvetli… Uzun sakallıydı. 

Amcam; "bunlar da Şeyh Alaaddin Efendi'nin torunları" diye bizi tanıttı. Kırkıncı Hoca, babam Şeyh Halid Efendi'yi de tanıyordu. Ama tabii dedem Şeyh Alaaddin Efendi'yi çok seviyordu. Çok güzel sohbetler oldu, epey çay filan içtik. Ama şu anda neler konuştuğumuzu hatırlayamıyorum. Biraz Üstad'dan (Bediüzzaman) bahsetti Kırkıncı Hocamız. Gıyaseddin amcamla nasıl tanıştığını, aralarında geçenleri bahsetmişti, ama şimdi o konuşulanları tam hatırlayamıyorum. Allah derecesini âli eylesin inşallah.

Molla Åžefik;

-Ohin'in talebesi sayılır..

-Tabii.. Şimdi Kırkıncı Hocamız Molla Nadir'de okumuş. Mele Nadir de Ohin'de okumuş, dedemiz Şeyh Alâeddin'den icazet almış, onun mücazıdır. Hatta babam "Mele Nadirle beraber icazet aldık" diyordu. Molla Nadirle babam, dedemiz Şeyh Alaaddin'den beraber icazet almışlar.(2)

Birkaç yıl önce Ağrı'ya gitmiştim. Medrese Âlimleri Vakfı'nın(MEDAV) toplantısı vardı. Hocaları çağırmışlardı. Belki 30 kadar hoca vardı. 75 ile 95 yaşları arasındaydılar hocalar. Gerçekten o eski hocalar çok mübarekler. Onların ilimleri, gayretleri, bereketleri..

Biz Ohin'den geldiğimiz için bizle çok ilgilendiler. Sordum, hep Mele Nadir'den okumuşlardı ekserisi. Onun için Ohin talebesi sayılırlar. Kırkıncı Hocamız da Mele Nadir'de okuduğu için, Ohin talebesi sayılır. Allah onların şefaatlerinden mahrum etmesin inşallah.. 

ÅžEYH MAÅžUK'UN ÃœSTADI ZÄ°YARETÄ°

 Gerçi bu hatıra amcam merhum Şeyh Asım'ın Birketü'l Kelimat adlı kitabında da(3) vardır. Ona da bakılabilir. Nurşinli merhum Şeyh Masum'un oğlu merhum Şeyh Maşuk bir iş için batıya gidiyor. Isparta'da Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret etmek istiyor.

O sıralar tabii Üstad rahatsız, ziyaretçi kabul etmiyor. Şeyh Maşuk varıp, Üstadın bulunduğu yere gidiyor. Diyor ki; "Ben Bitlis'ten gelmişim, Üstad'ı ziyaret etmek istiyorum." Diyorlar ki; "Valla Üstad rahatsız, ziyaretçi kabul etmiyor." Çok yalvarıyor, dil döküyor, ne yapsa giremiyor.

En sonunda diyor ki; "kendisine bir mektup yazayım, bari kendisine verin" diyor. Mektubu yazıyor, altına da ismini yazıyor; "Nurşinli Şeyh Masum oğlu Maşuk.

Mektubu Üstada uzatıyorlar, mektub eline geçer geçmez fırlıyor; "çabuk hemen bu adamı bulun, getirin, ben bunu arıyorum zaten" diyor. Maşuk efendiyi bulup çağırıyorlar. Onlara kızmış; "Nurşin'den buraya gelen birisi var, siz nasıl almazsınız?"

Şeyh Maşuk diyor ki; "Üstad çok sevinmişti.

-Vallahi ben çoktan Üstadımın ailesinden haberim kesilmişti dedi, çok sevindi.. Devamlı ya bizim aileden ya Ohin ailesinden kimlerin kalıp ne durumda olduklarını, kimlerin ahirete irtihal ettiklerini sordu.

Sonra dedi ki; "Gel benimle talebelerim arasında hakem ol."

Dedim; "Seyda hayırdır?"

Dedi ki; "ben diyorum ki benim mezarım belli olmasın. Bunlar diyorlar ki belli olsun. Gel sen bizim aramızda hakem ol."

Dedim ki; "Vallah ben de talebeleriniz gibi belli olsun diyorum. İnsanlar ziyaret eder, daha güzel olur." Ama o, mezarının belli olmamasını istiyordu.

Aramızda böyle bir konuşma geçti. Sonra Üstad Urfa'da vefat etti ve orada defnedildi. Ben çok şaşırdım. Çünkü isteği mezarının bilinmemesi idi. Sonra işittim ki, zamanın idaresi Üstadın mezarını yıktırarak cenazesini bilinmeyen bir yere defnetmişler, o zaman çok sevindim. Üstadın istediği yerine gelmiş oldu ve bu onun aynı zamanda bir kerameti idi.

VANLI MOLLA ZEYNELABÄ°DÄ°N EFENDÄ°'NÄ°N ÃœSTAD HAKKINDA ANLATTIKLARI

Vanlı merhum Molla Zeynelabidin Efendi'nin Van'da büyük bir bahçeleri vardı. Annesi, büyük dedemiz Şeyh Fethullah Efendi'nin kızı idi. Babası da, Van'da uzun seneler vaizlik yapmış Molla Ömer Efendi idi. Molla Ömer Efendi'nin babası Molla Şerif Efendi de uzun zaman Van'da kadılık yapmış..

-Siz Zeynelabidin efendiyi gördünüz mü?

-Çok gördüm… 95 yaşında vefat etti. Diyor ki; "medreseden mezun olmuştum. Bahçede bir yer yapmıştım. Boşum.. Devamlı kitap mütalaa ediyorum. Bir gün bir kitaptaki bir meseleye baktım. Bir türlü çözemedim. Çok zordu, olmuyordu, ibare tutmuyordu birbirini.."

Meğer Üstad da gelmiş, başında onu izlemiş. Üstad bazen o bahçeye gelirmiş. Zeynelabidin Efendi diyor ki; "mele Zeynelabidin, sen deniz gibi ilimlere gark olmuşsun" dedi, külahımı yere attı. Onu görünce çok sevindim..

Hemen oturttum. Nerede zorlandığımı sordu, hemen getirdim, gösterdim. Biraz baktı, sonra dedi ki; "ibarede eksiklik var." Kalemini çıkardı, bir satır kadar yazdı. Gerçekten o yazdığı ibareden sonra, mana yerine oturmuş oldu.

Sonra dedi ki; "Kardeşim, git bize zikirleri biten meyvelerden getir." Dedim; "zikirleri biten meyveler de ne demek Seyda?" Dedi ki; "kardeşim, düşen meyveler zikirlerini bitirmiş meyvelerdir" dedi. Hemen getirdim. Dedi ki; "bak şimdi bunlar ölmüşler. Ölenler ne yapılır? Yıkanır, defnedilir. Götür bunları yıka, midemize defnedelim." Yıkadım, getirdim.(4)

Dedi ki; "ben birkaç gündür çok açım. Bir de senin annen Üstadımın kızıdır. İnşallah onun yemeği bana bereket olur. Çünkü babası Şeyh Fethullah Efendi beni gafletten ilk ikaz edendir.

Ben gençliğimde mücadeleyi seviyordum. Hangi hocayı görsem onu mağlup edeyim diye uğraşıyordum. O, beni çağırdı. Dedi ki; "sana yazıktır, sen şu duaya devam et;

Allahümme erine'l hakka hakkan verzuknâ ittibâ'ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü" (Allahım! Hakkı bize doğru olarak göster ve ona uymayı bize nasip et ve yanlış, bozuk olan şeylerin yanlış olduklarını bize göster ve onlardan sakınmamızı nasip et.)(5)

Ben o duaya devam ettim. Hakikaten o haller benden gitti. İnşallah inanıyorum ki onun kızının yemeği de bana güzel gelir, bereketli olur. Annene söyle bana Bitlis köftesi yapsın."

Ben gittim anneme söyledim. Annem "Molla Said benim yemeğimi yiyecek" diye çok sevindi. Hemen yemeği hazırladı. Götürdüm. Seyda epey yedi.. Dedi ki; "inan, ben birkaç gündür yemek yememiştim."

-Zeynelabidin Efendi'nin babası Ömer Efendi herhalde 1945'lerde vefat etmiş Seydam?

-Doğrudur, Cumhuriyetin ilk senelerinde on yedi yıl müftülük yapmış.

-Onlar Konya'dan Bitlis'e göçmüşler.

-Aslen Konya'dan evet..Tabii, büyük dedeleri zamanında.. Zeynelabidin efendinin dedesi Molla Şerif Efendi Van kadısıymış. Babası Ömer Efendi de önce vaizmiş, sonra müftü oldu. Zeynelabidin Efendinin de bir oğlu büyük Camii imamı, bir diğer oğlu da Van'da şu an vaizdir. Onlar aslen Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin neslindendirler ve o haseble Sıddıkidirler. Yani Hz. Ebubekir(r.a)in soyundandırlar.

-Seydam, Allah razı olsun, çok istifade ettim.

-Cenab-ı Hak senden de razı olsun ve muhafaza buyursun.

Dipnotlar

(1)Hadiseleri ve kişileri değerlendirirken zaman ve şartları nazar-ı itibara almadan değerlendirmek insafsız yorumlara götürebilir bizi. 1970'lerdeki dünya şartlarında İran'dan yükselen devrim sesi birçok temiz müslümanı kendisine çekti maalesef. Buna sadece Sadreddin Hoca değil, Muhammed Emin Er hoca merhum da dâhil olmak üzere birçok kıymetli zevat da sürüklendi. (Mesela, Bkz. Muhammed Emin Er hocanın Milli Gazetedeki 9-10 Ağustos 1985'deki mülakatı)

Merhum Ebul Hasan en Nedvi "Suretan Mutedattani"(İki Zıt Suret) adlı risalesinde İslam dünyasındaki bu sihir ve tesirin nefsi ve siyasi amillerini sayarken, merhum Said Havva daha da ilerisine giderek dünyadaki İslami uyanışın Humeyni devrimiyle birlikte önünün kesildiği ve mecrasının saptırıldığını ifade etmektedir.(bkz. Said Havva, 'El Humeyni Şuzuzun fi'l akaid ve şuzuzun fil'l mevakif')

Bu sihri ilk bozan hadiselerden birisi 1982'de Suriye'de Hafız Esad'ın Hama katliamına İran'ın tam destek vermesi(şimdi olduğu gibi) olsa gerek. Prof. Dr. Hamid Algar buna kendisiyle yapılan bir mülakatta değiniyor ve "İran'ın bu hususta takip ettiği politikayı anlamak zor. Doğru görmek ise tamamen imkânsız" diyor. (bkz. İslam Üzerine Konuşmalar, s. 128, İslam Mecmuası Yayınları, İst. 1986)

Rahmetli Muhammed Emin Er hoca sonradan bu görüşlerinden dönmüştür. Onun dönmesine sebep olan hadiselerden birisi de aşağıdaki anlattığı hadise olsa gerektir; "…Biz diğerleri Kanada'ya gittik. Kanada da bizi bekleyen kişi: "Ben Hasan Hüseyin Ceylan'ın okul arkadaşıyım. İhtilâlde İran'a geçtim. Emniyet teşkilatlarında yer aldım. Irak savaşına da katılıyordum. Bizden yani İranlılardan can verecekler, sekeratta iken onlara ne kadar "la ilahe illallah" deyin dedikse de, hiç birisi diyemedi! Ruh verene kadar Ali Ali diye diye ruh verdiler. Ben onlardan da kaçıp buraya geldim" dedi..(bkz. Muhammed Emin Er, Hatıralarım, s. 285, MGV Yayınları, Ankara, 2017, 5. Baskı)

(2)-Molla Sabahaddin el Çani Hocamız, "Ulemauna" adlı eserinde (s. 246 v.d) Molla Nadir Efendi merhumun ders aldığı üstazlardan bahsederken, Ohin'de Şeyh Alaaddin Ohini'de ve Bulanık'ta Şeyh Alaaddin Efendi'nin kardeşi Şeyh Cüneyd Ohini'de de okuduğunu belirtiyor ve 248. Sahifede kendisinden icazet alan talebeler arasında "Molla Mehmed Kırkıncı" yı sayıyor. (Sabahaddin el Çani, Ulemauna Minel Müderrisin Fi'l Karni Işrin, Daru'l Ravda, İst. 2016)

 (3)-bkz. Şeyh Asım, Birketü'l Kelimât Fî Menâkıbi Ba'di's Sâdât, haz. Doç Dr. İbrahim Baz, s.369-370, Nizamiye Akademi, İst. 2018

(4)- bkz. Şeyh Asım, Birketü'l Kelimât, s. 364- 365

(5)- bkz. Şeyh Asım, Birketü'l Kelimât, s. 361

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını ansınlar diye bir kurban kesme ibadeti koymuşuzdur. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olan müslümanlar olun. Allah'a itaat e

Hacc:34

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Allah her şeye güzel davranmayı emretmiştir. Öyle ise öldüreceğiniz zaman bile güzel öldürün. Hayvan keseceğiniz zaman güzel kesin. Sizden biri bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın.

Müslim

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI