PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-4

Adnan Menderes *İslam dünyasıyla ilişkileri tazelemek ve ezanı aslına geri çevirmekten dolayı cezalandırılan ve idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-05-09 09:14:48

Adnan Menderes

*İslam dünyasıyla ilişkileri tazelemek ve ezanı aslına geri çevirmekten dolayı cezalandırılan ve idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes.

* Merhum Menderes'in en yanlış ifadelerinden birisi "Devri sabık yaratmayacağız" ifadesi olmuştur! Menderes devr-i sabıka meydan vermemiş ama devr-i sabık ona 10 yıllık iktidarı dönemini zehir etmiş ve istemediği halde kamplaşmaya gitmek zorunda bırakmıştır. Kamplaşmanın ardından orduyu da tahrik ederek Menderes'i devirmiştir. Menderes bilahare, ' Allah kimseye böyle muhalefet göstermesin' demiştir. Nasırcılar da Mısır'ın CHP'sini temsil etmektedir.

* Milli Birlik Komitesi'nin yaşayan son üyesi Ahmet Er, Sabah gazetesine yaptığı tarih muhasebesinde, ' Bizim asıl niyetimiz Menderes ve arkadaşlarını İsviçre'ye göndermekti. 23'ler grubunu tasfiye etseydik, onlar da Yassıada'yı havaya uçuracaktı' demiştir. Buradan anlaşılıyor ki, Menderes'in idamı öngörülmemiştir. Lakin komiteciler içindeki çatlak, iç çekişme Menderes ve arkadaşlarının idamını beraberinde getirmiştir.

Afra Çelebi(Suriyeli yazar)

Bir haberde Afra Çelebi ismini görünce hemen Halis Çelebi aklıma düştü. Ardından da Türkiye'de pasif direniş veya anti şiddet hareketiyle tanınan Cevdet Said aklıma geldi. İlgili karelere bakınca Afra Çelebi'nin dayısı Cevdet Said ile aynı karede fotoğrafını gördüm. Fotoğraflarda Afra Çelebi, hanım hanımcık bir yapı arz ediyor. Evet, babası Halis Çelebi, dayısı da Cevdet Said. Hem kapalı, hem de açık fotoğrafları bulunuyor. 

Demek ki babası gibi bilinen şer'i ölçülere fazla mukayyet değil. Halis Çelebi hilafet gibi meselelerin dinde yeri olmadığı görüşünde. Keyfi yorumları var. Demek ki, kızı da başörtüsünü teferruat olarak görenlerden. Veya ihmal de olabilir. Son olarak Toronto İslam Kültür Merkezi'nde bayram hutbesi okumuş. Haberlerde, 'Suriyeli muhalif bir bayan Toronto'da bayram hutbesi okudu' şeklinde yer aldı. Bu, biraz eski tartışmaları çağrıştırdı ve tedai ettirdi. Emine Vedut da kadın ve erkeklerden müteşekkil karma bir cemaate imamlık yapmıştı. Bu moda Türkiye'de de yansımalarını bulmuş ve benzeri bazı girişimler yaşanmıştı.

* Afra Çelebi'nin böyle bir ailede ortaya çıkması da tesadüf addedilemez. Ne münasebetle kurban bayramı hutbesi okudu, bilmiyoruz lakin İslamcı modernistler veya reformistler kendisine sahip çıktı ve destek veriyor. 

Ahmet Ağırakça(prof.)

Bu anlamda Dide Arslan Yılmaz'ın programında Prof. Ahmet Ağırakça'nın ' en büyük feminist Hazreti Peygamberdi' ifadesi maksadı aşan bir doğru idi. İslamiyetin kadınlarla ilgili cahiliyet kalıntısı kusurları sildiği söylenebilir. Lakin bugünkü feministlerin vardıkları nokta ve varmak istedikleri nokta ile Hazreti Peygamberin yaptıkları birbirini karşılıyor mu? Feministler feminizmden başka referans tanıyabilirler mi? Kavvamiyet ve hatta erkeği ret üzerine kurulu bir anlayış sonuçta insanlığı reddetmektedir.

Ahmet Çığman(Türkiye-âlim)

Ahmet Çığman hocada derinlemesine Kur'an ve Sünnet bilgisi görürsünüz. Kalbin aynasına veya gönlünün aynasına zaman zaman keşfiyat da sızar ve yansır. Gönlü bir anlamda gizli hazinelerin de mişkatıdır. Ahmet Çığman hocanın karşısına dikebileceğimiz ilahiyatçı tipi ise oldukça çok. Hepsinin ortak özellikleri dini konulardaki kolay ahkâm kesmeleri, cesaretleridir. Tabir caizse işkembe-i kübradan atmada bir beis görmezler.

Ahmet Emin(Mısırlı Modernist)

*Ahmet Emin Şia noktasında salâbetli olmakla birlikte Mutezile konusunda gevşektir. Neyse!

* Modernist ve kimi İtizali (Mutezili) eğilimler ve görüşler taşımalarına rağmen Musa Carullah Bigiyef ile Ahmet Emin çağımızda Şia ulemasını gerçek kisvesi ve yüzüyle keşfedenler arasındadır. Hatta Iraklı ve Necefli Şii mollalar Ahmet Emin hakkında kampanya açmışlar ve onu geriletmeye çalışmışlardır. Fecrü'l İslam ve Duha'l İslam kitaplarında Şiilerin tarih boyunca oynadıkları olumsuz rollere temas etmiş ve bu da Şii havzalarını ve âlimlerini rahatsız etmiştir. Elbette kimse ayranım ekşi demez.

* Elbette Ahmet Davudoğlu Hoca, ' Din Tahripçileri' adlı eserinde Ahmet Emin hakkındaki eleştirilerinde haklıdır. Bununla birlikte, Ahmet Emin'in şahsiyeti bununla sınırlı değildir. Yevmü'l İslam kitabında Mutezile'ye övgüler düzmektedir. Bununla birlikte aynı kitabında Mustafa Kemal'in din ile devlet bağını koparmasına da karşı çıkmaktadır. Keza Şia konusunda sadece Muhammed Zahid el Kevseri gibi âlimlerin müteyakkız olduğu bir dönemde, hakkını vermek gerekirse Ahmet Emin de onların tehlikelerine işaret etmiştir. Dolayısıyla Mutezile ile ilgili görüşlerini kendine bırakarak, Şia konusunda hakkını teslim edelim. Bazen de çapraz ve sofistike bakmasını bilelim.

Ahmed Mahmud Şakir(Mısırlı muhaddis)

Müslüman Kardeşlere yönelik daha sert eleştirilerden birisini İskenderiyeli muhaddis Ahmet Mahmut Şakir yapmıştır. Bu eleştirilerde tarz ve yöntem farklılığı etkili olmuştur. Özellikle de Ahmet Mahmut Şakir, Cemaatin hem siyasi çizgisine, hem de gizli faaliyetlerine, hem de şiddete bulaşmasına muhalefet etmiştir. Burada gizlenme ile gizlilik arasında bir ayrım gözetilmelidir. Şakir'in kastettiği, örgütsel bir yapı çerçevesinde gizli hareket etmedir. Bazıları bu gizlilik halini Masonların tarzına benzetmektedir. Tabanca ile mushafa yapılan biat törenleri gibi. Şuu'nul Talim ve'l Kada adlı eserinde ( S. 48) Şakir, Müslüman Kardeşlerin komünistlerden ve Yahudilerden destek aldığını ileri sürmüştür. Nukraşi Paşa'nın Gizli Birim tarafından öldürülmesinden sonra ise El Esas adlı dergide yazdığı bir makalede (Ocak 1949) hareketi modern haricilere benzetir. Ne yaptıklarını bilmediklerini savunur ve bu yapılanın Batı'daki gibi siyasi suikastlara kapı aralayacağını söyler ve bu yöndeki endişelerini paylaşır. Nitekim bu makaleden bir ay sonra Saray, Batılı ülkelerin de desteğiyle 12 Şubat 1949 tarihinde Hasan el Benna'yı şehit eder.

Ahmet er-Rıfaii Şerefi(Cezayirli âlim)

Suriyeli Muhammed Gadban'ın vefat ettiği günlerin arifesinde Cezayirli âlimlerden Ahmet er-Rıfaii Şerefi'yi kaybetmiştik. Ya da uğurlamıştık. Hakkındaki taziye yazılarında bir hasleti dikkatimi çekmiştir. Cezayir Müslüman Kardeşler hareketinin önemli simalarından Ebu Cerre Sultani hakkında bir değini makalesi kaleme aldı. Bu makalesinin başlığında, sahabe neslinden bir adamı kaybettiklerini yazdı.

* Sahabe ahlakı ile bezenen Ahmed er-Rıfaii Şerefi, ölüm döşeğinde son nefesini verirken bile çevresindekilere ve misafirlerine bu dinin büyüklüğünü anlatmış ve ibret dolu şeyler söylemiştir.

* Ebu Cerre Sultani'ye anlattığına göre, Müslümanlar yenilseler bile İslamiyet'in galibiyeti matematiksel kesinliktedir. İslam, ahirzamanda ikinci yükselme ve zuhur ve itila çağını idrak edecek ve yaşayacaktır. Sonunda, Kur'an ve Sünnet anlayışının kâinatı kaplayacağını ve galip geleceğini ifade etmiştir. Müslümanların kabuk anlayışlarının değil, İslam'ın özünün sonunda galip geleceğini müjdelemiştir. Belki de bunlar son sözleri oldu. Bediüzzaman'ın ifade ettiği gibi Ahmet er -Rıfai Şerefi de Müslümanların siyaset din ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtamadıklarını ifade etmiştir. Dini politize etmişler ama politikayı dindarlaştıramamışlardır (http://www.echoroukonline.com/ ara/articles/206008.html ) . Bu hususta Bediüzzaman'ın getirdiği ölçü de şudur; "dini siyasete alet ve vesile yapmamak" ancak, "bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet" etmektir.

Ahmed Keftaro(Suriye eski baş müftüsü)

Ahmet Bedreddin Hasun'dan önceki Suriye Büşmüftüsü olan Ahmet Keftaro ilginç bir kişilikti. Halefi Ahmet Hasun gibi tasavvufi eğilimleri vardı. Hasun ve ailesi gibi Nakşibendiye tarikatına mensuptu.

* Ahmet Keftaro'nun ise hem Buti'ye benzeyen ve hem de ondan ayrılan yönleri var. Buti de tasavvufa karşı değildir lakin onun tasavvufi anlayışı daha müteşerridir. Her ikisi de, 'siyasal İslamcı çizgi' olarak anılan Müslüman Kardeşler ve benzeri İslam ile siyaseti mezceden anlayışlara ve hareketlere karşıdır. Lakin bu noktada müttefik olmakla birlikte yöntem noktasında Buti ile Keftaro birbirinden ayrılır. Keftaro'nun anlayışı pazarlıkçı ve müzayedecidir. Pragmatiktir. Sözgelimi, siyasal İslami çizgi olarak anılan çizgidekilere karşı sola veya rejime destek verirken, bu tutumunu pazarlık konusu ve pazarlık aracı yapar. Buti ise bundan kaçınır. Buti, yönteminde de idealisttir. Keftaro ise maksadında idealist olduğunu iddia etse bile en azından yönteminin şaibeli olduğunu söyleyebiliriz.

* Bir seçimde Keftaro, Müslüman Kardeşler Suriye kolunun kurucusu ve Genel Murakıbı Mustafa Sıbai'nin seçimlerde yenilmesinde başrol oynamıştır. Seçimlerde solcu Riyad Maliki ile yarışan Sıbai hassas dengede Keftaro'nun Maliki'yi desteklemesiyle birlikte elenir ve seçimlerde başarı gösteremez. Kıl payı kaybeder. 

* Keftaro ekolü ise Nasır döneminde de Esat döneminde de kendilerine açılan alandan istifade ederler. Hem Nasır hem de Esat, tarikatları ve tasavvufi cereyanları kendi rejimi için tehlikeli saymaz. Keftaro'dan sonra yine tasavvufi bir çizgiden gelen Ahmet Bedreddin Hasun'un baş müftü yapılması tesadüf olamaz.

*Ahmet Keftaro pazarlıkçı anlayış için katıksız bir modeli temsil eder. Sözgelimi, 1947 yılında Keftaro, Cemil Merdem ve Sabri Aseli'nin seçilmesi için destek vermiştir. Cemil Merdem'den destek için randevu evlerini kapatmasını ister. Cemil Merdem yeniden seçilmesi karşılığında bu denileni yapar ve sonuçta Keftaro'nun desteğini alır. Devreye Sabri Aseli girer ondan da destek karşılığı içkiyi yasaklamasını ister lakin Sabri Aseli'nin buna gücü yetmez ve Keftaro'nun desteğini elde edemez. Keftora çizgisi ilk günlerden beri böyledir.

AkÅŸemseddin

* Ehl-i beyt mensubu olan Akşemseddin aslen Şamlıdır. Anadolu'ya gelmişler ve kader onu fetihle ve Fatih'le bir araya getirmiş. Akşemseddin İstanbul'un manevi fatihi olmuştur.

Hz. Ali(r.a)

İran'ı Hazreti Ali'nin ifadeleriyle tanımak daha doğru olur. Esasında Şia'nın panzehiri Hazreti Ali'dir. Hileye karşı dürüstlüğün ve istikametin timsali ve sembolüdür. Onun büyüklüğünün sırrı da burada gizlidir. Şiilik ise onun adına türetilmiş bir kalpazanlıktır veya kalp akçedir.

Ali Abdurrazık(Mısırlı Modernist)

Ali Abdurrazık Mısır'da Seyyid Bey'in muadilidir. İkisi de hilafetin tarihselliğini ortaya koymaya çalışan çalışmalar yürütmüşlerdir. Ali Abdurrazık, oryantalistlerin ayartmasıyla harekete geçmiştir. Daha doğrusu oryantalist teoriye hizmet etmiştir. Ali Abdurrazık'ın El İslam ve Usulu'l Hükm (İslam'da Yönetim Biçimi) adlı eserinin arkasında iki ismin bulunduğu varsayılıyor. Bunlardan birisi, Mısır bedeninde Fransız kafası taşıyan Taha Hüseyin, ikincisi de Yahudi asıllı İngiliz oryantalist David S. Margoliouth'dur. Ali Abdurrazık'ın bu kitabı Kemalist teoriye destek vermek için kurgulanmış oryantalist bir projedir. Kitabın 1925 yılında yayınlanması teorik zeminde Mısır'da, Kemalist proje ve inkılâplara ve hilafetin kaldırılmasına yapılan bir katkıdır. Zira Mısır'da da bu inkılâplara öykünen ve onu taklit etmek isteyenler var, hatta bol olmuştur. Ali Abdurrazık'ın o dönem Ankara'daki karşılığı ise usûl-i fıkıhçı Seyyid Bey'dir. Her ikisinde de temel tez, hilafetin tarihselliğidir. Onun ötesinde nazarlarında İslam birliği ve ittihadının hayal olmasıdır. İlginçtir, Ali Abdurrazık öyle ileri gider ki, hilafetin dışındaki bütün yönetim biçimlerini İslama uygun bulur ve tezkiyeden geçirir. İslam'a göre tek bidat idare tarzı ona göre hilafet modelidir. Hilafet Peygamber devleti değil ona göre mücerret ve ne olduğu belirsiz bir devlet biçimidir. Kur'an ayetlerine rağmen şura sistemini bir yana iten Ali Abdurrazık, Hazreti Ebubekir'i, İslam'da ilk halife değil, ilk kral olarak tanımlamaktadır ( El İslam ve Usulu'l Hükm, Et Tekvin Yayınları, s: 119)

*Ali Abdurrazık başta Hazreti Ebubekir olmak üzere sahabelerin hilafına İslam'da idari anlayışı müteşerri vasfından arındırıp 'hilafetten başka ne olursa İslami sayılır' anlayışına gelmiş ve bunu temsil etmektedir. Bu kadar kendinden geçmenin ve hakaiki tersyüz etmenin nedeni cehalet midir? Kesinlikle hayır. Bu işler cahil adamın harcı değildir. Bu kitap ve Seyyid Bey'in Hilafetin Mahiyeti Şeriyyesi gibi kitaplar düzmece, ısmarlama ve onun ötesinde proje kitaplardır. Arkasında oryantalist anlayış ve kafa yatmaktadır. Bugün Ali Abdurrazık neye tekabül ediyor? Ulusalcılığa ve onun ötesinde siyasal İslam düşmanlığına..

*Ali Abdurrazık gibi inkârcılar Medine döneminde bile devlet organlarının tam teşekkül etmediğini savunarak İslam'ın bir yönetim biçimi vazetmediğini söyleseler de, güneş balçıkla sıvanmaz. Tarih ortadadır. Peygamberimiz, mizanla ve kadiple (kılıçla/asa ile) gönderilmiştir. Bu komple bir sistem ve cihat anlamına gelir.

*20'inci yüzyılda Müslümanlar açısından siyaset-İslam ilişkileri açısından en tehlikeli iki kitaptan birisi, Ali Abdurrazık'ın hilafeti reddeden İslam ve Usul'ul Hükm adlı kitabı diğeri de İslam adına teokrasiyi ve din adamları rejimini vazeden Humeyni'nin El Hükümet El İslamiye kitabıdır. İslam ve siyasi alan ilişkileri noktasında Ali Abdurrazık tefriti temsil ederken, Humeyni de ifratı kuşanmıştır.

*Nasıl ki şura makbul ve istibdat merdut bir yöntem olarak müsellem bir hakikat ise, hilafet de öyledir. Bakmayın siz Ali Abdurrazık'ın hilafeti reddetmesine. Söz konusu zat hilafeti reddetmiş ama kraliyeti kabul etmiştir. Ona göre, hilafetin dışındaki bütün sistemler ve yönetimler geçerlidir ve meşrudur. İnanılmaz ama Ali Abdurrazık'a göre dünyada tek bidat rejim hilafettir. El İslam ve Usulü'l Hükm yani İslam'da rejim biçimi adlı çalışmasında hilafetin dışında bütün rejimleri ispat ediyor. Adam hayatını hilafeti inkâra adamış. Hilafet olmasın da ne olursa olsun! Zira adamın tek derdi hilafeti reddetmek ve bütün anti tezlerini ispat etmektir. Yazdığı kitabın zaten ilmi bir yanı yok, serapa zorlamadan ibarettir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Ali Abdurrazık'ın hilafına tarihi örnek ortadadır. Keza bu hususta onlarca kitap yazılmıştır. Aslında güneşin ispatı için kitap yazmak veya bu meseleye adanmak ne kadar beyhude ise, hilafet konusunda da yazmak aynı şeydir. Bununla birlikte meselenin künhüne eremeyecek İslami ilimlerden bibehre zevatı aydınlatmak için kalem oynatılmış ve hilafetin hakikatini ispat için kitaplar kaleme alınmıştır. Bunlardan birisi Peygamber Yönetimi ( Hükümetü'r Resul) ardlı eser olup Musul Üniversitesinden Prof. Haşim Yahya el Mellah kaleme almıştır.

* Siyasal İslam üzerinden ittihad-ı İslam veya hilafeti inkâr eden münkirlere Ali Abdurrazık'ın kalıntıları ve çocukları diyoruz

Ali Bulaç

Vaktiyle Said Havva'yı iyi anlayamadık ve değerlendiremedik. Tam olarak kıymetini bilemedik. Nedeni, İran devriminin onu gölgelemesi ve yandaşlarının itibarsızlaştırmasıdır. Bu karalama kampanyası Türkiye'de tutmuştur. Ali Bulaç gibiler maalesef İran'ı merkeze yerleştirerek Said Havva'yı karalamış ve Saddam yandaşı olarak göstermişlerdir.

* Şüphesiz Esat ile İsrail ve ABD'nin ideolojik çıkarları aynı. Bu durumda Ali Bulaç, Suriye'de İran, Çin ve Rusya eksenine karşı bir İsrail-Anglo Sakson cephesinin varlığını neye dayanarak savunuyor? İsrail, İran'a işaret ediyor lakin fiiliyatta Gazze'yi vuruyor!

*Ali Bulaç uysa da uymasa da Ali Hameney ile Pensilvanya arasında adeta manevi bir köprü. Öyle olmadığını varsaysak bile ortak dost sayılır. Camianın İsrail ile köprü şahsiyetleri olduğu gibi, İran'la da köprü şahsiyetleri var.

* O dönemde Ali Bulaç gibi bazı yazarlar Said Havva ve kitaplarını Saddam'a destek verdiği gerekçesiyle itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu yazarlar bugün ise batıl gerekçelerle Baasçı Beşar'ın gerisinde duran İran'ı tebrike devam ediyorlar! Demek ki onlar sadece Baas'ın bir türüne karşılar!

Ali Cuma(Mısır Eski Müftüsü)

Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip ile eski Müftü Ali Cum'a, Seyyid Kutup ve Mevdudi gibilerine sebbetmeyi ve sövgüyü ve sataşmayı itiyat haline getirdiler. Belki de ibadet sayıyorlar.

*Ali Cum'a mesleği gereği iftira ve yalandan kaçınmamaktadır. Seyyid Kutup ile alakalı olarak iftiralarından birisi onun kelime-i tevhide yani La ilahe illallah ifadesine Muhammedur Resulullah ifadesini eklememesidir. Prof. Dr. Vasfi Aşur Ebu Zeyd bu iddiayı belgeleriyle çürütmektedir. Bunlardan ikisi Mealim Fit Tarik ( Yoldaki İşaretler) adlı eserindedir. Seyyid Kutup'u eleştirmek elbette mümkün lakin bunu en güçlü yönüne karşı yaparsanız şapa oturursunuz. Bu tablo, Arapçadaki bir mesele uygunluk arz eder. Zayıflatmak için başını dağa vuran(dağı süsen) adam, dağa acıma başına acı!

*Sisi de tefani eden, yok olan eden yok olan bu Ali Cum'a maalesef kalıbının adamı değildir.

*İddia ediyorum ki, hem Ali Cum'a hem de Ahmet Tayyip ilmen Seyyid Kutup'un çok gerisindedir. Hatta yanından bile geçemezler. Bu elbette Seyyid Kutup veya Mevdudi'nin bazı aşırı hallerini benimsememizi gerektirmez. Lakin hakperest de olmalıyız. Şahsiyet itibarıyla demiyorum, zaten o malum. Bununla birlikte resmi ulema gerek Ali Şeriati gerekse Seyyid Kutup'un icazetini gündeme getiriyor. Hâlbuki Ahmet Kureyme gibi, Ali Cum'a gibi icazetliler arasında nice bodur adamlar çıkıyor. Bunlar dini dünya için tahsil ediyorlar. İcazetli olsalar ne yazar, neye yarar!

* Selefi meşrep olmadıkları halde Buti ve Ali Cum'a gibi âlimler modern Cami şeyhleri arasında yer alırlar. Bunların bir kısmı da fitneyi tamim ederek pasifizmi savunmaktadır.

* Ali Cum'a, Müslüman Kardeşlerin hariciler haline geldiklerini ve köklerinin kazınmasını salık vermektedir.

* Ali Cum'a sufi meşrep olmasına karşılık selefi meşrep olan Muhammed Said Raslan da Müslüman Kardeşleri harici olarak nitelendiriyor ve kan akıtmayı helal addettikleri için Müslüman Kardeşler ve taraftarlarının öldürülmesinin vacip olduğunu ileri sürmektedir. Bu artık devlete tapınmanın son basamağı olmalıdır. Birisi tasavvufi zeminden diğeri de selefi zeminden bir araya gelmiş ve ulu'l emr veya ulusalcılıkta birleşmiş durumdalar.

* Mısır eski Müftüsü Ali Cum'a gibiler Nasır dönemindeki seleflerini ve Hasan Bakuri gibilerini aratmıyor hatta onları fersah fersah geçiyorlar. Canların toplu müsaderesine fetva veriyorlar.

*Mısır'lı yazar Hilmi Muhammed Kaud'un ifadesiyle, Sisi'yi ve katliamlarını tebrik eden bir sürü bozuk sarıklı adam vardır. Bunların başında da Hizmet veya Camia tarafından uluslar arası toplantılara davet edilen eski müftülerden Ali Cum'a gelmektedir.

* Gözüne düşmanlık perdesi inen Ali Cum'a da İhvan'ın kendilerini seçilmiş millet olarak gördüğünü ve paralel bir din ürettiklerini ileri sürmüştür. Yirmili yaşlarında cemaate girme teklifine karşı şunları söylemiş: "Örgütü din haline getirdiniz.." Evet, örgütlenme ve gizli faaliyetlerle ilgili çekinceleri olabilir. Lakin bu yanlışlar serbest atışa imkân vermez. Cemaati Yahudileşmekle suçlayan Ali Cum'a Siyonizm'e hulus çekmektedir. Bari dinime rahleden müselman olsa! 

Ali Halebî(Selefi)

İlmi Selefiliğin temsilcisi Ali Halebî gibiler genelde kurulu düzenlere karşı çıkılmasına karşı çıkarak aslında bir nevi Camilik içinde yer alırlar. Lakin Suriye noktasında bir içtihat farklılığı oluşmuştur.

Ali Hamaney(İran'ın dini lideri)

İran'daki bu adam zehirli sarmaşığın başıdır.

* Hamaney, IŞİD gibi tekfirci ve terörist yapıları ABD, İngiltere ve İsrail'in ürettiğini söylüyor. Lakin madalyonun öteki yüzünün veya yakıtının kendilerinin olduğu gerçeğini görmek istemiyor.

* Hamaney Gadir-i Hum'da şek ve şüphe olmadığını söylüyor. Gadir-i Hum'da şek şüphe yok da, onların dediği gibi vasiyet yok, ilaveten Hazreti Ali'nin tayininde şekten öte, uydurma var. Kendisine –kibirlenmezse- bu hususta itikadını sarsacak yüzlerce kitap tavsiye edebilirim. Bunlardan birisi Ali Muhammed Sallabi'nin 'Harici ve Şii Düşüncesi' kitabıdır.

* Bizde eskiden bir tabir vardı. 'Büyük devletlerle ilişki kurmak ayıyla yatağa girmek gibidir' diye. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali Ali Hamaney de neden ABD ile siyasi flört halinde olduklarını Tahran'daki genel mantıktan uzak olmayan bir yaklaşımla izah ediyor: "Şerrinden korunmak için şeytanla pazarlığa oturduk (http://www.elaph.com/Web/news/2014/1/865883.html )." Buna, tevil etme, kılıf bulma, ne derseniz deyin.

* 'Veliyyi sefih iki ahmağı güdüyor.' Bu ibare esrarengiz ve bulmaca gibi. Aslında anlam katmanlarından oluştuğundan böyle. 'Veliyyi sefih' aslında Tahran'da bulunan yeni Fatimi üssünün başını temsil ediyor. Veliyyi fakih yerine veliyyü sefih ifadesinin geçirilmesi ise benim değil Ahvazlı yazarlardan Sabah Musevi'nin buluşudur (http://almesryoon.com/ 18/6/2014). Ahmakeyn/ iki aptal ile ise ümmete musallat olan iki budala ve akılsız kastediliyor. Bunlardan birisi tanıyanlarınca soytarı olarak görülen ve Şii üstünlüğüne inanan(Shia supremacist) Nuri Maliki'den başkası değil. Diğeri Beşşar Esat ise şık katil olarak tarihe geçti bile. Veliyyi sefih ise yani reşit olmayan veli yani yönetici şimdilik Ortadoğu'da bu iki budalayı ve ahmağı gütmekle meşgul. 'Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete' havasında.

* Bu durumda veliyi sefihe bu ahmakları gütmek kalıyor. Humeyni'nin yaptığı gibi besiçleri ( Sistani-Maliki ise Arapçasıyla mutatavviun'u) Sünnilerin üzerine salıyor. Mezhep savaşlarına yakıt olarak sürüyor. Bununla birlikte foyaları ortaya çıkmasın diye yalana sarılıyorlar. Skandallarını yalanın üzerine yalan katarak örtmeye çalışıyorlar. Veliyyi sefih Hamaney Sünni kitleleri uyuşturmak için tatlı sözlere başvuruyor. İslam dünyasında Şiilerle Sünniler arasında bir farkın olmadığını söylüyor ve kabahati iki tarafın da iyiliğini istemeyen Siyonistlere yüklüyor. Elbette onların günahı kendilerine. Lakin İran devriminin getirdiği yıkım Siyonizmin getirdiği yıkımı aşmıştır. Şii-Sünni beraberliği ise en azından Sünnilere bakan yüzüyle bir kandırmacadır. Ahmet Kâtip çizgisine gelirlerse Şiilerle Sünniler arasında fark kalmaz. Lakin onu da görüşlerinden dolayı dışladılar, aforoz ettiler.  Herkesin inancı kendisine. Bununla birlikte asıl sorun yalana, kandırmaca ve takiyyeye açık olan yöntemde. Hangi sözlerine inanacağımızı bilmediğimizden eylemlerine bakıyoruz. Eylemleri de ortada.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

Sa'd, 29

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI