MAHMUD TOPTAŞ HOCAMIZDAN GÜLDESTE-5

*‘Olmaz, yapılmaz, çok zor, biz başaramayız, vermezler, almazlar, yapmazlar, boşuna gayret” gibi sözlerle işleri zorlaştırmayalım. Her işin bir “püf” noktası vardır. Orasını göremeyenler, işi zorlaştıranlardır.


Mahmud Toptaş

.

2020-05-09 09:29:20

*'Olmaz, yapılmaz, çok zor, biz başaramayız, vermezler, almazlar, yapmazlar, boşuna gayret" gibi sözlerle işleri zorlaştırmayalım. Her işin bir "püf" noktası vardır. Orasını göremeyenler, işi zorlaştıranlardır.

*Rabbimizden dilimizin bağını çözmesini isteyeceğiz. Yani hiçbir kimseden korkmadan, birilerinin nefretinin ve muhabbetinin hesabını yapmadan yalnız ve yalnız gerçekleri en güzel şekilde en uygun zaman ve mekânında söylemeye çalışacağız ama muhataplarımızın anlayışını da gözeteceğiz.

*"Hocaefendi, Türkçe namaz niçin kılınmasın?"
-Sen kıl.
-Canım, ben kendim için sormuyorum.
-"Onlar kendileri sorsun. Sen onların avukatı mısın? Yoksa sen zorba mısın?"
-"Kadınlar aybaşı halinde niçin Kur'an okumasınlar?"
- "Senin eşin aybaşı olmadığı yirmi beş gün okuyor da, yalnız o beş gün okuyamadığı için mi soruyorsun?
-"Yok canım, biz okumasını bilmeyiz ki.
-"Peki niçin soruyorsun?"
- "Okuyanlar için soruyorum."
- "Cevap aynı, sen onun avukatı mısın?"
- "Kadınlar niçin camiye gitmez?"
- "Sen hiç camiye gitmiyor musun?"
- "Hayır."
- " Belli. Öğle ve ikindi namazlarında Sultanahmet camiinde, Fatih camiinde en az elli altmış kadının namaz kıldığını camiye giden herkes görür."
- "Kurban parasını depremzedelere verseniz olmaz mı?"
- "Siz bodrumda köpük dansı yaparken, İslam'a göre hayatını düzenleyen insanlar işlerini bırakıp deprem bölgesine koştular. Hükümetten önce aşevleri, sağlık merkezleri kurdular. Yardımları dağıtırken kuyruğa giremeyen, depremden önce zenginken zekât yardım dağıtan insanları buldular ve "bizim getirdiğimiz malzemeyi dağıtmada bize yardımcı ol" diyerek onore ettiler.

*Türkçe namaz, Türkçe Kur'an konusunda LİONS kulübünde konuşma yapan ihtiyar, eğer konuşma arasında kulüp yöneticilerine "siz de şu LİONS kelimesini Türkçeleştirin" dese bir daha o mahfillerde konuşamaz. Kulüp yöneticileri isimlerini Türkçeleştirseler derhal genel merkez o kulübü lağv eder. Kulların kurduğu bir kulübün bir tek kelimesini Türkçeleştiremeyenler, Allah'ın kelamını Türkçeleştirmeye teşebbüs ediyorlar.

*İstikbalin mesafesini yetmiş sene ile memurlukla, amirlikle sınırlamamalı. Ufkumuzu geniş tutmalıyız. Dünyamızın gerisinde cenneti ve cehennemi görebilmeli. Üç boyutlu resimde bir önde görülebilen bir resim var, bir de çok dikkatli bakan, bakarken çevresiyle ilişkisini zihinsel olarak kesebilenler geride bir başka resim görürler. İşte bu dünyada yaptığı evini çocukken kumdan veya çamurdan evler yaptıktan sonra yıktığı ev gibi görürse, bir gün ecel gelip "haydi" dediğinde gözü görmez hale gelebileceğini bilir ve ona göre ahirete bakmaya ve hazırlanmaya çalışırsa dünyası da güzel olur. Çünkü yüz karartıcı işleri yapmaz. Sonuçta ahireti de güzel olur.

*Biz iyi insanlarla beraber olmaya, cennete doğru yarış yapan insanların arasına katılmaya, Firavun, Nemrut, Kârun, Haman, gibi adamların yakını, yandaşı olmak yerine, bize bizden daha yakın olan Allah'a yakın olmaya ve onun Rasulünün yolundan giderek, salihler arasına katılmaya çalışalım.

*Hoyrat bir elin mızrabı eline alıp saz aleti olan "Kanun"un tellerini kırdığı gibi, ehil olmayanlara yönetimin telleri olan kanun teslim edilirse ülke kanununun çok telinin kırılacağını şair:
"Çok tel kırılır sine-i Kanun-ı cihanda
Nâ ehline mızrab-ı tasarruf verilirse" çok güzel ifade edivermiş.

*Gül gibi kelimelerimiz varken, gülle gibi kelimeler kullanmayalım. Düşman bile dil kılcıyla öldürülmemeli. Sevgili Peygamberimiz yirmi üç yıllık peygamberliği döneminde şahıs ismi vererek düşmanları hakkında hakaret edici bir tek kelime kullanmamıştır.

*Toplumda edebi zevklerin geliştiği, davranışların zarafeti, sözlerin letafetinin arttığı zamanlarda haklar ve hakikatler kinaye, mecaz, tevriye, hüsnü ta'lil, üslüb-u hakim, intak yoluyla anlatılabilir. Ama günümüzde Akif'in diliyle:
"Şarka bakmaz, Garbı bilmez, görgüden yok vayesi,
Bir utanmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi" diye ifade ettiği kaba insanlara hakikatler açık seçik, net, anlayabileceği dilden anlatılmalıdır.

*Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'inde insan hak ve sorumluluklarını belirlerken insanlara hayvanların da insanlar gibi bir ümmet olduğunu açık, seçik, net ifadelerle şöyle açıklıyor; "Yeryüzünde kıpırdayan hiçbir canlı, gökyüzünde iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar." (En'am 38, tefsiri için bak: Şifa tefsiri 3/ 34) Bu ayetlere göre hareket ederek bize örnek olan sevgili Peygamberimiz deve güreşlerini, horoz dövüşlerini, köpek dalaşlarını ve bütün hayvanların boğuşturulmasını yasaklamış. "Ebu Davud, Cihad 56, hadis 2562, Tirmizi, Cihad hadis 1708) Susuz köpeği sulayan bir erkeğin ve bir kadının cennetlik olduğunu, (Müslim, selâm hadis 2244, 2245) bir kediyi evine hapsedip yemek ve su vermeyen bir kadınında azap göreceğini haber vermiştir. (Müslim, selâm hadis 2243)
Bindiği hayvana sözlü hakarette bulunan kadının bu kötü sözünü duyan Peygamber efendimiz: "O kadını o bineğin sırtından indirin" buyurmuş. (Müslim, Birr, hadis, 2595, Ebu Davud, Cihad hadis 2561) Açlıktan inleyip ağlayan bir devenin göz yaşlarını sildikten sonra sahibini uyaran bir Peygamberin ümmetiyiz. (Ebu Davud Cihad, hadis: 2549) Boks federasyonu üyelerinin deve güreşlerine, köpek dalaşlarına karşı çıkmaları gibi, bazı yetkililerin bir tarafta baskıları artırırken, öbür tarafta sevgiden, barıştan, hoşgörüden bahsetmeleri kendi yaptıklarını gizleme oyunlarıdır.

*Neml" Karınca suresini okuyan karıncayla Süleyman aleyhisselâm arasında geçen macerayı öğrenen ve inanan ecdadımız "Karıncanın gönlünde taht kuran Süleyman olur" demişler ve İslam'ın ilk asrından itibaren "Hayvanların Hayatı" adı altında kitaplar yayınlanmış. Milenyum yılına girdik. Hayvanlar alemiyle ilgili kitaplar, ansiklopediler yirmi cildi geçmemekte. Arzu eden meraklıları, İstanbul Fatih deki Millet Kütüphanesine uğrar, değerli müdürü Mehmet Tayşi "Allah şifalar versin" beyden rica ederlerse, Altmış üç (63) ciltlik, hayvanlar âlemiyle ilgili sekiz yüzyıl önce yazılan eseri görebilirler.
*Budist bir profesörün oğlu iken Müslüman olan Türkiye'de doktorasını tamamlayan ve şimdi Kore'de İslami hizmetlerini hızlandıran Cemil beyefendi; "Müslüman olunca babam beni evden kovdu. Üniversitenin yurdunda kaldım. Dört sene her Cumartesi anneme babama mektup yazdım. Babamdan bir tek cevap gelmediği halde ben yazmaya devam ettim. Dört sene sonra, okulun mezuniyet töreninde, dekanımızın da aracılığıyla getirebildik ve 208 mektupla babamı ancak yumuşattım" demişti.

*Hiçbir insana karşı çatık kaşlı, asık suratlı, keskin dilli olmamaya dikkat edeceğiz.
-Peki, ama İslâm şeriatına küfür edenlere de mi? diye soranlara da 'evet onlara da' diyorum. Çünkü sizin sevdiğiniz şeriatla, onların sövdüğü şeriat aynı değil. Siz İslam'ı seviyorsunuz. Onlar da İslam'ı seviyor. Ve onlar batılı ateistlerin muharref Hıristiyanlık için geliştirdiği sövgüleri terceme edip "Hıristiyanlık" kelimesinin yerine "şeriat" kelimesini yerleştiriveriyorlar. Ateistlerin, Hıristiyanlık için çizdiği resmin altına bizimkiler "şeriat" adını yazıveriyorlar. Bunları bilgilendirmek için yanlarına varan öğretmen, eli değnekli, asık suratlı, çatık kaşlı, yılandilli olursa, o öğretmen Ferhat gibi gayreti olsa da, karşısındakinin taş bağrından bir damla su çıkartamaz.

*Sevgili peygamberimiz zamanında bir adam kardeşini fazla hayâlı =utangaç olmasından dolayı ayıplıyordu. Sevgili peygamberimiz, o kardeşini ayıplayan adama : "Kardeşini ayıplamayı bırak. Hayâ=utanma imandandır. Hayâ, hayırdan başka bir şey getirmez" buyurmuş. (Buhari, Edep)

*Nur borsasında ilim alıp ilim satanlar, iman nuruyla toplumu aydınlatanlar biraz yükseldikten sonra dikkat etsinler. Karunlaşmaya özenmesinler. "Biz Karun gibi kazanırız ama Harun gibi harcarız" demesinler. Tarihte bunun bir örneği yoktur. Haramdan gelenler harama gidiyor. Faydalı ilimle, sağlam imanla, helal rızıkla yolumuza devam edelim.

*En-Necm suresinde de değinilen bu İsra ve Mi'rac olayı konusunda yirmi yedi sahabenin rivayeti olduğunu Celaleddin Süyuti "Kıtaf-ül Ezhar-il Mütenasira fi'l- Ahbar-il Mütevatira " isimli eserinde İsra ve Mi'rac hadisinin mütevatir hadislerden olduğunu haber verir.

*Doldurulmuş bir akü arabayı hareket ettiriyor. Aküye doldurulan enerjiyi biz görmüyoruz, ama yaptığı iş nedeniyle inanıyoruz. Binlerce ton suyun buhar olup gökyüzüne yükseldiğini, ülkelerden ülkelere rüzgâr atıyla geçtiğini ve takdir edilen yere yağdığını görüyoruz. İçine gaz doldurulan balonun havada uçtuğunu, içi hava doldurulan varilin deniz üzerinde yüzdüğünü biliyoruz. Kalbi, iman ve hikmetle dolu Allah Rasulü, Rabbinin istemesi üzerine yaptığı bu İsra ve Miraç'ın gerçekten meydana geldiğine yürekten inanıyoruz.

Ayette "abdihi" kelimesiyle efendimizin bu İsra ve Mi'rac'ı ruhu ve cesediyle yaptığına işaret eder. "Ruhuyla çıkmıştır" diyenler olmuş, ama ayetin işaret ettiği mana ruh ve bedenle gittiğidir ve ulemamızın çoğunluğu bu görüştedir.

Günümüzde batıya olan imanı, Kur'anın önüne geçen bir kısım müsteşrik tipi bilginlerimiz "Rüyada olmuştur" diyerek batının ayıplamasına karşı kendini savunma tarafına gider, ama İstanbul'da bir özel lisede öğretmenlik yapan İtalyan papaza öğrenciler sorarlar: "Muhammed bu göğe çıkmış, sen inanır mısın ?" denildiğinde: "Bizim gibi insanlar aya çıkıyor. Allah'ın Rasulü daha ötelere niçin çıkmasın?" diye cevap verir. Bizimkiler papaza da yaranamazlar.

Hayatında hiç kuş görmemiş bir adama kuşu tarif etseniz ve "Havada uçar" deseniz, bizim bu miracı inkâr edenler gibi direnecektir. Mülk suresinde "O kuşları havada tutan Rahman'dır" diyor. Kuşları havada uçuran Rabbim, Rasulünü yedi kat semanın ötesine götürür.

*Eğer bir olayın olduğu veya olmadığı konusunda kişinin kanaati yüzde elli oranında eşitse buna şüphe denir. Kanaat yüzde ellinin üzerine çıkarsa buna "zan" denir. Yüzde ellinin altındakine vehim denir.

*Bütün müminler birbirleri hakkında hüsnü zanda bulunmakla görevliler. Özellikle yönetici kadro, halkının her hareketinden kuşkuya kapılıyor ve kendine karşı komplo kanaatine varıyorsa, kendisini tedavi ettirmesi gerekir.

*Bir ayeti veya bir hadisi konuşmamızda makalemizde verirken gönül sıkıntısı çekmeyeceğiz. Son günlerde bir kısım yazar- çizerlerimizde böyle bir hastalık görülüyor. Ayet veya hadisi kendi sözü imiş gibi verip geçiyor. Veya tırnak içine alıyor da sözün sahibini yazmıyor. Doğulu veya batılı filozoflardan naklederken onların ismini veriyor. Ama ayetler ve hadislerde aynı şeyi yapmıyor. Hud suresinin on ikinci ayetinde Rabbimiz, peygamberimizin şahsında bizim hastalıklarımızı tedavi ediyor. Ayetler veya hadisler çağımız insanın küçücük akıl kabına sığmıyor diye okumamazlık yapmayacağız. Okuyacağız. Ufkunu genişleteceğiz ve dünya perdesinin gerisinde cennetin güzelliklerini görmeye ve göstermeye çalışacağız.

*Haberleri seyrederken veya okurken bir dinsiz, imansız, katil, terörist, fahişe erkek veya kadın, sarhoş, kumarbaz, rüşvetçi, yalaka, dalkavuk, başörtüsü nedeniyle okuyamayan, sırtına profesör cübbesi giydirildikten sonra eğitimi engelleme bekçisi olarak görevlendirilen birini gördüğünüzde, yavrusunu kaybeden bir ananın yanan yüreği gibi içimiz yanarsa, bu toplumun yarasına bizim yanan yüreğimiz merhem olur. Küreselleşen dünyanın krallığına soyunan Amerika'nın Türkiye nüfusu kadar işsiz, evsiz ve aç insanı varken bunu başarması mümkün değil. Kelebek kanadının kasırgalara yön verdiği gibi, Amerika büyük elçiliği konsolosluğu önünde bağıran delikanlıların ses titreşimleri, Afrika'da altın, elmas madenlerini kazarken aç ölen, ormanları kesildikten sonra çöl olan yurtlarında inleyen, kendisine ve orta doğudaki petrol bekçisi İsrail'e karşı geldiği için hapishanelerde sürünen insanların iniltisi Beyazsaray'ı sarsar. Yanan yüreklerin aaaahı yakar. Ağlayan gözyaşları sel olur, yıkar. Yıkılmaz dedikleri komünist Rusya gözlerimizin önünde yıkılıp gitti. Gerçi eski komünistler bu sözüme bıyık altından gülecekler. "Bizim dev uyuyor. Uyanacak" diye bekleyenleri var.

*Amerika'dan Japonya'ya kadar üniversitelerde haksızlığa karşı çıkan öğrencilerin başı dik olanları bir de karakol eğitiminden geçirilerek başları yumuşatılır. "Gelene ağam gidene paşam" dedirtilir. Yeri gelince "kavuk" yeri gelince "kuyruk sallamaya" başlar. Başı yumuşatıldığı için "her kalıba girer" . "Çanak yalayarak" yükselir banka yutmaya başlar.

*Kula kul olmak yerine Allah'a kul olarak insanları yüceltmeye çalışan peygamberlerin tarihini, sosyolojisini, taşıyan, İman, İslâm, Sadakat, Emanet, Feragat, Sehavet/Cömertlik, Ülfet, Muhabbet, Asalet, Namus, Şeref, gibi kelimeler piyasaya sürülse, bir kısım kelime kalpazanları "Ne diyorlar bunlar yavv" diyerek karşı çıkarlar. İnkârdan gelir sağlıyor, eşine hıyanet ederek hovardalık yapıyor, milletin malını zimmetine geçirerek cimrilik yapıyor, hayat veriyorum diye namusunu satıyor, ülfeti ve muhabbeti yalnız paraya oluyor. Şimdi her gen /harf lerinde peygamber mührü taşıyan kelimelerle konuşursak tabii ki şeytana kulak verenler anlamayacaklar. "Kokmuş ete tuz, anlamayana söz kâr etmez" demişler ama biz bıkmadan, usanmadan Allah'ın kelamıyla, Allah'ın kullarını buluşturmaya devam edeceğiz.

* Seven insanın gözlerinden gönlü görüldüğü için güven verir. Güven veren gözlerle baktığı için her olayın güzel tarafını gözünde büyüterek çirkin tarafını kapatmaya çalışır.

* Günümüz yöneticilerinin fotörleri, ayakkabıları, kaçamakları, dosyaları gündeme gelir de hiçbirinin rüyaları basının diline düşmez. "Adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili bu gün şöyle bir rüya görmüş" denmez. Acaba bunlar rüya mı görmezler? Yoksa rüyaları anlatılacak gibi değil mi? Filan maddenin z fıkrasına uydurularak zimmete geçirilen paraların dosyaları altında mı kalırlar rüyalarında?

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALİSTLER

YEREL ORYANTALİSTLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İttihad-ı İslam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar dağda

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

Rahman, 60

GÜNÜN HADİSİ

“Âdemoğlu, kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaşabilmiş değildir.

İ. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; İbn-i Mâce, Edâhî, 3)

TARİHTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI