92 MADDE Ä°LE EHL-Ä° SÃœNNET AKÃŽDESÄ°

. Allah Teâlâ vardır, birdir, yani şeriki (ortağı) yoktur. 2. Hiç bir şey (ne zatında ne de sıfatlarında) O’nun gibi değildir. 3. Hiç bir şey O’nu aciz bırakamaz. 4. O’ndan başka ilah yoktur


Muhammed Emin Er

.

2020-05-16 08:53:34

1. Allah Teâlâ vardır, birdir, yani şeriki (ortağı) yoktur.

2. Hiç bir şey (ne zatında ne de sıfatlarında) O'nun gibi değildir.

3. Hiç bir şey O'nu aciz bırakamaz.

4. O'ndan baÅŸka ilah yoktur.

5. Kadim'dir, başlangıcı yoktur; daimdir, sonu yoktur, tükenip helak olmaz.

6. Ancak O'nun dediÄŸi olur.

7. Hayaller O'nu tasavvur edemez. Anlayışlar O'nu kavrayamaz.

8. Ä°nsanlar O'na benzemez.

9. Diridir, ölmez; Kayyumdur, uyumaz.

10. Yaratıcıdır, kimseye ihtiyacı yoktur, rızk vericidir.

11. Hayat veren ve alan sadece O'dur. Hayat vermek O'na asla zor gelmez; eceli geldiğinde bir hayata son verirken asla kimseden çekinmez.

12. Mahlûkatı yaratmazdan önce de sıfatları ile kadim idi. Onları yaratmakla daha önce olmayan yeni bir sıfatı ortaya çıkmış değildir.

13. Sıfatları ile ezeli ve ebedidir. Allah'ın vasfettiği şeyler, teşbih değildir. Allah'ın sıfatları kendi zatına yaraşır; mahlûkatın sıfatları da kendilerine uygun olduğu şekliyledir. Allah'ın kendisi için var olduğunu belirttiği şeyi yok sayan veya teşbih eden kimsenin ayağı sürçmüş ve tenzih inancını kaybetmiş demektir.

14. Mahlûkatı yarattıktan sonra "yaratıcı" (Halik) sıfatını, eşyayı meydana getirdikten sonra da "Bari" sıfatını kazanmış değildir. O henüz, O'nu Rab tanıyan kimse yokken ve yaratıcı ve yaratılmış mefhumu henüz bilinmezken, Rab olma sıfatına sahipti.

15. O nasıl ölüleri diriltmeden önce diriltici (Muhyi) ismini almışsa, onları diriltmeden önce de yaratıcı ismine sahip olmuştur. Çünkü O her şeye kadirdir. Her şey O'na muhtaçtır. Her şey O'na kolaydır. Hiç bir şeye ihtiyaç duymaz. Hiç bir şey O'nun gibi değildir. O işiten ve görendir.

16. Mahlûkatı ilmi ile yarattı, kaderlerini çizdi, ecellerini belirledi.

17. Mahlûkatı yaratmadan da hiç bir şey O'na gizli değildi. Onları yaratmadan önce de ne yapacaklarını biliyordu.

18. Yarattıklarına, kendisine itaat etmelerini emretmiş ve isyan etmelerini yasak etmiştir.

19. Her şey O'nun takdiri ve dilemesi ile olur. O'nun dilemesi geçerlidir, kulların dilemesi geçerli değildir. Kulların dilemelerinden ancak Allah'ın müsaade ettiği gerçekleşir. O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz.

20. Dilediğine lütfu keremi ile hidayet eder, günahtan korur, sıhhat ve afiyet verir; dilediğini de adaleti icabı perişan eder, derde mübtela kılar.

21. Herkes, O'nun lütuf ve adaleti arasında; iradesi içinde döner dolaşır.

22. O, zıddı ve benzeri olmaktan yücedir.

23. Takdirini reddedecek, hükmünü tartışacak, emrini ters çevirecek biri yoktur.

24. Hz. Muhammed (s.a.v.), O'nun seçtiği kulu ve Resulüdür.

25. O, Peygamberlerin sonuncusudur, müttakilerin önderidir, Peygamberlerin efendisidir. Rabbü'l âleminin sevgilisidir.

26. Ondan sonraki her peygamberlik iddiası, sapıklık ve geçici hevestir.

27. O, bütün cinlere ve bütün yaratıklara hak ve hidayet ile gönderilmiştir.

28. Kur'an Allah'ın kelamıdır, Allah'dan gelmiştir. Nasıl olduğu bilinmeksizin söyleyen O'dur. Allah Resulüne Kur'an'ı vahiy olarak indirmiştir. Müminler de onu bu hususta tasdik etmişler, onun gerçek Allah kelamı olduğuna inanmışlardır. Kur'an, insan sözü gibi yaratılmış değildir. Kim onu işitir de onun insan sözü olduğunu iddia ederse, kâfir olur.

29. Kim Allah'ı insan sıfatlarından biri ile nitelerse, kâfir olur. Bu konuda kâfirler gibi konuşmaktan kaçınmak gerekir. Kişi, Allah'ın, sıfatları itibari ile insan gibi olmadığını bilmelidir.

30. Cennet halkı için Allah'ı kavramadan ve nasıl olduğunu bilmeden görmek haktır. Misak haktır.

31. Müslümanın ayağı ancak teslim olduğu zaman kaymaz. Kim, kendine yasak edilen ilmi öğrenmek ister, teslim olup anlamakla yetinmezse, öz tevhidi, saf marifeti ve sağlam imanı anlamaktan mahrum kalır. İmanla küfür, tasdik ile tekzip, ikrar ile inkâr arasında şaşar kalır. Vesveseye düşer, şüphe eder. Ne tasdik eden bir mümin, ne de inkâr eden bir kâfir olur.

32. Darül İslam'da bir kimsenin Allah'ı görmeyi vehim yahut tevil ederek iman etmesi sahih değildir. Zira Allah'ı görmeyi anlamak (ki her türlü mananın tevili Allah'a nisbet edilir) tevili terk etmekle, tamamen teslim olmakla olur. Müslümanların dini bunun üzerine kurulmuştur, denmiştir.

33. Kim Muattile gibi sıfatları inkâr etmekten ve Mücessime gibi Allah'ı insana benzetmekten sakınmazsa, ayağı kayar ve tenzihte isabetli olamaz. Zira Rabbimiz Teala Hazretleri vahdaniyet sıfatlarına haizdir. Yarattıklardan hiç kimse ona benzemez. O, had ve sınırı, rükün ve parçaları olmaktan yücedir. Diğer yaratılan şeyler gibi O'nu altı cihet kapsayamaz.

34. Mirac haktır. Peygamber (s.a.v.) geceleyin götürüldü; şahsı uyanıkken göğe çıkarıldı.

35. Allah Teala'nın onun ümmetine ikram olarak vereceği havuz haktır.

36. Haberlerde (hadislerde) geçtiği şekilde, Hz. Peygamber'in ümmeti için sakladığı şefaat haktır.

37. Allah'ın, Adem'den ve zürriyetinden aldığı ahd (söz) haktır.

38. Allah Teala ezelde cennete ve cehenneme gireceklerin toplam sayısını bilmektedir. Sayıları ne artar, ne eksilir. Keza ne yapacaklarını da eksiksiz şekilde bilmektedir.

39. Herkes, cennet ve cehennemden hangisi için yaratılmışsa, onun amelini işlemeye muvaffak olur. Ameller sonuçları ile değerlendirilir: Mutlu (said), Allah'ın takdiri ile mutlu olandır, bedbaht (şaki) de yine Allah'ın takdiri ile bedbaht olandır.

40. Esas kader, mahlûkat için Allah'ın bir sırrıdır; buna ne bir mukarreb melek, ne mürsel bir peygamber agâh olmuştur. Bu konuya dalmak ve onu araştırmak, perişan olmak için kötü bir vesiledir. Sonu mahrumiyetle biter.

41. Kader konusuna dalmak, aynı zamanda aşırı taşkınlığı gösterir. Kader hakkında araştırmaktan, bu hususta düşünmekten ve vesvese etmekten tamamen sakınmalıdır. Zira Allah Teâlâ kaderi bilmeyi insanlar için yasaklamıştır. Onu düşünmekten men etmiştir. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de: "O, yaptığından sorulmaz; onlar (insanlar) ise sorulurlar." (Enbiya Sûresi, 23) buyurmuştur.

42. Bir kişi itiraz maksadıyla "niçin?" diye sorarsa, Allah'ın kitabındaki hükmü reddetmiş olur. Kim de Allah'ın kitabındaki hükmü reddederse, kafir olur.

43. İşte bunlar, Allah'ın kalpleri nurlu veli kullarının ihtiyaç duyacağı bazı bilgilerdir.

44. Allah'a teslim olmak, ilimde derinleşmiş kimselerin derecesidir. Zira ilim iki çeşittir: Birincisi mahlûkatta olan ilimdir, ikincisi de mahlûkatta olmayan ilimdir. Var olan ilmi reddederek yahut dil uzatarak veyahut saygısızlık ederek inkâr etmek küfürdür. Görünmeyene, yani gaybe ait olduğu için Allah'ın kendine sakladığı ilmi bildiğini iddia etmek de küfürdür. İman ancak var olan ilmi kabul etmek, olmayan ilmi de terk etmekle kalbe yerleşir.

45. Biz levh ve kaleme, onda yazılmış her şeyin Allah'ın dediği şekilde olacağına iman ederiz. Eğer bütün mahlûkat, Allah'ın olacak diye yazdığı bir şeyi olmayacak şekle getirmeğe çalışsalar, buna güçleri yetmez. Eğer onlar Allah'ın yazmadığı bir şeyi var etmeğe kalkışsalar, buna da güçleri yetmez. Kıyamete kadar olacak şeyler yazılmış, kalemin mürekkebi kurumuştur.

46. Kadere göre eline geçmeyecek olan şey asla eline geçmez, eline geçecek olan da asla kaçmaz.

47. Kul şunu bilmek mecburiyetindedir ki, Allah Teala mahlukatından her birinin yapacağı şeyleri ezelde bilmiş; bunu kesin olarak ezelde takdir etmiştir. Kimse onu bozamaz ve eleştiremez. Yerde ve gökte mahlûkatından hiç kimse kaderi az da olsa değiştiremez.

48. Bu, kesin imana ve esas bilgiye, yani Allah'ın birliğine ve Rablığına ait bilgidir. Nitekim Allah Teâlâ: "Her şeyi yarattı ve onu en ince teferruatına kadar takdir etti." (Furkan Suresi, 2) buyurmuştur. Bir ayette de: "Allah'ın emri mutlaka yerini bulacaktır." (Ahzab Suresi, 38) demiştir.

49. Yazıklar olsun, kader hususunda kalbleri hasta olup da evhama kapılarak bu sırrı çözmeğe çalışanlara! Bu yüzden iftiracı ve günahkârlar durumuna düşenlere!

50. Arş ve Kürsi haktır. Gerçi Allah Teâlâ'nın arş'a ve başka şeylere ihtiyacı yoktur. O'nun ilmi arşı da onun üstündekileri de kuşatmıştır. Mahlukat onun ne olduğunu bilmekten acizdir.

51. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'i (a. s.) dost edinmiş, Hz. Musa (a. s.) ile açık açık konuşmuştur. Buna iman ederiz, bunu tasdik ve kabul ederiz.

52. Meleklere, Peygamberlere ve Peygamberlere indirilen kitaplara iman ederiz. Peygamberlerin hak yolda olduklarına şahitlik ederiz.

53. Bizimle aynı kıbleye dönenlere, Peygamber'in (s.a.v.) getirdiklerini kabul, dediklerini ve haber verdiklerini tasdik ettikleri sürece, müslüman ve mümin deriz.

54. Allah'ın zatı konusuna dalmayız, Allah'ın dini hususunda münakaşa etmeyiz.

55. Kur'an hususunda da kimse ile mücadele etmeyiz.

56. Ehl-i kıbleden hiç kimseyi, haramı helal saymadığı sürece, sadece günah işlediğinden dolayı kâfir saymayız.

57. İmanlı olduktan sonra, günah, sahibine hiçbir zarar vermez, demeyiz. İman tevhidi ve dinen bilinmesi zorunlu olan şeylerin hepsini kabul edip boyun eğmektir.

58. İyilik eden müminleri Allah'ın affedeceğini, onları rahmetiyle cennete yollayacağını umarız, ancak bunu kesin olarak iddia etmeyiz. Mutlaka cennete gireceklerine şahitlik etmeyiz. Günahkârları için af diler, onlar adına korkarız. Günahkârların ümitlerini de kırmayız.

59. Akıbetten emin olmak veya Allah'ın rahmetinden ümit kesmek insanı İslam dininin dışına çıkarır. En doğru yol, Ehli Sünnetin dediği gibi, Allah Teâlâ'ya karşı korku ile ümid arasında olmaktır.

60. Bir kul, girmiş olduğu imandan, o imanı, yani dini açıdan bilinmesi zaruri olan esasları, inkâr etmedikçe çıkmaz.

61. Ä°man, dil ile ikrar, kalb ile tasdikten ibarettir.

62. Resulullah'tan (s.a.v.) sahih olarak gelen her türlü şer'i emir ve açıklama haktır.

63. Muttaki müminlerin hepsi Allah'ın dostlarıdır. Allah katında en kıymetlileri Allah'a en çok itaat eden ve Kur'an'a en çok tabi olanlarıdır.

66. Büyük günah sahipleri, Allah'ı tanıdıktan sonra, eğer Allah'ı bir bilerek ölürlerse, tevbe etmemiş olsalar da cehennemde ebedi kalmazlar. Onlar Allah'ın dilemesine tabidirler. Allahu Teâlâ Kur'an'ı Kerim'de: "Şirk dışında kalan günahları dilediği kulları için bağışlar." (Nisa Suresi, 48) buyurduğu gibi, isterse onları lutfu ile affeder, isterse de onlara adaleti gereği azap eder. Sonra da onları rahmeti ve Allah'a itaat edenlerden şefaatçilerin şefaati ile cehennemden çıkarır. Sonra onları cennete gönderir.

67. Ehli kıbleden olan her iyi ve kötü imamın arkasında namaz kılmayı ve öldükleri takdirde cenaze namazlarını kılmayı kabul ederiz.

68. Had veya kısas gereği katli vacip olmadıkça ümmeti Muhammed'den hiç kimseye kılıç çekmeyiz.

69. Ne kadar zalim olsalar da, zulümleri küfrü gerektirmedikçe, yöneticilerimize, amirlerimize karşı gelmeyiz. Onlara beddua etmeyiz. Onlara itaatten el çekmeyiz. Günah sayılan hususları emretmedikleri sürece onlara itaat etmeyi Allah'ın farzı kabul ederiz.

70. Sünnete ve cemaate tabi olur; sapıklıktan, muhalefetten ve ayrılıktan kaçınırız.

71. Adil ve emin kimseleri severiz, kötü ve hainlerden nefret ederiz.

72. Hac ve cihad, emir sahiplerinden iyilerin ve kötülerin kumandası altında kıyamete kadar devam eder, bunları terk etmeyiz.

73. Kiramen kâtibin meleklerine (amellerimizi yazan melekler), ölüm meleğine, hak edenlerin kabir azabı göreceklerine, Münker ve Nekir'in kabirdeki kişiyi sorgulayacağına iman ederiz.

74. Öldükten sonra dirilmeğe, kıyamet gününde amellerin karşılığının görülmesine, Allah'ın huzuruna çıkıp hesap vermeğe, amel defterlerinin dağıtılmasına, sevaba, azaba, sırata ve mizana iman ederiz.

75. Cennet ve cehennem şu anda yaratılmışlardır ve ebediyyen yok olmazlar. Allah Teâlâ, mahlûkatı yaratmadan önce cennet ile cehennemi yarattı ve onlara gidecek insanlar yarattı. İnsanlardan dilediğini lütfu ile cennete koyar, dilediğini de adaleti ile cehenneme koyar. Herkes bunlardan hangisi için yaratılmışsa onun amelini işler ve sonunda oraya gider.

76. Fiili meydana getiren istitaat yani güç, (mahlûkun sıfatı olması caiz görülmeyen tevfik (başarma kısmı hariç), fiille beraberdir. Ama istitaatın sağlık, güç, imkân bulma ve aletlerin sağlamlığı gibi cihetleri ise, fiilden öncedir. Sorumluluk da onunla olur. Allah Teâlâ: "Allah kimseye gücünün yetmediği şeyi teklif etmez." (Bakara Suresi, 286) buyurmuştur.

77. Kulların fiillerini Allah yaratır, kullar işlerler. Allah insanlara ancak güçlerinin yeteceği şeyleri emretmiştir.

78. Her şey Allah'ın dilemesi, bilmesi, kaza ve kaderi ile olur.

79. Dirilerin dua ve sadakalarının ölülere faydası dokunur.

80. Allah duaları kabul eder ve ihtiyaçları görür.

81. Allah duaları kabul eder, ihtiyaçları giderir. Göz açıp kapatacak kadar bile Allah'a muhtaç olmadan kalınmaz.

82 Allah, gazab eder ve razı olur. Ama O'nun gazab etmesi ve razı olması yaratıklarından herhangi birininkine benzemez.

83. Resulullah'ın (s.a.v.) ashabını severiz; onlardan hiç birini aşırı sevmeyiz; hiç birinden de tamamen alakayı kesmeyiz. Onlara buğz edenlere ve onları hayır dışında ananlara buğz ederiz.

84. Resulullah'ın (s.a.v.) ardından halifeliğin ilk olarak Ebû Bekr es-Sıddık'a geçtiğini kabul ederiz. Halifeliğin daha sonra Ömer b. Hattab'a, Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye geçtiğine inanırız. Allah onlardan razı olsun.

85. Ashabdan Resulullah'ın (s.a.v.) adlarını belirtip cennetle müjdelediklerinin (Aşere-i Mübeşşere) cennetlik olduklarına şahitlik ederiz.

86. Kim Resulullah'ın (s.a.v.) ashabı, her türlü kirden arınmış zevceleri, her türlü lekeden temizlenmiş zürriyeti hakkında iyi konuşursa, münafıklıktan kurtulmuş olur.

87. Geçmiş selef âlimleri ve onlardan sonraki hayırlı tabiiler ancak hayırla yad edilirler.

88. Hiç bir veliyi, hiç bir Peygamberden üstün saymayız. Bir peygamberin, bütün evliyadan üstün olduğunu söyleriz. Velilerin kerametlerine ve güvenilir kimselerden onlar hakkında gelen rivayetlere inanırız.

89. Deccal'ın çıkması, Meryem oğlu İsa aleyhisselam'ın gökten inmesi gibi kıyamet alametlerine iman ederiz. Güneşin batıdan doğacağına, dabbetu'l arz'ın yerden çıkacağına inanırız.

90. Gaipten haber veren, gizli şeyleri bildiğini iddia eden kâhinlere ve geçmiş olayları bildiren, şeriata muhalif iddialarda bulunan arraflara inanmayız.

91. Cemaatin yani üzerinde icma edilen şeyin hak, ayrılığın ise batıl ve azaba vesile olduğunu kabul ederiz.

92. Allah'ın gökteki ve yerdeki dini birdir; o da İslam dinidir. Allah Teala: "Allah katında tek din İslam'dır." (Al-i İmran Suresi, 19); "Sizin için din olarak İslam'ı seçtim." (Maide Suresi, 3) buyurmuştur. İslam, ifrat ve tefritten uzak, Allah'ı insana benzeten görüşle, Allah'a hiç bir sıfat tanımayan görüş arasında orta bir yol tutmuştur. Yine aynı şekilde İslam, ahirette kurtuluşa ermek konusunda tam emin olanlar ile tamamen ümitsiz olanlar arasında orta bir dindir.

İşte bizim açık ve gizli olarak dinimiz ve inancımız bunlardır. Bu anlattıklarımıza ve açıkladıklarımıza muhalefet edenlerden uzağız, onlardan Allah'a sığınırız.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.

Hûd, 49

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.

Ä°bn-i Mace

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI