BENİM GÖZÜMLE-1
Değerli ziyaretçilerimiz, Ebubekir Sifil hocamızın bilgisayarımdaki dört senelik yazı ve söyleşilerini seri bir okumayla bir şahıs indeksi hazırladım. Ebubekir Hocamızın 2003-2007 seneleri arasındaki gazete, dergi yazıları ve kendisiyle yapılan söyleşilerden oluşan bu notlar,
Değerli ziyaretçilerimiz, Ebubekir Sifil hocamızın bilgisayarımdaki dört senelik yazı ve söyleşilerini seri bir okumayla bir şahıs indeksi hazırladım. Ebubekir Hocamızın 2003-2007 seneleri arasındaki gazete, dergi yazıları ve kendisiyle yapılan söyleşilerden oluşan bu notlar, bize genel bir bilgi verecek mahiyetinde. Ancak inşallah bundan sonra 2007'den sonraki yazıları da gözden geçirerek bu arşivi genişletmek arzu ediyorum.
Ehl-i Sünnet perspektifi ile konu ve eÅŸhasa nazar eden Sifil hocamız, çok titiz ve önyargısız olarak düşünce ve kanaatlerini okuyucularıyla paylaşıyor. Kalem ve kelam ahlakına çok dikkat eden bir ÅŸahsiyet. Åžahsen ben kendisinden çok istifade ediyorum, çok da sevgim var.Â
Elbette her konuda o isabet edecek ve her konuda aynı şeyleri düşünmek zorunda değiliz. Biz insanları değerlendirirken fikir namusuna verdiği öneme bakıyoruz.
Kendisinden notları yayınlama hususunda telefonla izin aldık. İnşallah her hafta bölümler halinde neşredeceğiz. Bu vesileyle bu notların istifadeye medar olmasını diliyor, hocamıza bir kere daha teşekkürlerimi arz ediyorum. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org
Abdülhakim Arvasi
Seadet-i Ebediye isimli malum ve meşhur eserde (413 vd.) zikredildiğine göre Seyyid Abdülhakim Arvasi, kendisine yöneltilen bazı soruları muhtevi bir mektubu cevaplandırırken bu meseleye de temas etmiş ve Ehl-i Sünnet âlimlerin eserlerinde mevzu hadis bulunmadığını söylemiştir. Seyyid Abdülhakim Arvasi'ye nisbet edilen –ve es-Sehâvî, Ali el-Karî gibi âlimlerin kadrini tenkis ettiği dikkat çeken– bu mektup gerçekten ona ait ise, orada bazı eserleri savunmaktan imtina ettiği görülüyor. Mesela İhyâ'nın pek çok bahsinin olduğu gibi –muhterem hocam Prof. Dr. Bilal Saklan'ın tesbitine göre– içerdiği rivayetlerin yarıdan fazlasının da kaynağı olan Kûtu'l-Kulûb, "dinin temel bilgilerini bildiren bir kitap olmadığı" ve "Melahim" türü kitaplar, "dinin temelini kuran kitaplardan olmadığı" gerekçesiyle Seyyid Abdülhakim Arvasi tarafından müdafaaya değer bulunmamış. Milli Gazete - 22 Mart 2003
Abdülfettah Ebu Gudde
Merhum Abdülfettâh Ebû Gudde'nin, Hadis ilmine yaptığı unutulmaz hizmetler meyanında Nûh b. Ebî Meryem hakkında en duyurucu tahkikatı yapan kişi olarak da anılması bir ilim ve vefa borcudur. Milli Gazete - 15 Temmuz 2003
İşgal edilen ülkesini savunmak için kimilerinin "intihar eylemi", kimilerinin de "şehadet eylemi" dediği eylem tarzından başka bir imkânı bulunmayanların bu hareketinin hükmü konusunda günümüz araştırmacıları farklı görüşler benimsemiş görünüyor.
Yıllar önce Konya'ya geldiğinde merhum Abdülfettâh Ebû Gudde'ye de bu soru sorulmuştu. Bu durumda eylemin adına "intihar eylemi" denmesinin yanlış olduğunu söylemiş ve bunun kesinlikle "şehadet eylemi" olduğunu, üzerine basarak vurgulamıştı. Milli Gazete - 16 Aralık 2004
Eser ve şahıs isimlerinin zabtı konusunda –haklı olarak– özel bir hassasiyet gösterdiğini bildiğimiz Abdülfettâh Ebû Gudde merhum.. Milli Gazete - 6 Şubat 2006
Bu seri yazının başlarında naklettiğim "müceddit" tanımını esas aldığımızda, asrın mücedditlerinden birisinin merhum Abdülfettâh Ebû Gudde olduğunu söylemenin yanlış olmayacağını düşünüyorum. H. 1417 (m. 1997) yılında vefat etmeden çok daha önceleri özellikle Hadis ilimlerine yaptığı hizmetlerle dünya çapında ün yapmış bir âlim olduğunda dost-düşman herkes müttefiktir. Bıraktığı eserler ve yetiştirdiği talebeler de bunun en sadık şahididir. Milli Gazete 5 Mart 2006
Adnan Oktar(Harun Yahya)
Harun Yahya'nın bir önceki yazıda alıntıladığım ifadelerinde görülen en önemli eksiklik, –yine bir önceki yazıda değindiğim gibi– konuyu son derece kısa ve muğlak ifadelerle geçiştirmesidir. Milli Gazete 25 Kasım 2003
* Harun Yahya'ya göre hiçbir mü'min cehenneme girmeyecektir; cehenneme girenlerin tamamı kâfirdir. Milli Gazete 25 Kasım 2003
Harun Yahya'nın, "cehenneme giren hiç kimsenin oradan bir daha çıkamayacağı" iddiası, modern zamanlara özgü bir "moda" olan "Kur'an müslümanlığı" (ya da daha doğru ifadesiyle "meal müslümanlığı") akımına niçin ısrarla karşı durmamız gerektiğine açık bir örnek teşkil ediyor. Kur'an'ı, başka hiçbir kaynaktan yardım almadan "gereği gibi" ihata edebileceğini, onu bir bütün olarak "murad-ı ilahi"ye uygun tarzda kavrayabileceğini söyleyenler, aslında ne söylediklerinin çok da farkında değiller... (Harun Yahya'nın "tam olarak" bu tavırda olup olmadığı bir bahs-i diğer.) Milli Gazete 29 Kasım 2003
Harun Yahya'nın kaleminden çıkan Hazreti İsa'nın Geliş Alametleri ise (birinci baskı, Aralık-2003) çok daha geniş kapsamlı bir çalışma. Ekim 2003'te neşrettiği Hazreti İsa Gelecek isimli kitabın birkaç katı hacminde genişletilmiş versiyonu olarak nitelendirebileceğimiz bu çalışma, Temmuz 2003'te yayımladığı Mesih Müjdesi'nin ardından konuyu adeta taçlandırmış. Hz. İsa (a.s)'ın ref' ve nüzulüyle ilgili ayet ve hadisler yanında pek çok âlimin eserinden hatta Kitab-ı Mukaddes'ten istifade edilerek hazırlandığı görülen bu kitaplar, Harun Yahya'nın diğer eserlerinde olduğu gibi görsel bakımından da oldukça ilgi çekici.
Bu mesele açılmışken, Harun Yahya'nın çalışmalarında da kendisine atıf yapıldığı görülen –ve bu köşede daha önce söz konusu ettiğim– Kelde b. Zeyd ve Esme'l-Mesâlik adlı kitap hakkında şu ana kadar tatmin edici bir açıklamaya ulaşamadığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Konuyla ilgilenen ve bazı dokümanlara ulaşmamı sağlayan kardeşlerime buradan teşekkür ediyorum. Milli Gazete - 31 Ocak 2004
Adnan hoca ekibinin son zamanlarda "Ahir zaman", "Kıyamet alametleri", "Nüzul-i İsa (a.s)", "Mehdilik"… meselelerine ağırlık verdiği dikkat çekiyor. Ehl-i Sünnet'in aktüalite ile de kesişen bu hususlardaki kabullerini, gerçeği eğip bükmeden yansıtmaları şayan-ı tebrik bir duruş gerçekten. Özellikle Nüzul-i İsa (a.s) meselesinin "şahs-ı manevî" yorumlarıyla sulandırılmaya çalışıldığı böyle bir dönemde, Bediüzzaman merhumun eserlerinde bu tür bir yoruma dayanak bulunmadığını ortaya koymaya matuf olduğu anlaşılan çalışmaların altı çizilmeli. Milli Gazete - 31 Temmuz 2005
Söz buraya gelmişken bir-iki noktaya dikkat çekme ihtiyacı hissediyorum. Sözünü ettiğim yayınların yanında gönderilen kitapçıklarda, Ahir zamanda meydana gelecek hadiseler Bediüzzaman merhumun anlatımları merkezinde ve değişik eserlerden iktibaslarla nakledilmiş. Ancak öyle teknik detaylara girilmiş ki, konu hakkında yeterli bilgisi olmayan bir okuyucunun kafasının karışması işten değil.
Söz gelimi Hz. Mehdi'nin, "zamanının en büyük müçtehidi" olarak mevcut bütün Fıkhî mezhepleri kaldıracağının ve sadece kendi içtihadını kaim kılacağının söylenmesi, siyaseti dindar İsevîler'e bırakacağının ileri sürülmesi ve bunun hangi aşamada olacağının tartışılması, yeryüzüne indiğinde Hz. İsa (a.s)'ın, Hz. Mehdi'ye (sadece indiği andaki namazda değil, anlaşılan, bütün sahalarda) tabi olacağının iddia edilmesi vs.
Oysa açıktır ki, bunların tümü birer yorumdur ve "mutlak hakikat" gibi takdim edilmeleri doğru değildir. Medya marifetiyle halkın da tartışma gündemine sokulmuş bulunan bu meselelerde böyle sübjektif yorumları öne çıkartmak ne kadar doğrudur, bir daha düşünülmesi gerekir!. Milli Gazete - 31 Temmuz 2005
Ahmed Bin Hanbel
Yine bu tarz kitaplar bize, İmam Ahmed b. Hanbel'in durduğu yerin, "Selefî"kardeşlerimizin çizgisiyle örtüşmediğini görme imkânı veriyor. Mesela ez-Zehebî'nin Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ'sında (XI, 212) naklettiğine göre İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (s.a.v)'in saçıyla "tevessül"de bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir. Milli Gazete - 1 Temmuz 2003
Ahmed Cevdet PaÅŸa
Ahmet Cevdet Paşa, engin devlet tecrübesi (Evkaf, Maliye ve Adliye nazırlığı görevlerinde bulunduğunu hatırlayalım), İslamî ilimlere vukufiyeti (bir ara Şeyhülislamlık makamına getirilmesi söz konusu olmuştu) ve dirayeti ile öne çıkan en parlak simalarımızdandır.
 Ancak onu önemli kılan, sadece bu müstesna özellikleri aynı anda taşıması değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin en kritik dönemlerinde, hadiselerin bizzat içinde yer almış, hatta hadiselere vaziyet edilmesinde birinci derecede rol oynayacak konumda bulunmuş birisi olmasıdır.
Daha enteresanı, bir "Tanzimat paşası" olarak, Mustafa Reşit Paşa'nın yanında yer alanın da, Sultan II. Abdülhamit'in 30 küsür sene başarıyla uyguladığı "İslam Birliği" siyasetinde kendisine fikrî/lojistik kaynaklık edenin de aynı Cevdet Paşa olması...
Osmanlı Devleti'nin en önemli "kırılma noktaları"nı yaşadığı zaman dilimlerinin bizzat müşahidi olarak Tanzimat hareketinden "Tanzimat-ı Hayriye" diye bahseden, akabinde İslam dünyasının son zirve kanun kodifikasyonu olan Mecelle'nin hazırlanmasında şüphesiz en büyük fiilî katkıyı sağlamış olan Ahmet Cevdet Paşa, Modernleşme maceramızın bugünkü sürecinin sağlıklı değerlendirilmesi için bulunmaz bir kaynak iken, kendisinden yeterince istifade edemediğimiz ortada. Milli Gazete - 24 Mayıs 2003
Osmanlı Devleti'nin modernleşme sürecindeki ivmesinin yükseldiği bir dönemde, eteğini modernleşme rüzgârına kaptırmamış bir ilim ve devlet adamı olarak Cevdet Paşa'nın değerlendirmeleri, gözlemleri, teklifleri ve "duruşu" bizim için bugün kesinlikle bigâne kalınamayacak öneme sahip. Olaylara "medeniyet" ufkundan bakabilen böyle bir "değer"i görmezden gelmenin tek anlamı olabilir: Kendimizi imkânsızlığa ve çıkmazlara mahkûm etmek... Milli Gazete - 24 Mayıs 2003
Fıkhî kaidelerin tesbiti İbn Nüceym ile başlamış, ancak onun ardından cüz'î bazı ilaveler dışında bu alanda kayda değer bir çalışma yapılmamıştır. Hanefî mezhebinin "muamelat" sahasındaki fetvalarının kodifikasyonu ve mukarrer kaideler halinde tesbiti ancak Mecelle ile mümkün olmuştur.
"Kavâid", Usul ile füru arasında yer alan bir sahadır. Usul'den hareketle fer'î meselelerin çözümünün mukarrer kaidelere bağlanması, hem konunun ilgililerine büyük kolaylıklar sağlar, hem de oldukça zor bir uğraştır. Bu bakımdan Mecelle bir Usul kitabı olmaktan çok kanun kitabıdır.
"Muamelat" sahasına giren bütün konuları ihtiva etmediği halde –kaleme alındığı dönemden bu yana– ikmali yolunda herhangi bir faaliyet görülmediği dikkate alındığında Mecelle'nin ne denli önemli bir çalışma olduğu daha iyi anlaşılacaktır. İslam'ın reformizasyonu/modernizasyonu bahis konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanların, Mecelle'yi –bırakalım "aşma"yı– anlayacak ve yorumlayacak çaptan bile mahrum olduğu bir vakıadır....
Mecelle, ancak konunun uzmanlarının istifade edebileceği bir eserdir. Ali Haydar Efendi tarafından "Düreru'l-Hükkâm" adıyla ve Mes'ud Efendi tarafından "Mir'âtu'l-Mecelle" adıyla şerh edilmiş ise de, yine de alt yapısı olmayanların istifade edebileceğini söylemek zordur. Milli Gazete - 20 Temmuz 2004
-Devam Edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?
Rahman, 60
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Ümmetimin tamamı affedilmiştir, ancak günahlarını ilan edenler müstesna!"
Buhârî
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...