BÜYÜK GÜNAHLAR-2
. KEBİRE: Haksız yere kızmak, kin tutmak ve hased etmek. Haksız yere kızmak, kin beslemek ve hased etmek konusunda Allah Teâlâ:
3. KEBİRE: Haksız yere kızmak, kin tutmak ve hased etmek.
Haksız yere kızmak, kin beslemek ve hased etmek konusunda Allah Teâlâ:
إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ
"Hani kafirler kalplerine gayret, cahilce gayret koymuşlardı." (Feth Sûresi, 26) demiş ve boş yere kızdıkları için onları kınamıştır. Şunu bil ki, kızma, kin ve hased arasında bir gereklilik vardır; zira hased, kinin sonucudur, kin de kızmanın sonucudur. Sebebi de şudur; kızan kimse, âcizliğinden dolayı öfkesini tutarsa, bu içe döner. O zaman kalben daima nefret duymaya başlar. İşte bu kindir. Kinin sonuçları da şunlardır:
Kıskandığın kişinin elindeki nimetin yok olmasını istersin, o kişi nimete kavuştuğu için üzülürsün, kıskandığın kişinin başına bir musibet gelirse sevinirsin. Hâlbuki aynı musibet sana gelse ondan kaçarsın, o kişi hakkında helal olmayan sözler söylersin; onu ziyaret etmezsin; onun olan şeyleri iâde etmez ve haklarını vermezsin. Bütün bunlar ise kötü günahlar ve haramlardır.
4. KEBİRE: Kibir, ucub (kendini beğenme) ve hüyelâ (iftihâr).
Allah Teâlâ:
سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ
"Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım." (A'râf Sûresi, 146) demiştir. Şunu bil ki hüyelâ, kibir ve ucüpten ibarettir. Kibir ise kendini karşıdakinden üstün görme meylidir. Bu da küçük görülen biri ile küçük gören birinin olmasını icâp eder. İşte ucupten farkı budur. Zira ucup kendini beğenmektir ki, karşıda birinin olmasını gerektirmez. Öyle ki bir kimse hep yalnız kalsa, ondan ucüp sâdır olabilir fakat kibir sâdır olamaz. Bir kimsenin kendini büyük görmesi, eğer karşısında ondan kendini üstün sandığı biri yoksa kibir olmaz.
5. KEBİRE: Aldatma,
6. KEBİRE: Münâfıklık,
7. KEBİRE: Azgınlık,
8. KEBİRE: Kibrinden veya küçük gördüğünden dolayı haktan yüz çevirmek,
9. KEBİRE: Mâlâyânîye (kendini alâkadâr etmeyen faydasız işlere) dalmak,
10. KEBİRE: Tamahkârlık etmek,
11. KEBİRE: Fakirlikten korkmak,
12. KEBİRE: Kadere râzı olmamak,
13. KEBİRE: Zenginlere bakıp zenginliklerinden dolayı onlara saygı duymak,
14. KEBİRE: Fakirleri, fakirliklerinden dolayı hor görmek,
15. KEBİRE: Hırs göstermek,
16. KEBİRE: Dünyalık için rekâbet edip dünyalıkla övünmek,
17. KEBİRE: Süslenilmesi haram olan şeyle süslenip insanların karşısına çıkmak,
18. KEBİRE: Yağcılık etmek,
19. KEBİRE: Yapmadığı şeyden dolayı övülmeyi sevmek,
20. KEBİRE: Kendi kusurunu görmeyip başka insanların kusuru ile uğraşmak,
21. KEBİRE: Nimeti unutmak,
22. KEBİRE: Allah'tan başkası için gayret göstermek,
23. KEBİRE: Şükretmemek,
24. KEBİRE: Kazaya rıza göstermemek,
25. KEBİRE: Allah'ın, insanlar üzerindeki hak ve emirlerini küçük görmek,
26. KEBİRE: Allah'ın kulları ile alay etmek, onları hor ve hakir görmek,
27. KEBİRE: Keyfine uymak ve haktan yüz çevirmek,
28. KEBİRE: Hile ve tuzak kurmak,
29. KEBİRE: Dünya hayatını istemek,
30. KEBİRE: Gerçeği kabul etmeyip inat etmek,
31. KEBİRE: Müslümana karşı sû-i zanda bulunmak, yani onun davranışlarını ortada açık bir delil olmamasına rağmen kötü niyetlere bağlamak,
32. KEBİRE: Keyfine uymadığı için, yahut hoşlanmadığı ve nefret ettiği bir kimse aracılığı ile geldiği için hakkı kabul etmemek,
33. KEBİRE: Kişinin işlediği bir günaha üzülüp tevbe etmek yerine sevinmesi,
34. KEBİRE: Günahta ısrar etmek,
35. KEBİRE: İşlediği ibâdetle övülmeyi sevmek,
36. KEBİRE: Dünya hayatına râzı olup ona gönül bağlamak,
37. KEBİRE: Allah Teâlâ'yı ve âhiret yurdunu unutmak,
38. KEBİRE: Nefsi için kızıp, nefsi için bâtıl sebeplerden dolayı intikâm almak.
Şunu bil ki, bu sayılanların hepsinin aslı, kötü huy ile kalp bozukluğudur. Resûlullah (s.a.v): "Kötü huylu cennete giremez" demiştir. Bu hadisi, Tirmizî ile İbn Mâce rivâyet etmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) başka bir hadislerinde de: "Sirke, balı nasıl bozarsa, kötü huy da ameli öylece bozar" demiştir. Bunu da meşhur âlim Askerî, sahîh senedle rivâyet etmiştir. Allah kime bu gibi hastalıklara bulaşmamış temiz bir kalp verirse, Allah Teâlâ'ya hamdetsin. Kim de kalbinde bu hastalıklardan birini veya birkaçını bulursa, normale dönünceye kadar bunların zıddını yapmalıdır. Eğer yapmazsa, günahkâr olur.
Bazı kötü günahları bırakarak nefsi ile azıcık mücâdele eden, onu ıslah ettiğini ve düzelttiğini sanır. Hâlbuki nerede! Onda henüz ne kâmillerin sıfatları vardır, ne de mü'minlerin ahlâkı.
Allah Teâlâ:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ…
أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
"Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman imanları artar… İşte gerçek mü'minler onlardır." (Enfâl Sûresi, 2-4) demiştir. Bir başka âyette de:
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ {*} الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ {*} وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ {*} وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ {*} وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ {*} إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ {*} فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ {*} وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ {*} وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ {*} أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki, zekâtı verirler; Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır (Mü'minûn Sûresi, 1-11) denmiştir.
Allah Teâlâ müminler hakkında şöyle buyurmaktadır: "Tevbe edenleri, ibâdet edenleri… Mü'minleri müjdele!" (Ahzab Sûresi, 47);
وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً
"Rahman olan Allah'ın kulları, yeryüzünde sükûnetle yürürler…" (Furkân Sûresi, 63). Kim nefsinin durumunu tam olarak bilemezse, onu bu âyetlere ve benzerlerine dayanarak değerlendirsin; bu sıfatların bulunması, güzel huyun bulunduğuna alâmettir; bunların bulunmaması da kötü huyun bulunduğuna delildir.
Bazı âlimler güzel huyun alâmetlerini özetleyerek şöyle demişlerdir: Hayâsı çok olmak, eziyeti az olmak, çok salih olmak, dili çok doğru olmak, sözü az olmak, ameli çok olmak, fuzûliyâtı az olmak, kusurları az olmak. İyi ahlâklı kişi, iyilikseverdir, sıla-i rahmi yerine getirir, ağırbaşlıdır, sabırlıdır, haline râzıdır, şükrünü bilir, naziktir, iffetlidir, şefkatlidir, ayıplayıcı ve küfürbaz değildir; koğucu, gıybetçi, aceleci, kinci, cimri ve kıskanç değildir, neşeli ve güleç yüzlüdür; Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için râzı olur, Allah için kızar. İşte güzel ahlâkın alâmetleri bunlardır. Bunların yücelikleri ile donanmayı Allah Teâlâ bize nasip etsin. Bize bol bol ikrâmda bulunsun. Evliyâsının ve dostlarının yoluna girmeyi bizlere göstersin. Âmin.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.
Hac:1
GÜNÜN HADİSİ
Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...