BAKIŞ AÇISI-3

Bütün açılım ve boyutlarıyla bizatihi bir "Modern dönem mahsulü" olan "Kur'an'a/Kur'an ve Sünnet'e dönüş" hareketi, o muazzam ve muhalled Fıkıh literatürüne arka dönerek sadece kendisine hayatiyet sağlayacak damarları tıkamaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda Ümmet'in


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-06-08 08:45:29

Bütün açılım ve boyutlarıyla bizatihi bir "Modern dönem mahsulü" olan "Kur'an'a/Kur'an ve Sünnet'e dönüş" hareketi, o muazzam ve muhalled Fıkıh literatürüne arka dönerek sadece kendisine hayatiyet sağlayacak damarları tıkamaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda Ümmet'in Kur'an ve Sünnet'le kurması gereken/geçmişte kurduğu "varoluşsal ilişki"yi de sistemsizliğin savruk, serazat ve "miyop" macerasına kurban ediyor... Milli Gazete - 18 Eylül 2003

Şurası açık ki, hem gayb, hem de şehadet âlemini kucaklayan ve bu yönüyle "hakikat"i "iç içe halkalar" biçiminde ihtiva eden Kur'an'ın muhtevasının ağırlık merkezleri, insanın ona nereden baktığına bağlı olarak değişiyor. "Kur'an nasıl bir kitaptır?" sorusuna İslam'la yeni şereflenmiş bir mühtedinin vereceği cevapla, ilimde rüsuh sahibi bir mü'minin vereceği cevap elbette farklıdır ve fakat Kur'an her ikisi için de bir "hidayet ve rahmet kaynağı"dır. Bir başka deyişle, Kur'an'ın mesajını her ikisinin de anladığını söylemek yanlış olmamakla birlikte, bu "mesaj"ın madde ve ruh dünyalarını şekillendirmesi noktasında bu ikisi arasında bir "seviye" ve "idrak" farkı bulunduğunu da teslim etmemiz gerekir. Bunun garipsenecek bir yanı da yoktur. Çünkü Kur'an kendisini hem "huden li'n-nâs" (bütün insanlık için hidayet kaynağı), hem de "huden li'l-muttakîn" (müttakîler için hidayet kaynağı) olarak tavsif ediyor... Milli Gazete - 18 Eylül 2003

Din'de fıkıh sahibi olanların, bu özelliğe sahip olmayanlara Din'in pratik hayatta nasıl yaşanacağını öğretmeleri mi, yoksa "Din'de fıkıh sahibi olma" vasfını elde etmeden Din telakkisi oluşturma gayretkeşliğine soyunmaya teşvik edilmesi mi "ilahî mesajla insanlar arasına duvarlar örmek" anlamına gelir? Milli Gazete - 18 Eylül 2003

Gerek Mehdi (a.s)'ın zuhuru ve Deccal'in hurucu, gerekse Hz. İsa (a.s)'ın nüzulü, münferit rivayetler yanında genellikle "eşrâtu's-sâ'a" (kıyamet alametleri) ile ilgili rivayetler meyanında aynı bağlam içinde geçmektedir. Hadis ilminde otoritesi müsellem herhangi bir alimin, bu konulardaki rivayetlerin "zan"dan öte bir şey ifade etmediğini ve muhtevalarının inkâr edilebileceğini söylediğini bilmiyorum. Aksine bu konulardaki rivayetlerin manevi tevatür seviyesinde bulunduğunu söyleyen birçok âlimin varlığından haberdarım. Milli Gazete - 30 Eylül 2003

Hz. İsa (a.s)'ın kıyamete yakın nereye ineceği konusunda hadislerde farklı gibi görülen anlatımlar arasında aslında herhangi bir tearuz yoktur. Zira bütün anlatımlar, "Ecnâdu'ş-Şâm" bölgesini işaret etmektedir. Bağlı yerleşim birimleriyle birlikte Dimeşk, Humus, Ürdün, Filistin ve Kınnesrin'den oluşan "Ecnâdu'ş-Şâm" (Mu'cemu'l-Buldân, I, 103) Hz. İsa (a.s)'ın ineceği bölgedir. İlgili hadislerin her birinde bu bölgenin sınırları içinde bulunan bir –tabir yerindeyse– "nirengi noktası" zikredilmektedir. Burada şunu belirtelim ki, yukarıdaki isimlerin, bu coğrafyada bugün bildiğimiz sınırlar içindeki ülke ve bölgeleri anlattığını düşünmek doğru değildir. Bu isimlerin eski devirlerdeki müsemmasıyla bugünkü arasında önemli farklar vardır. Mesela Yakut el-Hamevî (Mu'cemu'l-Buldân, III, 312), Beyt-i Makdis'in Şam bölgesi sınırları içinde bir "yerleşim birimi" olduğunu söyler. Milli Gazete - 2 Ekim 2003

"Ehl-i re'y", "Ehl-i Hadis" gibi nitelemeler, kastedilen kesimlerin homojenitesini anlatmaz. Bir diğer deyişle bu tabirlerin tam olarak neyi ve kimi anlattığı konusunda kesin sınırlar çizmek oldukça zordur. Bir bakış açısına göre "Ehl-i re'y"den sayılan bir âlim, bir başka bakış açısına göre pekâlâ "Ehl-i Hadis" arasında telakki edilebilmektedir. 11 Ekim 2003

Konya'dan Araştırma Görevlisi arkadaşım muhterem Fikret Karapınar'ın da üzerinde önemle durduğu gibi, "uydurma rivayetler" bahis konusu olduğunda bunlara "hadis" dememeye özen göstermeliyiz. Her ne kadar başına "uydurma" sıfatını getiriyorsak da, bu türlü rivayetlerle hadisler arasında herhangi bir çağrışım köprüsü kurulmaması için bunlara "uydurma hadis" yerine "uydurma rivayet" demek daha doğru olacaktır. Milli Gazete - 16 Ekim 2003

Yahudiler'e göre Mesih, Hz. Davud (a.s)'ın soyundan gelecektir. Onun döneminde İsrailoğulları esaretten kurtulup aydınlık bir döneme kavuşacak, Filistin'e yerleşerek Mabed'i yeniden inşa edecek ve Tanrı'nın krallığını kuracaktır. Hatta bazı Rabbiler (Ortodoks Yahudi din adamları), Mesih'in, Hz. Davud (a.s)'ın yeniden dirilmiş kişiliği olacağını söylerken, meşhur Yahudi Teolog Maimonides (Musa b. Meymun) Mesih'in (peygamberlik yönünden bahsetmeksizin) sadece bir kral olacağını vurgulamıştır.

Hz. İsa (a.s)'ın peygamberliğini de İsrailoğulları, bu özellikleri taşımadığı için inkâr etmiştir. O sıralar Mesih olduğunu ileri süren Theudas gibi Hz. İsa (a.s)'ı da "sahte Mesihlik"le suçlamış ve öldürmeye kalkmışlardır. Milli Gazete - 18 Ekim 2003

Konuyla ilgili rivayetleri ele alan hemen her çalışmada Mehdi inancının kitleleri, sorumluluktan kaçmaya ve tembelliğe sevk ettiğinin ileri sürüldüğü görülüyor. Oysa İslam dünyasında tarihin herhangi bir döneminde kayda değer bir yenilgi ve bozgun hali esnasında kitlelerin "Mehdi bekleme"yi tercih ettiğini ve bunun karakteristik bir özellik haline geldiğini söylemek mümkün değildir. Moğol istilasından Haçlı seferlerine ve modern dönem işgallerine kadar etkileri uzun yıllar, hatta yüzyıllar süren tecavüz ve tasallutlar İslam dünyasında böyle bir olumsuzluğa yol açtığı vaki değildir. Tam tersine bu işgal ve tecavüzlerin her biri karşısında Müslümanlar "Mehdi beklemek" yerine her zaman fiilî mücadele yolunu seçmiştir Milli Gazete - 23 Ekim 2003

Mehdi inancının, tarih boyunca ortaya bir sürü "sahte mehdi" çıkmasına yol açmasına gelince, işin bu noktasının –Mehdi inancının asılsız olduğu iddiasına temel teşkil etmekten uzak bulunması bir yana–, son derece yanlış bir kurgu üzerine oturduğunu söylemek zorundayız. Zira bu mantık, sahte peygamberlerin günahını peygamberlik kurumuna yüklemeye kalkışmak kadar saçma ve gülünçtür. Milli Gazete - 23 Ekim 2003

Hadis tarihi ve Hadis-Fıkıh ilişkisi konusunda az-buçuk mürekkep yalamış olan hemen herkes bilir ki, Fıkıh'ta içtihad mertebesine ulaşmış olan alimler, ahkâm hadisleri sahasında otoriteleri müsellem olan kimselerdir. Ahkâmın temelde 500 hadise dayandığı tesbitini dayanak alarak konuşacak olursak; İmam Mâlik'in el-Muvatta'ı, İmam Ebû Yusuf'un Kitâbu'l-Âsâr'ı ve diğer eserleri, İmam Muhammed'in Kitâbu'l-Âsâr'ı, el-Muvatta ve el-Hücce'si, İmam eş-Şâfi'î'nin el-Ümm ve el-Müsned'i gibi eserler, Müçtehid İmamlar'a gizli kalmış herhangi bir ahkâm hadisinden söz etmenin o kadar kolay olmadığının belgeleri olarak önümüzde durmaktadır. Milli Gazete - 1 Kasım 2003

Modern varlık anlayışı –gerek kaynağı, gerekse yansımaları itibariyle– son derece tartışmalı bir şekilde "eşitlik" kavramı üzerinde şekillendiği halde, Yüce Allah'ın bazı şeyleri diğer bazılarına üstün kılmış olması gerçeği bizim varlık telakkimizin temellerinden birini oluşturur. Milli Gazete 20 Kasım 2003

 Söz gelimi "rivayet tefsirleri"ne ilgi duyan okuyucular için İbn Kesîr ve el-Kurtubî tefsirleri tavsiyeye şayandır. Elbette bu eserlerde yer alan rivayetlerin tümünün sıhhatini iddia etmek mümkün değil. Ama tefsirde rivayet ilimlerinin tadına belli bir ölçüde varmak isteyenler için dilimizde başka seçenekler bulunduğunu ben şahsen bilmiyorum. "Dirayet tefsiri" tarzındaki eserler içinde ise Fahruddîn er-Râzî'nin Tefsir-i Kebîr'ini önerebilirim. Milli Gazete - 16 Aralık 2003

Ancak iyi bir tefsir okuyucusu için "ille de Elmalılı Tefsiri" diyeceğim. Ve mümkünse bu eserin orijinalinden latinize edilen nüshasından gerçekleştirilen bir baskının okunmasını öneririm. Zira hiçbir sadeleştirme orijinalinin yerini tutmuyor. Keza Celal Yıldırım hocanın tefsiri ve telifi halen devam etmekte olan Rûhu'l-Furkân da burada anılmalı. Ayrıca belirtmek gerekir ki, mümkün olduğunca fazla sayıda eseri karşılıklı mütalaa etmek, "iyi bir tefsir okuması" için elzemdir. Nisbeten daha muhtasar eserler arasında ise Mahmut Toptaş hocanın çalışması, Safvetu't-Tefâsîr ve Furkan Tefsiri anılabilir.  Milli Gazete - 16 Aralık 2003

Öncelikle "mezhepli" olmakla "mezhepçi" olmak arasındaki farka değinelim. Elbette fer'î Fıkhî meselelerden bahsediyoruz ve bu meselelerde ister bilinen Sünnî mezheplerden herhangi birisini iltizam etsin, isterse "mezhepler üstü" davrandığını düşünsün, hiç kimse "mezhepli" olmaktan sakındığını söyleyemez. Şu veya bu şekilde herkesin bir mezhebi vardır. Bu söylediğim, kendisini bilinen mezheplerle kayıtlı görmeyenler için de aynen geçerlidir. Zira onların da fer'iyyatta tuttuğu bir yol, dolayısıyla bir "mezhep" vardır. Her ne kadar böyle kimseler "mezhep" kelimesinden alerji duysalar da, neticede –farkında olsunlar olmasınlar– bir veya birkaç mezhebi iltizam etmektedirler. Milli Gazete - 18 Aralık 2003

Mezheplerin varlık sebebi iki ana noktaya dayanır: 1) Nassların yapısı, 2) Nassların ne dediği konusundaki anlayış ve yorum farkı. Bu iki nokta, farklı anlaşılmaya müsait nassların mevcudiyeti ve beşer yapısından kaynaklanan anlayış ve yaklaşım farklılıkları sebebiyle asla ortadan kaldırılamayacağı için ihtilaflar sürekli var olacaktır. Ancak –el-Kevserî merhumun dediği gibi, özellikle dört mezhep arasında– Fıkhî meselelerin 3'te 2'sinde ittifak edilmiş bulunması görmezden gelinemeyecek önemli bir vakıadır. Geriye kalan 3'te 1'lik kısım ise, az yukarıda değindiğim noktalardan kaynaklanmaktadır ki –bu köşede daha önce sözünü ettiğim gibi– birçok alim bu ihtilafları "azimet-ruhsat" veya "fetva-takva" temeline oturtarak açıklamıştır. Milli Gazete - 25 Aralık 2003

Bu ümmetin 70 küsur fırkaya ayrılacağını ve biri hariç diğerlerinin ateşte olduğunu bildiren hadislerin –özellikle farklı rivayet yolları bir arada ele alındığında– birbirini takviye ettiği ve sahih veya en azından hasen olduğunun söylenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Milli Gazete - 3 Ocak 2004

Öte yandan bu rivayetlerde, biri dışındaki fırkaların tümünün "ateşte" olduğunun söylenmesinden, bu fırkaların küfre düşmüş olmaları sebebiyle ebedî azaba çarptırılacağı şeklinde bir netice çıkarmanın da doğru olmayacağını belirtelim. Zira ilgili rivayetlerin birçoğunun başında "Benim ümmetim" veya "Bu ümmet" gibi nitelemelerin bulunduğuna dikkat edilmelidir. Milli Gazete - 3 Ocak 2004

Kur'an, Hz. İsa (a.s)'ın öldüğünden bahsetmiyor. O'nun akıbetinden söz eden ayetlerden kiminde Yüce Allah'ın O'nu kendisine yükselttiği (4/en-Nisâ, 157-9), kiminde de "vefat ettirdiği" (3/Âl-i İmrân, 55; 5/el-Mâide, 117) zikredilmiştir. Bu ifadelerin gerçek anlamda "ölüm"e (mevt) delalet ettiğini söyleyebilmek için –eğer meseleyi Kur'an ayetleriyle sınırlı ele alacaksak– Kur'an'ın Hz. İsa (a.s)'ın öldüğüne tartışmasız biçimde delalet ettiğinin ortaya konması gerekir. Oysa şu ana kadar bu yapılabilmiş değildir Milli Gazete - 6 Ocak 2004

Hz. İsa (a.s)'ın ruh ve bedeniyle göğe kaldırıldığı ve kıyamete yakın yeryüzüne ineceği inancına itiraz edenlerin ileri sürdüğü bir diğer gerekçe, "beklenen kurtarıcı" inancının diğer din ve inanç sistemlerinde de bulunmasıdır. İddiaya göre "nüzul-i İsa (a.s)" inancı, özellikle Yahudilik ve Hristiyanlık'ta bulunan "kurtarıcı Mesih" inancının İslam'a intikal etmiş bir versiyonu olmalıdır.

Buna "delil" denemeyeceği açıktır; zira müddeayı tek başına isbatlayıcı özellikte değildir. İlk olarak herhangi bir inanç unsurunun başka din ve inanç sistemlerinde de bulunması, tek başına onun "batıl/asılsız" olduğunu göstermeye yetmez. İkinci olarak da bu inanç unsurunun İslam'a hangi sebeplerle, nasıl ve ne zaman geçtiğinin ortaya konması gerekir. İtiraz sahiplerinin bu noktaya tatminkâr herhangi bir açıklama getiremediği dikkatten kaçmıyor. Milli Gazete - 6 Ocak 2004

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BAKIŞ AÇISI-23

BAKIŞ AÇISI-23

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'te

BAKIŞ AÇISI-22

BAKIŞ AÇISI-22

"Mademki Batı'dan geri kaldık, öyleyse dinin tarihte ortaya çıkmış olan tezahürü ile dinin

BAKIŞ AÇISI-21

BAKIŞ AÇISI-21

Modernizm yeni bir bilinç oluşturma peşindedir. Alışılagelmiş kabullerden, düşünce kalıpl

BAKIŞ AÇISI-20

BAKIŞ AÇISI-20

Artık dönemini doldurmuş, tekrarlana tekrarlana aşınmış, eskiye ait olan, bugüne hitap etmey

BAKIŞ AÇISI-19

BAKIŞ AÇISI-19

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kı

BAKIŞ AÇISI-18

BAKIŞ AÇISI-18

Hatta Kur'an ve Sünnet'in titizlikle teşvik ettiği "Şûra" ilkesine hayat veren de "farklı gör

BAKIŞ AÇISI-17

BAKIŞ AÇISI-17

Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte

BAKIŞ AÇISI-16

BAKIŞ AÇISI-16

Misyonerliğin, sömürgeleştirme hareketlerinin bir öncü kuvveti olduğunu biliyoruz. İkinci Va

BAKIŞ AÇISI-15

BAKIŞ AÇISI-15

A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmed

BAKIŞ AÇISI-14

BAKIŞ AÇISI-14

Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 M

BAKIŞ AÇISI-13

BAKIŞ AÇISI-13

Mezhep" bir anlama sistemidir. Yaşadığımız hayatın ibadetten muamelata kadar her veçhesi hakk

Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

Hicr Suresi,9 (Mürşid 3.1'den alınmıştır)

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI