PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-9

Deniz Baykal Demirel ve Beşşar tarzı çok siyasetçi var. Hasım olsalar da Mustafa Sarıgül ile Deniz Baykal bu tip siyasetçilere örnektir. Pragmatik yapıları sınır tanımıyor. Karakterleri aynı, sadece görünen safları değişik.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-06-22 09:50:09

Deniz Baykal

Demirel ve Beşşar tarzı çok siyasetçi var. Hasım olsalar da Mustafa Sarıgül ile Deniz Baykal bu tip siyasetçilere örnektir. Pragmatik yapıları sınır tanımıyor. Karakterleri aynı, sadece görünen safları değişik.

Doğu Perinçek

Hüsnü Aktaş'ın 'Topal tağut' sıfatıyla andığı karışık ve karmaşık bir zatın(Doğu Perinçek) ceridesi(Aydınlık) ve kanalı Beşşar Esat'a yine çanak tuttu. Zaten sol gazeteler çanak nöbeti tutuyorlar. Bu görevi zaman zaman Cumhuriyet gazetesi ve ekibi deruhte ediyor. Nöbetleşe yapıyorlar. Zaman zaman da bu görevi Aydınlık ve benzeri mevkuteler ifa ediyorlar. Beşşar Esat son çanağını iyi kullanıyor. Adeta mülakatı Aydınlık gazetesi Beşşar ile değil, Beşşar Esat Aydınlık gazetesi ile gerçekleştiriyor. Zira Aydınlık gazetesi veya Ulusal Kanalı mülakat ve muhtevasını yayınlamadan, Beşşar Esat'ın bürosu konuşmayı deşifre edip servise koydular bile.

Dick Cheney (ABD eski dış işleri bakanlarından)

ABD'yi bu dünyanın tanrısı gibi gören şahinler şahini Dick Cheney bu raporu hazırlayanların ve yayınlayanların densizliğinden bahsetmektedir. Dick Cheney oldum olası Obama'yı sevmemiş ve yumuşak üslubuyla Amerikan çıkarlarını ve milli güvenliğini tehlikeyle attığını düşünmüştür. Elinden gelse Dick Cheney gibiler dünyayı cisimlendirerek darağacında sallandırırlardı.

Ä°mam Ebu Hanife

İmam Ebu Hanife İmam Zeyd'in çıkışını desteklerken, Cafer-i Sadık buna mesafeli durmuştur. Şiiler bunu farklı yorumlar biz ise farklı yorumlarız.

*Zaman zaman Mürcie konusu, herkese atılan bir çamur haline gelmektedir. Sözgelimi, İslami mezhepler arasında Mürcie ile en fazla suçlanan zümre Hanefiler ve Ashab-ı Ebu Hanife'dir. Ebu'l Hasan el Eş'ari, Makalat el İslamiyyin kitabında ortaya bir iddia atmış ve bu iddia yanlışlığına rağmen sürekli olarak tekrarlana gelmiştir. Orada Eş'ari, Ebu Hanife'yi Mürcie tabakatı arasına alır. Abdülkadir Geylani'nin Gunyetü't Talibin gibi ardından yazılan eserlerde de bu görüş tekrarlana gelir.

*Abdulhalim Mahmut, El Haris Esed el Muhasibi ile alakalı kitabında da Ebu Hanife'nin Mürcie mezhebinden olmasa bile bu anlayışa yakın olduğunu ileri sürmüştür. Maalesef Ebu Hanife ve arkadaşları bu damgadan pek kurtulamamıştır. Abdulhalim Mahmut daha da ileri giderek, İmam Zeyd'e desteğinden dolayı Ebu Hanife'yi Şii olarak telakki etmiştir. İmam Zeyd, Zeydiye anlayışının kurucusu olmakla birlikte Rafizi değildir. Öyle olmadığı için dönemindeki Şiiler tarafından dışlanmıştır. Ebu Hanife'nin desteği mezhebi zeminde bir destek olmaktan ziyade emri bi'l maruf ve nehyi ani'l münker zemininde bir destektir. Zira Ebu Hanife Emevi ve Abbasilerin temsiliyetini ve meşruiyetini kusurlu görmüştür.

*Ebu Hanife akla kapı açmış ve kıyası mahirane kullanmış ama bu onu Mürcii yapmayacağı gibi, yeni liberalizm dalgasının İslami lideri de yapmaz.

Ebul Hasan en Nedvi

Ebu'l Hasen en Nedevi aynen Bediüzzaman gibi değişimin imani ve ahlaki temelde ve eksende gelişmesi gerektiğini söylemiştir. Bu, cemaatler açısından doğrudan siyasetle ilgilenmeyi sınırlandırdığı gibi, aynı zamanda, örgütlü ilgilenmeyi de yasaklamaktadır. Ebu'l Hasan en Nedevi bu hususta "İslam'ın Siyasi Yorumu" adlı eserinde hem Mevdudi hem de Seyyid Kutup'un tarzına karşı çıkmıştır.

* Hicaz denilince aklıma nedense Ebu'l Hasan en Nedevi düşer. Hasreti kavuşamayanlar ve uzakta olanlar bilir. Onun kalbi bütün Hindistan Müslümanları gibi şevkle Hicaz için atıyordu.

* Ebu'l Hasan en Nedevi gibi âlimler Hasan el Benna gibilerin rüyalarına, duygularına tercüman olarak Min Cedid ile'l İslam/Yeniden İslam'a isimli ve muhtevalı kitaplar yazmışlardır. 

* Çağımızda birbirine benzeyen en önemli üç İslami şahsiyet Nedevi, Karadavi ve Muhammed Gazali'dir.

* Siyasal İslam markası vurulabilecek ender hareketlerden birisi Mevdudi hareketi olmalıdır. Bu hususta maksadı aştığı söylenebilir. Bu açıdan Cemaat-ı İslami mensubu olduğu halde onun çatısı altından çıkan Ebu'l Hasan en Nedevi ' İslamın Tarihi Yorum' başlıklı kitabında Mevdudi'ye yüklenmiştir.

* Nedevi, Müslüman Kardeşlere siyasi bir ayar vermek istemiştir. Bu ayar Muhammed Abduh gibi işba derecesinde ilgilendikten sonra siyaseti terk etme telkini değildir. Aksine İmam Rabbani gibi ıslah çizgisi içinde hareketi tavsiyedir.

*Rahmetli Ebu'l Hasan en Nedevi ile birkaç defa bir araya geldik ve hatta bana bu karşılaşmalarımızdan birisinde 'Riddetün La Ebabekre Leha/Hz. Ebubekri olmayan ridde dalgası' risalesini hediye etti. Kitabı bir solukta okudum. Tarihten günümüze işaretler ve izler taşıyordu. Ebu'l Hasan en Nedevi'nin çöküş asrında Türkiye ile ilgili endişeleri vardı ve bunları saklamıyordu. Alfabenin değiştirilmesini Bağdat'a Moğol saldırısının sonuçları gibi telakki ediyordu. Arnold Toynbee alfabenin değiştirilmesinin adeta İskenderiye Kütüphanesinin yakılmasıyla eşdeğer olduğunu ifade ediyordu. 

Bundan dolayı Nedvi vefatına kadar Türkiye'ye gelip gittikçe dilinde Türkiye hakkında ikinci Endülüs ifade ve endişesi eksik olmuyordu. Türkiye'ye ilk defa 1956 yılı Haziran ayında ayak basıyor. Dönem Menderes dönemi. Vefatından önce ise İslami Edebiyat Birliği toplantıları için sık sık ülkemize uğruyordu. Biz de kendisiyle bu vesile ile görüşmüştük. İslam dünyasının kaynaşması için adeta canla başla çalışıyordu. İslam dünyası modern asırda ister Seyyid Kutup'un ifadesiyle bir cahiliye çağı olsun, isterse Ebu'l Hasan en Nedevi'nin ifadesiyle ridde dalgası olsun; bir gerileme ve hatta sökülme hali yaşıyordu.

*Gerileme çağının merkez üssü ülkesi Türkiye olmuştur. Büyük darbeler yemiştir. Bundan dolayı Ebu'l Hasan en Nedevi gibilerin siyanet kanatları ve inayet gözleri Türkiye üzerine yoğunlaşmıştır. Bizlere hep: 'Sizin ayakta kalmanız İslam'ın payidar olmasıyla mümkündür' mesajını vermiştir. 'Ayakta tut, ayakta kal' sırrı. Ebu'l Hasan en Nedevi seyahatlerini ve konuşmalarını bilahare kitaplaştırmıştır. İslam'ın Mücahit Milleti Türkler, İstanbul'da Mescid-i Selam'da yaptığı Urduca bir konuşmanın bilahare yazıya geçirilmiş halidir. Kitap Urduca, 'Türki ki Mücahid-i Milleti İslami' adıyla yayınlanmış ve metni de daha önce konuşmasını tercüme eden Hayri Demirci tarafından Türkçeye aktarılmıştır. Türkler arasından ikinci bir fetih nesli ve Fatih'in çıkmasını intizar etmekte idi.

* Bir diğeri de Mevlana Hüseyin Ahmet Medeni'dir. Medeni, Ebu'l Hasan en Nedevi'ye Fatih'le alakalı bir mesele anlatır. Fetihten önce Fatih rüyasında Hazreti İsa'yı görür ve fetih müjdesi alır. Tebrikler karşısında tereddüde düşer ve Hazreti Peygamberden müjde almadıkça tebrik alamayacağını söyler. Ertesinde de Hazreti Peygamberden fetih müjdesi alır.

* Ümmetin temel iki unsuru olan Araplar ve Türklere özel bir önem verir. Özellikle Araplara misyonlarını hatırlatıcı konuşmalar yapar ve bunları kitaba dönüştürür. Türklere de misyonlarını hatırlatmaktadır. Bu İslam dünyasının kılıcı ve cihangiri olmaktır ve yeni Fatih'ler yetiştirmektir. Bundan dolayı bilhassa teberrüken yeni nesillere Fatih isminin verilmesini tavsiye eder.

* Ebu'l Hasan en Nedvi gibi çağdaş âlimler ve Nedve ekolünden gelenler Brelvileri tasvip etmedikleri halde, Diyobendi ulemasını taktir ve tebcil etmektedirler. Abdulfettah Ebu Gudde de bu hususta hocası Kevseri gibidir.

M. Enver Şah Keşmiri(Diyobendi hadis âlimi)

Selefiler kendilerine paye çıkarmak için Keşmiri ile İbni Abdulvehhab'ı karşılaştırırlar. Onlara göre Keşmiri, mücerred bir molladır. Ama İbni Abdulvehhab ihya hareketinin lideri ve müceddittir! Övünç kaynaklarından biri de İbni Abdulvehhab'ın kelam ve mantık üslubundan uzak durmasıdır. Onlar Keşmiri'yi bidata meyletmek ve tasavvuf denizine dalmakla suçlarlar. Hatta Keşmiri'yi zamanın Kevseri'si olarak yadederler.

* Diyobendilerin arasından Enver Şah Keşmiri, Müftü Muhammed Şefi gibi hadis otoriteleri çıkmıştır. Selefiler bile onların hadiste otorite olduklarını inkâr edemiyorlar.

Ebu Hureyre(r.a)

Bazı bidat ehli mezhepler Ebu Hureyre'ye çamur atarlar ve onun Emevilere eğilim duyduğunu hatta onlar lehine hadis uydurduğunu söylerler. Bu, sakim kafalarının ürünüdür. Said İbni'l Müseyyeb ise Ebu Hureyre'nin damadıdır.

* Şiiler Ebu Hureyre'nin hadis vaz'ı veya uydurmasıyla suçlasalar, Hazreti Ali'nin karşı safına ve Emeviler cenahına geçtiğini savunsalar da, halt etmişlerdir. Suyuti'nin el Hasais el Kübra kitabında ve benzerlerinde temas edildiği gibi, Ebu Hureyre hicri 60 yılından sonrasına idrak etmek istemediğini yani öncesinde ölmeyi temenni ettiğini ifade etmiştir. En zor ve çileli hayat, çalkantı ve fitne dönemlerinde yaşanan hayattır. Bunlara mihne denilmektedir. Nedeni, bu tarihin bir fitne asrına yani Hazret-i Hüseyin'in şahadetine rastlayacak olmasıdır. Onun ötesinde İslam tarihinde bir dönüm noktasına rastlamasıdır. Hicri 60 tarihinden itibaren İslam tarihi üçüncü dönemine yani 'mülkü adlık/ısırıcı kraliyet' veya saltanat dönemine girmesidir (Bak: Yeni Akit gazetesi, Tarihin Geçiş Devreleri/09 Temmuz 2014 Çarşamba, Mustafa Özcan). Ömer İbni Şeybe, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir ki, Medine'de bir melheme ve kıyım olacağını haber vermiş ve Müslümanlara bu kıyım vaktinde olay mahallinde bulunmamalarını tavsiye etmiştir. Ebu Hureyre'nin dualarından birisi şudur: "Allah'ım, beni 60 senesine kadar yaşatma!" Peygamberimizden duyduğu hadisler ışığında hicri 60 tarihinde bir nöbet değişimi olacağını görür ve bu tarihte vefat etmeyi diler. Bu tarihte imamet ganimet (dünyalık), sadaka ceza sayılacak, tanıklık tanıdığa, yönetim de hevaya göre olacaktır. Dönem sibyanların iktidarına tanık olacaktır. Hadiste : 'Ümmetimin helakı Kureyşli gençlerin eliyle olacaktır' buyrulmuştur. Yezit işte bu reşit olmayan gençlerden birisidir.

*Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadislerde Emevi eşhas ve şahsiyetleri birer birer teşhis edilmektedir. İmam Evzai tarikiyle Ebu Hureyre'ye isnad edilen bir hadiste Velid isminde birinin ümmetin firavunlarından birisi olacağı ifade edilmektedir. Evzai, bu hadisin Velit Bin Abdulmelik'e tekabül ettiğini ifade etmişti.

Ebul Kelam Azad

Hem Bediüzzaman hem de Ebu'l Kelam Azad raşid halifeleri cumhur reisleri olarak takdim etmiştir. Bundan dolayı Bediüzzaman bir cumhuriyetçi olduğunu ifade etmiştir.

Ebu'l Leys Semerkandi

Esnaf arkadaşlar arasında Tacettin Akın adlı bir perdeci var. Geçenlerde Yunus Şahin abi ile birlikte yine dükkânına uğradık. Masa üstünde mütalaa ettikleri bir kitap duruyordu. Tanıdık bir kitap. Tenbihu'l Gafilin. Bu kitap benim ilk göz ağrılarımdan birisiydi. Edindiğimde sevincimi tasavvur edemezdiniz. Seri kitap aldığım ve okuduğum döneme denk gelmişti. Kitaba adeta tutulmuştum. Elimden düşüremiyordum. Esasında tarzı itibarıyla Envarü'l Aşikin kitabına benziyor. Aşıkların Nurları adlı kitap da ihlasla yazılmış ve hikmetle bezenmişti. Tenbihu'l Gafilin ve Bustanu'l Arifin kitapları Ebu'l Leys Semerkandi tarafından kaleme alınmış önemli mev'ize ve nasihat kitaplarından birisi. Büyük Şafii ulemasından İmam Nevevi de Bustanü'l Arifin adlı başka bir eser kaleme almıştır. Letafette birbirlerini benziyorlar. Gafillere Tembih ve Arifler Bahçesi veya bağı anlamına gelebilecek eserler benzeri olsa da dengi yok. Tenbihu'l Gafilin kitabına benzer bir kitap ise İmam Şarani'nin Tenbihu'l Muğterrin yani Aldanmışlara Uyarı veya tembih kitabı. Bununla birlikte bu hususta Ebu'l Leys Semarkandi'nin eline su dökebilecek bir er ve yiğit yok. İhlâsla yoğrulmuş bir kitap. Tacettin Akın beyin tezgâhı üzerinde duruyordu. Kitabı açtım tetkik ederken Kıyamet Alametleri bahsiyle karşılaştım. Abdulkadir Akçiçek de çevirinin ve tercümenin hakkını vermiş. Allah hem müellif hem de müterciminden razı olsun ve rahmetini esirgemesin.

Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu

Peki! Neden Ekmeleddin İhsanoğlu?  Elbette bir şey yapmasa da uluslar arası sahnede olan birisi. Uluslar arası çapta gücü olmasa bile imajı var. Kemal Derviş'in biraz daha Müslüman yüzlüsü. Onun ötesinde, uluslar arası mahfillerin adamı. Daha doğrusu uluslar arası memur veya bürokrat tipinde birisi. Değilse de, dünya devletinin temsilcilerinden birisi olabilir. Atilla Karaosmanoğlu vesaire gibi. Bu açıdan darbe sonraları bile düşünebilecek yedek ve kenardaki isimlerden birisidir.

* Arap Birliğinin fikir babası İngiliz hariciye vekillerinden Antony Eden'dir. İslam İşbirliği Örgütü de İhsanoğlu gibi isimlerin sayesinde yasak savma kabilinden işlevsiz bir biçimde Müslümanların umudunu tüketiyor. Ne Burma ne Orta Afrika Cumhuriyeti ne de başka yerde varlık gösterebiliyor. Gerçekten de uluslar arası sistemin memurlarından birisi. Ümmetin değil ümmet adına kurulmuş oyalama teşkilatlarından birisinde yasak savmakla meşgul bir isimdi. İşin üzücü tarafı, bu gibi isimlerin herkes tarafından el üstünde tutulmasıdır. İslam İşbirliği Örgütüne onu genel sekreter seçtiren irade, Türkiye'nin ya da AKP'nin desteği olmuştur. Şimdi ise CHP onu eski velinimetlerinin karşısına dikmiştir.

* Prof. Ali Fuat Başgil'den sonra belki de Ekmeleddin İhsanoğlu cumhurbaşkanlığı makamına aday olan ikinci akademisyen. Lakin Fuad Başgil'in sağ veya muhafazakâr kitlenin ortak adayı olmasına mukabil, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun sağ ve solun ortak adayı olması, herhalde yarım asırdaki değişimin özeti gibi duruyor. Savrulduğumuzun resmidir.

Ekrem DoÄŸanay(merhum)

Merhum Ekrem Doğanay gibi nice hoca kendi kendini yetiştirmiştir. Elbette hocasız veya usulsüz yetişmek belki kusurdur lakin bazı kişilerde meziyet olur. Hatta Bediüzzaman da isami şahsiyetlerden birisidir. Kendi kendini yetiştirmiştir. Bu bir nakısa değil belki dâd-ı haktır.

Ekrem Dumanlı

Yine uysa da uymasa da formüllerinden birisi Ekrem Dumanlı'nın Başbakan Erdoğan'ı Nasır bozuntusu Sisi'ye benzetmesi ve onlar gibi darbeci telakki etmesidir. Ekrem Dumanlı'nın yazısını okumadan önce ben meseleyi zihnimde tahlil etmiş tam aksi bir sonuca varmıştım. Zahirde Başbakan Nasır'a benzetilebilirse de, bâtın da Nasır'a benzeyen cemaattir(FETÖ). Üstünkörü bir bakış açısı gerçekten de insanı aldatır.

* İran yanlılarından ödünç kavram devşiren Ekrem Dumanlı, Başbakanı Yezid'e benzetmiş. Kimin neye benzediği belli. Bir de bu ortamda Hoca'nın(FETÖ lideri) Türkiye'ye nasıl geleceğini soruyor. Öyle ise Dumanlı Hoca'dan daha mı kahraman ki kendini feda edercesine burada kalıyor? Yoksa nöbet mi tutuyor?(tabii sonradan tüydü, o ayrı bir mesele. Bu yazının yazıldığı zaman bu karton kahraman Türkiye'deydi)

* Kanaatime göre, asıl skandal Fethullah Gülen'in Sisi'yi tebrik etmesi değil, onun ötesinde Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın Başbakan Erdoğan'ı Haccac, Yezid ile birlikte Sisi'ye benzetmesidir. Tüy dikmek dedikleri şey bu olsa gerek! İçeride Hizmet ile hükümet kılıçları birbirine çekerken ve itibarsızlaştırmak için Erdoğan Sisi'ye benzetilirken, Fethullah Gülen tarafından Sisi'nin tebrik edilmesidir. Dolayısıyla Habil ile Kabil birbirine karışmıştır. Yıpratma savaşında kural kalmamış ve neredeyse taraflar birbirini bitirmek isterken ağır çekim tarzı intihara girişmişlerdir. Gülen'in tebrik ettiği ileri sürülen Sisi, Ekrem Dumanlı'nın satırlarında Erdoğan'a benzetiliyor. Burada Hizmet'in yaklaşımı özünde hatalıdır. Yöntemin yanlışlığı zamanla onları samimiyet zeminine yabancılaştırmıştır. Hükümet de zaman zaman üslupta hata etmektedir. Ekrem Dumanlı'nın "Hesabını Veremezsiniz" yazısında aynen şu ifadeler yer alıyor : "Belki tarihi çoktan unutmuşsunuzdur; hadi daha yakından anlayabileceğiniz bir örnekleme yapayım. Hani ikide bir Mısır'daki General Sisi'ye darbeci diyor, veryansın ediyor ve "İhvan'ı terör örgütü ilan etmek için kumpas kuruyor" diye suçluyorsunuz ya… İşte esameniz, planladığınız şeyleri zulme dönüştürür ve icra ederseniz, Sisi'nin yanına yazılacak! Çünkü bir kerecik bile karıncaya bastıkları görülmemiş beyefendiler/hanımefendiler topluluğuna "terör örgütü, paralel devlet, virüs, çete, maşa…" gibi pespaye laflar söyleyip saldırmak, "darbecilik"in dik âlâsıdır, zulmün en dip noktasıdır. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye karşı sergilenen vefasız ve saygısız tutum ne ilktir, ne de son. Tarih boyunca âlimler, zalimler tarafından hedef alınmış, haklarında yalan yanlış laflar üretilmiş; hatta işkence ve sürgüne maruz bırakılmıştır (http:// www.zaman.com.tr/ekrem-dumanli/hesabini-veremezsiniz_2200124.html )." Hile ile üste çıkma girişimleri seviyemizi düşürüyor.

* Seçimler bitti ama toz duman dağılmadı. Galiba kolay kolay da dağılmayacak. Türkiye yeni bir geçiş sürecinden geçiyor. Ehl-i iman da birbiriyle imtihan oluyor. Elbette hepimizin kusurları var. Kusurlarımız skala biçiminde. Bir kısmımızın kusarları diğerinkinden daha büyük. Yöntem amellerin ölçüsünü belirler. Bu anlamda yanlış yöntem, yanlış sonuçlara götürür. Hizmet camiası başlangıçtan itibaren yöntem meselesiyle veya yanlışıyla malul.  Dolayısıyla acı meyvesi son seçimlerde iyice berraklaştı ve ortaya çıktı. Bu yapıyı veya camiayı basında temsil eden Ekrem Dumanlı ve Bülent Korucu gibi isimler hakkında öteden beri üslup açısından çekincelerim var. Şahıslara sadakatten ziyade hakikate sadakat göstermeliyiz.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

De ki: "Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir."

Ä°sra, 84

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI