MAHMUD TOPTAÅž HOCAMIZDAN GÃœLDESTE-13

Okullarımız da, arkadaşlarımıza (ki, siz onların dilinden daha iyi anlarsınız) Müslümanca, Peygamber Efendimizin bakışıyla yaklaşın. Ayet-i Kerimede “Allah’tan bir rahmetle sen onlara yumuşak davrandın, eğer sen katı kalpli, asık suratlı olmuş olsaydın, etrafından dağılıverirlerdi


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-07-08 09:30:10

Okullarımız da, arkadaşlarımıza (ki, siz onların dilinden daha iyi anlarsınız) Müslümanca, Peygamber Efendimizin bakışıyla yaklaşın. Ayet-i Kerimede "Allah'tan bir rahmetle sen onlara yumuşak davrandın, eğer sen katı kalpli, asık suratlı olmuş olsaydın, etrafından dağılıverirlerdi." (K.Kerim,3/159) diyor. Okullarımızda katı kalpli ve asık suratlı olmamalısınız. O insanları öyle değerlendireceksiniz: batmak üzere olan bir insana nasıl el uzatılır? "Ver ulan namussuz şu elini" demek mi, "ver elini kardeşim" demek mi uygun olur? Adam Müslüman değilse bile Hz. Âdem'in oğludur, torunudur, Peygamber çocuğu... Bunların hepsinin Peygamber çocuğu olması sebebiyle elinden tutmak, İslâmi çizgiye çekmek, aynı safa almak ve küfrün üzerine beraber yürümek.. Amaç bu..

* Yani her insanın kendine göre bir özelliği vardır. Bunu bileceğiz. "Yahu bundan iş çıkmaz, ot gibi adam" demeyeceğiz. Otu koyun bile yeyince ya süt olur, ya et. Bize gelince de kan oluyor ve bizim kanımızda fevkalade İslâmi hizmetleri görüyor. Ot bile başıboş değilmiş demek ki. Boş bir şey yok, boş bir insan yok.

* Efendimizin birçok özellikleri var. En önemli özeliklerinden bir tanesi de, her insanı değerlendirmesidir. "Aman Ebuzer, sakın devlet başkanlığı isteme" demiş. Şimdi bu Hadis-i Şerifi alıyor adam "vallahi hocam, bizim siyasetle ilgilimiz yoktur" diyor. Hz. Ömer'e de demiş ki: "aman ha, devlet başkanının yaptığı hayırlı bir iş iki kat sevap kazandırır." Hz. Ömer'i teşvik ediyor. Hz. Ebuzer'i de men ediyor. Çünkü ikisinin mizacını da biliyor.

* Kur'an üzerine, sünnet üzerine yapılan tartışmalar, velezzalin veya veladdallin münakaşaları, tatbik edilmeyen ahkâmın münakaşası bozgun dönemlerinde, sünnete muhalefetle üzerimize çöken zilletin altında dizlerimiz üstünde emeklerken yapılan çekişmelerdir.

* Osmanlın enkazının altında kalan iki âlimden biri olan Mustafa Sabri Efendi, kitabında Zahid Kevseri'den bahsederken "Birimiz cebri olduk, diğerimiz mutezili olduk" der. Çöküntünün açıklamasında herkes ayrı şeyler düşünür, ayrı reçeteler getirir.

* Biri uydurma hadislerle milyonlarca insanı morfinlerse, öbürü hadisi reddedebilir. Şaraba kızıp üzüm bağını yakan herife döner.

* Âlimim diyen, "Kutüb-ü Sitte" (Önemli altı hadis kitabı)yi okuyup okuttuktan sonra Ebu Cehil'e yardıma devam ederse, öbürü kabahati Kütüb-ü Sitte'de bulup, onlara Ebu Cehil'e, Ebu Cehil gibi karşı koymaya çalışır.

*Ebu Cehil'in, Ebu Süfyan'nın (r.a.), Ömer'in (r.a.) rahatlıkla anladığı "Kur'an-ı Kerim'i anlamak için yetmiş tane ilim dalını bilmek gerekir. Bunları bilmeden anlamaya kalkan… olur" diyenlere karşılık, "hiçbir ilim dalına hacet yoktur" diyenler çıkar.

*Çok değerli hocalarımız sorulmayan sorulara ve hükümetlerin kendilerine sormadığı icraatlar hakkında yaptıkları açık oturumlar, sempozyumlarla verdikleri kıl kavli fetvalarla değerlerini yitirdiler ve yeni nesille aralarını açtılar.

Hâlbuki bizim ikisine de ihtiyacımız var. Arapça kılıcın kırk adını bilen ancak bağlı duran kılıcı görünce baygınlık geçiren hocaya da, elindekinin kılıç mı, sopa mı olduğunu bilmeyen, ama zulüm merkezlerinin bel kemiğine vurmaya çalışan gencimize de ihtiyacımız var. İkisini bir araya getirip mıknatıslaşmalarını sağlamak gerekir.

* Efendimiz kendi hadislerinin yazılmasını yasaklamış. Onun için "hadisler dilden dile dolaşırken tahrifata uğramış" diyen iyi niyetli kardeşlerimize sorarım; hadisler yazılmamışsa, dilden dile dolaşırken tahrifata uğramışsa, "Peygamber efendimiz kendi hadislerinin yazılmasını yasaklamıştır" sözünü nasıl söylersin? Sen orada değildin, orada olmadığına göre yasaklandığını nereden, kimden öğrendin? Cevap hadis kitaplarında olacaktır. Peki, o hadis kitaplarında o kadar mütevatir, meşhur hadisleri kabul etmiyorsun da, bu bir tek hadisi kabul ediyorsun. Yine de iyi niyetinden şüphe etmiyorum.

* Evet, önceleri Kur'an'dan başka bir şey yazılmıyordu. Daha sonraları ise sünnetinde yazılmasına müsaade edildi. Mesela Mekke'nin fethinde efendimizin hutbesini yazmak isteyen Ebu Şah'a izin vermiştir.

Abdullah b.Amr, Efendimize gelerek 'Gazablı ve Rıza halindeki sözlerini yazayım mı? diye sorduğunda Efendimiz eliyle işaret ederek "Yaz. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki buradan hakdan başka bir şey çıkmaz" buyurarak hem yazmasına izin vermiş hem de "O kendi hevasından konuşmaz" ayetine işaret etmiştir. Efendimizin sağlığında hadisleri yazılmaya başlanmıştır. Hatta Abdullah b. Amr'ın bir sandık dolusu yazdığını haber verir Ahmed b. Hanbel.

* Ebu Hureyre (r.a.) den hadis yazan Hemmam b. Münebbih (rh.)'in sahifesini yayınlayarak Muhammed Hamidullah Bey müsteşriklere yeterli cevabı vermiş, Hemmam'ın sahifesindeki 138 hadis iki yüz sene sonra Ahmet b. Hanbel'in Müsned'inde aynen, hiçbir değişikliğe uğramadan dilden dile nakledildiğini âlemlere göstermiştir.

* Bir hadis kitabında bir veya birkaç uydurma hadis vardır diyerek tamamını uydurma diye nitelendirenle, uydurma hadisleri sahihtir diyerek takdim edenler, pislik bulaşan bir değneğin iki ucu gibidirler. 

* Rabbimiz: "Kim Peygambere itaat ederse, muhakkak Allah'a itaat etmiştir" buyurur. "Buradaki Peygambere itaat, Allah'dan getirdiği Kur'anın emirlerine itaattir" diyenlere sorulur: o zaman yalnız "Allaha itaat ediniz" emri yeterli olmaz mı?

* Ayrıca Allah (c.c.) elçisini Kur'an'ı insanlara açıklamak için indirdiğini haber verir. Açıklamakla okumak veya tebliğ etmek arasında fark vardır. Kur'an'ı insanlara olduğu gibi, tebliğ ettiği gibi o ayetlerin ne manaya geldiklerini de açıklamıştır. Mücmel ayetlerin kapalılığını kaldırmış, "zekât veriniz" ayetini nelerde ne oranda verileceğini, namazı kaç vakitte kaçar rekât kılınacağını açıklamıştır.

* "Biz hadisi kabul etmeyiz" diyenler Kur'an'ı anlamak için Buhari'den sonra yazılmış lügat kitaplarını kabul eden insanlardır. Kur'an da geçen bir kelimenin ne manaya geldiğini öğrenmek için hadis kitaplarına bakmayanlar, lügat kitaplarına bakmak mecburiyetindeler.

*"Efendim, biz hadisi kabul ediyoruz, ama Kur'an'a ve akla uygun olmayanlarını reddediyoruz" diyenler aklın yanılmazlığını kabul edip, onu putlaştıranlardır.

* Kişinin bilgisi az, görgüsü kıt, muhakemesi küt olunca her şeyi kendi aklının çizdiği alan içinde değerlendirir. O alan içine sığmayanı inkâr eder.

* İsimsiz kahramanlar her dönemde olmuş ve olmaya devam edecek. Onlar ellerindeki meşaleyle karanlıklara daldıklarından, hiçbir zaman görünmeyecekler. Arkalarından yürüyen bizler de o meşalenin aydınlığında kameraya poz vererek ün ve un alacağız.

* Geçtiğin yerlere fidan dikerek yürü. Bir daha onların gölgesinde oturmayacağını bilsen de, dikmeye devam et. Bazen olur ki, başkalarının gölgelenmesi, seni serinletir.

* Tamirci deyip de geçmeyin. Tamirciler, fakirlerin, orta hallilerin yan direğidir. Onlar göçmesinler diye yandan destek verirler

* Sakın gönül yıkmayın. Tamir edilse bile, çizikli olur.

*İşi çok olanların zamanı da çok olur. Asıl iş yapmayanlar, uyumaktan yemek yemeye zor zaman buldukları gibi ömürleri, yatak odası, mutfak ve tuvalet arasında geçiverir de, bir iş yapmaya zaman bulamazlar.

* Dost kabul ettiğim hiçbir insanı bu güne kadar kaybetmedim. Çok yanlış işler yapan, yanlış yerlerde dolaşan, yaptığı yanlış nedeniyle utancından selâmı sabahı kesen dostlarım az da olsa var, ama ben onlardan bağımı koparmadım. O, dostluk bağını koparmak için benden kaçsa bile, ben koparmamak için yıllarca arkasından koşarım ve sonunda yine dostluğumu devam ettiririm. Siz de benim gibi yapın, kazanırsınız, kaybetmezsiniz.

* Evde, sobanın başında, sıcak çay yudumlarken çare ararsanız, hatırınıza hep olumsuz yönleri gelir. Çareyi yolda giderken ararsanız, tanımadığınız nice isimsiz kahramanlar, size yardım elini uzatacak ve sizinle tanışmadan da yoluna devam edip gidecek.

*Bir zengin olsam, bir rektör olsam, bir bakan olsam, bir general olsam, ben bilirim neler yapacağımı" diyenlere "Ne yapacaksın söyle bakalım" deseniz onu bile söyleyebilecek durumda değildir.

Muhalefetteki partinin lideri, "Biz iktidar olsaydık bu krizi çözerdik" dediğinde gazeteciler "Efendim söyleyin nasıl çözeceksiniz?" diye sorduklarında "Hımmm, söyleyelim de iktidardakine kopya verelim öyle mi?" diyerek, hem hiçbir şey bilmediğini, hem halkını sevmediğini, hem de salaklığını ortaya koyuverir.

* Ben, 1947 yılında Karaman'ın Göçer köyünde, krizden gözün gözü göremediği, sağ elin sol ele yardım edemediği bir dönemde doğmuşum.

Babamın anlattığına göre kendi ürettikleri buğdayı harmandan, meyveyi bahçeden geceleri yine kendileri çalarlarmış. Keçinin tanesi elli para iken, vergisi seksen para imiş.

27 Mayıs 1960 kriziyle büyüdük. Asker dönüşü 12 Mart 1971 kriziyle baş başa kaldık. Derken 12 Eylül 1980 krizi.

Demirel'li ve de Ecevit'li yıllar başlı başına, eşi benzeri hiçbir ülkede bulunmayacak krizlerdir.

Özetle bizler, kriz içinde doğduk, krizler içinde büyüdük, bir kritik günde de öleceğiz.

Onun için günün kritik veya kriz olması sizi İslâmî hizmetinizden alıkoymasın.

*İslâmi hizmetlerinden dolayı karakollarda kalan, hapis yatan, işkence gören, sohbet toplantıları basılan insanlar tanırım ki, onlar otuz yıl oy verdikleri başbakanın kendileri gibi düşündüğünü, çaktırmamak için sahip çıkmadığını, başbakanlıktan kendileri için gözyaşı döktüğünü, dua ettiğini, hatta okudukları kitabı onun da okuduğunu söylüyorlardı. Keyiflerini kaçırmamak için güldüm ve başımı eğdim geçtim..

* Kim, kimin eline kalacak bilinmez. Onun için hayat merdivenini tırmanırken yanına uğradığınız herkese iyi davranınız. Af edici olunuz ki, Allah da sizi affetsin.

* Sonra ben kazandığım hiçbir dostu bu güne kadar kaybetmedim. Kaçan olursa ben arkasından koştum. Ayıpsız insan olmadığını bildim. Eğer ayıplı insanlardan kaçmamız gerekseydi, kendimizden nasıl kaçacaktık?

* Türkiye'nin en meşhur vaizlerinden biri geçen gün bana "Ben Kur'an-ı Kerim'in tefsirini emekli oluncaya kadar okumadım. Senin "Şifa Tefsiri" isimli sekiz ciltlik eserini emekli olduktan sonra okudum da çok şükür Rabbimin huzuruna Onun kitabını bir defa okuyarak varacağım" dedi.

* Ümitsizlik kokan kelimeleri dilinize almayınız. Hem kendinizi hem başkalarını korkutursunuz.

*Zalimler yok olup gederler. Bâki olan Allah'ın dini kıyamete kadar devam edecektir. Biz, ne kadar bu dine omuz verirsek, kendi omzumuzun yanmasını engelleriz. Onun yolunda yorulursak, ayaklarımız yanmaktan kurtulur. Saçımızın tellerinden ayaklarımızın tırnaklarına kadar canımızla tenimizle, malımızla bu dine hizmet edersek kendimizi kurtarırız…

*Sahip olduğu bütün servetini bağlı olduğu İslâmi bir kuruluşa bağışlayan cömert insanları da tanırım ama onlar, kendi kuruluşunun dışından bir İslâmi kuruluşa bin lira bile vermezler. Akrabalarının fakirlerini bile ihmal ederler.

* Siz, sahanızın en iyisi olunuz. Unvanları da almak için gayret gösteriniz. Eğer unvan yolları kapalı ise siz, yine çalışınız. Ehli sizi mutlaka bulacaktır.

* Tarihte nam salanlar, dillere destan olanlar, parmakla gösterilenler, şan şöhret peşinde koşmayanlardırlar. Onlar, ilimde, sanatta, yiğitlikte, siyasette, ticarette işini en iyi yapanlardır.

*Sayenizde yaşayanlar, kanatlarınız altında gelişenler, ışığınızda yol bulanlar, sizin varlığınızdan rahatsız olmasınlar. Gölge gibi onları serinletin ama ağırlığınız olmasın. Hava gibi hayat verin ama hava gibi habersiz hayat verin. Atalarımız, "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir" demişler.

* Şehvete, şöhrete, servete düşkün olmayan, imanı sağlam, ilmi dirayeti, medeni cesareti yerinde olan herkes, iki dünyada da izzetini korur ve halka hizmet ederken Hakkın rızasını kazanır, Hakka hizmet ederken halkın rızasını kazanır.

SON

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

Ankebut:45

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI