BENİM GÖZÜMLE-8

Muhammed Ebu Zehra Muhammed Ebû Zehra: Ehl-i Sünnet dışı bir görüşünü bilmiyorum. Eserlerine genellikle ılımlı bir üslup hâkimdir. İbn Teymiyye'nin biyografisini el-Kevserî merhum hayattayken bitirdiği halde ona hürmeten yayımlatmamıştır. Mezkûr eserinde de "uzlaştırıcı" bir tavır benimsediği söylenebilir. Eserleri istifadeye şayandır. Milli Gazete - 19 Haziran 2004


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-07-15 08:52:33

Muhammed Ebu Zehra

Muhammed Ebû Zehra: Ehl-i Sünnet dışı bir görüşünü bilmiyorum. Eserlerine genellikle ılımlı bir üslup hâkimdir. İbn Teymiyye'nin biyografisini el-Kevserî merhum hayattayken bitirdiği halde ona hürmeten yayımlatmamıştır. Mezkûr eserinde de "uzlaştırıcı" bir tavır benimsediği söylenebilir. Eserleri istifadeye şayandır. Milli Gazete - 19 Haziran 2004

Muhammed Esed

Esed'in meali için ilk adımda söylenebilecek şeylerden birisi, "farklı" bir meal olduğu. Ancak bu ifade tek başına söz konusu çalışmayı olumlulama ya da olumsuzlama anlamına gelmiyor. Temel bir tesbit olarak öncelikle şunu söylemeliyim: Esed'de yoğun bir Muhammed Abduh etkisi görmemek mümkün değil. Bana göre Esed mealinin bütün "imajinatif ihtişamı"nın içini boşaltacak derecede baskın ve "sırıtkan" bir etki bu. Melekler, şeytan, mucizeler ve nesh konusundaki tutumu bu tesbiti en net şekilde doğrulamaktadır. Milli Gazete - 14 Ocak 2003

Meleklerin ve şeytanın ontolojik varlığı hakkındaki "serbest yorumlar"ına örnek olarak Bakara, 14 (burada yaklaşımını er-Rağıb el-Isfehânî'ye dayandırmaktadır; oysa er-Râğıb tam aksini söylemektedir), Âl-i İmrân, 125 gibi ayetleri tefsir ediş tarzına bakılabilir. Milli Gazete - 14 Ocak 2003

Esasında bu ayete düştüğü notta Hz. Peygamber'den önceki peygamberlerin (hepsine salât ve selam olsun) mucize gösterdiğini kabul eden bir yaklaşım sergilerken, Hz. İsa'nın gösterdiği bazı mucizeleri, ilgili ayetleri zorlama yorumlara başvurarak çevirmek suretiyle yok sayması da önemli bir çelişki olarak not edilmelidir. Örnek olarak Âl-i İmrân, 49. ayeti çeviriş tarzına ve aynı ayete düştüğü nota bakılabilir. (Hz. İsa'nın çamurdan kuş yapması hadisesi) Milli Gazete - 14 Ocak 2003

Esed'in, Hz. İsa'nın göğe kaldırılmasıyla ilgili olarak söyledikleri de tartışmaya değer. Nisa, 157. ayet ile ilgili olarak yaptığı açıklamada önceki müfessirlere ağır töhmetler yöneltir ve onları "şaşkın teşebbüsler"de bulunarak "hikâye üretmek"le itham eder. Esed'in nesh hakkındaki (zaman zaman önceki müfessirler hakkında istiskal içeren) tavrı ile ilgili olarak da Bakara, 106 ayeti ile ilgili nota bakılabilir. Milli Gazete - 16 Ocak 2003

Pek çok müfessir ve meal yazarının, özellikle müteşabih ayetlerle ilgili olarak maruz kaldığı sürçmelere (hatta bazan "önemli hatalara") Esed'in düşmemiş olması önemle altı çizilmesi gereken bir husus. "Allah'ın eli, yüzü"... gibi "sıfâtullah" ile ilgili tavrının müsbet bir çizgiye oturmuş olmasında da sanıyorum yine Muhammed Abduh etkisini görmek mümkün. Bunun yanında bazı kavram ve tamlamaları "yeni" ve farklı biçimlerde ifade etmiş olması, meale orijinalite katan hususlar. Mesela "kâfirler"i "hakikati inkâra şartlanmış olanlar", "takva"yı "Allah'a karşı sorumlulukların bilincinde olmak", "Ehl-i Kitab"ı "geçmiş vahyin izleyicileri" gibi ifadelerle karşılamış olması, her ne kadar kavramlara müdahale sınırına girdiği için şahsen benim katılmadığım bir ifade biçimi ise de, okuyucuda farklı bir anlama çerçevesi oluşturmuştur diyebiliriz. Milli Gazete - 18 Ocak 2003

*Ayetlerle ilgili olarak tercih ettiği bazı anlama biçimlerini hangi müfessirlere dayandırdığını söylemesi ilmî dürüstlüğün ve hassasiyetin gereği olarak işaretlenmeli.

 *Ayetleri çevirirken parantez kullanmanın önemine ve titiz bir meal çalışması için parantezin vazgeçilmezliğine değinmiş olmasını (her ne kadar Türkçe çeviride de anlam bütünlüğünü korumak için Esed'in parantezleri yanında köşeli parantezler kullanılmış olması okuyucuyu yoran ve yer yer metni parantezlere boğan bir manzara tevlit etmişse de) önemli bulduğumu belirtmeliyim.

 *Meal metnine tercih ettiği anlamı kaydetmekle birlikte, açıklama notlarında ayetlerin lafzî tercümelerini zikretmesi de meali farklı ve özgün kılan bir diğer özellik.

*"Bilimsellik" adı altında sürdürülen "ideoloji"nin, egemenliğini küresel ölçekte sürdürdüğü bir dönemde (2/el-Bakara, 17. ayetinde geçen) "ateş yakanlar" temsilini "bazı insanların, hayatın ve inancın ölçüye ve tahmine gelmeyen yanlarını açıklamanın ve aydınlatmanın bir aracı olarak yalnızca "bilimsel yaklaşım" adı verilen şeye güvenmelerine ve sonuçta, insan aklının kavrayış alanı dışında herhangi bir şeyin bulunabileceğini küstahça reddetmelerine bir atıf..." diyerek devam eden nefis tesbitlerle açıklaması da doğrusu takdire şayan. Milli Gazete - 18 Ocak 2003

Esed merhumun "kişiliği" ifadesinden, mealde ortaya koyduğu tavrı kasdettiğinizi düşünerek şunu söyleyebilirim ki, benim dikkatimi çeken en önemli husus, pek çok mühtedide göremediğimiz tevazu ve itidaldir. Mühtedilerin birçoğunda (İslam'ı bireysel çaba ve arayışlar neticesinde benimsedikleri için) Müslüman otoritelere (ilmî otoriteleri kastediyorum) karşı da –en hafif tabiriyle– bir "kayıtsızlık" görülüyor. Bu tavır çoğu zaman onları hafife alma ve küçümseme olarak tebarüz ediyor ve uçlarda gezinmelerine yol açıyor. Garaudy örneği bu hususta oldukça dikkat çekicidir. Mühtedilerin hepsi böyledir demek istemiyorum tabii. İşte Esed merhumda bu yok. Milli Gazete - 18 Ocak 2003

Muhammed Esed'in, Arapça'yı Kur'an'ın nazil olduğu dönemdeki –dejenere olmamış– kullanılış biçimiyle öğrenmek için bedevî kabileler arasında yıllarca yaşaması takdire değer bir gayret doğrusu.

 Bunun yanısıra geçmiş müfessirlerin çalışmalarına yaptığı atıf (bkz. Kur'an Mesajı, I, XXVII) onun bir "meal yazarı" olarak nasıl bir ilmî ve ahlakî sorumluluk idrakine sahip bulunduğunu gösterir.

 Bu bağlamda onun, Kur'an'ın anlaşılmasında Sünnet'in önemine yaptığı vurgunun da altını çizmemiz gerekir.

 Bütün bu hususlar Esed merhumun İslam dünyasına önemsenmesi gereken bir renk ve ses kattığını göstermekle birlikte, bence daha önemlisi, onun, bu duruşuyla İngilizce meal çalışması yapmış birisi olarak Batı'da ne tür etkiler yaptığının araştırılmasıdır. Meselenin bu yönünün araştırılması bence ilginç sonuçlar getirebilir. Milli Gazete - 21 Ocak 2003

Biz, ulemanın, "Kim kendisini bir kavme benzetirse, onlardandır" hadisinden hareketle 20. yüzyılın başında verdiği malum fetvaları çöpe atmışken Esed bize, "Gidip o çöpü karıştırın; muhtaç olduğunuz şey orada!" diyor: "Batının adetlerini ve hayat tarzını taklit etme yoluyla Müslümanlar giderek Batının eşyaya ve hayata bakış tarzını da edinme durumuna düşeceklerdir. Dış görünüşleri taklid, yavaş yavaş ona uygun olan fikrî yapı ve dünya görüşünü de kabullenmeye götürür. (...) Mesela "giyim tarzı"nı yalnızca şekille, dış görünüşle ilgili bir şey olarak görmek ve insanın fikrî ve manevî hayatı konusunda bundan dolayı bir korku duymaması gerektiğini farz etmekten daha büyük bir hata olamaz. (...) Müslüman da Avrupalının elbisesini giymekle, hiç farkına varmadan kendi zevki ile Avrupalının zevkini birleştirmiş olur. Sonra da giderek fikrî hayatını yeni giyim tarzıyla uyum sağlayacak şekilde şekillendirmeye, yani yozlaştırmaya ve bozmaya başlar..." Milli Gazete - 23 Ocak 2003

Muhammed Hamidullah

Hamidullah'ın söylediği, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, kıble yönünün tayini konusunda kervan yolculuklarında edindiği tecrübelerden ve yıldızlardan istifade ettiğidir. Yani kıble istikametine dönülmesinin ayetle sabit olması ile istenen istikametin tesbiti birbirinden ayrı şeylerdir. Milli Gazete - 4 Ocak 2003

Hamidullah'ın söylediği şudur: "Kur'an-ı Kerim bir çok peygamberden söz ederken mucizelerden de bahsetmektedir. Tufan ve Nuh'un gemisi, İbrahim'i ateşin yakmaması, Musa'nın asasının yılan oluşu, oğlu Yusuf'un bulunduğuna dair Yakub'un vahiyler alması, İsa'nın hastaları iyileştirmesi (aleyhimesselam) v.s.. Kendisinden evvel gelen peygamberler Allah tarafından bu şerefe layık görülürler de, Peygamberler Peygamberi, son Resul, aynı şekilde fevkaladelikler taşıyan tezahürlere nasıl olur da sahip kılınmaz? İslam tarihi, çok sayıda bu çeşit mucizeleri o'na bağlamış bulunmaktadır." (İslam Peygamberi, I, 120) "Ben şahsen, Allah'ın seçilmiş kulları olan Resulleri'nin gösterdiği bütün mucizelerin gerçekliğine tam manasıyla inanan bir kimse olmakla birlikte..." (İslam Peygamberi, I, 122) Milli Gazete - 4 Ocak 2003

 Hamidullah, bununla da yetinmeyerek velilerin kerametinin hak olduğunu vurgulamaktan da geri durmamıştır. (A.g.e., I, 121)

Hamidullah'ın eserine İslam Peygamberi adını vermiş olması, gerçekten de Hz. Peygamber (s.a.v)'in risaletinin mahdut olduğunu ihsas etmek için midir? Bu eserde bunu –açıkça söylenmesi bir yana– ima eden bir ifade dahi yoktur. "İlahi tebliğe başlamasının ilk gününden itibaren Muhammed A.S.S., bütün dünyaya hitap ediyordu; kendisini hiçbir şekilde sadece bir milletle yahut herhangi bir belli asırla sınırlandırmıyordu..." (İslam Peygamberi, I, 5) Milli Gazete - 7 Ocak 2003

Hamidullah'ın, "puta kurban kesme" hadisesinin gerçekleşmediği kanaatinde olduğu açıkça görülmektedir. İbnu'l-Kelbî'nin (Hişam b. Muhammed) tıpkı babası (Muhammed b. es-Sâib) gibi Hadis tenkitçileri tarafından en ağır ifadelerle eleştirilmiş güvenilmez bir kimse olduğunu biliyoruz. Acaba Hamidullah bu şahsın naklettiği olayı eserine alma ihtiyacını neden duymuştur? Kaynaklar, Hz. Peygamber (s.a.v) küçük yaştayken müşriklerin –bayram, düğün gibi– kimi eğlencelerine katılmak istediğini, ancak kendisine garip gelen bazı kimseler (melekler) tarafından bunun engellendiğini nakleder. Muhtemelen Hamidullah, kurban olayının da bunlar gibi O'nun çocukluğunda –ve kuvvetle muhtemel müşrik aile büyüklerinin teşvikiyle– gerçekleşmek üzereyken melekler tarafından engellendiğini vurgulamak istemekte ve böylece Efendimiz'in çocukluğunun dahi bu türlü şaibelerden uzak bir şekilde geçtiğini vurgulama amacı taşımaktadır. Milli Gazete - 7 Ocak 2003

Okuyucumun Hamidullah'a "yüklendiği" bir diğer mesele de şu: "Hamidullah, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, çocukluğunda süt kardeşinin omzunu, hayat boyu iz bırakacak şekilde ısırmıştır." Evet Hamidullah böyle bir olay nakleder. (İslam Peygamberi, I, 41) İbn Hişam ve el-Belâzûrî'yi kaynak gösterdiği bu olayı, Sahabe biyografisine tahsis ettikleri eserlerinde İbn Abdilberr, İbnu'l-Esîr ve İbn Hacer de nakletmişlerdir. Milli Gazete - 7 Ocak 2003

Elbette Hamidullah'ın, hakkında ileri sürülen iddialara zemin hazırlayıcı bir tavır içinde bulunduğunu ve kimi önemli hususlarda "şazz" bir tutum benimsediğini inkâr ediyor değilim. Bu hususu, konuyla ilgili önceki yazılarımda yeri geldikçe belirttim. Ancak bir kimseyi Ehl-i Sünnet dışı görüşleri sebebiyle "eleştirmek" ile onu "tekfir etmek" birbirinden oldukça farklı şeylerdir. "Tekfir" gibi son derece hassas ve geri dönüşü olmayan bir müesseseyi çalıştırırken alabildiğine dikkatli olmak gerektiği izahtan varestedir. Milli Gazete - 9 Ocak 2003

Her ne kadar Hamidullah'ın duruşu, Miraç konusunda değil, İsra konusunda problem arz ediyorsa da burada onun, İsra olayının kendisiyle değil, "cereyan ediş tarzı"yla ilgili kanaatinde bir problem mevcut. Biz, Kur'an'ın Mescid-i Haram'dan başlayıp Mescid-i Aksa'da son bulduğunu söylediği "İsra"nın, –ilgili hadislerden hareketle– Mekke'den Kudüs'e yapılmış bir yolculuk olduğunu söylüyoruz. Hamidullah ise o dönemde Kudüs'te bulunan (ve daha sonra mescide dönüştürülen) yapıya "el-Mescidu'l-Aksa" değil, "Mescidu'l-Aksa" dendiği görüşünü benimseyerek "İsra"nın, Mescid-i Haram'dan, semavi bir mescide (bir adı da "el-Mescidu'l-Aksa" olan Beyt-i Ma'mur'a?) yapıldığını söylüyor. Bu (benim daha önce katılmadığımı vurguladığım) tatmin edici olmaktan uzak bir tevildir ve fakat Kur'an nassıyla sabit olan İsra'yı inkâr anlamına gelmemektedir. Milli Gazete - 9 Ocak 2003

Muhammed Hamidullah ile ilgili yazılardan birisinde onun, hicret esnasında Sevr dağındaki mağaraya önce Hz. Ebû Bekr (r.a)'in girdiği ve içerideki delikleri elbisesini yırtarak tıkadığı, geriye kalan son deliği de ayağıyla kapattığı ve orada bulunan bir yılanın Hz. Ebû Bekr (r.a)'in ayağını soktuğu hadisesine yer verdiğini zikretmiştim. Bu yazı üzerine bir okuyucum, Mustafa İslamoğlu'nun bu olayla ilgili değerlendirmesine dikkat çeken bir mesaj göndermiş. Milli Gazete - 9 Ocak 2003

Hamidullah hakkında daha önce kaleme aldığım yazılarda, Ehl-i Sünnet'e aykırı olan bazı görüşlerine katılmadığımı belirtmiştim. Eğer Mevdudi ve Hamidullah hakkında da birer kitap yazacak olsaydım, Ehl-i Sünnet çizgiye uymayan görüşlerinde elbette onları da ayrıntılı bir şekilde tenkit ederdim. Hatta bunu insaf ve hakkaniyet ölçüleri içinde yapanlar hakkında eleştirel mahiyette tek kelime etmiş değilim. Milli Gazete - 1 Şubat 2003

Muhammed Hamidullah hocanın vefatının ardından ortalığın bu denli kızışmasını neye bağlayabiliriz?

Bir tarafta onu "bid'ati küfre varan bir sapık" olduğunu söyleyerek cehenneme postalayanlar, diğer yanda "Peygamber aşığı bir alim" olduğunu söyleyerek savunmaya geçenler... Bir süre sonra üsluplar ağırlaşıyor, eski defterler tezgâhın altından çıkarılarak servise sokuluyor, küllenmiş kinler kızışıyor. Hamidullah'la başlayan itham savaşı giderek başka (eski) meselelere kayıyor. Belki bir süre sonra taraflara –çoğu zaman olduğu gibi– "yahu biz buraya nereden geldik" dedirtecek kadar "mecraını taşmış" bir tartışmaya dönüşecek bu durum. Milli Gazete - 15 Mart 2003

Muhammed Hamidullah: Miraç vb. konularda Ehl-i Sünnet ulemasının benimsediği çizgiyle örtüşmeyen yorumları vardır. Eserleri istifade edilebilir olmakla birlikte, dikkatle okunmalıdır. Hamidullah ve dilimizde ona yazılmış reddiyelerden ikisi ile ilgili olarak yine sitede uzun bir makalem yer alacak... Milli Gazete - 19 Haziran 2004

Hamidullah hoca merkezli tartışmalarda iki tavır dikkat çekiyor. İlki, onun tartışılan kimi görüşlerini "ilmî tercihler" olarak değerlendiriyor; diğeri ise bunları itikadî birer "sapma" olarak ele alıyor. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Onun görüşleri arasında itikadî boyuta taalluk eden önemli kırılma noktaları olduğunu, aşağıdaki tenkitler meyanında okuyacaksınız. Ama Hamidullah hocayı bu görüşleri sebebiyle İslam dairesi dışına atmanın da, tekfir konusunda son derece teenniyle hareket eden Ehl-i Sünnet ulemaya ittibaen bir kere daha gözden geçirilmesi gereken bir tavır olduğunu düşünüyorum. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Türkçe, Arapça, Farsça, Urduca, İngilizce, Fransızca, Almanca ve daha birçok dilde 50 kadar telif, 300 civarında makale, ansiklopedi maddeleri ve birçok kitabın edisyon kritiğine imza atmış velut bir araştırmacı olan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah'ın birçok görüşünün, henüz hayattayken ülkemizde eleştiri konusu olduğunu biliyoruz. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Hamidullah eleştirileri arasında Sadreddin Yüksel hoca ve merhum Üstad Necip Fazıl'ın yazdıklarının ayrı bir yeri var. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Hamidullah hocaya karşı "özel" bir muhabbet ya da kin duyuyor değilim. Buna mukabil peşinen söyleyeyim ki, gerek Üstat Necip Fazıl merhum, gerekse Sadreddin Yüksel hocaya karşı derin ihtiram ve muhabbet duyduğumu açıkça belirtmekte bir sakınca görmüyorum. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Birtakım müsteşrikler, Rahip Bahîra'nın, o zaman 9 yaşlarında bulunan Hz. Peygamber (s.a.v)'i "geleceğin peygamberi" olarak teşhis ettiğini ve kendisine birtakım telkinlerde bulunduğunu, hatta bu olay vesilesiyle Bahîra'nın "Kur'an'ın gerçek müellifi" olarak görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu iddianın çürütülmesinin yolu, elbette Rahip Bahîra'nın, Efendimiz (s.a.v)'de gördüğü harikulade halleri tasvir eden nakillerin inkâr ve tekzibi değildir. Ancak Hamidullah hocanın burada, bu çirkin iddiayı geçersiz kılmak için, –hem de kendisiyle çelişme pahasına– bu vakayı inkârı tercih etmesi kabul edilemez. İslam Peygamberi adlı eserini Kur'an ayetleri ve Hadisler kadar –hatta onlardan daha fazla olarak– Siyer ve Tarih malzemesi üzerinde şekillendirmiş, Hz. Peygamber (s.a.v)'de, doğumundan itibaren bütün çocukluk hayatı boyunca görülen olağanüstülükleri herhangi bir komplekse kapılmadan zikretmiş olan Hamidullah'ın üslubunun, bu hadisede kendisinden bekleneni vermektense vakıayı inkâr gibi bir zaafa düşmesi, kendisi adına talihsizlik olmuştur. . İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Hal böyleyken Buda'dan, "Zü'l-Kifl (a.s) ile aynı kişi olduğu keşfedilmiş" bir peygamber olarak bu derece kesin ifadelerle bahsetmek tartışmaya açık bir tutumdur. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.

Mirac'ı ruhî bir hal olarak kabul etmesi ve Efendimiz (s.a.v)'in bu olayı hem ruhu, hem de bedeniyle yaşadığının söylenmesinin Allah Teala'ya mekân tahsisi anlamına geleceğini ileri sürmesi.

Hamidullah'ın bu konuda söyledikleri, Ehl-i Sünnet alimlerin, ilgili ayet ve hadisler temelinde ortaya çıkmış bulunan görüş birliği doğrultusunda tebellür eden inanca aykırı düşmektedir. Her ne kadar kaynaklarda Miraç mucizesinin sadece ruhsal olarak yaşandığı görüşü Hz. Aişe (r.anha) validemiz ile Hz. Mu'âviye (r.a) ve el-Hasenu'l-Basrî (rh.a)'a nisbet edilmiş ise de, konuyu rivayet tekniği açısından ele alan ulema, bu nisbetlerin şüpheli olduğunu belirtmiştir İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden

Ayrıca Hamidullah hocanın, Miraç mucizesinin ruh ve beden birlikteyken yaşanan bir hadise olduğunun söylenmesi halinde olayın "mekânsal" bir yolculuk şeklinde cereyan etmesi gerektiği, bunun da Allah Teala'ya mekân izafe edilmesi anlamına geleceği şeklindeki endişesi de yersizdir. Zira bu hadisede Efendimiz (s.a.v)'in zaman/mekân boyutlarının ötesine geçtiği açıktır. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden

İbnu'l-Kelbî'nin (Hişam b. Muhammed) tıpkı babası (Muhammed b. es-Sâib) gibi Hadis tenkitçileri tarafından en ağır ifadelerle eleştirilmiş güvenilmez bir kimse olduğunu biliyoruz. Acaba Hamidullah böyle bir zatın nakline niçin güvenmiştir? İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden

Kur'an'da geçen bu kıssayı da içine alacak şekilde "Dinî mukaddes kitaplarda böyle bir takım kıssalar bulunur; bunların muhakkak tarihî gerçek olaylar olması gerekmemektedir" (I, 568) tavrının, Yüce Allah'ın mutlak kudretinin birer yansıması olan mucizelere kesin bir şekilde inandığını belirten (I, 125) bir kimseden sadır olmaması gerekirdi. Hele kendisini "şaka ve eğlence olmayan" bir kitap olarak niteleyen bir Kitab'ın, olmamış hadiseleri olmuş gibi anlatabileceği intibaını uyandırmak, bir müslümandan asla sadır olmaması gereken bir tavır olarak ancak Modernist Yahudi ve Hristiyanlar'ın kendi "Kutsal Kitaplar"ı hakkındaki görüşlerinde rastlandığında normal karşılanabilir İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden

Muhammed Hüseyin Heykel

Modernist isimlere)Mısır'da Ali Abdürrâzık'ı, eklemek mümkün, Muhammed Hüseyin Heykel'i eklemek mümkün, Kazan'lı Musa Carullah Bigiyef'i eklemek mümkün, Hindistan ve Pakistan'dan (pek çok isim yanında) Muhammed İkbal ve Fazlur Rahman'ı.. Modern İslam Düşüncesi Üzerine Altınoluk - Mart 1998

Muhammed Ä°kbal

(Modernist isimlere)Mısır'da Ali Abdürrâzık'ı, eklemek mümkün, Muhammed Hüseyin Heykel'i eklemek mümkün, Kazan'lı Musa Carullah Bigiyef'i eklemek mümkün, Hindistan ve Pakistan'dan (pek çok isim yanında) Muhammed İkbal ve Fazlur Rahman'ı.. Modern İslam Düşüncesi Üzerine Altınoluk - Mart 1998

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BENİM GÖZÜMLE-13

BENİM GÖZÜMLE-13

M. Zahid el Kevseri Son dönemin yetiştirdiği ve Hadis, Fıkıh, Akaid... gibi sahalardaki otorit

BENİM GÖZÜMLE-12

BENİM GÖZÜMLE-12

Takiyüddin es Sübki Kimi özel sohbetlerde paylaştığım bir intibamı burada da nakledeyim: İ

BENİM GÖZÜMLE-11

BENİM GÖZÜMLE-11

Seyyid Kutup Seyyid Kutub: İslam davası uğruna başını vermekten çekinmemiş bir şehid olmas

BENİM GÖZÜMLE-10

BENİM GÖZÜMLE-10

İmam Rabbani İmam-ı Rabbani'nin, hadiste "her yüz yılın başında" geleceği bildirilen müce

BENİM GÖZÜMLE-9

BENİM GÖZÜMLE-9

Muhyiddin Arabî Muhyiddin b. Arabî ("el-Fütûhâtu'l-Mekkiyye", III, 98-9 ve IV, 327-8) ve Said

BENİM GÖZÜMLE-8

BENİM GÖZÜMLE-8

Muhammed Ebu Zehra Muhammed Ebû Zehra: Ehl-i Sünnet dışı bir görüşünü bilmiyorum. Eserler

BENİM GÖZÜMLE-7

BENİM GÖZÜMLE-7

İmâmu'l-Harameyn el-Cüveynî İmam el-Gazzâlî'nin hocası olan ve özellikle Kelam sahasında

BENİM GÖZÜMLE-6

BENİM GÖZÜMLE-6

Ä°bn Kuteybe Ä°bn Kuteybe diye bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî, III/IX. asÄ

BENİM GÖZÜMLE-5

BENİM GÖZÜMLE-5

Not: Ebubekir hocamızın bu adama karşı nisbeten ılımlı ifadelerini 2004 yılına ait olduğun

BENİM GÖZÜMLE-4

BENİM GÖZÜMLE-4

Enver Şah Keşmiri Muhammed Enverşah el-Keşmîrî ilginç bir örnektir. Gerçi bizzat kaleme al

BENİM GÖZÜMLE-3

BENİM GÖZÜMLE-3

Celal Yıldırım hocanın "Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri" adlı 6 ciltlik çalışması tavsiyeye

Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

Şûra, 43

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Dâvud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI