BİR KIRKINCI HOCA GEÇTİ-2

Hocam aynı zamanda ciddi muhakeme sahibi, mantık abidesi bir zattı. İlmi münazaraları tarihe mal olmuştu. Merhum Necip Fazıl Kısakürek Erzurum’a geldiğinde Hocam ile görüşmüşler, Hocam’ın bu yönüne hayran olmuş ve bunu şöyle ifade etmiş:


Orhan Küçük(Prof. Dr)

kucuktr@hotmail.com

2020-07-15 09:09:33

Hocam aynı zamanda ciddi muhakeme sahibi, mantık abidesi bir zattı. İlmi münazaraları tarihe mal olmuştu. Merhum Necip Fazıl Kısakürek Erzurum'a geldiğinde Hocam ile görüşmüşler, Hocam'ın bu yönüne hayran olmuş ve bunu şöyle ifade etmiş:

- Ben bugüne kadar mantık ve muhakeme gücü bu kadar kuvvetli olan bir insan görmedim. Adeta mantık küpü…"(6)

Hocam ilim deryasıydı; ilahiyat profesörlerine ders veriyor, aynı zamanda avama da derdini anlatıyordu. Cumhurbaşkanı kendisini ziyaret ediyor, o bir çocuğun gönlünü etmeyi önemsiyordu.

Tartışmanın, münazaranın üstadıydı. Bir anda tersi bir şey söyler ve mevzuyu bitirirdi. Anlattığına göre zamanında Kuşkay Apartmanı'nda ders yaparken birisi ikide bir sorular soruyor, cevap beklemeden yenilerini soruyor, dersin ilerlemesine de mani oluyormuş. Hocam bunun kolundan tutmuş silkelemiş:

-Hele sen söyle bakalım. Bu nasıl olacak, şu nasıl olacak, de bakalım?

Silkelemeye devam edince, adam neye uğradığını şaşırmış.

Benzer bir durum da İstanbul'da yaşanmış. Yine Hocam'dan dinlediğime göre, Hocam dersi bitirmiş, bir takım misafirler de varmış, dersten sonra, merkez medyadan bir gazeteci sormuş:

- Hocam böyle ders yapıyorsunuz, evler, yurtlar açıyorsunuz, çoğalıyorsunuz. Sayınız arttı mı ne olacak?" Hocam cevap vermiş:

- İyi ya işte artmış olacak, Müslümanlar, müminler çoğalacak, cehennemden bir kişi daha fazla kurtarılmış olacak.

- Yok Hocam onu demiyorum, yani sayınız daha daha böyle artınca…

- Daha bir şey olacağı yok, daha ne olsun?

- "Hocam, o zaman bizi" demiş ve eli ile kılıç gibi yaparak boğazını göstermiş (yani bizi kesersiniz).

Hocam buna yüklenmiş:

- Ula siz ne yapacaksınız? Bu milletin evlatlarını sefahate, kötülüğe, bataklığa sürüklüyorsunuz. Bunun sonunda aklınızdaki ne? Siz bu milleti nereye götürüyorsunuz?

Gazeteciden ses yok. Şu an yaşayan malum gazeteciden hâlâ ses yok…

Hocam'ın yönlerinden biri de insanları yüceltmesi, sevdiğini onlara söylemesi idi. Böyle kazandığı çok kalp vardı.

Barış Manço Erzurum'a geldiğinde Hocam ile görüşmüşlerdi. Hocam ona, o günün şartlarında dünyayı gezerek yaptığı programlardan birinde, bir ağacın içinde yazılı bulunan "lâ ilahe illallah" yazısını çektiği ve televizyonda yayınladığı için:

- "Seni orda çok sevdim, ondan sonra çok seviyorum."

Demişti. Barış Manço da çok memnun olmuştu.(7)

Hocam'ın bir yönü çok toleranslı olmasıydı. Kendine yapılan bir takım haksızlıklara, birilerinin gösterdiği gayretsizliklere, kişiye özel tavırlara hep toleranslı yaklaşmış, ipi çok uzun tutmuştur.

Kendisinden dinlediğim kadarıyla, Atatürk Üniversitesi'nin ilk kurulduğu yıllarda Ziraat Fakültesi'nden bir hoca yanına geliyor, fötr şapkalıymış, içeri giriyor, Hocam ders yapıyormuş, onları dinliyor.. Dersin sonunda:

"Anladım, anladım!" diye başını sallıyor. Hocam;

"Beyefendi, hayırdır? Ne anladınız?" diye sorunca:

"Hocam, şayet bu memleketin kurtulması mukadder ise onu bu çocuklar kurtaracak" diyor.

Hocam; "Nereden anladınız? Bu hükme nasıl vardınız?" diye sorunca;

"Efendim, diyor, "ders kuvvetli, bunlar da hasbi." (8)

Çok memnun oluyor, gençlerden ümidini, heyecanını dile getiriyor ve her gün gelmeye başlıyor. Bu zat merhum Prof. Dr. Lütfi Ülkümen'dir.

Yine Erzurum Üniversitesi ilk açıldığı senelerde, Yusuf isminde bir genç derslere gelmeye başlıyor. Hocamla namazını kılıyor fakat namazdan sonra yine namaz kılıyor. Hocam günlerce bu ne namazıdır diye sormuyor. (Ben olsam patlarım)

Bir gün yine o gencin kendisi, ne namazı kıldığı sorulmadan, gündüz fakültede namaz kılamadığını, "üniversitede namaz kılsam, yüzüme tükürürler" diye anlatıyor ve kaza kıldığını söylüyor. Ben de bunu duyunca çok şaşırmıştım ama demek o zamanlarda öyle bir tablo varmış.(9)

Yorulmadan, usanmadan, periyodik olarak her gün Risale-i Nur dersleri yapar, derslerde de kendine özgü pedagojik yöntemler uygulardı. Yöntemlerinden biri; basit gibi görünen soru sormak sonra verilen cevabın muhalifi olan doğru cevabı paylaşarak, hatırda kalmasını ve sonra derse konuyu bağlayarak dersin iyi anlaşılmasını sağlamaktı.

Örneğin;

- Akıllı deveyi mi istersin, deli deveyi mi?

Diye sorar, cevap "akıllı" olunca, cevap verene yakınsa başını okşar veya ufak bir tokat aşk eder,

- Akıllı olursa o sana biner, deveyi akıllı isteme! derdi.

Sonra, insan nur-u iman ile ala-yı illiyine çıkar diye dersi bağlardı.

Hocam'ın bir yönü de nezaketi, talebesi de olsa onlara "Bey" diye hitap etmesi, hatta onlardan örnekler vermesi, yüceltmesidir.

Şöyle demişti bir keresinde:

- Bizim Alaaddin Bey'in bir güzel ifadesi var: "Yağmurlu havada çizme giymeyi bilmek lazım!"

Ben yıllarca Alaaddin Ağabeyi dinledim, ama bu sözü ondan duymamıştım, Hocam vesilesiyle öğrendim.

Yine Hocam'a gelmişler, dini reddeden bir milliyetçilik anlayışıyla sualler sormuşlar. Alaaddin Ağabey parlak bir genç olarak oradaymış. "Hocam, sen dur, hele biz bu gence soralım" demişler:

- Bir İngiliz'le Türk denize düşse, hangisini önce kurtarırsın.

Genç Alaaddin Ağabey:

- Müslüman olanını kurtarırım! deyince;

- "Bunlar hep öğütlerini almış" demişler.

Necati Ağabeyle, İrfan Ağabeyle, Selahattin Ağabey ile ilgili de sitayişle bahislerine, Ahmet Akgündüz Ağabeyin talebeliğinde yanına nasıl geldiğine ve kendine ilişkin övgülerine hep rastlamışımdır.

Kibar birisiydi Hocam.

- Burada bir şey diyebilir miyim? derdi, dersi anlatırken.

Hocam, zaten sizi dinlemeye gelmişiz, istediğini söyleyebilirsin noktasındayız, bu nasıl bir kibarlıktır? Sorardı, sonra izin beklemeden söylerdi.

Üstadın bir yerde;

- "Bilirsiniz ve biliniz" ifadesini,

- "Yaa bak ne kadar güzel diyor değil mi?"

demiş ve anlaşılan özümsemişti.

Kırkıncı Hocam'ın serveti, daireleri dükkânları yoktu. Çoluk çocuğu, hatta dikili taşı yoktu. Bu tablonun arkasında yatan temel espri belki de buydu:

Evet, cenaze namazında kendisini on binler uğurlamıştı.

Bizim de akrabalarımız olan Osman Bektaş Hoca hocam'ın hocası, Yunus Kaya Hoca ise, ders arkadaşı imiş. Gavut Hoca'ya (Gavut Hoca, Osman Bektaş Hocanın Tortum'daki lakabıdır) ciddi muhabbeti, hürmeti vardı. Cenazesine, Serdarlı'ya gelmişti. Yunus Kaya Hoca'yı da çok severdi. Yunus Hoca'nın da cenazesine ağır hasta olmasına rağmen koltuklarına girilmek suretiyle katıldı. Tam bir vefa adamıydı.

Kırkıncı Hocam'ın ismini kullananlar da oldu: Ticaret yapanlar, siyaset yapanlar, kariyer yapanlar. Rektör seçiminde adına oy atıldı, web sayfası hacklendi adı yazıldı, mektup götürüldü vs. Hocam'a birileri tarafından çok yazık edildi. Bunların hiçbirini hak etmiyordu. Hiçbirini teyid etmesi mümkün değildi. Hatta 7 Haziran seçimlerinden önce, milletvekili aday listeleri belirlenirken birisi bana; referanslı birinin Hocam'ı Ankara'ya götürdüğünü söyledi.

- Yahu bırakın Allah'ınızı severseniz, siz Hocam'ı tanımıyorsunuz" dedim.

Erzurum Kültür Eğitim Vakfı, 1 Kasım öncesi yaptığı açıklamayla, teyide hacet bırakmadan kanaati beyan etti. 

Son olarak, Hocam'la aynı sahandan makarna kaşıklamışızdır. Ama Hocam haşlanmış eti severdi…

Selam ve dua ile…

Dipnotlar

1-Hocamın bu hatırasının tafsilatı için bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 189-190, Zafer Yayınları, İst. 2013, 6. Baskı

2-Hocamın, Üstadı ziyareti hakkında bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 80-102, Mehmed Kırkıncı, Bediüzzaman'ı Nasıl Tanıdım? s. 82-109, Erzurum Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları, Erzurum, 2. Baskı

3- bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 368-373

4- bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 282

5- Bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 498

6-Necip Fazıl'la münazara hakkında tafsilat; Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 211-215

7-Barış Manço hakkında; Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 411-412

8- Bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 278

9- Bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s. 148

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır."

Münavi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI