BAKIŞ AÇISI-10

Bugün kaynak olarak kullandığımız –eski ulemaya ait– pek çok eserin girişinde, müellifin, o eseri vaki talepler üzerine kaleme aldığını ve önce istihare yaptığını okuyoruz. Bir bu hassasiyete, bir de Esma-i Hüsna'yı "Allah'ın ünvanları" olarak niteleyen bir kalemden dökülen satırlara bakınca


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-08-08 08:45:58

Bugün kaynak olarak kullandığımız –eski ulemaya ait– pek çok eserin girişinde, müellifin, o eseri vaki talepler üzerine kaleme aldığını ve önce istihare yaptığını okuyoruz. Bir bu hassasiyete, bir de Esma-i Hüsna'yı "Allah'ın ünvanları" olarak niteleyen bir kalemden dökülen satırlara bakınca, Süfyân b. Uyeyne'nin, "Denizciler çoğalınca gemi batar" şeklindeki hikmetli tesbitini hatırlıyorum. Bu Din, na-ehil müntesiplerinden çektiğini düşmanlarından çekmemiştir… Milli Gazete - 25 Ocak 2005

Hanefî mezhebinin Hadis delillerinin zikredildiği en hacimli kitap olan "İ'lâu's-Sünen"de Milli Gazete - 27 Ocak 2005

Maksada geçmeden önce –izninizle–, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olanlara da bir çift laf etmek isterim: Allah'ın dininin, birkaç kitap okuyarak ya da birkaç internet sitesinde gezinerek "tayin edilebilecek" kadar basite indirgenmesi anlaşılabilir bir husus değil. Ahiretiniz hakkında nasıl bu kadar kolay karar verebiliyorsunuz? Kendinizi, "Bir kitap okudum, dünyam değişti" diyebilecek seviyesizlikte görüyorsanız, bunun, en başta kendinize hakaret anlamına geldiğini bilmelisiniz! Bir kitap okuyarak yahut bir internet sitesini ziyaret ederek dünyasını değiştiren insan, müslümanın sahip olması gereken basiret, firaset ve fetanetten yoksun insandır! Biraz ciddiyet lütfen!.. Milli Gazete - 29 Ocak 2005

Esasen hadislerin yazıya geçirilmesine Efendimiz (s.a.v) tarafından getirilmiş olan –geçici– yasaklama ile "hadislerin Din'deki konumu" arasında doğrudan ilişki kurmak da bir "el çabukluğu"dur. Zira iddia edildiği gibi hadisler Din'de bağlayıcı bir değere sahip olmasaydı, Efendimiz (s.a.v) hadislerin sadece yazımını değil, "rivayetini" ve bağlayıcı olarak kabul edilmesini de yasaklardı. Oysa Efendimiz (s.a.v)'den, hadislerin rivayet edilmesini ve Din'de ölçü olarak alınmasını yasaklayan herhangi bir söz/tavır rivayet edilmiş değildir.

Tam aksine, hadislerin başkalarına aktarılmasının Efendimiz (s.a.v) tarafından teşvik edildiğini gösteren birçok rivayet mevcuttur. Milli Gazete - 29 Ocak 2005

Hadisler olmadan Sünnet'e ulaşmaya, Sünnet olmadan da Din'in murad-ı ilahiye uygun anlaşılıp yaşanmasına imkân yok. "İtikadiyyat"tan "ameliyyat"a kadar bütün boyutlarıyla İslam, ancak Kur'an'ın beyanı olan Sünnet'tin rehberliğinde hayata gerçek anlamda yansıyabilir. Milli Gazete - 5 Şubat 2005

Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de herkes her şeyi söylemiştir, söyleyebilir. Herkes ağzından çıkanın ve kaleminden dökülenin hesabını "öte"de elbette verecek. Burada "can sıkıcı" olan, sapı samandan ayıracak temyiz kabiliyetine sahip olmadığı halde, hem dünyasını hem de ahiretini nasıl bir tehlikeye attığını fark etmeden "gerçeği buldum" diyerek bu komediyi "din" edinen kimselerin varlığından haberdar olmak.

Bilmesi gerekeni bilmemek kişioğlu için kötü; ama anlaşılabilir bir şey. Bilmediğini bilmemek ise dertlerin en devasızı… Milli Gazete - 5 Şubat 2005

Katılırsınız ya da katılmazsınız, ama bana göre dünyayı, varlık yasasına baş kaldırırcasına kalıcı kılma güdüsünün (yani "Modernite"nin) alternatif "gelişme" ve "kalkınma" modellerini mümkün görmesi/kılması söz konusu değil. Hatta bir adım daha ileriye gideceğim izninizle: Modernite için "gelişme" ve "kalkınma"nın farklı modelleri olmadığı gibi, alternatifi de yoktur! Söz gelimi hastalık endüstrisinin de, tedavi endüstrisinin de altında aynı uluslarüstü sermayenin imzası bulunduğunu hatırlatırsam, abarttığımı düşünenler bir kere daha düşünecektir sanırım. Milli Gazete - 12 Şubat 2005

Modernite'yi –en azından zihnî düzeyde– reddetmenin bir müslüman için bugün temel bir sorumluluk olduğunun en önemli göstergesi, onun bir "fesat/bozgunculuk" kaynağı olarak yeryüzünde yaptığı tahribattır. Küresel ısınmanın boyutlarının ulaştığı korkunç seviyenin konuşulduğu bugünlerde, yüz yıl içinde insanlığın başına geleceği öngörülen felaketler kelimenin tam anlamıyla "dehşet" verici. Milli Gazete - 12 Şubat 2005

Şimdi yakıcı soruya geliyoruz: "İslam mani-i terakki midir?" Geçtiğimiz yüzyılın başlarında İslam dünyasında soru böyle soruluyor ve cevabı da kestirmeden "değildir" şeklinde veriliyordu. Şimdi ise "İslam Modernite'ye engel midir?" versiyonu söz konusudur ve cevabı, yukarıda resmedilen manzara dolayısıyla tereddütsüz "evet"dir. Milli Gazete - 12 Şubat 2005

Hanefîler haber-i vahid'in Kitab (Kur'an) üzerine ziyade hüküm getiremeyeceğini mutlak olarak söylemiş değildir. Hanefîler'e göre haber-i vahid, herhangi bir amelin Kur'an'da belirtilen şart ve rükünleri üzerine bu mertebede (yani "şart" ve "rükün" mertebesinde) ilave hüküm getiremez. Söz gelimi namazın "içindeki ve dışındaki şartlar" olarak bilinen şart ve rükünleri böyledir. Haber-i vahid bunlar üzerine aynı mertebede ilave hüküm getiremez. Milli Gazete - 15 Şubat 2005

Herhangi bir cemaate karşı, tavır ve tarz farklılıklarını abartarak hayat-memat meselesi haline getiren ve buradan "onmaz bir ihtilaf" çıkaran anlayışları hiçbir zaman onaylamadım. Müslümanlar arasında ülfet ve muhabbet ortamı tesisinin zaruretini ve hayatiyetini her zaman ve her vesileyle vurgulamış birisi olarak, hatırlatma ve ikaz maksatlı tenkitler karşısında "bizi çekemeyenler karalama kampanyası yapıyor" türünden klasik savunmalara geçilmesini "ciddiyetsiz" buluyorum. Dahası, aidiyetlerin, başkalarının yanlışlarının tenkidi üzerine bina edilmesini de en az bunun kadar tehlikeli bulduğumu açıkça söylüyorum. Milli Gazete - 17 Şubat 2005

Dinler arası diyalog meselesinde benim hassasiyetle dikkat çekmek istediğim nokta, İslamî kavram ve kurumların anlam kaymasına uğratılması, içinin boşaltılması veya sübjektivitelere kurban edilmesi anlamına gelecek tavırların öncelikle bizzat İslam'a zarar verdiği gerçeğidir. Bunun, bütün cemaat politika ve değerlerinin ötesinde ve üstünde ele alınması gereken en temel bir mesele olduğunu söylerken, inandırıcı olmak için uzaydan mı gelmek gerekiyor?.. Milli Gazete - 17 Şubat 2005

Bugüne kadar herhangi bir cemaatin kendi hizmet anlayışı doğrultusunda yapıp ettikleri üzerine kalem oynatmadım. İslam'ın –moda tabiriyle– "kırmızı çizgiler"ine tecavüz anlamı taşımadıkça, cemaatler arası ihtilafları, mutlak surette ortadan kaldırılması gereken "tefrika unsurları" olarak görmüyorum. Yeter ki bu ihtilaflar, cemaatler ve bireyler arasında bulunması "dinî bir zorunluluk" olan uhuvvet ve ülfete kast eden "tarafgirlik taassubu"na zemin hazırlamasın, geçit vermesin. Milli Gazete - 22 Şubat 2005

Dinlerarası diyalog faaliyetlerine eleştirel bakanların, bu faaliyetleri yürütenlerce sık sık "diyalogdan korkmak"la ya da "düşmanlık körüklemek"le suçlandığı görülüyor.

Bu suçlamalardan ilkinin gerçeklik değeri, diyalog taraftarlarının, kendi din kardeşleriyle "diyalog iklimi" oluşturma konusundaki isteksizlikleriyle test edilmek durumunda.

İkincisi ise İslam dünyasının maruz bulunduğu tecavüz ve tehditler tarafından fiilen geçersiz kılınmış bulunuyor. Milli Gazete - 22 Şubat 2005

Bu ülkede özellikle "İslamî kesim" bağlamında "…cı", "…cu" gibi takılarla dile dökülen alt-kimlik kodları, modern dönemde İslam'ın maruz kaldığı operasyonlar karşısında insanımızın birer "sahil-i selamet" telakkisiyle sığındığı korunakları ifade ediyor; bu doğru. Ancak ne yazık ki hadise bu kadarla sınırlı değil.

Bu tarz kompartımanlaşmaların, zaman içinde, ait ve işlevsel oldukları tarihsel çerçeveyi aşarak ma'tufun aleyhleri etrafında "izafi-mutlak" yapılara dönüştürül-mesi, sadece, belli bir aktüalite içinde değerli, geçerli ve anlamlı olanın mutlaklaştırılması yanlışını doğurmakla kalmadı, aynı zamanda ve kaçınılmaz olarak "mutlak olan"ı "izafi olan"ın çerçevesine hapsetme yanlışına da vücut verdi. Milli Gazete - 10 Mart 2005

Her ilim dalında, o ilim dalının ehlinin koyduğu kriterler ve uyguladığı yöntem esastır. Her ne kadar beşer mahsulü olmaları hasebiyle bu yöntem ve kriterler "mutlaklık" arz etmese de, sübjektiviteyi asgariye indirmenin başka bir yolu yoktur. Milli Gazete - 12 Mart 2005

Dünya hayatını, "peygamberli zamanlar" ve "peygambersiz zamanlar" olarak ikiye ayıracak olursak, insanlık alemi, "peygambersiz zamanlar"ın bitimi, dolayısıyla kıyametin yaklaşması demek olan "ahir zaman"da (yani "zamanın son kertesi"nde), hiç görmediği şeyleri görecek, yaşamadığı şeyleri yaşayacaktır. Dünya hayatının sonu, o "müthiş final", varoluşun anlamıyla mütenasip bir önem, ağırlık, şiddet ve dehşette olacaktır.

Dünyaya, yeni bir "uyarıcı"nın gelmeyeceği, ilmin, ahlakın ve dinî hassasiyetin zayıflayacağı, insanların dünyevî zevklerin ve nefsanî arzuların esiri olacağı, en önemlisi de Ümmet-i Muhammed'in izzet ve şevketinin sarsıldığı bir dönemde bu bilincin diri tutulmasının ne kadar önemli olduğunu bugün belki en iyi bizler anlıyor ve hissediyoruz. Milli Gazete - 15 Mart 2005

Hristiyanlığın da "hak din" olduğu kanaatine şu veya bu şekilde katkı sağlamış ve bu sebeple bir tek kişi dahi din değiştirerek Hristiyan olmuşsa burada derin bir iç muhasebe yapılması zaruri değil midir? Milli Gazete - 19 Mart 2005

İslam'da, detayları Fıkıh kitaplarında anlatılan ve eşler (karı-koca) arasında yapılan "li'an" (bkz. 24/en-Nûr, 6 vd.) dışında Müslümanlar arasında "karşılıklı lanetleşme" anlamına gelen bir uygulama var mıdır, bilmiyorum. Öyle görünüyor ki, Müslüman'ın Müslüman'ı "mübahale"ye daveti de diyalog sürecinin literatürümüze kazandırdığı bir uygulama olarak tarihe geçecek. Oysa o tarih bize, Kur'an'ın ifade ettiği gibi "mübahale"nin Müslümanlar'la gayrimüslimler arasında yapıldığını söylüyor Milli Gazete - 19 Mart 2005

Modern dönemde genel olarak dinî hükümlerin, özel olarak da ibadetlerin, kendine mahsus "şart" ve "rükün"lerden bağımsız olarak ele alınması/anlamlandırılması, Din'in kategorize edilmesi vakıasının tabiî bir uzantısıdır. Din, kendisine teslim olunarak "Allah rızası"nın hedeflendiği biricik "urve-i vüska" olmaktan çıkarılıp Sosyal Bilimler'in "konusu" haline getirildiğinde, mutlak ile izafî, evrensel ile tarihsel yer değiştirmiş oldu. Modern insan ve tabiî kaçınılmaz olarak Modern Müslüman, kendi tarihselliğini varlığın merkezine yerleştirip hayatı, eşyayı, olayları ve Din'i böyle bir pencereden bakarak "değerlendirmeye" başlamakla Kur'an'ın "tuğyan" dediği zemine kaymış oldu.

Bu, hayatî bir kırılma noktasıdır ve bu noktada Din'in ve onun tezahürlerinin anlam, ruh ve içerik kaymasına uğratılmış olarak karşımıza çıkması sadece bir göstergedir, sonuçtur. Milli Gazete - 22 Mart 2005

İslam'ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan "fırkalaşma" olgusu, beraberinde son derece yoğun bir ilmî hareketlilik de getirmişti. O kaygan ve heterojen zeminde Ehl-i Sünnet ulemanın, Sahabe'den devralınan sahih İslamî çizginin bir yandan gayrimüslimlere, bir yandan da dahilî bid'atçi fırkalara karşı müdafaası için gösterdiği gayret, sadece samimi bir bağlanışla değil, aynı zamanda yüksek bir ilmî performansla hedefe ulaşmıştı. Milli Gazete - 26 Mart 2005

Kelamî fırkalar arasındaki mücadele, "farklı İslam telakkileri"nin çatışmasından başka bir şey değildir. Milli Gazete - 26 Mart 2005

Sahabe döneminin sonlarından itibaren birkaç yüzyıl süren o hareketli dönemde vücuda getirilen ve sonraki yüzyıllarda tahkim edilerek devasa bir bibliyografya oluşturacak hacme gelen ilmî eserler bugünün dünyasının problemlerinin çözümünde bile bizlere rehberlik ediyorsa, burada ulemanın ortaya koyduğu performansı görmemek için ya art niyetli veya görme kusurlu olmak gerekir. Milli Gazete - 26 Mart 2005

İsmi öyle konmuş olmasa da, İslam dünyasında büyük ölçüde "dışarıdan pompalanan" din telakkileri, her türlü imkân, vasıta ve zemini kullanarak İslam üzerindeki operasyonel faaliyetlerini yoğun biçimde sürdürüyor.

Entelektüel/akademik çalışmalardan magazinel seviyeye kadar pek çok örgütlü/sistemli faaliyet, bizzat devletlerin de katılımıyla oluşturulan azman bütçelerle yürütülüyor. Bu bağlamda Oryantalizm hareketinden, onun beslediği İslamî modernizasyon gayretlerine, misyonerlik faaliyetlerinden ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne kadar birçok başlık zikretmek mümkün. Milli Gazete - 26 Mart 2005

Usul-i Fıkıh dediğimiz ilim dalı için "Dinî ilimlerin temelidir" dense sezadır. Milli Gazete - 31 Mart 2005

İslam'ın modernizasyonu sürecinin, "mezhep hassasiyetinin tasfiyesi" ile başlamış olması tesadüf değildir ve ancak bu hassasiyet aşındırılabildiği içindir ki, "yeni Din telakkileri" ortalıkta arz-ı endam etmeye başlamıştır. Milli Gazete - 31 Mart 2005

Tasavvuf'un, müntesiplerini hayattan koparması şöyle dursun, hayatın merkezinde yer aldığı ve müntesipleri vasıtasıyla toplumsal dokunun adeta bütün hücrelerine nüfuz ettiği, Tabakat kitaplarının, İslam Sanat ve Medeniyet Tarihi sahasıyla ilgili eserlerin gözden geçirilmesiyle kolayca ulaşılabilecek bir hakikat iken, Tasavvuf'un bireyi ve toplumu tembelliğe, hayata sırt çevirmeye, atalet ve miskinliğe sevk ettiği iddiası bilgisizlikten değilse, olayı bir "bütün" olarak görememe kusurundan kaynaklanmaktadır. Milli Gazete - 5 Nisan 2005

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

Ä°nsan, 27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Îmân altmış kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI