BAKIŞ AÇISI-12

Batı'ya ait hayat tarzının, kültürün ve değer yargılarının "evrensel" ilan edilip her yere ve hayatın her köşesine zorla sokulduğu/dayatıldığı günümüzde, bırakalım Mü'min kadınla gayrimüslim erkeğin evliliğini, Mü'min erkekle gayrimüslim kadının evliliğinin dahi sağlıklı yürüyeceğini, İslam ve Müslüman aleyhine sonuç doğurmayacağını garanti etmek mümkün değildir


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-08-24 07:32:17

Batı'ya ait hayat tarzının, kültürün ve değer yargılarının "evrensel" ilan edilip her yere ve hayatın her köşesine zorla sokulduğu/dayatıldığı günümüzde, bırakalım Mü'min kadınla gayrimüslim erkeğin evliliğini, Mü'min erkekle gayrimüslim kadının evliliğinin dahi sağlıklı yürüyeceğini, İslam ve Müslüman aleyhine sonuç doğurmayacağını garanti etmek mümkün değildir. Bir yanda Hz. Ömer (r.a) gibi bir dirayet ve adalet timsalinin, sahabîleri Kitabî kadınlarla evlenmekten sakındırması, diğer yanda modern dönem müslümanlarının, gayri İslamî bir çevrede Mü'min kadınların gayrimüslim erkeklerle evliliğini tartışması… Bu da "ahir zaman"a mahsus çelişkilerden biri olsa gerek!.. Milli Gazete - 28 Ağustos 2005

Konunun Müslüman tarafı bakımından dinler, kültürler ya da medeniyetler (ne derseniz deyin) arası diyalog faaliyetleri kapsamına giren faaliyetler bağlamında iki husus dikkat çekiyor:

1. Anakronizm yaparak tarihte cereyan etmiş "barışçıl" ilişkiler "diyalog" kapsamına sokulduğunda şu yapılmış oluyor: Yeni –ve "başkaları tarafından" (burası önemli)– keşf/servis edilmiş bir kavramın "meşruiyetini" hatta "elzemiyet"ini ortaya koymak amacıyla, tarihte cereyan etmiş, çağın yükselen değerleri temelinde itiraz görmeyecek olan ne kadar örnek olay varsa başımızdan aşağıya boca ediliyor. Kavramı icat edenler ya da kelimeyi kavramlaştıranlar ona hangi anlamı yüklüyorsa, o anlamdır esas olan. Biz ona kendi duruşumuz ekseninde anlam yüklemekle, bir anlamda onların maksadını meşrulaştırmış oluyoruz.

2. Diyalog faaliyetlerinin etkisi, siz isteseniz de "işbirliği" ile sınırlı kalmıyor; ilişkilerin seyri bir süre sonra "inanç birliği"ne doğru kıvrılmaya, evrilmeye başlıyor. Hristiyanlar'ın ya da başkalarının, "hakikat" ve "kurtuluş"un "öteki"ler için de söz konusu olabileceğini ima etmesi, işin tabiatı icabı "bu taraf"a da yansıyor ve "bizimkiler" de diğerleri için aynı şeyleri, hatta daha ileri seviyelerde dillendirmeye başlıyor.

Teolojilerinin oluşumuna, kutsal saydıkları metinlerin vücuda getiriliş süreçlerine baktığımızda –tarihsellik, hermenötik okuma gibi– pek çok modern olgu yanında, "hakikatin izafiliği" anlayışının da –yadırganacak yanı bulunmadığını anlamak zor değil. Milli Gazete - 3 Ekim 2005

Önemine binaen epey uzattığım bu bahsi, el-Kevserî merhumun genel olarak müteşabihat konusundaki temel bir tesbitiyle noktalayalım: İnsanlar arasında bilinen ve kullanılan herhangi bir lafız Kur'an'da veya meşhur/sahih hadislerde Allah Teâlâ hakkında varit olmuş ise, o lafzın Allah Teâla hakkında kullanılması konusunda tevakkuf edilmez. Şu kadar ki, bu türlü lafızlar Allah Teâla hakkında kullanıldığında, insanlar/mahlûkat için geçerli olan anlamlardan daha yüce (Allah Teâla'nın yüceliğine layık) olan ve tenzihe aykırı düşmeyen anlamlar söz konusudur. Bu durumda lafzın Allah Teâlâ hakkında mecaz, mahlûkat hakkında hakiki anlamda kullanılmış olması da, bunun tersi de mümkündür. Milli Gazete - 16 Ekim 2005

Geçmiş dönemlerde İslam memleketleri, İslam'ın güzelliklerinin toplumsal hayata yansıması ve görünür kılınması konusunda kayda değer herhangi bir sıkıntı yaşamadığı için, oralarda yaşayan Gayrimüslimler'in "İslam'ı tanımama/bilmeme" gibi bir mazerete sığınması inandırıcı olmayabilirdi. Ancak günümüzde İslam ve Müslümanlar –ne yazık ki– yoğun bir küresel dezenformasyonun konusu haline getirildiği için, İslam ve Müslümanlar hakkında üretilen olumsuz imajinatif yargılar çoğu zaman gerçeği perdelemekte, İslam'ın hakkıyla müşahede ve idrak edilmesini engellemektedir. Milli Gazete - 12 Kasım 2005

Kitap, kaset, CD vb. gibi telif hakkı kapsamına giren ürünlerin de, hak sahiplerinin izni ve bilgisi dışında "korsan" tabir edilen yasa dışı yollardan üretilmesinin caiz olmadığı açıktır.

Ancak burada bir hususu parantez içine almamız yerinde olacak: Nasıl ki benim yazdığım bir kitabın bir kısmının veya tamamının fotokopisi çekilip, satın alacak durumu olmayan birisine verilmesi, ya da Millî Gazete'de yazdığım yazıların, fotokopi yoluyla çoğaltılıp dağıtılması durumunda, yapılan işi "korsan faaliyet" olarak telakki etmek doğru olmaz ise –zikrettiğim örnekler aynıyla vakidir–, malî durumu yerinde olmayanların, İslamî hizmet çerçevesinde ve ticarî amaç taşımaksızın kaset ve CD kopyalamasını da bu kapsamda değerlendirmemek yerinde olur. Allahu a'lem… Milli Gazete - 20 Kasım 2005

Merhum Ahmed Davudoğlu hoca, müzik dinlemenin dört mezhebe göre hükmünü Sahîhu Müslim'e yazdığı şerhte oldukça güzel bir şekilde özetlemiştir. Buna göre mezheplerin konu hakkındaki hükümleri şöyledir:

Hanefîler'e göre: Haram olan teganni, sağ olan muayyen bir kadını tavsif, içkiyi ve meyhaneleri meth, müslümanı hiciv gibi gayri meşru hususları anlatan şiirleri yanık sesle okumaktır…

Şafiiler'e göre: İmam eş-Şâfi'î'nin şarkı okumayı kerih (çirkin) gördüğü nakledilmişse de, İmam el-Gazzâlî bu rivayeti batıla benzetmiş, söz konusu hükümle, sadece müziğin yasak olan kısmını kasdettiğini söylemiştir.

Mâlikîler'e göre: İmam el-Gazzâlî'nin naklettiğine göre İmam eş-Şâfi'î, "Ben Hicaz ulemasından, şarkı söylemeyi kerih gören kimse bilmiyorum" demiştir. Özellikle nikâhı ilan etmek için kullanılan def, davul, kaval, zurna gibi müzik aletleri, lehviyyat (günaha kaçan eğlence) sınırına vardırmamak şartıyla kullanılabilir.

Hanbelîler'e göre: Ud, keman, davul, zurna gibi şeyler haramdır. Bu aletlerden birinin bulunduğu bir düğüne davet edilen kimsenin, bu davete icabet etmesi mübah değildir. Milli Gazete - 27 Kasım 2005

Sonuç olarak, iletişim vasıtalarının hayatı bütünüyle kuşattığı bir zaman diliminde müzik, bu vasıtaları kullanarak istesek de istemesek de bize kendisini –tıpkı "teknolojinin kendisi gibi– "dayatıyor". Bunun tabii bir sonucu olarak her yaş grubu, sosyal sınıf, toplumsal tabaka… ne derseniz deyin, kendi kültürünü ve müziğini üretiyor.

Yediden yetmişe büyük bir beğeniyle izlediğimiz "Çağrı", "Ömer Muhtar"… gibi filmleri (şu anda aklıma bunlar geldiği için bunları zikrediyorum, örnekler çoğaltılabilir) özel olarak bestelenmiş müzikleri olmadan bu kadar sevebilir miydik? Bu sorunun cevabının büyük çoğunlukla olumsuz olacağını kestirmek zor değil. Milli Gazete - 27 Kasım 2005

Halk Müziği formunda olsun, Sanat Müziği formunda olsun bizim öz kültürümüzü ve İslamî hassasiyetlerimizi yansıtan parçalara ve bunları icra edenlere bigâne kalmak, bu sahayı ve özellikle de yeni yetişen nesilleri yabancı kültür, ideoloji ve hayat tarzlarını yansıtan müzik "idol"lerinin ve onları piyasaya pompalayanların eline terk etmek demektir. "Bu piyasadan bize ne?" deme lüksümüz yok! Zira ne yaparsak yapalım bizler de, çocuklarımız da sokağa, medyaya ve yaşadığımız çevreye şu veya bu oranda "maruz" durumdayız… Milli Gazete - 27 Kasım 2005

Söyleyen, söylenen, söyleyiş tarzı, söylendiği ortam ve dinleyen bakımından herhangi bir şekilde gayri meşruluğa yol açmayan, aksine, İslam'ın güzelliklerini terennüm eden, kültürümüzün İslamî motiflerini yansıtan ve Müslüman'a sorumluluklarını hatırlatan müzik türlerinin bir ibtila ve terk edilemeyen tutku haline dönüşmemesi kaydıyla yapılması da, dinlenilmesi de caizdir. Vallahu a'lem Milli Gazete - 28 Kasım 2005

İslam dairesi içinde bulunanlara Şia'nın "gulat/aşırılar" dışındaki alt dallarını, Vehhabiler'i, ve yine Hariciler'in –Necdât gibi– bazı kollarını örnek verebiliriz. Mu'tezile, Cebriye vd., de böyledir. Bunların her birinin alt dalları, liderleri ve kendine mahsus görüşleri vardır. Aynı durum Modernist/reformistler için de böyledir. Aralarında son derece aşırıya gidenler olduğu gibi, ılımlı olanlar da vardır. Bahailer, Reşad Halifeciler… gibi "yalancı peygamberlere inananlar"a gelince, bunların durumu tıpkı Müseylimetü'l-kezzâb'a inananların durumu gibidir. Milli Gazete - 10 Aralık 2005

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BAKIŞ AÇISI-23

BAKIŞ AÇISI-23

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'te

BAKIŞ AÇISI-22

BAKIŞ AÇISI-22

"Mademki Batı'dan geri kaldık, öyleyse dinin tarihte ortaya çıkmış olan tezahürü ile dinin

BAKIŞ AÇISI-21

BAKIŞ AÇISI-21

Modernizm yeni bir bilinç oluşturma peşindedir. Alışılagelmiş kabullerden, düşünce kalıpl

BAKIŞ AÇISI-20

BAKIŞ AÇISI-20

Artık dönemini doldurmuş, tekrarlana tekrarlana aşınmış, eskiye ait olan, bugüne hitap etmey

BAKIŞ AÇISI-19

BAKIŞ AÇISI-19

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kı

BAKIŞ AÇISI-18

BAKIŞ AÇISI-18

Hatta Kur'an ve Sünnet'in titizlikle teşvik ettiği "Şûra" ilkesine hayat veren de "farklı gör

BAKIŞ AÇISI-17

BAKIŞ AÇISI-17

Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte

BAKIŞ AÇISI-16

BAKIŞ AÇISI-16

Misyonerliğin, sömürgeleştirme hareketlerinin bir öncü kuvveti olduğunu biliyoruz. İkinci Va

BAKIŞ AÇISI-15

BAKIŞ AÇISI-15

A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmed

BAKIŞ AÇISI-14

BAKIŞ AÇISI-14

Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 M

BAKIŞ AÇISI-13

BAKIŞ AÇISI-13

Mezhep" bir anlama sistemidir. Yaşadığımız hayatın ibadetten muamelata kadar her veçhesi hakk

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Allah'ın en sevdiği isimler

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır." Müslim-Edeb:2 Ebu Davud-Edeb:59

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI