ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-4

*Nimet denilince bizim aklımıza hemen somun ekmeği gelmemeli. Somun ekmeği dünya nimetidir. Yediğiniz her şey nimettir, giydiğimiz her şey nimettir, gördüklerimiz, gözlerimizin zevk aldığı her şey, kulaklarımızın duyduğu güzel nameler de birer nimettir.


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-09-01 07:59:13

*Nimet denilince bizim aklımıza hemen somun ekmeği gelmemeli. Somun ekmeği dünya nimetidir. Yediğiniz her şey nimettir, giydiğimiz her şey nimettir, gördüklerimiz, gözlerimizin zevk aldığı her şey, kulaklarımızın duyduğu güzel nameler de birer nimettir.

*Avru­pa'da devlet ve ilim adamları bir araya gelerek "Nefretin Anatomisi" adlı bir dizi araştırma ve toplantı yaptılar, bir hafta kadar süren bu çalışmala­rından sonra fikirler beyan edildi: Bugün insanların içinde bir nefret yo­ğunluğu mevcuttur. Acaba bu nefret nereden kaynaklanmaktadır? İnsan­ları dehşet saçmaya, cinayete iten şeylerin, saçmalıkların kökeninde neler vardır? Allah(c.c) ise bu soruların cevabını bize haber vererek, tüm bu nefretin ve diğer pisliklerin şirkten kaynaklandığını beyan ediyor. Lok­man Suresi'nde Lokman (a.s.)'ın diliyle şöyle buyuruluyor "Ey Oğulcağızım sakın ha Allah'a şirk koşma! Şirk büyük bir zulümdür!"

*Küfür kelimesi kapatmak manasınadır. Arabın dilinde çiftçiye de kâfir denilir, çünkü buğdayı toprağın içine gömer. Dinde ise kâfir Allah'ın varlığını ve birliğini bildiği halde gizleme tarafına giden için kullanılır, görmemezlikten, kabul etmemezlikten geldiği için kâfir oluyor.

*Ülkemizde bir kısım dindarlar Kur'an-ı Kerim'i adeta bir buluşlar, icatlar ansiklopedisi gibi okuyor, her ilmi ve fenni konu için Kur'an'dan ayetler, deliller arayan Müslümanlarımız da vardır. Ama bu yanlış bir yoldur. Çünkü bakıyorsunuz ki bazı olaylarda batılı bilim adamları bu sene böyle diyor, gelecek sene "yanılmışım, bu böyle değilmiş" diyebiliyor. Öyle olunca bu Müslümanlar geçen sene ayetleri bu teoriye, faraziyeye göre aramıştı, bu sene o teori iptal edilince, bunlar da -haşa-bu Ayeti ip­tal edip, bu seneki faraziyeye, buluşa göre bir ayet arıyorlar.

*Mesela Fahrüddin-i Razi isimli meşhur ve değerli bir müfessirimiz ve Tefsir-i Kebir isimli çok değerli bir tefsir var. Türkçeye tercüme edildi. Bu âlim Mü'minun Suresi 17. ayetin tefsirinde diyor ki "Her kim ki buluttan yağmur yağar, derse imansız olur." Yani yeryüzünden buhar­lar çıkar, gökyüzünde soğuk tabakaya değer ve oradan da yağmur yağar derse Allah'ı inkâr etmiş olur, diyor. Ben bunu ayıplamam, çünkü o gü­nün şartları içinde öyle düşünülmüştür. Bu âlimin tefsiri ve diğer konuda­ki bilgilerinin çok değerli olduğunu bir defa daha hatırlattıktan sonra bu mevzuyu niçin anlattığımı belirteyim: İnsanlar kendi çağlarının buluşları­na, teknik imkânlarını bakarak ayetleri tefsire kalkarlarsa yanılabilirler, zaman içerisinde de o görüşleri değerini yitirir. Bizler de günlük veya yıl­lık icatlara göre ayetleri bulur ve yorumlarsak, sonra o değişen icatlar ve teorilere ayak uydurmaya gayret edersek, ayetler üzerinde şüphe doğura­biliriz. Allah Kitabını bunun için indirmemiş, insanlar arasındaki ihtilaf­larda çözüm olsun için indirmiş..

*Bir insan sadece Allah tan korkmaya başlamışsa o insan dünyada Cenneti yakalamış demek­tir. Çünkü bundan böyle insanların iyileri ile hoşsohbetsiniz, kötülerinin parasından, silahından, makamından korkmuyor, endişe etmiyorsunuz sa­dece Allah'dan korkuyorsunuz.

*Kur'an'ın bazı ayetlerini bilmeyen şiir seven dostlarımızın bazıları mısralarından dolayı Akif'e çatarlar, Allah'a isyan ediyor di­ye. Hâlbuki Allah'a isyan etmemiştir, dikkat edilirse tefsirini yapmaya gayret ettiğimiz, ayette de hemen hemen aynı şeyi zamanında bir peygam­ber ve yanındaki mü'minler diyorlar. Rabbim cevap veriyor: "İyi bilin ve uyanık olun ki Allah'ın yardımı çok yakındır." Hemen peşinden de Allah onlara yardımını gönderiyor…

*İnsan, yani gerçek mücahid, kahraman insan ateşle, yükle karşı karşıya geldiğinde belli olur.

*Anne ve babamızın kalbini kırmamaya, gö­nül tellerinden birini dahi incitmemeye dikkat etmeliyiz, aksi halde bu­nun azabı ahirette çok dehşetli olacaktır. Hatta daha ahirete gitmeden bu­nun azabını, acısını anne veya babanız sizi bırakıp gittikten sonra yani öl­dükten sonra anlarsınız. Bu dünyada iken kıymetlerini bilmediğimiz ana ve babalarımızı öldükten sonra daha da ararız.

*Gönenli Mehmet Efendi Rahmetullahi Aleyh anlatmıştı: "Bir gün Sultanahmet'de namazı bitirdim, çıkıyorum. Baktım merdivende gâvur olduğu belli bir adam oturmuş, kara kara düşü­nüyor. Orada yabancı dil bilen kişilere sordurdum, meğer bu adam İtal­yan imiş de, parası bittiği için memleketine dönemiyormuş."

Hoca cebin­deki parayla bu adama bir tren bileti alarak onu memleketine göndermiş. Aradan 7-8 sene geçmiş ve o adam tekrar buraya geldiğinde hocayı bulup cebine bir tomar para bırakarak, "bunu yolda kalmış olanlara verin" demiş ve tekrar tekrar teşekkür etmiş. Yani yolda kalmışlarda din ayırımı gözet­meyeceğiz.

*Eskiden imarethaneler vardı... Kapılarının üze­rinde yazardı: "Bu imarethanede her gün çorba pişer ve bu çorbadan mü'min kâfir ayırımı yapmadan herkes içer."

*Körfez savaşının olduğu zamanlarda bir gazetenin profesör olan ve uluslararası olayları inceleyen bir yazarı diyor ki: "Bizler uzun uğraşılar sonucu Müslümanları batıya ısındırmıştık. Şimdi ise bu savaşla birlikte Müslümanlar batıya karşı yeni bir kinle yüklendiler, bilendiler. Şimdi bu kini silmek için bir 50 yıl daha çalışmamız gerekiyor." Dediği doğrudur bu imansızın. Demek ki biz göremesek de Rabbimiz bize şer gibi görünen bir olayda, bu imansızın ifade ettiği bir hayrı gizlemiştir.

*Bazı saf ve cahil mü'minler "bu batılılar iyi insanlar, İMFyi bize gönderiyorlar, paramızı nasıl kullanacağımızı, alış verişimizi nasıl yapa­cağımızı öğretiyorlar, bizim subaylarımızı kendi ülkelerinde eğiterek silahları nasıl kullanılacağını öğretiyor, onları modern savaş tekniğine gö­re yetiştiriyorlar. Onlara fazla düşman olmaya gerek yoktur." diyebilir­ler. Fakat Allah (c.c) Ayet-i Kerimede şöyle buyuruyor: "Eğer güçleri yeterse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle harp ederler." Şunu unutmayınız ki geceyle gündüzün mücadelesi nasıl devam ediyorsa, vü­cudumuzda yararlı mikroplarla, zararlı mikropların mücadelesi nasıl de­vam ediyorsa, dünya devam ettiği müddetçe iman-küfür, mü'min-kafir kavgası da devam edecek, son bulmayacaktır.

*Batılı iki ilim adamı "Tarih Üzerine " adıyla kaleme aldıkları bir ki­tabın önsözünde şunları söylüyorlar: 3.000 yıllık Dünya tarihi içerisinde harp edilmeden ancak ve sadece 35 yıl yaşanabilmiştir. "

*Bizler de Allah (c.c.)'ün metodunu yani tedrici metodu uygulamakla görevliyiz, in­sanlara İslam'ı böyle anlatmalıyız. Bazı kardeşlerimiz diyebilirler ki: "O zaman Kur'an peyderpey nazil oluyor, emirler indikçe Müslümanlar için hüküm haline geliyordu. Şimdi ise Kur'an tamamlanmıştır, biz tüm Kur'an'dan ve emir ile yasaklarından sorumluyuz." Bu iddia doğrudur, ama mesela size bir kâfir gelse ve bana İslam'ı anlat, öğret dese siz ne yaparsınız? Ona peyderpey öğretirsiniz değil mi? Bu da böyle.... Yani evet bir anda "Kur'an'a iman ettim" diyor, ama bir anda bunların yani Kur'an'daki emir ve yasakların hepsini uygulanmasını istemiyorsunuz.

*Evet dinim kölelik ve cariyeliği kabul etmiş ama bunun toplumun bir alışkan­lığı olduğu için hemen terkedilemeyeceğini kabul ettiğinden dolayı, baş­ka bir yola giderek, en büyük sevabın cariye ve köle azad etmek olduğu­nu da sık sık tekrarlamıştır. Yapılan bir araştırmaya göre Peygamberimiz ve ashabının azad ettiği köle sayısı 60 bin kadardır. Bunların içinde Efen­dimizin azad ettiği köle ve cariye sayısı 63 tane.... Neredeyse yaşı ile orantılı, yani her yıl 1 köle azad etmiş sanki....

*Yahudiliği terk ederek Müslüman olmuş ve Muhammed Esed adını almış Avusturyalı bir gazeteci anlatıyor: "1920 yıllarında idi... Bir tren kompartımanında ben, Yunanlı bir tüccar ve orta halli bir Mısırlı üçümüz gidiyoruz. Ben Yahudi asıllı gazeteci olduğum için Yunanlı bana çok ilti­fat ediyor. Amerika'da tahsilini yapmış ve uluslararası ticaret yapıyor, Mısırlı da orta tahsilli ama iyi yetişmiş, ailesinden geldiği belli olan .sağ­lam bir İslami kültüre sahip.... Yunanlı, Mısırlıyı yüksek tahsili olmadı­ğından dolayı muhatap olarak almıyor ve bundan ziyade ona alçaltıcı bir gözle bakıp bazen hakaret vari sözleri iîe dokundurmaya gayret ediyor.....

Derken söz müsamahadan açıldı... Müslümanların müsamahakâr olmadı­ğını söyledi, delil olarak da dedi ki; "Müslümanlar bizim kızlarımızı alı­yorlar, dinleri buna müsaade ediyor, ama Müslüman kızlarını bizlere ver­miyorlar." Mısırlı buna şu karşılığı verdi: "Biz böyle yapmakla insanın yüceliğini, şerefini koruyoruz. Şöyle ki: Sizin kızınız bize gelin olur, Hristiyan olarak gelir ve bunun şahsiyeti, de dininden dolayı rencide edil­mez. Çünkü biz Hz. İsa'ya da inanırız, İncil'e de iman ederiz, imanımızın gereğidir bu. Yani sizin kızınızın inandığı peygamber ve kitaba bizim evimizde hakaret edilmez, hor bakılmaz, inkar edilmez.... Ama bizim kı­zımız sizin evinize gelecek olursa orada şahsiyeti incinir, rencide olur. Çünkü sizler Kur'an'a iman etmiyorsunuz, bizim Peygamberimize inan­mıyorsunuz. Bundan dolayı her gün bir bahaneyle ya Kitab'a ya Peygam­berime hakaret edecek, bizim kızımızı incitecek, şahsiyetini ezeceksiniz. İşte Allah bu adaletsizliği yasaklamak ve sizin kızlarınızın da bizde rahat edebileceğini bildiği için bu hukuku koydu." Yunanlı tabii buna bir cevap veremedi ve susmak zorunda kaldı."

*Allah Azze ve Celle birçok ayetin hikmetini bildirmemiştir bizlere. Hikmetleri bizler bulur çıkartırız, ama bizim buluşlarımız ve tespit ettiğimiz hikmetler de bizimle ve çağımızla sınırlı kalır. Mesela bundan yıllarca önce vaizler vaazlarında domuz etinin trişin denen bağırsak kurduna yol açtığı için Allah (c.c.) tarafından yasaklandığını söylüyorlardı. Pekâlâ, şimdi Avrupalı bulduğu bir ilaçla bu kurtları yok ediyor, bu halde domuz helâl hale gelir mi? Asla! Bizler Allah'ın ne hikmet murad ettiğini bilemeyiz. Bizim Müslüman olarak vazifemiz, Allah'ın yasak ve haram dediğini ibadet ve itaat kastıyla haram ve yasak kabul etmek, emir ve tavsiye ettiğini de işlemektir.

*Hz. Ömer (r.a) bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak demiş ki "Ben halife isem, Müslüman erkeklerin de ehl-i kitap kadınlarla evlenmesini yasaklıyorum." Bunun üzerine sahabeden bir kısmı "Nasıl olur? Kur'an müsaade ettiği halde sen nasıl olur da yasaklarsın?" diye sormuş. Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı vermiş: "Siz Müslüman erkekler bu ehl-i kitap kadınlarına yani sarışın oldukları için bunlara meylettiğinizden dolayı bunlarla evleniyorsunuz, Müslüman kızları bekâr kalıyor, evlenemiyor. İşte bunun için bundan böyle Müslüman erkeklerin Ehl-i kitap kadınlarla evlenmesini yasaklıyorum." Aslında Hz. Ömer'in bu fetvası özellikle bizim Avrupa'daki işçileri­miz için tekrar gündeme getirilmeli... Çünkü adam gidiyor Almanya'ya, Hollanda'ya, orada sarışın kadınları görüyor ve nasılsa caiz diyerek evle­niyor, artık memleketine dönmüyor, sadece karısına, çoluk-çocuğuna na­faka olarak bir miktar para gönderiyor, ama Müslüman kadın burada mağ­dur oluyor.

*Bir arkadaşım var şöyle anlatırdı: "Benim dedem Ermeni bir kızla evlenmiş. Tabii kendisi işte, güçte olduğu için Ermeni kız çocukları ken­di inancına göre yetiştirmiş ve dedemin etkisi evden parça parça silinme­ye başlamış. O Ermeni olan kız, yani ninem benim annemi öyle bir yetiştirmiş ki tam bir Hristiyan ve neticede bir Hristiyan delikanlı ile evlendir­miş, eğer Allah hidayet verip de beni Müslüman yapmasaydı, Hristiyan ana, Hristiyan baba, Hristiyan büyükanne, Müslüman dedenin Hristiyan torunu olacaktım."

*Bu İsviçre'den tercüme edilen Medeni Hukuk, milletin bünyesine uymadı. Uymadığını yetkililer de gördüler ama İslam'a dönüşü şimdilik göze alamadılar.

*Allah yolunda harp ediniz. Biliniz ki Allah işitendir, bilen­dir." Batılı kâfirlere yaranmak için "dinimiz ancak savunma harbi yap­mıştır" diyenlerin kulaklarına küpe bir Ayet-i kerime. Müslümanlar savunma harbi yapmışlarsa, Kudüs'te, İran'da, Azer­baycan'da ne ararlarmış? Ashap çölden çıkmasaydı, Bizanslılar ve İranlı­lar çölü geçip de Mekke'ye Medine'ye gelemezlerdi. Ama bu İslam dini yeryüzünde fitnenin, zulmün, işkencenin kalkma­sını istiyor. Dinim yumuşaklığı emreder ama su gibi yumuşaklıktan anlamayan demir gibi sert imansızları önce ateşle yumuşatıp sonra çekiçle adalet ka­lıbına dökmek Müslümanların görevidir.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

BORA ÅžAHÄ°N, 2020-09-01 15:47:50

Allah razı olsun. Çok müstefid oldum.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

Cum'a, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki kelime vardır ki, Rahman'a sevimli, dilde hafif ve mizanda ağır gelir. Bunlar; "Sûbhanellahi ve bihamdihi, Sûbhanellahil-azim=Yüce Allah'ı hamd ile tesbih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim." kelimeleridir.

Buhari Tecrid-i Sarih, 2189

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI