BAKIŞ AÇISI-14
Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 Mart'ında bu köşede yazılanlara bakılabilir. Özeti şu: Anlam olarak doğru olsa da, bu rivayetin herhangi bir senedi bilinmemektedir. Milli Gazete - 21 Mayıs 2006
Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir."
Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 Mart'ında bu köşede yazılanlara bakılabilir. Özeti şu: Anlam olarak doğru olsa da, bu rivayetin herhangi bir senedi bilinmemektedir. Milli Gazete - 21 Mayıs 2006
Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz."
Bu rivayeti bu lafızlarla bulamadım.
"Çin'de bile olsa ilmi talep edin" anlamında bir rivayet mevcuttur. Ancak rivayet yolları oldukça zayıftır, hatta batıl olduğunu söyleyen âlimler vardır.[ Milli Gazete - 21 Mayıs 2006
Ölmeden önce ölünüz."
İbn Hacer, bu söz hakkında "sabit değildir" demiştir.[3] Zayıf ve metruk (terk edilmiş) ravilerle uydurma hadisleri konu edinen eserlerde görülen "Sabit değildir, sahih değildir…" gibi ifadeler, hakkında kullanıldıkları rivayetin mevzu/batıl olduğunu gösterir. Buna mukabil ahkâm vb. sahalarda ise "sahih değildir" ifadesi, söz konusu hadisin hasen veya zayıf olabileceği anlamına gelir.
Ali el-Karî, el-Masnû' isimli eserinde[4] bu söz hakkında sadece İbn Hacer'in yukarıdaki tesbitini aktarır. el-Esrâru'l-Merfû'a'da ise ilave olarak şunları söyler: "Bu, Sufiyye'nin sözlerindendir. Kastedilen anlam şudur: Mecburi ölümden önce isteyerek ölün. Buradaki "isteyerek ölmek"ten kasıt, şehvet ve faydasız/boş şeyleri ve buna terettüp eden sürçme ve gafleti terk etmektir. Milli Gazete - 21 Mayıs 2006
Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım."
Bu rivayetin de uydurma olduğu söylenmiştir.[6] Konuyla ilgili kaynaklarda genellikle es-Sağânî'nin bu doğrultudaki hükmü nakledilmekte, rivayetin senediyle ilgili herhangi bir bilgi verilmemektedir. Ali el-Karî şöyle der: "Fakat manası sahihtir. ed-Deylemî, İbn Abbâs (r.a)'dan merfu (Hz. Peygamber (s.a.v)'in sözü) olarak şöyle rivayet etmiştir: "Cibrîl bana geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Eğer sen olmasaydın Cennet yaratılmazdı. Eğer sen olmasaydın Cehennem yaratılmazdı." İbn Asâkir'in rivayetinde ise "Sen olmasaydın dünya yaratılmazdı" şeklindedir… Milli Gazete - 21 Mayıs 2006
et-Taberî, Ebû Nu'aym, el-Beyhakî, İbn Asâkir, İbn Kesîr, el-Kastallânî ve daha birçok alim tarafından nakledilen bir rivayette zikredildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v)'in dünyayı teşrif ettiği gece Kisra'nın sarayı sarsılmış, sarayın ondört tane balkonu bu sarsıntıdan yıkılıp düşmüş, Mecusiler'in 1000 yıldır hiç sönmeden yanmakta olan ateşi sönmüş, Sâve (el-Kastallânî'de "Taberiyye") gölünün suyu çekilmiştir.[1] Dipnotta adını verdiğim kaynaklarda bu hususların arkasından Mûbizân (veya Mûbezân) isimli bir Fars liderinin gördüğü bir rüya ve bu rüyanın yorumuyla ilgili uzun bir anlatı da yer almaktadır.[2]
Mezkûr müelliflerin hiç birisi bu rivayetin sıhhatiyle ilgili olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapmamıştır. Hatta İbn Hacer gerek Fethu'l-Bârî'de, gerekse el-İsâbe'de bu rivayeti muhtasar olarak zikretmiş ve hakkında herhangi bir şey söylememiştir.[3] Onun, özellikle Fethu'l-Bârî'de, zikrettiği rivayetlerin sahih veya hasen derecesinden aşağıda olmamasını iltizam ettiğini biliyoruz.[4]
Abdülfettâh Ebû Gudde merhum, Ali el-Karî'nin el-Masnû' isimli eserine yazdığı takdim yazısında[5] bu rivayete değinmiş ve sahih olmadığını söylemiştir.[6] Ne var ki, bu hükmü desteklemek için İbn Hacer ve es-Süyûtî'den yaptığı alıntılar özel olarak bu rivayet hakkında söylenmiş sözler değildir. Mesela İbn Hacer'den yaptığı alıntı, münhasıran "nübüvvet mührü"nün mahiyeti ile ilgili şeyler olup, konumuzla doğrudan ilişkisi yoktur.
Keza es-Süyûtî'nin, dipnotta adını verdiğim eserinden yaptığı alıntı da böyledir. Orada es-Süyûtî üç rivayet zikretmiş, üçüncüsünün ardından şöyle demiştir: "Bu rivayette ve bundan önceki ikisinde şiddetli nekâret (bilinen, sahih ve güvenilir rivayetlere aykırılık) vardır. Bu kitabımda nekâret bakımından bu rivayetlerden daha şiddetlisini zikretmedim. İçim bu konuda rahat değil. Ancak hafız Ebû Nu'aym'a tabi olarak bunları zikretmiş oldum."
es-Süyûtî'nin kasdettiği rivayetlerin hiç birisinin, yazının başında özetlediğim rivayetle en küçük bir muhteva benzerliği mevcut değildir.
Yine Ebû Gudde merhum, ez-Zürkânî'nin İbn Hacer'e nisbet ederek verdiği bazı ifadeler zikretmektedir ki, Fethu'l-Bârî'nin ilgili yerinde[7] o ifadeleri bulmak mümkün olmamaktadır.
Geriye ez-Zehebî'nin, "Bu, garib, münker bir rivayettir" sözü kalıyor ki, Ebû Gudde merhumun dayandığı, bahse konu rivayete doğrudan taalluk eden tek hüküm budur. Eğer bu hüküm olmasaydı, Ebû Gudde merhumun bu rivayet hakkında söylediklerinin son derece tartışmalı olduğunu ayrıca belirtmeye gerek kalmazdı. Yine de tamamı Hadis hafızı olan müelliflerin –ki Ebû Gudde merhumun zikrettiği isimler, yazının başında benim zikrettiklerimden daha fazladır– bu rivayet hakkında sükût emiş olması, ez-Zehebî'nin hükmünün tartışmaya açık olduğunu gösterir kanaatindeyim. Milli Gazete - 22 Mayıs 2006
1. Resmi yapılan şeye ta'zim gösterme ve onu ululama anlamına gelecek ve putperestlerin putlara gösterdiği ta'zimi çağrıştıracak davranışlardan uzak durmak gerekir. Bu anlamı taşımayan ve çağrıştırmayan –mesela minyatür tarzında– resimler zaruri durumlarda –mesela eğitim amaçlı olarak– kullanılmıştır. Şeklen dahi olsa benzememe konusunda hassas olmak gerekir.
2. Evlerde, canlı varlığı bütün olarak (boydan) yansıtan resimler bulundurmamak, bu türlü resimleri duvarlara asmamak gerekir. Bazı ulemanın, sadece başın veya göğüs kısmından yukarısının çekildiği yarım resimlere cevaz vermesi, bir önceki yazıda belirttiğim husus dolayısıyladır. (Canlının, baş, göğüs ve karın boşluğu gibi onsuz yaşayamayacağı kısımlarının resimden çıkarılması.)
3. Resim/heykel ile fotoğraf aynı şey değildir. Bunlardan ilkinde, insanın, yeteneklerini kullanarak insan veya hayvanı aynıyla resmetmeye çalışması, tabir yerindeyse onun bir "kopyasını" yapması söz konusudur. Fotoğraf ise mevcut görüntüyü hapsetmekten ya da bir nesne üzerine yansıtmaktan ibarettir. Muhammed Bahît merhum bunu, kişinin aynadaki görüntüsüne kıyasla açıklamaktadır. Şöyle ki: Bir kimse boy aynasının önüne geçerek orada durduğu zaman görüntüsü aynaya yansır. Aynadaki bu görüntünün haram olduğunu söylemek mümkün değildir. O kimsenin görüntüsü aynada mevcut iken bir başkası, herhangi bir alet vasıtasıyla o görüntüyü orada sabitlese buna haram diyebilir miyiz? Görüntü aynı görüntüdür ve yapılan iş onu bir alet vasıtasıyla orada sabitlemekten ibarettir. Dolayısıyla fotoğrafın caiz olması gerekir.
4. Buradan hareketle, –senaryosu, oyuncuları ve diğer unsurlarıyla– meşru sınırlar içinde olmak kaydıyla sinema filminin de bu hükme dâhil olduğunu söyleyebiliriz.
Her ne kadar sinema filmi ve televizyon hakkında Muhammed Takî el-Osmânî tevakkuf etmiş olsa da[3] Bahît merhumun fetvasından hareketle bunun caiz olduğunu söylemek mümkündür. Esasen el-Osmânî'nin tevakkufu, fotoğrafın –zaruret durumları hariç olmak üzere– caiz olmadığı kanaatinde olmasından kaynaklanmaktadır.
5. Çizgi film ve çizgi romanlara gelince, çocukların oynaması için yapılan oyuncak bebeklere kıyasla bunların da caiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Oyuncak bebeğe cevaz veren ulemanın, burada putperestlere benzeme ya da putu ta'zim anlamı olmadığı noktasından hareket ettikleri görülüyor. Aynı durum çizgi film ve çizgi romanlarda da mevcuttur. Çizgi film ve romanda mevcut karakterleri ta'zim söz konusu ise caiz olmaz, değilse caizdir demek mümkündür.
6. Günümüzde çizgi film, film, illüstrasyon, karikatür… gibi sanatlar vasıtasıyla verilen mesajlar özellikle gençler ve çocuklar üzerinde hayli etkilidir. Birinci maddede çizdiğim çerçeve içinde kalmak kaydıyla aynı yöntem kullanılarak gençler ve çocuklar üzerindeki bu yıkıcı etkinin dengelenmesinde bir sakınca olmasa gerektir. Milli Gazete 3 Haziran 2006
Herhangi bir meseleyi "Usul" zemininde değerlendirmeden, "Kur'an'da yer almıyor; öyleyse at gitsin" mantığıyla hareket etmenin, Din'in ahkâmının çok büyük bir kısmını berhava etmek anlamına geldiği asla unutulmamalıdır. Bu mantıkla hareket edenlerin, Şer'î nasslar arasında "nesh" ilişkisi cereyan etmediğini söyledikleri hatırlanacak olursa, ulemanın bir delile dayanarak "mensuh" gördüğü hükümlerin kat kat fazlasını onların hiçbir delile dayanmadan nesh ettiğine (!) de dikkat etmek gerekir!! Milli Gazete - 30 Temmuz 2006
"Yeni bir sahih hadis anlayışı" söylemiyle bugün elimizde bulunan hadislerin yeniden ayıklamaya tabi tutulmasını teklif edenlerin, bu tavırlarını "gelenek"ten refere etme ihtiyacı içinde oldukları gözden kaçmamaktadır. Hadisleri yeniden gözden geçirme tekliflerinin şu ana kadar, "Kur'an'a uygunluk" söylemini dışarıda tutarsak, somut bir sistem önermekten uzak bulunması sebebiyle –ki bu durum, söz konusu yaklaşımın ciddiye alınma şansını olumsuz etkilemektedir–, bu doğrultuda yapılan çalışmalar, lokal faaliyetler olmaktan öteye gidememektedir. El-Muvatta'ı İmam Mâlik Adına İmha Etmek adlı makaleden.
Tasavvuf ehli ile Hadis âlimleri arasında mevcut bulunan ve meşrep farklılığından kaynaklanan görüş ayrılıkları, ihtilaflı meseleler hakkında bu iki zümrenin birbirini taassuba düşmekle ve tarafgirlik yapmakla suçlamasına yol açmakta ve her iki tarafı tatmin edecek orta yol bulunamamaktadır. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Birtakım takvim yaprakları ve ehil kimseler tarafından yazılmamış olan "Namaz Hocası", "Dua Kitabı" türünden kitaplar vasıtasıyla halk arasında Receb ayına mahsus namaz, oruç, sadaka ve umre ibadetleri bulunduğunu anlatan birçok rivayete rastlanmaktadır. Şimdi bunların durumlarını ele alalım: Receb ayının ilk gecesi veya herhangi bir gecesi belli bir namaz kılmaya teşvik eden hadisler uydurmadır. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
el-Leknevî şöyle demiştir: "Şu halde Receb ayının 27. gecesinin ve dahi Miraç hadisesinin vukuu hakkında ileri sürülen diğer gecelerin, çok ibadet edilerek ihya edilmesi müstehaptır. Bu gecenin nasıl ihya edileceği ise kulun isteğine bırakılmıştır. Bu konuda nakledilen hadisler arasında itimada şayan olanı yoktur; bunların hepsi uydurmadır. Aynı şekilde bu geceyi takip eden günün de oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Bu gün tutulacak oruç hakkında gelen rivayetler de sahih değildir. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Aynı şekilde Receb ayında, bu aya mahsus özel bir oruç tutmanın faziletine dair de ne Hz. Peygamber (s.a.v)'den, ne de Sahabe'den (Allah onlardan razı olsun) gelmiş sahih bir rivayet yoktur.. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v), Şaban ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmadı. Kendisine, "Ya Resulallah! Senin, Şaban ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tutmadığını gördüm" dedim. Şöyle buyurdu: "Şaban, Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah azze ve celle'ye yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teâla'ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum." Şaban ayının özelliği hakkındaki bu hadis, bu aya –tıpkı Efendimiz (s.a.v)'in yaptığı gibi– özel bir önem atfetmemiz için yeterlidir. Dolayısıyla bu ayı da ihya etmeye gayret göstermeli ve hadiste işaret edilen gaflete düşmemeliyiz. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Berat gecesi muhtelif rek'atlarda ve muhtelif sureler okunmak suretiyle kılınacak bazı namazlar olduğu, "İhyâu Ulûmi'd-Dîn", "Gunyetu't-Tâlibîn" ve "Kûtu'l-Kulûb" gibi eserlerde zikredilmiş ise de, hadis otoriteleri bu namazların Sünnet'ten bir esasa dayanmadığını belirtmişlerdir.
el-Leknevî bu konuda şöyle der: "Kişi bu gece isterse namaz kılar, isterse diğer ibadetlerle meşgul olur. Ne miktarda ve nasıl namaz kılacağı kişiye bırakılmıştır; yeter ki Hz. Peygamber (s.a.v)'in sarahaten veya işareten men etmediği şekilde olsun." Daha sonra "İhyâu Ulûmi'd-Dîn"den, bu gece kılınacak namazın keyfiyeti konusunda bir nakilde bulunur ve şunları söyler: "Daha önce de birkaç kere belirttiğimiz gibi, bu türlü namazların "İhyâu Ulûmi'd-Dîn", "Kûtu'l-Kulûb" ve "Gunyetu't-Tâlibîn" gibi Sufiyye'ye ait kitaplarda zikredilmiş olmasına itibar edilmez. el-Irâkî, "Tahrîcu Ahâdisi'l-İhyâ"da, "Şabanın ortası gecesi namazı hakkındaki rivayet batıldır" demiştir Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Vardığımız sonuç odur ki, bu ayların gerek kendileri ve gerekse bu aylarda bulunan bazı gecelere özel bir önem vermenin herhangi bir sakıncası yoktur. Bu aylarda ve onlarda bulunan mübarek gecelerde oruç tutmanın, namaz kılmanın ve sair ibadetlerle meşgul olmanın müstehap olduğunu da görmüş bulunuyoruz. Ancak bunu yaparken, hakkında sahih hadis bulunmayan özel ibadet türlerini, Sünnet'le sabit olmuş gibi değerlendirmemeye dikkat etmek gerekir. Bunlar arasında zayıf bazı rivayetlerde yer alanlarla amel ederken de, amellerin faziletleri konusunda zayıf hadisle amel edilebileceğini söyleyen ulemanın bu görüşünü iyi kavramak gerekir. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
Zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceği konusunda ulema arasında ihtilaf vardır. Bir kısım ulema, zayıf hadisle hiçbir konuda kesinlikle amel edilemeyeceğini, bir kısım ulema, her konuda kesinlikle amel edilebileceğini söylerken, çoğunluğu teşkil eden âlimler, helal-haram gibi "ahkâm" konusunda değil de, faziletler konusunda bu türlü hadislerle amel edilebileceğini söylemişlerdir. Üç Aylar Kültürü Üzerine adlı makaleden.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
BAKIŞ AÇISI-23
*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'te
BAKIŞ AÇISI-22
"Mademki Batı'dan geri kaldık, öyleyse dinin tarihte ortaya çıkmış olan tezahürü ile dinin
BAKIŞ AÇISI-21
Modernizm yeni bir bilinç oluşturma peşindedir. Alışılagelmiş kabullerden, düşünce kalıpl
BAKIŞ AÇISI-20
Artık dönemini doldurmuş, tekrarlana tekrarlana aşınmış, eskiye ait olan, bugüne hitap etmey
BAKIŞ AÇISI-19
Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kı
BAKIŞ AÇISI-18
Hatta Kur'an ve Sünnet'in titizlikle teşvik ettiği "Şûra" ilkesine hayat veren de "farklı gör
BAKIŞ AÇISI-17
Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte
BAKIŞ AÇISI-16
Misyonerliğin, sömürgeleştirme hareketlerinin bir öncü kuvveti olduğunu biliyoruz. İkinci Va
BAKIŞ AÇISI-15
A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmed
BAKIŞ AÇISI-14
Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 M
BAKIŞ AÇISI-13
Mezhep" bir anlama sistemidir. Yaşadığımız hayatın ibadetten muamelata kadar her veçhesi hakk
Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
Nûr, 38
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...