BÃœYÃœK GÃœNAHLAR-15

XVIII. Büyü ve kehânet ile ilgili bölümde geçen büyük günahlar 320-321-322-323. KEBİRE: İçine küfür karışık olmayan büyü yapmak, öğretmek, öğrenmek ve amel etmek istemek.


Muhammed Emin Er

.

2020-09-16 06:02:54

XVIII. Büyü ve kehânet ile ilgili bölümde geçen büyük günahlar 320-321-322-323. KEBİRE: İçine küfür karışık olmayan büyü yapmak, öğretmek, öğrenmek ve amel etmek istemek.

(İçinde insanı küfre düşürecek söz ve davranış olan büyü insanı dinden çıkarır.) Allah Teâlâ büyü hakkında şöyle buyurmuştur: "Şeytanların Süleyman'ın mülküne karşı yaptığı sihre uydular. Süleyman kafir olmadı, ancak şeytanlar kafir oldular. Onlar insanlara büyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki meleğe indirilene tâbi oldular. O iki melek: Biz bir imtihanız, kafir olma, demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Onlarsa o ikisinden karı ile kocayı birbirinden ayıracak şeyler öğrenirlerdi. Onlar Allah müsaade etmedikçe kimseye zarar veremezler. Onlar zarar veren, fayda vermeyen şeyler öğreniyorlardı. Biliyorlardı ki bu gibi şeyi satın alan için ahirette hiç bir nasip yoktur. Eğer bilseler, o nefisleri için satın aldıkları şeyler ne kötüdür!" (Bakara Sûresi, 102).

324. KEBİRE: Kâhinlik etmek.

Kâhinlik, gâipten haber vermektir. Taberânî, biri sağlam olan iki senedle şöyle rivâyet etmiştir: "Kâhinlik eden yüksek derecelere erişemez." Bezzâr'ın rivâyet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kuşlardan hüküm çıkaran veya bunun yapılmasını isteyen, kâhinlik eden bizden değildir."

325-326-327. KEBİRE: Kuş uçurtarak, onun hareketinden mana çıkarmak ve çakıl taşı dökerek fal bakmak.

Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Hibbân şöyle rivâyet etmişlerdir: "(Fal bakmak maksadıyla) kuş uçurtmak, kuşun hareketinden mana çıkarmak ve fal için çakıl taşı dökmek, Allah'dan başkasına tapmaktır."

328. KEBİRE: Yıldız falına bakmak.

Ebû Davûd ve İbn Mâce şöyle rivâyet etmişlerdir: "Kim yıldızlardan bilgi elde etmeye çalışırsa, büyüden ilim almış olur; ne kadar fazla alırsa günahı o kadar fazla olur." Bu hüküm, yıldızlara bakarak olayları bildiğini iddiâ ettiği takdirde böyledir. Ama Allah Teâlâ'nın kuralına göre seyr eden yıldızların yaklaşma veya uzaklaşmalarından mana çıkarmak ise öyle değildir.

329. KEBİRE: Kahine gidip fal baktırmak.

Taberânî şöyle rivâyet etmiştir: "Kim bir kâhine gider de dediğini tasdik ederse, Muhammed'e (s.a.v) indirileni inkâr etmiş olur. Kim de kâhine gider, ancak daha sonra dediğini tasdik etmezse, namazı kırk gün kabul olmaz."

330-331-332-333-334-335. KEBİRE: Bilicilik (arrâflık) etmek, biliciye, kuş uçurtana, müneccime veya, bu gibi şeyleri bilirim diyene gitmek ve ona fal baktırmak.

Sünen müellifleri ve Hâkim şöyle rivâyet etmişlerdir (Hâkim sahîh olduğunu ve Buhârî ile Müslim'in şartlarını taşıdığını söylemiştir): "Kim bir biliciye, yahut bir kâhine gelir de dediğini tasdik ederse, Muhammed'e (s.a.v) indirileni inkâr etmiş olur." Bu sayılanların büyük günah kabul edilmesi, kıyasa uygundur, çünkü hepsindeki ortak nokta birdir. Kahin, gaipten haber verir; bazan isabet eder, çoğu zaman yanılır. Kendisine cinlerin haber verdiğini iddiâ eder. Bilici de bazı sebeplere sarılarak olayları bildiğini iddiâ eder; meselâ çalınan malı ve çalan hırsızı bilmek gibi. Kuş uçurtmak da, kuşu ürkütüp sağa, yahut sola doğru uçmasından hüküm çıkarmaktır.

 

XIX. Asîlerle ilgili bölümde geçen büyük günahlar 336. KEBİRE: Bâğîlik veya âsîlik.

Bağilikten maksat devlet başkanına isyan etmektir. Allah Teâlâ: "Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. Onlar için acıklı bir azap vardır."(Şûra Sûresi, 42)96 buyurmuştur. Tirmizî, İbn Mâce ve Hâkim, Ebû Bekr'den (r.a) Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir (Tirmizî hasen sahîh, Hâkim de sahîh olduğunu söylemiştir): "Ulü'l-emre isyan etmek ve sıla-i rahmi terk etmek kadar cezası ahirette ve dünyada çabuk verilecek başka günah yoktur."

337. KEBİRE: Dünyevî beklentisi eline geçmediği için devlet başkanına ettiği biatı bozmak.

Buhârî ile Müslim, Ebû Hureyre'den (r.a) Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Allah kıyâmet gününde üç kimse ile konuşmaz, onların yüzüne bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için acı bir azap vardır; çölde fazla suyu olup da yolculara vermeyen, bir adama ikindiden sonra bir mal satıp, o malı belli bir miktara aldığına yalan yere yemin ederek karşı tarafı kendisine inandıran kimse, devlet başkanına sırf dünya menfaatı için biat edip; eğer kendisine bir şey verirse sadık kalan, vermezse isyan eden kimse."

XX. Yöneticiler ile ilgili bölümde geçen büyük günahlar 338-339-340. KEBİRE: Hâin olduğu halde yahut hâinliğe devam edeceğine karar verdiği halde imamlığı yahut emirliği üstlenmek.

Bu duygularla beraber bu uğurda mal harcamak. Bezzâr ve Taberânî, Avf b. Mâlik'den (r.a) sahîh olarak Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "İsterseniz size imametin ne olduğunu anlatırım, dedi. Ben de yüksek sesle, o nedir, ya Resûlallah? dedim. O da: Başı rezalet, ortası nedâmet, sonu da kıyâmet gününde azaptır; ancak âdil olanlar müstesnâdır. Bir insan da yakınlarına karşı nasıl âdil olabilir?" dedi. Müslim, Ebû Zer'den (r.a): "Ya Resûlallah, beni emir yapsan! dedim. O da eliyle omuzuma vurdu, sonra da: Ey Ebû Zer, sen zayıfsın, emirlik kıyâmet gününde rezillik ve pişmanlıktır. Ancak, bir kimse onu hakkıyla elde eder ve üzerine düşeni yerine getirirse bu hükmün dışındadır, dedi."

341-342. KEBİRE: Zâlim yahut fâsık birinin müslümanların işlerini üstlenmesi ve bir amirin yetkili bir kişiyi azledip ondan daha vasıfsız birini o makama ataması.

Hâkim, Yezid b. Ebî Süfyan'dan, o da Ebû Bekr es-Sıddîk'dan (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim müslümanların bir işini yüklenir de birini kayırarak bir göreve tayin ederse, Allah'ın lâneti onun üzerine olsun. Allah onun farzını da nâfilesini de kabul etmez, sonunda da onu cehenneme sokar."

343. KEBİRE: İmamın (devlet başkanının), yahut emirin (yöneticinin), veyahut kadı (hâkim)'nın, halkına zulmetmesi.

Hâkim, sahîh olarak nitelidiği bir hadiste şöyle rivâyet etmiştir: "Kim bu milletin bir işini üstlenir de aralarında adâlet icrâ etmezse, Allah onu mutlaka yüzükoyun cehenneme atar."

344. KEBİRE: İmamın yahut emirin veyahut kadı'nın, halkını aldatması.

Buhârî ve Müslim şöyle rivâyet etmişlerdir: "Bir kula Allah, halka hizmet görevi verir de o da onları aldatır ve o vaziyette de ölürse, muhakkak Allah ona cenneti haram eder."

345. KEBİRE: İmamın, yahut emirin, veyahut kadı'nın, zor durumda olanların ihtiyaçlarını görmeyip onlara görünmemeleri.

Ebû Dâvûd, Amr b. Mürre'den Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Allah kime müslümanların bir işini yükler, o da onların ihtiyaçlarını ve fakirliklerini görmeden onlardan saklanırsa, Allah da kıyâmet gününde onun ihtiyacından ve fakirliğinden saklanır, ona görünmez."

346. KEBİRE: Sultanların, emirlerin, kadıların ve diğerlerinin müslümana yahut zimmîlere yani İslâm devletinde yaşayan gayr-i müslimlere zulmetmesi;

Meselâ malını yemek, dövmek, sövmek, gücü yettiği halde mazluma yardım etmemek gibi. Allah Teâlâ: "Zâlimlerin yaptığından Allah'ın habersiz olduğunu zannetme; onları gözlerin belereceği bir güne bırakmaktadır," (İbrahim Sûresi, 42) buyurmuştur.

Allah Teâlâ zulmü ve zâlimleri desteklemeyi yasaklamıştır: "Zâlimlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'dan başka yardımcılarınız yoktur; sonra size yardım edilmez." (Hûd Sûresi, 113). Âyette geçen meyl, sevgi ile beraber taraf tutmaktır. İbn Abbâs âyetin tefsirinde: Sevgi, yumuşak konuşma ve dostluk bakımından onlara meyletmeyin, demiştir.

Müslim ve diğerleri Peygamber'den (s.a.v) şu kudsî hadisi rivâyet etmişlerdir: "Ey kullarım, ben zulmü kendime haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım; siz de birbirinize zulmetmeyin." Taberânî'nin rivâyeti de şöyledir: "Sonra dua edersiniz ve duanız kabul olunmaz; yağmur istersiniz de yağmur yağmaz; yardım istersiniz de yardımınız gelmez."

Buhârî, Müslim'in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v), Muâz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken ona şöyle nasihat etti: "Mazlumun bedduasından sakın; zira mazlumla Allah arasında perde yoktur." Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste de konuyla alakalı olarak şöyle buyurulmuştur: "Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, ona hakaret etmez. Takva buradadır, takva buradadır, takva buradadır. Peygamber (s.a.v), böyle derken elini göğsüne götürmüştür. Bir kimsenin, müslüman kardeşine hakaret etmesi, kötülük olarak ona yeter. Her müslümanın her müslümana kanı, namusu ve malı haramdır."

347. KEBİRE: Yardımına gücü yettiği halde mazlumu yalnız bırakmak.

Ebû'ş Şeyh şöyle rivâyet etmektedir: "Cenâb-ı Allah demiştir ki: İzzet ve Celâlime yemin ederim ki, zâlimden er geç mutlaka intikam alacağım; mazlumun zulme uğradığını gördüğü ve gücü yettiği halde yardım etmeyenden de intikamımı mutlaka alacağım." Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: İnsan din kardeşine her hâl-u kârda yardım etmelidir; zâlim ise onu zulmünden men etsin; zira bu, ona yardımdır. Mazlum ise ona doğrudan yardım etsin."

348. KEBİRE: Zulümlerine rıza göstererek zâlimlerin yanına gidip gelmek.

İmam Ahmed şöyle rivâyet etmiştir: "Kim çölde yaşarsa kabalaşır, kim av peşinde koşarsa gaflete dalar, kim sultanın kapısına gelir giderse fitneye kapılır. Bir kimse sultanın kapısına yaklaştıkça Allah'dan uzaklaşır."

Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî şöyle rivâyet etmişlerdir. (Tirmizî hasen olduğunu söylemiştir): "Kim av peşinde koşarsa gaflete dalar, kim sultana gelir giderse fitneye dûçâr olur."

349. KEBİRE: Zâlimlere zulümlerinde yardımcı olmak.

İmam Ahmed ve Bezzar, Câbir'den şöyle rivâyet etmişlerdir (ravileri de sahîh hadis ravileri olarak gösterilmiştir): "Resûlullah (s.a.v), Ka'n b. Ücre'ye: Allah seni beyinsiz emirlerden korusun, dedi. O da, benyinsiz emirler kimlerdir? dedi. Efendimiz de şöyle buyurdu: Bunlar benden sonraki bazı emirlerdir; benim doğru yolumdan gitmez, sünnetime uymazlar. Kim onların yalanını tasdik eder, zulümlerine yardım ederse, benden değildir, ben de onlardan değilim. Havzımın başına gelemezler. Kim de onların yalanını tasdik etmez, onların zulümlerine yardım etmezse, onlar bendendir, ben de onlardanım. Onlar benim havzımın başına gelirler." Hadisi, ayrıca İbn Hibbân, Tirmizî ve Nesâî de rivâyet etmiştir.

350. KEBİRE: Zâlimlere haksız jurnallik etmek.

İbn Esîr, en-Nihâye'de, "jurnalci hem kenidini, hem jurnalladığını, hem de adına jurnallik ettiği kimseyi helâk eder", demiştir. Doğrusu şudur ki zâlimlere haksız jurnallik etmek, büyük günahtır; çünkü o, koğuculuktur. Hatta koğuculuğun en çirkinidir. Sahîh hadiste koğuculuğa büyük günah denmiştir.

Sultan ve vali gibi yetkililere jurnalliktan maksat, suçsuz kimseleri jurnal etmektir. Ama muhtesiplerin yaptığı şâhitlik gibi şeyler buna dâhil değildir, hatta bir mâzeret olmadığı zaman yapılması vâciptir.

Şunu bil ki zâlimlerin yanına girip çıkmayı âdet edinenler, maksatlarının mazluma yardım etmek olduğunu, yahut zayıfı desteklemek olduğunu, yahut zulmü engellemek veya bir iyiliğe sebep olmak olduğunu ileri sürerler. Bunun cevabı şudur: Ne zaman ki onların yemeklerini yer, fikirlerine katılır, yahut haram mallarına bulaşır veya onlara kötü bir işte yağcılık ederse, bu, onun kötü olduğunu açıkça gösterir. Zira basiret sahibi herkes onun doğru yoldan saptığına; karnının ve nefsinin kölesi olduğuna şâhitlik eder. O, Allah'ın saptırıp da dünya ve ahirette ziyân ettikleri halde iyi iş yaptıklarını sananlardan olur. Bilin ki onlar, bozgunculardır. Ancak farkında değildirler. Ne zaman bütün bunlardan temizlenirse, yine de durumu şüphelidir. Terazisi bir çıkmakta, bir inmektedir. Ne zaman onların yanına gönülsüz girdiğini görür, bu işi başkasının yapmasını isterse, işte onun niyeti temizdir, bundan çok da sevap kazanır. Ama onda bu hasletler bulunmazsa, onun niyeti bozuktur, helâke gitmektedir. Zira onun maksadı, mevki kazanmak, akranları arasında temayüz etmektir.

351. KEBİRE: Bidatçıları barındırmak.

Yani onlardan haklarını almak isteyenlere mani olmak. Burada kastedilen, sonuç itibariyle dine zararlı iş yapanlardır. Müslim ve diğerleri Hz. Ali'den (r.a) rivâyet etmişlerdir ki "Resûlullah (s.a.v) Allah'dan başkası adına hayvan kesene lânet etti, anasına babasına lânet edene lânet etti, bid'at işleyeni barındırana lânet etti, başkasının arazisinin sınırını değiştirene lânet etti."

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zühd hakkında

“Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.”İbn-i Mace-Zühd:1

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI