BAKIŞ AÇISI-15
A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmediği bilinen bir husus. Üstelik, bu kökten türeyen fiiller Kur'an'da eğer bir yere nisbet edilmişse, bu mutlaka kalptir. Kur'an'dan anladığımız odur ki, inanmanın ve inkârın olduğu gibi, anlamanın, akletmenin ve düşünmenin merkezi de
A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmediği bilinen bir husus. Üstelik, bu kökten türeyen fiiller Kur'an'da eğer bir yere nisbet edilmişse, bu mutlaka kalptir. Kur'an'dan anladığımız odur ki, inanmanın ve inkârın olduğu gibi, anlamanın, akletmenin ve düşünmenin merkezi de kalptir. Kur'an'a göre kalpleri mühürlü olanlar akledemezler. Transparan Libas-I Takva Ya Da "Başörtüsünü Aşın, Nirvanaya Ulaşın adlı makaleden.
İslam uleması arasında, aklın kalpte mi, yoksa dimağda mı olduğu tartışmasında ikinci görüşü benimseyenler dahi aklın kalp ile irtibatını görmezden gelmemişlerdir. Ezcümle Mustafa Sabri Efendi'nin de tasrih ettiği gibi, İslam, akıl ile kalp arasında bir ayrım yapmamıştır ve İslam epistemolojisinde aklın istiklaline işaret eden bir yaklaşıma yer yoktur. Transparan Libas-I Takva Ya Da "Başörtüsünü Aşın, Nirvanaya Ulaşın adlı makaleden.
İlim tarihimizde "cedel", "münakaşa" ve "tenkit" olgularının öne çıktığı alanları sıralamaya tabi tutacak olursak başlara Kelam ve Fıkh'ın yerleştirilmesi sanırım garipsenmeyecektir. Gerçi tenkit faaliyeti, alabildiğine büyük bir özgüven duygusu ve "ihkâk-ı hak" anlayışı içerisinde diğer sahalarda da kesintisiz biçimde sürmüştür; ancak hararet derecesi ve yoğunluğu bakımından bu iki ilim dalının her zaman ilk sıraları işgal ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.
Hayatın temeli itikattır. Biz farkında olalım ya da olmayalım, sadece ibadet hayatımızda değil, kişiliğimizde, davranışlarımızda ve her türlü eylemimizde itikadî kabullerimizin derin etkisi vardır. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.
Mesele, en genel çerçevesiyle "Müslüman oldum" demekle bitmiyor. İslam dairesi içine girmenin bu ilk ve en önemli adımından sonra, özellikle günümüz Müslümanları bakımından son derece önemli bir ikinci husus çıkıyor karşımıza: Birden fazla "İslam telakkisi" arasından hangisini tercih edeceğiz? İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.
 Erken dönemlerin itikadî fırkaları arasında uzun yıllar, hatta yüzyıllar süren "hayatta kalma" ve "hayata hakim olma" mücadelesi sonunda ilahî irade, Hz. Peygamber (s.a.v) ve ashabının yaşadığı İslam'ı temsil ve müdafaa eden Ehl-i Sünnet çizginin Ümmet-i Muhammed'in büyük çoğunluğunun istikameti olarak yerini sağlamlaştırması ş eklinde tecelli etti. İki "Hamidullah Tenkidi" Hakkında Mülahazalar Adlı Makaleden.
İslam dünyasında mutlaka bir zihniyet dönüşümü yaşanması gerektiği noktasını müşterek bir zemin olarak paylaşan İslam modernistleri, bu noktadan itibaren birbirinden gittikçe farklılaşan görüşlere sahip olmuşlardır. Kur'an'ın günümüzde bütün emir, yasak ve prensipleriyle uygulanamayacağını, sadece içerdiği iman ve ahlak ilkelerinin bugüne hitap edebileceğini, diğer hükümlerin ise günün ihtiyaçları ve eğilimleri esas alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyleyenlerden, Kur'an'ın bize genel ilkeler bile veremeyeceğini, bizlerin bugün ancak genel ilkelerin tesbiti için Kur'an'ın ihtiva ettiği hükümlerin arka planına inmemiz gerektiği tezini savunanlara; Sünnet'in bağlayıcı bir kaynak olarak ancak belirli Hadis kitaplarının muhtevasıyla sınırlı tutulması gerektiğini söyleyenlerden, Sünnet'i toplumun genel kabulleri olarak görüp, bugünkü toplumun da kendi sünnetini oluşturabileceğini –hatta oluşturması gerektiğini– ileri sürenlere kadar bir dizi görüş İslam modernizmine kişilik veren yaklaşımlar olarak belirmektedir. Fazlur Rahman Kimdir? Adlı Yazıdan..
Bana göre "İslam'ın faize bakışı" meselesini İslamî esaslar üzerine inşa edilmemiş bir yapılanmada İslamî bir çözüme kavuşturmak nasıl mümkün değilse, "İslam'da kadın" meselesini de aynı çerçevede değerlendirmek gerekir. Faizi haram kabul etmekle çağdaş ekonomi doktrinlerinden ayrılan İslam nazarında faizli bir işlem, ekonomik olmaktan daha önce "dinî" bir durum (olumsuzluk) ifade etmesi bakımından "haramlar" kategorisindedir ve bu sorunun "İslamî" olarak nitelendirilebilecek işlevsel çözümü, faiz meselesine münhasır parçacı arayışlarla bulunamaz. D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Miras paylaşımı, çok eşlilik, şahitlik... vb. konuları, kadını ailenin, aileyi de toplumun temeli kılan anlayıştan bağımsız ve kopuk değerlendirdiğimizde zihnimizi istila eden "tarihselci" ve seküler tavrın geldiği bu son aşamada kadın bağlamında kendisini "olumlu ayrımcılık" tabiriyle ifade ediyor artık. . D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Meselelerimizi Müslümanca düşünmek demek, şablonumuza uygun gelmeyen nassları "tarihsel" ilan ediverme kolaycılığının önümüze açtığı uçuruma kaymadan, Kur'an ve Sünnet'i İsrailoğulları'nın Tevrat'a reva gördüğü muameleden masun tutarak "teslim olmak" demektir. D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Hz. Ebu Bekir (r.a), zekât vermekten imtina ederek, "Zekât sadece Hz. Peygamber (s.a.v)'e verilirdi. O dünyadan ayrıldıktan sonra zekât mükellefiyeti de kalkmıştır" diyerek "tarihselci bakış"ın ilk örneğini verenlerle mücadelede tereddüt göstermemişti. Hadis ve Tarih kitaplarına "ridde olayları" zımnında zikredilen bu hadisenin yakından incelenmesinde konumuz açısından büyük faydalar var. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in, onlarla savaşılmasına önceleri karşı çıkan Hz. Ömer (r.a)'e verdiği cevap üzerinde tekrar düşünmemiz gerekiyor. Namazla zekâtın birbirinden ayrılmasının imkânsızlığını vurgulayan o cevapta, ibadetlerle muamelat arasında ayrım gözetmeye çalışan çağdaşçı Müslümanlar için de önemli bir ders vardır. D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Kadını –istisnai durumlar dışında– yuvasından koparıp, nesil yetiştirmek ve geleceğin inşasında en vazgeçilmez rolü üstlenmek gibi son derece hayatî rolünden soyutladıktan sonra ortaya çıkan durumda kadının yabancı roller üstlenmesinin İslamî olup olmadığını tartışmak işin en anlamadığım tarafını oluşturuyor. Geçmişte kadın, özetlemeye çalıştığım statüde bulunuyorken –gayri İslamî uygulamaları ve kötü örnekleri bir kenara bırakarak söylersek– kadınlık onurundan ve Yaratıcı nezdindeki kıymetinden ne kaybetmiştir? D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Kölemenler döneminde yetişen alim kadınlar hakkında master ve doktora tezi hazırlamış olan Salih Yusuf Ma'tûk, sadece 8/14. asırda Hadis ilimleri sahasında isim yapmış 232 ve büyük muhaddis olarak anılan 15 kadın tesbit etmiştir. Hadis ilimleri ile iştigal etmiş olmakla birlikte, rivayeti ve eseri bulunmayan 53 kadın bu rakama dahil değildir. (Bkz. Salih Yusuf Ma'tûk, Cuhûdu'l-Mer'e fî Rivâyeti'l-Hadîs –el-Karnu's-Sâmin el-Hicrî–) Yine sadece bu dönemde muhtelif alanlarındaki faaliyetleriyle tarihe geçmiş bulunan kadınlardan sadece İbn Hacer'in ed-Düreru'l-Kâmine'de ismini zikrettiği kadınların adedi 190'dır. Ma'tûk, döneme ilişkin diğer kaynaklardan, İbn Hacer tarafından zikredilenlere 170 isim daha eklemiştir.
Sadece 8/14. asra ait bu örnekler bile "erkek egemen gelenek" söyleminin ne kadar havada kaldığını göstermeye fazlasıyla yeterlidir.
Yine bu konuda Kehhâle'nin A'lâmu'n-Nisâ'sının da alanında önemli çalışmalardan olduğunu belirtelim. D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Kadını aileden kopartarak toplumsal hayata taşımak suretiyle aile kurumunu toplumun temel yapıtaşı olmaktan çıkarmak ve ailede oluşan boşluğu da yuva, kreş, anaokulu... gibi kurumlarla doldurmak da bir "tarz"dır. Ancak iki tarz arasında sonuçları itibariyle yapılacak bir karşılaştırma, hangisinin ideale daha uygun olduğunu anlamaya fazlasıyla yeter. Hiç düşündünüz mü, modern toplumlarda "gençlik" niçin sadece sivilcelerden ibaret olmayan en hassas ve en problemli/bunalımlı dönemdir? Ardından gelen "orta yaş" dönemi ondan daha mı farklı? Ruhiyat ile uğraşanların "orta yaş bunalımı" dedikleri arızanın temelinde ne ola ki? Ya yaşlılık dönemi! Kişinin artık hayattan "zoraki" olarak kopartıldığı, gençlere "ayak bağı" olmaması için huzur evlerine hapsedildiği bu dönem için neler söylenebilir? D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Ne olmuştur da şahitlik ve diğer meseleler, hayatı Allah'ın rızasına kavuşma hedefiyle ve "ahirete dönük" olarak yaşayan "geleneksel" kadın için değil de, "cebrî bir ihtiyar"la niçin ve nasıl sekülerleştirildiğini fark edemeyen "modern" kadın için temel bir "problem" olmuştur D.İ.B. İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Üzerine Adlı Yazıdan..
Ağırlıklı olarak 18. yüzyıldan başlatılan ve ivme kazanarak 19 ve 20. yüzyılları da önüne katıp sürükleyen Modernizm, o "seyl-i hurûşân", enteresandır, en büyük yıkıcı etkisini İslam Dünyası ve Müslümanlar üzerinde gösterdi. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan..
 Acaba Modernizm'i üzerimizde bu denli etkili ve söz sahibi kılan, bizzat onun doğasında var olan kuvve/ler miydi, yoksa onunla muhatap olduğunda birden cin çarpmışa dönen ve "şu işi bir anlayalım" diyerek Modernizm'i sorgulamak yerine, bir "sevk-i tabii" ile dönüp kendi dinlerini ve tarihsel tecrübelerini "sorgulama" kolaycılığını seçen Müslümanlar'ın yaşadıkları özgüven bunalımı mıydı? Bir diğer deyişle Müslümanlar'ın, kendi din anlayışları ve tarihsel tecrübeleri konusunda zaten bir problemleri mi vardı?
Kanaatimiz odur ki, Modernizm'i İslam Dünyası'nda her bakımdan hakim mevkiine taşıyan, onun kendi doğasından getirdiği özelliklerden ziyade, Müslümanlar'ın yukarıda işaret ettiğimiz kolaycı, yüzeysel ve temelden yanlış tavrı olmuştur. Zira böyle bir badirede yapılması gereken şey, karşı karşıya bulunduğumuz bu cereyanın ve ortaya attığı iddiaların alabildiğine köklü ilmî ve tarihsel analizi olmak gerekirdi. Ona hayat veren temel kabullerin, olaylara, olgulara ve tarihe getirdiği bakış açılarının "niçin" ve "nasıl"ları yerine biz, kendi anlam haritalarımızın Modernizm ekseninde "meşru" olup olmadığını tartışmaya açtık! Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan..
Buhari bugüne ne söyler, Buhari'de yer alan hadislerden hareketle bugüne ne söyleyebiliriz? Bunun cevabını belki bugün biz burada sınırlı olarak tercümesinde, şerhinde bulabiliriz ama daha yetkin biçimini de Pakistan'da bulabiliriz. Bunun gibi kelam sahasında, fıkıh sahasında ve daha birçok sahada orada çalışmalar var. Burada da olmalı. Burada da olmasının temel şartı, devam etmekte olan bir gelenektir. Bir sistem işi bu. Ve mutlak surette üniversite tarzı modern eğitim sisteminin dışında bire bir hoca-talebe ilişkisine dayanan ve uzun süreçleri kapsayan bir sistemdir bu. Böyle bir sistemle olmalıdır İlim Üretemedik, Mevcudu Tüketiyoruz" İlkadım - Kasım 2005
Maalesef Türkiye'de şöyle bir handikap oluştu: Diyelim ki herhangi bir vakfa herhangi bir finans kaynağına gidiyorsunuz proje sunuyorsunuz, bugünden yarına bu bana ne getir diye bakıyor. İlim Üretemedik, Mevcudu Tüketiyoruz" İlkadım - Kasım 2005
Pek çok akademik faaliyete katıldık hasbelkader. Gördük, adam ben yeni bir şey söylemeliyim derdiyle kıvranıyor. İnsanların söylediğinden farklı bir şey söylemeliyim, bu beni farklı yapmalı. Böyle bir sıkıntıyla kıvranıyor ve saçmalıyor o zaman. Olmadık şeyler söylüyor. Bu olmamalı. Önce edeb, önce talebelik. İşte hocasının yanında herhangi bir konuda fetva vermekten imtina eden bir talebe. Ki bunun temeli Efendimize dayanır. Bir soru sorulduğu zaman yanındaki bir sahabiye, 'buna cevap ver' diyor.
- Ya Rasulallah siz buradasınız, nasıl ben cevap veririm.
- Ver, diyor.
Yani böyle bir ahlak, böyle bir yapı İlim Üretemedik, Mevcudu Tüketiyoruz" İlkadım - Kasım 2005
Türkiye'nin, müslümanların, ümmetin problemleri bugünden yarına nasıl çözülür gibi bir söylemle hareket ederiz ya, bu çok aldatıcıdır. Çünkü bizim problemimiz bugünden yarına çözülecek gibi değil. Bizim problemlerimiz yapısal problemlerdir. Bu yapısal problemler de elli sene, yüz sene sonrasını projeksiyon yaparak, hedefleri böyle koyarak başarılabilir. Bugünden yarına öngörülmesi gereken budur. İlim Üretemedik, Mevcudu Tüketiyoruz" İlkadım - Kasım 2005
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.
Tevbe, 119
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Şekavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil şekavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."
Tirmizi, Birr 40, (1962)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...