BÃœYÃœK GÃœNAHLAR-18
XXIII. Cihadla ilgili bölümde geçen büyük günahlar 390. KEBİRE: Farz-ı ayn olduğu zaman cihadı terk etmek; Meselâ harbîlerin İslam yurduna işgal etmek maksadıyla girmeleri halinde, yahut bir müslümanı yakaladıkları zaman onlardan kurtarmanın mümkün olması durumunda.
Meselâ harbîlerin İslam yurduna işgal etmek maksadıyla girmeleri halinde, yahut bir müslümanı yakaladıkları zaman onlardan kurtarmanın mümkün olması durumunda.
391. KEBİRE: İnsanların cihadı tamamen terk etmeleri. 392. KEBİRE: Bir bölge halkının sınırı tahkim etmemeleri, bu yüzden düşmanın saldırısına sebep olmaları.Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Kendinizi tehlikeye atmayın."(Bakara Sûresi, 195). Ebû Dâvûd ve diğerleri de şöyle rivâyet etmişlerdir: "İyne (bir çeşit fâiz) alışverişi yapar, öküzlerin kuyruğuna sarılarak ziraate özenir ve cihadı terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönmedikçe onu sizden çekip almaz."
Taberânî hasen bir senedle şöyle rivâyet etmiştir: "Bir toplum cihadı terk ederse, Allah mutlaka onların hepsine birden azap eder."
393. KEBİRE: Emr-i bi'l-marufu (iyiliği emretmeyi) terk etmek. 394. KEBİRE: Gücü yettiği halde, meselâ canından ve malından emin olduğu halde nehy-i ani'l-münkeri (kötülükten men etmeyi) terk etmek. 395. KEBİRE: Sözün fiile uymaması.Allah Teâlâ: "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder, kötülüğü men ederler," buyurmuştur. Bir başka âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler, neden yapmadıklarınızı söylersiniz; söylediklerinizi yapmamak, Allah katında büyük gazabı mûciptir."(Saf Sûresi, 3).
Müslim ve diğerleri, Ebû Mes'ud el-Bedrî'den (r.a) şöyle rivâyet etmişlerdir: Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini işittim: "İçinizden kim bir kötülük görürse, eliyle önlesin. Eğer buna gücü yetmezse, diliyle önlesin. Buna da gücü yetmezse, kalbi ile önlesin. İmanın en zayıfı da budur."
Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce şöyle rivâyet etmişlerdir, (lafız Ebû Dâvûd'undur): "Cihadın en faziletlisi, zâlim hükümdarın karşısında hakkı söylemektir." Ebû Dâvûd şöyle rivâyet etmiştir: "İsrailoğullarında ilk görülen eksiklik şu idi: Bir şahıs, yanlışlık yapan birisi ile karşılaşır, ona, ey falanca, Allah'tan kork, yaptığın şeyi terk et, zira caiz değildir, derdi. Sonra onunla ertesi gün aynı şekilde tekrar karşılaşır; bu defa onu yaptığından men etmez ve onunla yemeğe içmeğe devam ederdi. İşte bunu yapınca Allah kalplerini birbirine çarptı, yani iyi kötü bir oldu, hepsi günahkâr oldular."
İmam Ahmed, Tirmizî ve İbn Hibbân şöyle rivâyet etmişlerdir. (Buradaki lafız Tirmizî'ye âittir): "Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen, iyiliği emretmeyip kötülüğe mani olmayan bizden değildir." İsbahâni şöyle rivâyet etmiştir: "Bir kimse, kalbi ile dili bir olup da sözü işine uymadıkça ve komşusu onun sıkıntılarından emin olmadıkça mü'min olmaz."
İmamlar şöyle demişlerdir: Emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker sadece onu işitene, görene has bir şey değildir; bilakis her mükellef bundan sorumludur. Bunun yararlı olmayacağını bilse de böyledir. Kendisi o işi yapmasa da, devlet tarafından görevlendirilmese de böyledir. Hem kendine hem de başkasına karşı bunu yapmalıdır. Birini yapmadı diye diğeri üzerinden düşmez. Cahillerin bilemeyeceği, ancak âlimlerin bileceği ince işlerde herkes emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker yapmaz. Onun içindir ki namaz, oruç, içki içme gibi şeylerde görev bakımından herkes eşittir. Âlim de ancak yasak olduğunda icmâ edilen, (yahut haram olduğunu bildiği)97 şeyleri men eder. Diğerlerini men etmez. Ama ulemânın ihtilâfından çıkmak için nasihat yollu tavsiyede bulunmasında bir mahzur yoktur.
Emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesi şu durumlarda kişinin mesuliyetinden düşer: Canından, malından, namusundan, veyahut bir organından korkarsa, yahut gördüğü kötülükten daha büyük bir fesada sebep olmaktan korkarsa, yahut o kötülüğü işleyen kişinin inad ederek daha fazlasını yapacağını kuvvetli ihtimalle bilirse.
İkaz: İçlerinde İmam Ahmed'in de olduğu bir grup ülemâ kötülüğü kalp ile bile olsa reddetmemenin küfür olduğu kanaatine varmışlardır; çünkü hadiste "imanın en zayıfı budur," denmiştir.
396. KEBİRE: Verilen selamı almamak.Eğer bu davranışıyla selam vereni çok korkutur yahut onu çok rahatsız ederse böyledir. Yoksa bazı âlimler, bunun, küçük günah olduğunu söylemişlerdir.
397. KEBİRE: İnsanların kendisine saygı göstermek için, (bundan iftihar ederek) ayağa kalkmalarını istemek.Ebû Dâvûd sahîh senedle, Tirmizî de hasen olduğunu söyleyerek Muaviye'den (r.a) Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Kim insanların, kendisinin karşısında ayakta dikilmelerini isterse, cehennemde yerini hazırlasın." Ebû Dâvûd ve İbn Mâce hasen senedle Ebû Ümâme el-Bahilî"'den (r.a) rivâyet ettiklerine göre Resûlullah (s.a.v) asasına dayana dayana yanımıza geldi; biz de ayağa kalktık. Bunun üzerine bize, "Acemlerin birbirlerine saygı göstererek ayağa kalktıkları gibi ayağa kalkmayın," dedi. Ayakta dikilmelerini istemekten maksat, zorbaların yaptığı gibi kendi oturup diğerlerinin uzun süre ayakta beklemelerini istemektir. Ama bunu ikrâm olarak isterse haram olmaz; zira bu, bu zamanda sevginin sembolü olmuştur. İbn İmâd (rahmetullahi aleyh), bu düşünce ile ayağa kalkmanın mendub olduğuna dikkat çekmiştir. İmam Nevevî de bu husustaki sahîh hadisleri, bir cüzde derleyerek karşı çıkanları reddetmiştir. İmam Evzâî de: Hatta bu zamanda ayağa kalkmak vâciptir; çünkü böyle yapılırsa, düşmanlık ve küskünlük ortadan kalkar, demiştir. Nitekim İbn Selâm da, kötülüğü önleyeceği için böyle olduğuna işaret etmiştir.
398. KEBİRE: Savaştan, yani kafirlerden kaçmak.Bu da savaşmak için bir tarafa çekilmek, yahut yardım için başka birliğe katılmak maksadıyla olmazsa böyledir. Allah Teâlâ: "Kim o gün onlara arkasını dönerse, Allah'ın gazabına uğramış olur. Varacağı yer de cehennemdir. Orası ne kötü varılacak yerdir. Ancak savaşmak için geriye çekilenler, yahut başka bir gruba katılmak isteyenler hariçtir," (Enfâl Sûresi, 16) buyurmuştur.
Buhârî, Müslim ve diğerleri Ebû Hureyre'den (r.a) rivâyet etmişlerdir ki Resûlullah (s.a.v): "Helâk edici yedi şeyden sakının, dedi. Ashab, onlar nelerdir, ya Resûlullah? dediler. O da şöyle buyurdu: Allah'a şirk koşmak, büyü yapmak, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaşta düşmandan kaçmak, bir şeyden habersiz namuslu mü'min kadınlara iftirâ etmek."
-devam edecek-
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
Al-i Ä°mran, 115
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.
Tirmizi 13, (2175)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...