BAKIŞ AÇISI-19

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kısaca ifade etmeye çalıştığımız problemli/hastalıklı tavrın takdiminde kullanılan temel söylemlerden birkaçını ifade etmektedir. Bu ve benzeri sloganların sıkça kullanıldığı yazılara dikkat edilecek olursa, Ehl-i Sünnet düşmanlığının marazi


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-10-15 10:34:57

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kısaca ifade etmeye çalıştığımız problemli/hastalıklı tavrın takdiminde kullanılan temel söylemlerden birkaçını ifade etmektedir. Bu ve benzeri sloganların sıkça kullanıldığı yazılara dikkat edilecek olursa, Ehl-i Sünnet düşmanlığının marazi tepkiselliğinin hangi boyutlara ulaştığı rahatça tesbit edilebilir. Çoğunlukla kendi içinde tutarlı bir yapı arz etmekten ve bütünlükten uzak, Kur'an ve Sünnet'in zaman ve mekânüstü nasslarına karşı duyulan hazımsızlığı derme çatma –ve çoğunlukla fotokopi– düşüncelerle ifadeye koymaya çalışan doğuştan kusurlu bir düşüncenin böyle yaldızlı tabirlerden başka sığınabileceği ne olabilir ki?! Bazı Kavramlar Üzerine Bir Soruşturma, İslâmî Edebiyat - Nisan-Haziran 1991

Bu nevzuhur söylemlerin kaynağında Batı'lı İslamiyatçılar'ın çalışmaları bulunmaktadır. Yukarıda üzerinde kısaca durduğumuz "tarihsellik", "geleneksellik" gibi kavramların İslam dünyasına bu kaynaktan girdiğini biliyoruz. İslam dünyasında adı Ahmet-Mehmet olan, ama Batı'lılar gibi düşünüp konuşan –el-Kevserî merhumun ifadesiyle– "Batı'nın bulanık kaynağından beslenen" yerli İslamiyatçılar marifetiyle bu kavramlar tedavüle kondu. Ancak bu yapılırken kapsamlı herhangi bir sorgulama yapılmadı. Kur'an ve Sünnet'in öğretileri bu kavramların sorgulanmasında birer ölçü kılınmak yerine, tam tersi oldu ve Kur'an ve Sünnet'in öğretileri bu kavramların karşısında sanık sandalyesine oturtuldu. Bazı Kavramlar Üzerine Bir Soruşturma, İslâmî Edebiyat - Nisan-Haziran 1991

İslam tarihinde ortaya çıkmış olan fırkaların adedini 72'ye inhisar ettirerek bu rivayet ile mutabakat temin etmeye çalışan Fırak/Milel-Nıhal yazarları arasında da fırkaların kaç kola teferri ettiği noktasında görüş ayrılıkları bulunduğu göze çarpmaktadır. Galiba en doğrusu bu rakamın mutlak adet bildirmediğini söylemek ve 72 rakamının, zuhur edecek fırkaların çokluğunu anlatmaya yönelik olduğu kanaatini benimsemektir Ebubekir Sifil İle Söyleşi Furkan - 1998

Tarih içinde zuhur etmiş her türlü akım ve fırkanın görüşlerinin, yeni katkılarla ve yoğun bir şekilde zihinlere şırınga edilmeye çalışıldığı günümüzde yazık ki henüz ne bir el-Gazzâlî, er-Râzî, ne de Mustafa Sabri ve el-Kevserî yetişmiştir. Bu noktada Ehl-i Sünnet olduğunu söyleyen okumuş-yazmış herkesin, omuzunda ağır bir vebal taşıdığının farkına varması ve elinden geleni yapması bir borçtur. Yukarıdan beri sözünü ettiğimiz kişi ve akımların "dilini" yakalayıp, oluşturdukları bilinç ve zihin yapısının mantığını kavrayıp ona göre tarz-ı hareket geliştirmeleri gerekiyor Ebubekir Sifil İle Söyleşi Furkan - 1998

Modernist/reformist akımın İslam dünyasında uç vermeye başlaması, aşağı yukarı 2 asırlık bir geçmişe sahiptir. Türkiye'de (Osmanlı'da) Tanzimat, Mısır'da Cemaleddin Efgani, Hindistan'da Seyyid Ahmed Han hareketi modernist/reformist duruşun prototipleri (ilk örnekleri) olarak görülebilir. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Modernizm" ile "Reformizm"i aralarına kesme işareti koyarak eşanlamlı kavramlar gibi ifade etmek, netice itibariyle doğru olsa da, durum mutlak anlamda böyle değildir. Şöyle ki, her "reformizm" mutlaka "modernizm"e doğru bir evriliş değildir. Kelime olarak "yeni bir şekil (ve muhteva) vermek" anlamına gelen "reformizm", başka tarzlarla da yapılabilir. Mesela Hindistan'da 16. yüzyılın sonlarında Ekber Şah'ın İslam, Hristiyanlık, Budizm, Zerdüştlük ve Hindu dinini "Din-i İlahi" adı altında birleştirme teşebbüsü aslında bir "reform"dur. Yani hem İslam'a, hem de diğer dinlere yeni bir şekil (ve muhteva) verme iddiasındaki bu girişim, gerek İslam, gerekse diğer dinler açısından "reform" olmakla birlikte, buna "modernist" bir hareket diyemeyiz. Çünkü bu, "anakronizm" (tarihen daha sonra yaşanmış bir olayı, önce yaşanmış gibi algılamak) olur. Bununla birlikte "modernizm"e "reformizm" diyebiliriz. Çünkü sonuçta o da bir form (ve muhteva) değişikliği öngörmektedir. Kısacası her modernist hareket reformisttir, ama her reformist hareket modernist değildir. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Müsteşrikler (gayrimüslim İslam araştırmacıları) tarafından üretilen fikirlerin, modernist/reformistlere çok büyük bir lojistik destek sağladığını burada özellikle belirtmemiz gerekiyor. Söz gelimi İslam dünyasında hadislere güvensizlik duyulması süreci, ağırlıklı olarak Müsteşrikler'in Hadis konusundaki çalışmalarının ürünüdür. Aynı şekilde Batı dünyasında Tevrat ve İncil üzerinde yapılan çalışmalar, "ilahi kelam" olmadıkları (yani "beşer ürünü" oldukları) kendi bağlılarınca da kabul ve itiraf edilen bu metinlerin muhtelif açılardan kritik edilmesi sonucunu doğurdu. Sonuçta mesela bu metinlerde geçen birtakım "kıssa"ların gerçekten vuku bulmuş olaylar olarak anlaşılmaması gerektiği söylendi. Bu anlayış İslam dünyasına da ithal edildi ve Kur'an ve Sünnet'in "tarihselliği" iddiaları ortaya atıldı. Bu bağlamda Kur'an'da geçen kıssaların da (tıpkı Tevrat ve İncil metinlerindekiler gibi) gerçek olmayabileceği ileri sürüldü; Kur'an ve Sünnet'te yer alan emir ve hükümlerin, ancak 7. yüzyıl Arabistanı için bağlayıcı olabileceği, günümüzde bunların aynen uygulanmasının mümkün olmayacağı, hadislerin büyük bir kısmının sonraki dönemlerde uydurulup Hz. Peygamber (s.a.v)'e isnat edildiği, İcma'ın vuku bulması mümkün olmayan bir olgu olduğu, vuku bulmuş olsa bile bugün bizi bağlamayacağı, Kıyas'ın Kur'an ve Sünnet'te yer alan hükümlerin maksat ve hedefini göz ardı ettiği için yanlış bir hüküm çıkarma yöntemi olduğu... dile getirildi. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Bilindiği gibi bugün Yahudiler arasında hangisinin gerçek Tevrat olduğuna bir türlü karar verilemeyen iki ayrı Tevrat nüshası bulunmaktadır: Yahudi Tevratı ve Samiri Tevratı. Bu iki Tevrat nüshası arasında 6 bin kadar farklılık olduğu tesbit edilmişti. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Yahudi ve Hristiyanlar'ın kutladığı bayramlardan, özel anlam taşıyan kimi eşya, gün ve araç-gerece, hatta ibadet ve dualara kadar geleneğin mahsulü olan pek çok unsur, zaman içinde dinî bir niteliğe büründürülerek kutsallaştırılmıştır. Dolayısıyla hem Yahudiler, hem de Hristiyanlar için "gelenek" kelimesinin "din" ile eşdeğer bir güç ve belirleyiciliğe sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Diğer şekilde söylersek, Yahudi ve Hristiyan İslam araştırmacılarının bilinç yapısı, algı ve tasavvur tarzı, ilahî kaynaklı, insan müdahalesine uğramamış bir Kitap ve onun yine ilahî kontrol altında şekillenen pratiği (Sünnet) diye bir şeyi kabul etmeye müsait değildi. Bu noktaya onların İslam'a karşı besledikleri kemikleşmiş önyargıyı da eklersek, İslam'ı kendi muharref dinlerinin yapısıyla özdeşleştirerek anlamaya çalışmadaki ısrarlarını daha iyi kavrarız. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

Bu sebeple Müsteşrikler, Batı dillerinde yaptıkları İslamiyat çalışmalarında "Sünnet" ve "Hadis"i "tradition" (gelenek) kelimesi ile ifade ettiler. Bu, onların, Sünnet ve Hadis'i (tıpkı kendi geçmişlerinde olduğu gibi) Resul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'den sonra gelenlerin O'na atfettiği ve fakat aslında O'na ait olmayan bir yığın söz ve uygulamalar olarak ya da toplumun zaman içinde oluşturduğu örf, anane, adetlerle aynı özelliğe sahip, onlardan farklı ve üstün bir yanı bulunmayan bir olgu olarak nitelendirmelerinin sonucuydu. Çünkü (yukarıda da vurguladığımız gibi) kendi geçmişlerinde Peygamberler'in ağzından çıktığı gibi korunarak nesilden nesile intikal eden bağlayıcı öğretiler bütünü mevcut olmamıştı. Muhammed Esed'in Meal/Tefsiri Üzerine Beyan - Haziran 2003

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BAKIŞ AÇISI-23

BAKIŞ AÇISI-23

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'te

BAKIŞ AÇISI-22

BAKIŞ AÇISI-22

"Mademki Batı'dan geri kaldık, öyleyse dinin tarihte ortaya çıkmış olan tezahürü ile dinin

BAKIŞ AÇISI-21

BAKIŞ AÇISI-21

Modernizm yeni bir bilinç oluşturma peşindedir. Alışılagelmiş kabullerden, düşünce kalıpl

BAKIŞ AÇISI-20

BAKIŞ AÇISI-20

Artık dönemini doldurmuş, tekrarlana tekrarlana aşınmış, eskiye ait olan, bugüne hitap etmey

BAKIŞ AÇISI-19

BAKIŞ AÇISI-19

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kı

BAKIŞ AÇISI-18

BAKIŞ AÇISI-18

Hatta Kur'an ve Sünnet'in titizlikle teşvik ettiği "Şûra" ilkesine hayat veren de "farklı gör

BAKIŞ AÇISI-17

BAKIŞ AÇISI-17

Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte

BAKIŞ AÇISI-16

BAKIŞ AÇISI-16

Misyonerliğin, sömürgeleştirme hareketlerinin bir öncü kuvveti olduğunu biliyoruz. İkinci Va

BAKIŞ AÇISI-15

BAKIŞ AÇISI-15

A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmed

BAKIŞ AÇISI-14

BAKIŞ AÇISI-14

Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 M

BAKIŞ AÇISI-13

BAKIŞ AÇISI-13

Mezhep" bir anlama sistemidir. Yaşadığımız hayatın ibadetten muamelata kadar her veçhesi hakk

Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!

Hicr, 99

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI