BÃœYÃœK GÃœNAHLAR-22
XXIX. Şâhitlikle ilgili bölümde geçen büyük günahlar 437. KEBİRE: Yalancı şâhitlik etmek. 438. KEBİRE: Bunu kabul etmek.
Buhârî ile Müslim, Ebû Bekir'in (r.a) şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: Resûlullah (s.a.v)'in yanında oturuyorduk, üç defa: "Size büyük günahların en büyüklerini söyleyeyim mi?" dedi. "Bunlar; Allah'a şirk koşmak, anaya babaya âsî olmaktır," dedi. Bu sırada yaslanmış durumda idi, oturdu: "İyi bilin ki yalan söylemek, yahut yalancı şâhitlik etmek de," dedi. Bunu o kadar tekrar etti ki kendisine acıdık, keşke sussa da rahat etse, dedik."
Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce şu hadisi rivâyet etmişlerdir: "Resûlullah (s.a.v) sabah namazını kıldı; namazı bitirince ayağa kalktı. Üç defa: "Yalancı şâhitlik yapmak Allah'a şirk koşmakla birdir," dedi. Sonra da: "Pis putlardan ve yalan sözden uzak durun, Allah'ı birleyin, ona şirk koşmayın," âyetini okudu." Yalancı şâhitliğin büyük günah olmasında dâvâ konusu olan malın az veya çok olması arasında fark yoktur.
439. KEBİRE: Bir mazereti olmamasına rağmen hadiseyi bildiği halde şâhitlik etmemek.Allah Teâlâ: "Kim şâhitliği saklarsa, onun kalbi günahkârdır." (Bakara Sûresi, 283) demiştir. Taberânî, Buhârî'nin sağlam kabul ettiği raviler aracılığı ile Peygamber'in (s.a.v) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Kim şâhitlik yapmak için çağrıldığı halde bildiği şeyi saklarsa, yalancı şâhitlik etmiş gibi olur. En doğrusu bir kişinin şâhitliğine ihtiyaç duyuluyorsa şâhitlik yapmaya çağrılmakla, çağrılmamak arasında fark olmamasıdır.
440. KEBİRE: Had cezasına veya başka bir zarara sebep olan yalan.Allah Teâlâ: "Haberiniz olsun. Allah'ın lâneti yalancılaradır." demiştir. Tirmizî'nin konuyla ilgili rivâyet ettiği hadis şu şekildedir: "Bir kul yalan söylerse, meydana gelen kokudan dolayı melekler ondan bir mil uzaklaşır."
Ebû Dâvûd ve Beyhâkî, Abdullah b. Âmir'den (r.a) şöyle rivâyet etmişlerdir: Abdullah diyor ki, beni bir gün annem çağırdı; Resûlullah'da (s.a.v) evimizde oturuyordu. Annem: Gel, sana bir şey vereceğim, dedi. Resûlullah (s.a.v) anneme: Ona ne vermek istedin? dedi. O da: Ona bir hurma vermek istedim, dedi. Resûlullah (s.a.v): Eğer vermezsen sana bir yalan yazılır, dedi.
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve Beyhâkî şöyle rivâyet etmişlerdir: "Yazıklar olsun, başkalarını güldürmek için yalan konuşanlara, yazıklar olsun, yazıklar olsun." Müslim ve diğerleri ise şöyle rivâyet etmişlerdir: "Allah kıyâmet gününde üç kimse ile konuşmaz, onlara bakmaz ve onları aklamaz. Onlar için acıklı bir azap da vardır: Zina eden ihtiyar, yalan söyleyen kral ve kibirli fakir."
Bil ki yalan bazan mübah, bazan da vâcip olur. Bunun kuralı, İmam Gazali tarafından İhyâ-u Ulumi'd-Dîn'de şöyle açıklanmıştır: Elde edilecek iyi maksada hem doğrulukla ve hem de yalanla ulaşmak mümkün ise, orada yalan söylemek haramdır. Eğer ona yalnız yalanla ulaşmak mümkün ise, orada da mübahtır; eğer o maksadın kendisi mübah ise böyledir. Eğer o maksadın hasıl olması vâcip ise yalan söylemek de vâciptir; meselâ suçsuz birinin saklandığını görse, bir zâlim de onu öldürmek yahut dövmek istese, orada yalan söylemek vâciptir. Ne zaman ki maksad yalansız hasıl olmazsa, meselâ savaşı durdurmak, yahut iki kişiyi barıştırmak, yahut mağdurun gönlünü almak gibi, o zaman yalan söylemek mübahtır. Hükümdar ona, gizlice zina edip etmediğini veya içki içip içmediğini sorsa, onun yalan söyleyip, yapmadım, demesi câizdir. Din kardeşinin sırrını saklaması da câizdir. En iyisi, yalanın zararı ile doğruluğun zararını kıyaslamalıdır; eğer doğruluğun zararı yalanınkinden daha ağır olursa, yalan söyleme hakkı vardır. Eğer aksi olur veya şüphe ederse, yalan söylemesi haram olur. Eğer nefsi ile alakalı ise, yalan söylememesi müstehaptır.
İmam Şafii, Risâle'de şöyle demiştir: Yalanlardan biri de gizli yalandır; o da bir insanın, doğru veya yalan olduğunu bilmediği bir kimseden haber nakletmesidir. Bu ifadeyi şerh eden Sayrafi de sebebini şöyle açıklamıştır; çünkü insan, güvenilir kimsenin verdiği habere inanır; bu yüzden onun konuşmasını tasdik eder. Halbuki bu haber kaynağı güvenilir olup olmadığı araştırılmadığı için yalan olabilir. O zaman kendisi de ona ortak olur.
441. KEBİRE: İçki içen ve benzeri kötü alışkanlıkları olan fâsıklarla arkadaşlık etmek için beraber oturmak.Zevâcir yazarı, İmam Evzaî'den şöyle nakletmiştir: Men etmeğe gücü yetenin veya gücü yetmediği takdirde yanlarından ayrılmağa imkân bulanın onlarla beraber oturması, büyük günahlardandır; özellikle onlara arkadaşlık etmek için oturursa.
442. KEBİRE: Fasık kurrâ ve fakihlerle oturmak.Bazı âlimlere göre fâsıklarla beraber oturmanın hükmünde, o anda fâsıklık yapmaları ile yapmamaları arasında fark yoktur. Bu da şöyle izâh edilebilir: Bunlar genellikle hayır ve itaat ehlidirler; bu dışgörünüşleri ile beraber içlerinde fâsıklık saklarlarsa, onlarla beraber oturmak, büyük tehlike arz eder. Zira insan onlarla beraber oturunca onlara alışır, farkına varmadan onların fiillerini benimser. Çünkü nefis, şerri sevme tabiatı üzerine yaratılmıştır.
443. KEBİRE: Kumar oynamak;İster doğrudan olsun, isterse satranç gibi mekrûh, yahut tavla gibi haram bir oyunla beraber dolaylı olsun.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları pis şeylerdir; şeytan işidir. Ondan uzak durun ki kurtulasınız. Şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık sokmak ve sizi Allah'ın zikrinden, namazdan alıkoymak ister. Artık buna bir son vermeyecek misiniz?" (Mâide Sûresi, 90).
Kumar da nasıl olursa olsun büyük günahtır. Kumarın yasak olmasının sebebi, Allah Teâlâ'nın yasak ettiği üzere, insanların mallarını bâtıl yoldan yemeye yol açmasıdır. Çünkü Allah Teâlâ: "Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin," (Mâide Sûresi, 91) buyurmuştur. Ayrıca kumar şu hadisin de kapsamına girmektedir: "Bazı insanlar vardır ki, hakları olmadığı halde başkalarının mallarına daldıkça dalarlar; onlar için cehennem vardır."
Buhârî şöyle rivâyet etmiştir: "Kim arkadaşına, "gel kumar oynayalım" derse, sadaka versin." Sırf söylemek keffâret ve sadakayı gerektirirse, onu yapmak ve ona teşebbüs etmek kimbilir nasıl olur?
444. KEBİRE: Tavla oynamak.Ebû Dâvûd ve diğerleri, Ebû Mûsa'l-Eş'arî'dan (r.a) Hz.Peygamber'in (s.a.v) şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: "Kim tavla oynarsa, Allah'a ve Resûlüne âsî olmuştur." Müslim'in rivâyet ettiği bir başka hadis: "Tavla oynayan, elini domuz kanına bulamış gibidir." İmam Ahmed, Ebû Ya'la, Beyhâkî ve diğerlerinin rivâyetine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Tavla oynayıp da sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanıyla abdest alıp da sonra kalkıp namaz kılan gibidir." Yani namazı kabul olunmaz. Beyhâkî'nin, Yahya b. Ebî Kesîr'den rivâyetine göre Resûlullah (s.a.v) tavla oynayan bir topluluğa rastladı; "kalpleri boş, elleri çalışan, dilleri anlamsız kelimelerle meşgul bir topluluk," dedi. Mâverdî'nin, Hâvi'sindeki ibâre de şöyledir: "Tavla hakkında çoğunluğun vardığı doğru görüş, onun haram olduğudur. O fâsıklıktır, şâhitliği kabul edilmez." Muvaffak el-Hanbel de, Muğnî'sinde, "tavla oynamanın haramlığında icmâ olduğunu" nakletmiştir.
445. KEBİRE: Satranç oynamak.Bu da haram diyenlere göre böyledir ki ulemânın çoğunluğu bu görüştedir. Helâldir diyenlere göre de kumarla karışırsa, yahut namaz vaktinin geçmesine ve benzeri şeylere sebep olursa böyledir.
Ebû Bekr el-Esrem, Câmi'inde, Vâsile b. Eska'a yoluyla Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Allah her gün yaratıklarına üç yüz altmış defa bakar. Şah, vezir diyen, yani satranç oynayanların ise bunda hissesi yoktur."
İbn Ömer'e satrancı sordular: "Kumardan daha fenadır," dedi. İmam Mâlik'in, satranç hakkında sorulması üzerine, "Satranç, tavladan daha kötüdür," sözü de buna uygundur. İmam Mâlik şöyle demiştir: Bize ulaştığına göre İbn Abbâs (r.a), bir yetime veli olmuş; babasının terekesi arasında satranç takımı bulmuş; onu yaktırmıştır. Eğer oynamak helâl olsa idi, onu yaktırmazdı; çünkü yetim malı idi.
446-447-448-449-450-451. KEBİRE: Telli müzik aleti çalmak veya dinlemek, zurna çalmak veya dinlemek, darbuka çalmak veya dinlemek.Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan kimileri de bilmeden insanları Allah'ın yolundan saptırmak için boş sözleri satın alır ve onları eğlence edinir. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır." (Lokman Sûresi, 6). İbn Abbâs ve Hasan Basrî, âyette geçen "boş sözü" müzikle tefsir etmişlerdir. Allah Teâlâ, şeytana da: "Gücünün yettiklerini sesinle yerinden oynat", (İsrâ Sûresi, 64) demiştir ki, Mücâhid bunu şarkı ve çalgı ile tefsir etmiştir.
Bu itibarla tanbur, ud, keman, zil, Irak zurnası, darbuka gibi çalgıları çalmak ve dinlemek haramdır. Buhârî, Ebû Âmir ve Ebû Mâlik'e dayanan senedi ile şöyle rivâyet etmiştir: Resûlullah (s.a.v): "Ümmetimin içinde zinayı, ipeği, içkiyi ve çalgıyı helâl sayacak bir zümre olacaktır," demiştir. Bu da bütün çalgı aletlerinin haram olduğunu açıkça göstermektedir.
452. KEBİRE: Delikanlı bir erkeğin güzelliğini ona aşık olduğunu söyleyerek şiirle dile getirmek; isterse onun kim olduğu bilinmesin. 453. KEBİRE: Yahut yabancı bir kadını böyle dile getirmek; isterse onunla kötü bir şey yaptığını söylemesin. 454. KEBİRE: Kim olduğu bilinmeyen bir kadınla fuhuş yaptığını anlatmak. 455. KEBİRE: Buna dair şiiri okumak.Bunların büyük günah olması, Allah bilir ya, içerdiği fâsıklık, düşüncesizlik ve mürüvvetsizlikten dolayıdır ki bunu yapanın şâhitliği kabul edilmez, adâlet sıfatı düşer.
456. KEBİRE: Doğru da olsa bir Müslümanı hicv eden şiir söylemek. 457. KEBİRE: Bir Müslümanla fahiş bir şey yaptığını açıklayan, yahut asılsız yere başka bir müslümanın fahiş bir iş yaptığını anlatan şiir söylemek. 458. KEBİRE: Bu tip bir hicviyeyi okumak. 459. KEBİRE: Bunu yaymak.Bu dördünün büyük günah sayılma sebebini Cürcânî, Şafiye'sinde; diğer âlimler de başka eserlerde açıklamışlardır.
460. KEBİRE: Doğru sözlülüğün müsaade etmeyeceği şekilde şiirde aşırı methiyede bulunmak.Mesela cahil veya fâsık bir kimseyi bazan âlim, bazan da âdil göstermek gibi.
461. KEBİRE: Vaktinin çoğunu medhiye düzmeye sarf etmek ve karşı taraf râzı olmadığı halde kınamada bulunarak bundan geçim sağlamak.Bu ikisinin de büyük günah olması, Umde ve diğerlerinde anlatıldığı gibi şöyledir: Eğer bir adamı aşırı şekilde metheder ve aşırıya kaçan şeyler söylerse, açıkça yalan söylemiş ve sefihce davranmış olur. O yüzden şâhitliği kabul edilmez. Bir adamı aslana ve aya benzetmek, şâhitliğine bir zarar getirmez. Keza bir yazar, normal ve mantıklı şeyler söylese, meselâ, gece gündüz seni anıyorum, sen bana canımdan daha tatlısın, dese yine şâhitliğine zarar vermez. Zira bundan yalan kasdedilmez; ancak sözü süslemek kasdedilir ki, boş yere yemin etmeğe benzer. Ezraî şöyle demiştir: Bir fasığı, yahut bir cahili, yahut bir cimriyi insanların en âlimi, en doğrusu ve en cömerdi sayarsa, o kişinin haya ve insanlık perdesini yırtmış demektir. Övmeyi meslek edinen, vaktinin büyük bir kısmını buna harcayan da böyledir. İhsan elde etmek için bazan medhiyede bulunan ise öyle değildir ki, onun aşırı övgüde bulunması affedilir; zira o, sanatını ve derin düşünceli biri olduğunu sergilemek istemiştir.
Şunda şüphe yoktur ki, Allah'a itaate, sünnete tabi olmağa, bid'attan kaçmağa Allah'a isyandan sakındırmağa teşvik eden şiirler ibâdettir. Resûlullah'ın (s.a.v) medhini içeren şiirler de öyledir. Yine şunda şüphe yoktur ki, şairi hicvetmek, doğru da olsa, yalan da olsa haramdır, şâhitliği reddedilir. Uygun olmayan şeyler söylemesi, açıkça iftirâda bulunması da böyledir. Şairleri kınayan hadisler buna hamledilir.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.
Hûd, 49
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...