ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-17
Elimizdeki lügat kitapları Ahmed b. Halil döneminde yazılmaya baş¬lamış. Tabiinin ileri gelenlerinden Ahmed b. Halil bu işi başlatmış, sonra Kisaî devam ettirmiş. Ahmet b. Halil'in kitabı 5-6 sene önce ilk defa ya¬yınlanmaya başlandı. "Kitabu'l-Ayn" diye İslam Tarihinde ilk yazılan lü¬gat kitabıdır
*Elimizdeki lügat kitapları Ahmed b. Halil döneminde yazılmaya başlamış. Tabiinin ileri gelenlerinden Ahmed b. Halil bu işi başlatmış, sonra Kisaî devam ettirmiş. Ahmet b. Halil'in kitabı 5-6 sene önce ilk defa yayınlanmaya başlandı. "Kitabu'l-Ayn" diye İslam Tarihinde ilk yazılan lügat kitabıdır. Çok önemlidir. Sonraki bütün lügat kitapları ondan yararlanmışlardır. Onların önemli tarafı şudur. Efendimize (s.a.v.) en yakın dönemde bu kelimelerin ne manaya geldiklerini kaydettiler. Çünkü kelimelerde zaman aşımıyla manada da aşınma meydana geliyor. Onun için kelimelerde mana aşınması meydana gelmeden, bu zatlar kelimelerin manalarını Arap o anda nasıl anlıyordu diye çölleri dolaştılar, her kabileyi gezdiler, her çadırda misafir oldular ve onları dinlediler. Bu adamlar bu kelimeyi nasıl kullanıyor diye tetkik ettiler. Bu uygulama Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer (r.a.) zamanında da olmuş. Hz. Ömer bu ayeti okumuş;
فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
"Hâsılı Allah her kimi hidayetine irdirmek isterse, İslâm'a sinesini açar, gönlüne genişlik verir, her kimi de dalalete bırakmak isterse onun da kalbini daraltır öyle sıkıştırır ki sanırsın öfkesinden göke çıkacak, iymana gelmezleri Allâh o murdarlık içinde hep böyle bırakır"(En'am: 6/125)
"Haracen" kelimesi "darlık" manasına geliyor. Çölden gelen bir bedeviye sormuş; "Harac" deyince senin aklına ne gelir" demiş. Bedevi demiş ki; "efendim "harac" ormanı çok sık olan bir yerde en ortada olan ağaca denilir. Yani diğer ağaçlardan, dikenlerden insanın oraya varması zor olduğundan dolayı, o ağaca biz "harac" deriz. Hz. Ömer, "ayetin manasını şimdi anladım" demiş.
* Çocukluğumuzda oyun oynardık. 5 kişi bu tarafta, 5 kişi karşı tarafta, en önde güçlü olan durur, arkasındaki belinden tutar, arkasındaki onun belinden tutar, o onun belinden tutarak karşı tarafa adam vermemeye çalışırlar. Karşı tarafta aynı şekildedir. Adam kapmaca oyunu. Birini kopardı mı, o da öbür tarafa geçer yardımcı olur. Aslında hayatta insanla şeytanın mücadelesi de bu. Hz. Âdem'le şeytan bu mücadeleye başlamış ve Hz. Âdem çocuklarını arkaya almış, karşılıklı çekişmeye başlamışlar. Bu insanlar içerisinden şeytan kendi tarafına epeyce adam çekiyor. Rabbim de ona işaret ediyor.
* "Bu din bizimle yürür, bu dini biz ayakta tutarız, biz olmasaydık" gibi sözler söylemeyeceğiz. Bazen deriz ki; "ecdadımız Osmanlılar olmasaydı, Selçuklular olmasaydı bu din bu hale gelmezdi, bu duruma gelmezdi." Bu gibi sözler söylemeyeceğiz. Şöyle diyeceğiz; "Ecdadım Osmanlılar ve Selçuklular bu dine hizmet etmekle kendileri kazanmışlardır. Dine bir şey kazandırmamışlar. Ecdadımız bu davaya omuz vermekle kendisini yüceltmiştir. Yoksa yüce olan din Allah'ın dinidir."
* Bu konuda özellikle araştırma yapan Ebu'l-Ala el-Mevdudi (rahmetullahi aleyh)nin "Doğum Kontrolü diye bir kitabı var. Merak edenler onu alsınlar. Orada konu ile ilgili bütün hadisleri ve fetvaları toplamış, karşılaştırmış, hadislerin daha sahihini daha zayıfından ayırt etmiş ve neticede hükmünün olumsuz olduğunu vermiştir. Yani efendimiz de, sahabe de bu işe pek olumlu bakmamışlar.
* Çocuğu olmayan kadın sevecek bir şey aramış ve neticede köpeği bulmuş. Fransa'da 9.000.000 köpek besleniyormuş. Köpek çocuğun yerini alıyor. Köpeğin masrafı da çocuğunkinden çok fazla. Mamasından tıraşına kadar çocuğun masrafından daha fazla geliyor. Türkiye'de de köpek besleyen kadınların çoğuna baktığınızda, çoğunun çocuk doğumu yapmamış kadınlar olduğunu göreceksiniz. Sevme bir ihtiyaçtır. Kadın kucağında bir şeyi sevme ihtiyacı hissediyor. Çocukta yapmayınca bu sefer küçük bir köpek alıyor. Büyük köpek olmayışı da oradan kaynaklanıyor. Niye büyük köpek beslemiyor da, küçük köpek besliyor? Çocuğu kucağında taşımaya ihtiyacı var kadının. O ihtiyacını köpekle giderme tarafına gidiveriyor. Almanya'da da 30.000.000 kayıtlı köpek varmış. Bunların şeceresini gösteren nüfus cüzdanları da varmış..
* Televizyona geçip te "iki çocuktan fazla yapmayın, bak ben yapmadım" diyen adam Türkiye'nin en zengin adamıdır. Yani ekonomik nedenlerden dolayı olsaydı onun yapması gerekirdi. 1000 tane çocuk meydana gelse bile onun malı onları besler. Yani mesele, ekonomik değildir. Mesele siyasidir. Bugün doğum kontrolü daha ziyade siyasidir. Yani bu üçüncü dünya insanları doğum kontrolü yapmazlarsa, zaman içerisinde batı onların işgaline uğrayacak ki, netice ona doğru gidiyor.
* Ben kendi şahsi hayatımdan bilirim. Evlendiğimde yarının ekmeği ne olacak diye düşünüp duruyordum. Allah bir çocuk verdi, biraz rahatladık. Maddi yönden de rahatladık. İki çocuk verdi, biraz daha rahatladık. Bir daha verdi, biraz daha rahatladık, bir daha verdi, biraz daha rahatladık. Bir daha verdi, biraz daha rahatladık. Ben bunu kendi hayatımda yaşamışken başkasına niye inanayım. Rabbim ayetinde "Kıpırdayan canlının rızkı Allah'a aittir" diyor.
* Bu dünyada iken Rabbimin insana vermiş olduğu nimetleri değerlendirmemek bir israftır. Bir insanda fevkalade cevval bir zeka varsa, öbüründe fevkalade bedeni bir kabiliyet varsa. Öbürünün de sanata, ticarete bir kabiliyet varsa. Bunlar değerlendirilmeden gidiyorsa, keşfedilmemiş madenler gibi yok olup gidiyorlar.
Madenler yine ileride değerlendirilirler ama bu insanlar ölünce, bu dünyada değerlendirilmeden gidiyorlar. Maazallah bir de imanı elinden alınmışsa, o da Cehennem çöplüğüne atılmış olduğundan dolayı israf edilmiş oluyor.
* Geçende de TV'de bir iktisat profesörü din adına konuşuyor. Türkiye'de her şeyin ihtisasına önem verilirken, din adamının ihtisasına önem verilmez. Herkes konuşur. Adam doktordur din adına konuşur. Bildiğinin mütehassısıdır. Bildiği kadar konuşsun ayrı. Hesaba çekeni olmadığı için, bilmediği şeyleri de konuşur. Yani İslami bir devlet olsa "gel bakalım hemşerim, sen neye konuştun bu konuda? Sen haddin olmayan konuda neye konuştun? derler.
Bugün de derler. Mahmut hoca çıksa da, tıp sahasında konuşsa, 2. gün haklı olarak "gel bakalım hoca, sen nesin ki bu sahada konuşuyorsun?" denilir. Ama şunu verebilirim; Dini sahada Peygamber efendimiz (s.a.v.)'in tıpla ilgili sözlerini ben naklederim de, doktorlarımız onu değerlendirirler. Ama ben tıp sahasında bilgim yokken konuşmam nasıl ki doğru değildir. Bir başkasının da çıkıp, bu ayet-i kerimeyi alıp, "Allah (c.c.)'ın Kur'an-ı Kerim'inde haram kıldıkları belirlidir, diyor. Ve meali de okuyor. "Yiyen bir insana yemesi haram olarak bana vahyolunanda şunlardan başkasını bulamadım. O da "Ölü" "Akıtılmış kan" "Domuz eti" "Çünkü bu bir pisliktir." "Kendisiyle Allah'tan başkasına kesilerek günaha girilen" Bu dördünün dışında Kur'an'da haram kılınmış başka bir şey bulamıyorum de" diyor ayet-i kerime. "Şimdi bu böyle olunca" diyor. "Yeryüzünde bize haram kılınan 4 şey vardır, bunun dışında haram kılınan bir şey yoktur" diyor.
Bir kere Kur'an'ın kelimesine bakmış olsa "Yemek" kelimesi var. Yiyen bir insan için bunlar haram. Ama yine K. Kerim'de Maide suresinde "Hamr" yani şarap kelimesi var. Bir de şarap girdi. 4 tane idi burada, bir de şarap giriyor. Şarap deyince, sarhoşluk veren her şey olarak alacağız.
Bunu bazıları "efendim, bu şaraptır" deyip rakıya fetva çıkartıyor. Bu yanlış. Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.v.) "Her sarhoşluk veren haramdır" diye onu açıklamıştır.
* Yani mezhep imamları: Allah (c.c.)'ın ayet-i kerimelerdeki ve peygamber efendimizin.(s.a.v.)'ın sünneti ve hadislerinde verilen hükmün illetlerinden hareket ederek bir şeyi başkalarına kıyas yaparak bir hüküm getirmişlerdir. Yoksa helal veya haram koyma hakkı doğrudan Allah'ındır. Allah (c.c.) de Rasulüne yetki vermiş, Peygamber efendimiz (s.a.v.) de bazı hayvanları hadisi şeriflerinde ismen zikrederek şu hayvan helal, şu hayvan haramdır diye bize bildirmiştir.
Bildirilmeyenler ise illetlerinden hareketle kıyas yapılarak haramlığı veya mekruhluğu konusunda sahabiden veya tabiinden veya daha sonra gelen müctehid imamlar, hükümlerini bildirmişlerdir.
* "Merhametten maraz doğar, diye halk arasında bir söz var. Çok yanlış bir sözdür bu. Merhametten maraz doğmaz. Maraz, hastalık manasına gelir. Fakat merhameti yanlış anlamayalım biz. Merhametten kasıt ihmalkârlık ise ilgisi yok. Yani bir adamın yaptığı kötülüklerden dolayı uyarılmamasını merhamet sanıyorsanız, bunun merhametle hiç ilgisi yoktur.
Merhametten maraz doğmaz. Allah merhamet sahibidir. Rahman ve Rahimdir. Rabbimin merhametinden de hiç maraz doğmamıştır. İnsanların merhametinden de maraz doğmaz.
Yani Müslüman, bir karıncayı ezemeyecek kadar merhamet sahibi ama insanların İslam'a giden yolunu engellemeye çalışan adamın engelini ortadan kaldıracak kadar da merhametlidir. O engeli kaldırmak da merhamettir. Merhameti yanlış anlama var bizde.
Allah (c.c.) geçmiş toplumlardan bir kısmını rüzgârla, bir kısmını bir sayha ile bir kısmını yerin altını üstüne getirmekle helak etmiş. Neyinden? Merhametinden... Çünkü o insanlar, o peygambere itaat eden insanları engelliyorlardı. İman edenlere işkence ediyorlardı. Onların neslinden gelecek olanları da imansız yetiştirmek için gayret sarf ediyorlardı. Rabbimin o yaptığı da merhamet eseridir. Beri taraftaki Müslümanlara rahmettir o. Kurdun bir tanesi ağıla 1000 koyunun içerisine girmiş parçalayıp duruyor. Çoban da gelmiş yakalamış dövüyor. Ay yazık, kurda yazık oluyor der miyiz?
* Ülkemizde doktorasını yapıp giden Koreli bir genç Cemil ismini almış, Müslüman olmuş. İyi bir Müslüman. Ben görüştüm ve kendisinden dinledim. "Babam" diyor, "putperest, Budist profesör. Arkeoloji profesörüdür üniversitede. Bir akşam annemle-babama Müslüman olduğumu anlatmıştım. Bunu duyunca; "bu evden çık ve bir daha gelme" dedi, diyor. Çok sertti. Eve katılmayacağımı bildiğim için doğru üniversitenin yurduna yerleştim. Fakat dört yıl boyunca her cumartesi bir mektup yazdım babama. Kabul etmediği için görüşmedik. Ama 4 sene boyunca her cumartesi mektubumu yazdım, diyor. Hiç cevap gelmediği halde, düzenli olarak toplam 208 mektup yazmış. "O mektuplar benim diploma merasimine gelmesini sağladı" diyor. "Dekan da ayrılığı duymuş, onun da yardımı ile diploma merasimine geldi. Şimdi iyiyiz. Gerçi Müslüman olmadılar, üzülüyorum. Fakat eski katılığı yumuşatabildik" diyor.
* Günümüzde yaşayan Profesörlerden birisi ceza hukukuyla ilgili bir kitap yazmış. Orada insafla bir kelime kullanmış. Diyor ki:
-Dünya da gelmiş geçmiş ceza yasasıyla ilgili hiçbir hukukçu böyle bir söz söylememiş, diyor. Böylesine güçlü bir ifade söyleyememişlerdir. Yani, "Kim haksız yere bir insanı öldürürse, o bütün insanları öldürmüş gibidir" (Maide: 5/32)ayet-i kerimesi için söylemiş. Ayetin devamında: "Kim de bir insanın dirilmesine sebep olursa, yaşamasına sebep olursa, o bütün insanların yaşamasına sebep olmuş gibidir" diyor Rabbim.
* Haksız yere adam öldüren kısas sebebiyle öldürülür. Eğer öldürülenin varisleri affetmezse. Bir adam bir adamı haksız yere öldürmüş. İslam hukukuna göre gereken bütün şartlar yerinde. Adam öldürmüş diye de hemen kısas cezası verilmez. Hukukumuzda onun da şartları var. O şartların hepsi yerine gelmiş. Bu adam bunu aklı başındayken, çocuk ve deli değil, taammüden öldürmüş. Haksız yere öldürmüş. Kısas gerekiyor ancak öldürülenin varislerinden herhangi birinin affetmesi o adamın öldürülmesini engeller. Yani dinimde affetme yetkisi zarar gören tarafa verilmiştir.
Bugünkü hukukta ise devlet ben affederim diyor. Yahu arkadaş suç bana karşı işlendi, sana ne.. Yoo ben affederim diyor. Evinin karşısına 2 sene sonra tekrar çıkartırım sen de onu öldür diyor. Böyle demiyor kanun da, bu anlama geliyor yalnız. Onun için her affın arkasından gazetelerde bir yazı okursunuz. Hapishaneden çıktı ve hasımları tarafından öldürüldü. Kocaman bir kanlı resim.
* Bazı tarihi konularda araştırma yapan arkadaşlarla görüşüyoruz. Yazıyor, hediye etmek için de getiriyor. Efendim "Türkistan nasıl elden çıktı". Dedim "okumam bunu." "Niye" dedi? "Türkistan nasıl ele geçer diye bir kitap yazarsan onu okurum. Ne yapayım çıkmış bir kere artık."
Ama Türkistan nasıl ele geçer. Amerika-İngiltere nasıl Müslüman edilir diye kitap yazarlarsa, onu okurum. Bugüne ve yarına yönelik kitaplar okuyalım. Bugünümüze ve yarınımıza bir şeyler verin.
* Konya'da Hacı Veyiszâde (Allah rahmet eylesin) Konya'yı o hale getiren o. Görmedim, ama çok duydum. Yaptığı eserleri gördüm. İmam Hatibi, İslam Enstitüsünü, Kur'an Kurslarını vs. yapan o. Her şeyi yapan o. Malvarlığı olarak da maaşı var. Para toplanırken cübbesini çıkarıp, "ben de bunu verdim" deyip, hakikaten de verirmiş ama. Derken bu işler olmuş. Yani bir şeye öncülük yaparsanız faydalı olur..
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-58
Zilzal Suresi *Mehmet Akif Mısır'da iken, bir ulema meclisinde konuşuyorlarmış. Kur'ân-ı Ke
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-57
A’la Suresi *Bize de bu sure-i celile, günümüzde insanlara İslâm’ı anlatırken, nasıl ha
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-56
Her insanın özellikle yönetici kadronun, tanınmış insanların, siyasilerin, sanatçıların,
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-55
Müzzemmil Suresi *Günümüzde bizim eksikliklerimizden bir tanesi de, başta şahsım olarak gece
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-54
Talak Suresi *İnancımız ve kültürümüz eğer Kur'an'a göre yönlendirilmiş olsaydı; cana k
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-53
Mümtehine Suresi *Yüreğimizin ta içerisinde ahiret inancı taşırken, imansızlık alameti gö
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-52
Tanıdığım birisi şöyle anlatmıştı; "Bu şehre göçmen olarak geldim. Hiçbir şeyim yoktu.
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-51
Kamer Suresi *Ay'ın yarıldığı hadisini, Buhari, Müslim, Ahmed b. Hanbel ve diğer muhaddisler
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-50
Hucurat Suresi *Son günlerde televizyonlardan din adına konuşan insanların ağızlarından ş
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-49
Zuhruf Suresi *Günümüzde(1997-98ler) bir tartışma başladı, "Kur'an Arapça’dır. Bunu kabu
ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-48
Mümin Suresi *Hz. Ömer (R.A), Suriye'de İslam'a girmiş, fakat günah işlemeye devam eden adam
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-47
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-46
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-45
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-44
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-43
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-42
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-40
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-39
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-38
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-37
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-36
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-35
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-34
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-33
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-32
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-31
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-30
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-29
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-28
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-27
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-26
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-25
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-24
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-23
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-22
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-21
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-20
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-19
- ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-18
Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!
Furkan, 74
GÜNÜN HADİSİ
İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.
İbn-i Mace
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...