ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-17

Elimizdeki lügat kitapları Ahmed b. Halil döneminde yazılmaya baş¬lamış. Tabiinin ileri gelenlerinden Ahmed b. Halil bu işi başlatmış, sonra Kisaî devam ettirmiş. Ahmet b. Halil'in kitabı 5-6 sene önce ilk defa ya¬yınlanmaya başlandı. "Kitabu'l-Ayn" diye İslam Tarihinde ilk yazılan lü¬gat kitabıdır


Mahmud Toptaş

.

2020-12-14 21:35:39

*Elimizdeki lügat kitapları Ahmed b. Halil döneminde yazılmaya baş­lamış. Tabiinin ileri gelenlerinden Ahmed b. Halil bu işi başlatmış, sonra Kisaî devam ettirmiş. Ahmet b. Halil'in kitabı 5-6 sene önce ilk defa ya­yınlanmaya başlandı. "Kitabu'l-Ayn" diye İslam Tarihinde ilk yazılan lü­gat kitabıdır. Çok önemlidir. Sonraki bütün lügat kitapları ondan yarar­lanmışlardır. Onların önemli tarafı şudur. Efendimize (s.a.v.) en yakın dönemde bu kelimelerin ne manaya geldiklerini kaydettiler. Çünkü keli­melerde zaman aşımıyla manada da aşınma meydana geliyor. Onun için kelimelerde mana aşınması meydana gelmeden, bu zatlar kelimelerin ma­nalarını Arap o anda nasıl anlıyordu diye çölleri dolaştılar, her kabileyi gezdiler, her çadırda misafir oldular ve onları dinlediler. Bu adamlar bu kelimeyi nasıl kullanıyor diye tetkik ettiler. Bu uygulama Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer (r.a.) zamanında da olmuş. Hz. Ömer bu ayeti okumuş;

فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

"Hâsılı Allah her kimi hidayetine irdirmek isterse, İslâm'a sinesini açar, gönlüne genişlik verir, her kimi de dalalete bırakmak isterse onun da kalbini daraltır öyle sıkıştırır ki sanırsın öfkesinden göke çıkacak, iymana gelmezleri Allâh o murdarlık içinde hep böyle bırakır"(En'am: 6/125)

"Haracen" kelimesi "darlık" manasına geliyor. Çölden gelen bir bedeviye sor­muş; "Harac" deyince senin aklına ne gelir" demiş. Bedevi demiş ki; "efen­dim "harac" ormanı çok sık olan bir yerde en ortada olan ağaca denilir. Yani diğer ağaçlardan, dikenlerden insanın oraya varması zor olduğun­dan dolayı, o ağaca biz "harac" deriz. Hz. Ömer, "ayetin manasını şimdi anladım" demiş.

* Çocukluğu­muzda oyun oynardık. 5 kişi bu tarafta, 5 kişi karşı tarafta, en önde güçlü olan durur, arkasındaki belinden tutar, arkasındaki onun belinden tutar, o onun belinden tutarak karşı tarafa adam vermemeye çalışırlar. Karşı ta­rafta aynı şekildedir. Adam kapmaca oyunu. Birini kopardı mı, o da öbür tarafa geçer yardımcı olur. Aslında hayatta insanla şeytanın mücadelesi de bu. Hz. Âdem'le şeytan bu mücadeleye başlamış ve Hz. Âdem çocukları­nı arkaya almış, karşılıklı çekişmeye başlamışlar. Bu insanlar içerisinden şeytan kendi tarafına epeyce adam çekiyor. Rabbim de ona işaret ediyor.

* "Bu din bizimle yürür, bu dini biz ayakta tutarız, biz olmasaydık" gibi sözler söylemeyeceğiz. Bazen deriz ki; "ecdadımız Osmanlılar olmasaydı, Selçuklular olmasaydı bu din bu hale gelmezdi, bu duruma gelmezdi." Bu gibi sözler söylemeyeceğiz. Şöyle diyeceğiz; "Ecdadım Osmanlılar ve Sel­çuklular bu dine hizmet etmekle kendileri kazanmışlardır. Dine bir şey kazandırmamışlar. Ecdadımız bu davaya omuz vermekle kendisini yüceltmiştir. Yoksa yüce olan din Allah'ın dinidir."

* Bu konuda özellikle araştırma yapan Ebu'l-Ala el-Mevdudi (rahmetullahi aleyh)nin "Doğum Kontrolü diye bir kitabı var. Me­rak edenler onu alsınlar. Orada konu ile ilgili bütün hadisleri ve fetvaları toplamış, karşılaştırmış, hadislerin daha sahihini daha zayıfından ayırt et­miş ve neticede hükmünün olumsuz olduğunu vermiştir. Yani efendimiz de, sahabe de bu işe pek olumlu bakmamışlar.

* Çocuğu olmayan kadın sevecek bir şey aramış ve neticede köpeği bulmuş. Fransa'da 9.000.000 köpek besleniyormuş. Köpek çocuğun yeri­ni alıyor. Köpeğin masrafı da çocuğunkinden çok fazla. Mamasından tıraşına kadar çocuğun masrafından daha fazla geliyor. Türkiye'de de köpek besleyen kadınların çoğuna baktığınızda, çoğunun çocuk doğumu yapmamış kadınlar olduğunu göreceksiniz. Sevme bir ihtiyaçtır. Kadın kucağın­da bir şeyi sevme ihtiyacı hissediyor. Çocukta yapmayınca bu sefer küçük bir köpek alıyor. Büyük köpek olmayışı da oradan kaynaklanıyor. Niye büyük köpek beslemiyor da, küçük köpek besliyor? Çocuğu kucağında ta­şımaya ihtiyacı var kadının. O ihtiyacını köpekle giderme tarafına gidive­riyor. Almanya'da da 30.000.000 kayıtlı köpek varmış. Bunların şeceresi­ni gösteren nüfus cüzdanları da varmış..

* Televizyona geçip te "iki çocuktan fazla yapmayın, bak ben yapmadım" diyen adam Türkiye'nin en zengin adamıdır. Yani ekonomik nedenlerden dolayı olsaydı onun yapması gerekirdi. 1000 tane çocuk meydana gelse bile onun malı onları besler. Yani mesele, ekonomik değildir. Mesele si­yasidir. Bugün doğum kontrolü daha ziyade siyasidir. Yani bu üçüncü dünya insanları doğum kontrolü yapmazlarsa, zaman içerisinde batı onla­rın işgaline uğrayacak ki, netice ona doğru gidiyor.

* Ben kendi şahsi hayatımdan bilirim. Evlendiğimde yarının ekmeği ne olacak diye düşünüp duruyordum. Allah bir çocuk ver­di, biraz rahatladık. Maddi yönden de rahatladık. İki çocuk verdi, biraz daha rahatladık. Bir daha verdi, biraz daha rahatladık, bir daha verdi, biraz daha rahatladık. Bir daha verdi, biraz daha rahatladık. Ben bunu kendi hayatımda yaşamışken başkasına niye inanayım. Rabbim ayetinde "Kıpırdayan canlının rızkı Allah'a aittir" diyor.

* Bu dünyada iken Rabbimin insana vermiş olduğu nimetleri değerlen­dirmemek bir israftır. Bir insanda fevkalade cevval bir zeka varsa, öbü­ründe fevkalade bedeni bir kabiliyet varsa. Öbürünün de sanata, ticarete bir kabiliyet varsa. Bunlar değerlendirilmeden gidiyorsa, keşfedilmemiş ma­denler gibi yok olup gidiyorlar.

Madenler yine ileride değerlendirilirler ama bu insanlar ölünce, bu dünyada değerlendirilmeden gidiyorlar. Maazallah bir de imanı elinden alınmışsa, o da Cehennem çöplüğüne atılmış olduğundan dolayı israf edil­miş oluyor.

* Geçende de TV'de bir iktisat profesörü din adına konuşuyor. Türkiye'de her şeyin ihti­sasına önem verilirken, din adamının ihtisasına önem verilmez. Herkes konuşur. Adam doktordur din adına konuşur. Bildiğinin mütehassısıdır. Bildiği kadar konuşsun ayrı. Hesaba çekeni olmadığı için, bilmediği şey­leri de konuşur. Yani İslami bir devlet olsa "gel bakalım hemşerim, sen neye konuştun bu konuda? Sen haddin olmayan konuda neye konuştun? derler.

Bugün de derler. Mahmut hoca çıksa da, tıp sahasında konuşsa, 2. gün haklı olarak "gel bakalım hoca, sen nesin ki bu sahada konuşuyorsun?" de­nilir. Ama şunu verebilirim; Dini sahada Peygamber efendimiz (s.a.v.)'in tıpla ilgili sözlerini ben naklederim de, doktorlarımız onu değerlendirir­ler. Ama ben tıp sahasında bilgim yokken konuşmam nasıl ki doğru de­ğildir. Bir başkasının da çıkıp, bu ayet-i kerimeyi alıp, "Allah (c.c.)'ın Kur'an-ı Kerim'inde haram kıldıkları belirlidir, diyor. Ve meali de okuyor. "Yi­yen bir insana yemesi haram olarak bana vahyolunanda şunlardan başka­sını bulamadım. O da "Ölü" "Akıtılmış kan" "Domuz eti" "Çünkü bu bir pisliktir." "Kendisiyle Allah'tan başkasına kesilerek günaha girilen" Bu dördünün dışında Kur'an'da haram kılınmış başka bir şey bulamıyorum de" diyor ayet-i kerime. "Şimdi bu böyle olunca" diyor. "Yeryüzünde bize haram kılınan 4 şey vardır, bunun dışında haram kılınan bir şey yoktur" diyor.

Bir kere Kur'an'ın kelimesine bakmış olsa "Yemek" kelimesi var. Yi­yen bir insan için bunlar haram. Ama yine K. Kerim'de Maide suresinde "Hamr" yani şarap kelimesi var. Bir de şarap girdi. 4 tane idi burada, bir de şarap giriyor. Şarap deyince, sarhoşluk veren her şey olarak alacağız.

Bunu bazıları "efendim, bu şaraptır" deyip rakıya fetva çıkartıyor. Bu yanlış. Çün­kü Peygamber efendimiz (s.a.v.) "Her sarhoşluk veren haramdır" diye onu açıklamıştır.

* Yani mezhep imamları: Allah (c.c.)'ın ayet-i kerimelerdeki ve pey­gamber efendimizin.(s.a.v.)'ın sünneti ve hadislerinde verilen hükmün il­letlerinden hareket ederek bir şeyi başkalarına kıyas yaparak bir hüküm getirmişlerdir. Yoksa helal veya haram koyma hakkı doğrudan Allah'ın­dır. Allah (c.c.) de Rasulüne yetki vermiş, Peygamber efendimiz (s.a.v.) de bazı hayvanları hadisi şeriflerinde ismen zikrederek şu hayvan helal, şu hayvan haramdır diye bize bildirmiştir.

Bildirilmeyenler ise illetlerinden hareketle kıyas yapılarak haramlığı veya mekruhluğu konusunda sahabiden veya tabiinden veya daha sonra gelen müctehid imamlar, hükümlerini bildirmişlerdir.

* "Merhametten maraz doğar, diye halk arasında bir söz var. Çok yanlış bir sözdür bu. Merhametten maraz doğmaz. Maraz, hastalık manasına ge­lir. Fakat merhameti yanlış anlamayalım biz. Merhametten kasıt ihmalkârlık ise ilgisi yok. Yani bir adamın yaptığı kötülüklerden dolayı uyarılmamasını merhamet sanıyorsanız, bunun merhametle hiç ilgisi yoktur.

Merhametten maraz doğmaz. Allah merhamet sahibidir. Rahman ve Rahimdir. Rabbimin merhametinden de hiç maraz doğmamıştır. İnsanla­rın merhametinden de maraz doğmaz.

Yani Müslüman, bir karıncayı ezemeyecek kadar merhamet sahibi ama insanların İslam'a giden yolunu engellemeye çalışan adamın engelini ortadan kaldıracak kadar da merhametlidir. O engeli kaldırmak da merha­mettir. Merhameti yanlış anlama var bizde.

Allah (c.c.) geçmiş toplumlardan bir kısmını rüzgârla, bir kısmını bir sayha ile bir kısmını yerin altını üstüne getirmekle helak etmiş. Neyin­den? Merhametinden... Çünkü o insanlar, o peygambere itaat eden insan­ları engelliyorlardı. İman edenlere işkence ediyorlardı. Onların neslinden gelecek olanları da imansız yetiştirmek için gayret sarf ediyorlardı. Rabbi­min o yaptığı da merhamet eseridir. Beri taraftaki Müslümanlara rahmet­tir o. Kurdun bir tanesi ağıla 1000 koyunun içerisine girmiş parçalayıp du­ruyor. Çoban da gelmiş yakalamış dövüyor. Ay yazık, kurda yazık oluyor der miyiz?

* Ülkemizde doktorasını yapıp giden Koreli bir genç Cemil ismini al­mış, Müslüman olmuş. İyi bir Müslüman. Ben görüştüm ve kendisinden dinledim. "Babam" diyor, "putperest, Budist profesör. Arkeoloji profesörüdür üni­versitede. Bir akşam annemle-babama Müslüman olduğumu anlatmıştım. Bunu duyunca; "bu evden çık ve bir daha gelme" dedi, diyor. Çok sertti. Eve katılmayacağımı bildiğim için doğru üniversitenin yurduna yerleş­tim. Fakat dört yıl boyunca her cumartesi bir mektup yazdım babama. Ka­bul etmediği için görüşmedik. Ama 4 sene boyunca her cumartesi mektu­bumu yazdım, diyor. Hiç cevap gelmediği halde, düzenli olarak toplam 208 mektup yazmış. "O mektuplar benim diploma merasimine gelmesini sağladı" diyor. "Dekan da ayrılığı duymuş, onun da yardımı ile diploma merasimine geldi. Şimdi iyiyiz. Gerçi Müslüman olmadılar, üzülüyorum. Fakat eski katılığı yumuşatabildik" diyor.

* Günümüzde yaşayan Profesörlerden birisi ceza hukukuyla ilgili bir kitap yazmış. Orada insafla bir kelime kullanmış. Diyor ki:

-Dünya da gelmiş geçmiş ceza yasasıyla ilgili hiçbir hukukçu böyle bir söz söylememiş, diyor. Böylesine güçlü bir ifade söyleyememişlerdir. Yani, "Kim haksız yere bir insanı öldürürse, o bütün insanları öldürmüş gibidir" (Maide: 5/32)ayet-i kerimesi için söylemiş. Ayetin devamında: "Kim de bir insanın dirilmesine sebep olursa, yaşamasına sebep olur­sa, o bütün insanların yaşamasına sebep olmuş gibidir" diyor Rabbim.

* Haksız yere adam öldüren kısas sebebiyle öldürülür. Eğer öldürüle­nin varisleri affetmezse. Bir adam bir adamı haksız yere öldürmüş. İslam hukukuna göre gereken bütün şartlar yerinde. Adam öldürmüş diye de hemen kısas cezası verilmez. Hukukumuzda onun da şartları var. O şart­ların hepsi yerine gelmiş. Bu adam bunu aklı başındayken, çocuk ve deli değil, taammüden öldürmüş. Haksız yere öldürmüş. Kısas gerekiyor ancak öldürülenin varislerinden herhangi birinin af­fetmesi o adamın öldürülmesini engeller. Yani dinimde affetme yetkisi zarar gören tarafa verilmiştir.

Bugünkü hukukta ise devlet ben affederim diyor. Yahu arkadaş suç bana karşı işlendi, sana ne.. Yoo ben affederim diyor. Evinin karşısına 2 sene sonra tekrar çıkartırım sen de onu öldür diyor. Böyle demiyor kanun da, bu anlama geliyor yalnız. Onun için her af­fın arkasından gazetelerde bir yazı okursunuz. Hapishaneden çıktı ve ha­sımları tarafından öldürüldü. Kocaman bir kanlı resim.

* Bazı tarihi konularda araştırma yapan arka­daşlarla görüşüyoruz. Yazıyor, hediye etmek için de getiriyor. Efendim "Türkistan nasıl elden çıktı". Dedim "okumam bunu." "Niye" dedi? "Türkistan nasıl ele geçer diye bir kitap yazarsan onu okurum. Ne yapayım çıkmış bir kere artık."

Ama Türkistan nasıl ele geçer. Amerika-İngiltere nasıl Müslüman edilir diye kitap yazarlarsa, onu okurum. Bugüne ve yarına yönelik kitap­lar okuyalım. Bugünümüze ve yarınımıza bir şeyler verin.

* Konya'da Hacı Veyiszâde (Allah rahmet eylesin) Konya'yı o hale getiren o. Gör­medim, ama çok duydum. Yaptığı eserleri gördüm. İmam Hatibi, İslam Enstitüsünü, Kur'an Kurslarını vs. yapan o. Her şeyi yapan o. Malvarlığı olarak da maaşı var. Para toplanırken cübbesini çıkarıp, "ben de bunu ver­dim" deyip, hakikaten de verirmiş ama. Derken bu işler olmuş. Yani bir şeye öncülük yaparsanız faydalı olur..

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.

Bakara, 185

GÜNÜN HADİSİ

Eğer sizden birinizin elinde dikilecek bir hurma fidanı varken, kıyamet kopsa ve onu dikmeye vakit bulursa, hemen o fidanı diksin

250 Hadis, s.27

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI